
“Rabbin arıya vahyetti…” (Nahl 68)
Nahl suresinin 65-69 ayetleri şu şekildedir:
“Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.
Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.
Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.”
Rabbimizin nimetleri tek tek yaratması şaşkınlık verici birer harika olduğu gibi, o nimetlerin yaratılma mekanizması ve nimetlerin hayata olan katkısı daha da hayret vericidir. Bulutlar yağmura ve kara; yeşil otlar süte; ağaçlar meyveye, çiçekler bala özne oluyor. Hepsi tertemiz, insana ve tabiata yararlı. Buluttan yağmur, ottan süt, ağaçtan meyve, çiçekten bal çıkaran Allah’ın kudreti, ilmi, hikmeti sonsuz… Ölü durumdaki kupkuru toprak, gökten inen suyla birden diriliveriyor! Bahar yağmurlarının kuru toprağa, kavruk ağaçlara ettiğini yaşayanlar defalarca görmüştür. Kuru topraktan ve kavruk ağaçtan yeni bir hayat çıkaran Allah, ölmüş insanları da diriltecek.
Rabbimiz bal yapan arıya vahy ettiğini bildiriyor; bu vurgudan yola çıkıp şu düşünceyi ileri sürebiliriz: Bütün mahlûkat vahy almaktadır! Her varlığa işi öğretilmektedir. Yoksa ağaçlar hurma ve elma yapmayı, asmalar üzüm imalatını nasıl bilebilir? İnsanların bilgisi henüz elma ve hurma ağacı ile üzüm asmasının bilgisine ulaşamamıştır, insanın arı, tavuk ve sığır kadar zekası yoktur mu denilecektir! Çünkü onların yaptığını insan yapamıyor!
Uçak yapabilen insan elma, hurma ve üzüm yapmayı nasıl bilemez! Zahiren cehaletimiz açık olsa da aslında ortada bir cehalet yoktur: Çünkü ne hurma ve elma o ağaçların, ne üzüm salkımları o asmaların, ne süt o ineklerin ve koyunların, ne bal o arıların işi değildir. Şu ya da bu şekilde kâinat vahy almaktadır. Vahy-i ilahi, bu âlemin zerresinden kürresine kadar, her varlıkta her an iş görüyor. Vahy yoluyla her varlığa yapacağı iş öğretilmiş ve sevdirilmiş, her varlığa görevine uygun bir donanım (vahy) yüklenmiş.
Sonuç: Kuran ayetlerinde Rabbimiz, arıya olduğu gibi göklere, yeryüzüne, meleklere ve insanlara vahyettiğini bildirmektedir. Peygamberlere yapılan vahy emr-i ilahinin tebliği içindir. Mahlukat fıtraten aldıkları vahye uymakta ve kusursuz kulluk etmektedir. İnekler, ağaçlar, arılar, tavuklar imtihan edilmiyor, imtihan edilen insandır. Bu yüzden insanlara Allah peygamber ve kitaplar gönderdi. İnsanın kalbine ilham edilmektedir ki; sağduyu, aklıselim, vicdandaki ilham esintilerinin bir görünme biçimidir. Bu yönüyle ilham-i ilahi kalpte nazil olan Kuran’a benzer. Ne var ki insan, yine bir ayette vurgulandığı üzere, ‘pek cahildir!’; uyması için gönderilen ilahî vahye, Kuran’a ve vicdanın sesine uymaz, nefse uymayı tercih eder. Vahyi ve ilhamı duymayan, hissetmeyen kişinin bir istikameti yoktur, ilhamsız kişi şeytani düşünceler ve vesveselerin etkisine kalır ve her iki âlemde işi sarpa sarar!
Nahl suresinin 65-69 ayetleri şu şekildedir:
“Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.
Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.
Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.”
Rabbimizin nimetleri tek tek yaratması şaşkınlık verici birer harika olduğu gibi, o nimetlerin yaratılma mekanizması ve nimetlerin hayata olan katkısı daha da hayret vericidir. Bulutlar yağmura ve kara; yeşil otlar süte; ağaçlar meyveye, çiçekler bala özne oluyor. Hepsi tertemiz, insana ve tabiata yararlı. Buluttan yağmur, ottan süt, ağaçtan meyve, çiçekten bal çıkaran Allah’ın kudreti, ilmi, hikmeti sonsuz… Ölü durumdaki kupkuru toprak, gökten inen suyla birden diriliveriyor! Bahar yağmurlarının kuru toprağa, kavruk ağaçlara ettiğini yaşayanlar defalarca görmüştür. Kuru topraktan ve kavruk ağaçtan yeni bir hayat çıkaran Allah, ölmüş insanları da diriltecek.
Rabbimiz bal yapan arıya vahy ettiğini bildiriyor; bu vurgudan yola çıkıp şu düşünceyi ileri sürebiliriz: Bütün mahlûkat vahy almaktadır! Her varlığa işi öğretilmektedir. Yoksa ağaçlar hurma ve elma yapmayı, asmalar üzüm imalatını nasıl bilebilir? İnsanların bilgisi henüz elma ve hurma ağacı ile üzüm asmasının bilgisine ulaşamamıştır, insanın arı, tavuk ve sığır kadar zekası yoktur mu denilecektir! Çünkü onların yaptığını insan yapamıyor!
Uçak yapabilen insan elma, hurma ve üzüm yapmayı nasıl bilemez! Zahiren cehaletimiz açık olsa da aslında ortada bir cehalet yoktur: Çünkü ne hurma ve elma o ağaçların, ne üzüm salkımları o asmaların, ne süt o ineklerin ve koyunların, ne bal o arıların işi değildir. Şu ya da bu şekilde kâinat vahy almaktadır. Vahy-i ilahi, bu âlemin zerresinden kürresine kadar, her varlıkta her an iş görüyor. Vahy yoluyla her varlığa yapacağı iş öğretilmiş ve sevdirilmiş, her varlığa görevine uygun bir donanım (vahy) yüklenmiş.
Sonuç: Kuran ayetlerinde Rabbimiz, arıya olduğu gibi göklere, yeryüzüne, meleklere ve insanlara vahyettiğini bildirmektedir. Peygamberlere yapılan vahy emr-i ilahinin tebliği içindir. Mahlukat fıtraten aldıkları vahye uymakta ve kusursuz kulluk etmektedir. İnekler, ağaçlar, arılar, tavuklar imtihan edilmiyor, imtihan edilen insandır. Bu yüzden insanlara Allah peygamber ve kitaplar gönderdi. İnsanın kalbine ilham edilmektedir ki; sağduyu, aklıselim, vicdandaki ilham esintilerinin bir görünme biçimidir. Bu yönüyle ilham-i ilahi kalpte nazil olan Kuran’a benzer. Ne var ki insan, yine bir ayette vurgulandığı üzere, ‘pek cahildir!’; uyması için gönderilen ilahî vahye, Kuran’a ve vicdanın sesine uymaz, nefse uymayı tercih eder. Vahyi ve ilhamı duymayan, hissetmeyen kişinin bir istikameti yoktur, ilhamsız kişi şeytani düşünceler ve vesveselerin etkisine kalır ve her iki âlemde işi sarpa sarar!