Haddim değil, din konusunda başkalarına ahkâm kesmem.
Fakat doğrusu, ortada açık ve anlaşılır Kur'an-ı Kerim varken, sahih ve çok değerli Türkçe çevirileri varken, dolayısıyla ben kutsal kitabımı anlayabilirken ağzı dili olan herkesin karşıma geçip fütursuzca ahkâm kesmesinden de hiç haz etmem…
Herkesin haddi değildir bu iş !
Bu hususta okumaya, araştırmaya, anlamaya, anlamlandırmaya ve manipüle edilmemiş saf doğruları insanlara ‘şefkat diliyle’ anlatmaya; ama daha önemlisi, ‘anlattıklarını yaşamaya’ ömrünü adamış kimseleri tenzih ederim. Öyleleri elbette var. Benim bu bağlamda örnek gördüğüm kimselerden biri Ankara Üniversitesi'nde İlahiyat Profesörü olan çok değerli ağabeyim Muammer Esen'dir.
Sevgili hemşehrimin birbirinden güzel metinleri, ders notları ve kamuya açık paylaşımları, beni her seferinde Allah'ın adaletiyle, yüceliğiyle, şefkat ve merhametiyle yeniden ve yeniden tanıştırıyor…
Aracısız ve tercümeye mahal bırakmadan…
Prof. Dr. Muammer Esen gibiler çok mudur, bunu bilemem; bilsem de onun gibilerden çok olduğunu zannetmiyorum. Daha doğrusu zannetmiyor(dum)...
Birkaç hafta önce bir sosyal medya paylaşımında okuduklarım, Profesör ağabeyimin yalnız olmadığını düşündürdü bana.
Olayı -daha doğrusu o paylaşımı- biraz kısaltarak ama noktasına virgülüne dokunmadan paylaşacağım sizinle.
Kırklareli Müftü Yardımcısı Adnan Zeki Bıyık, kendisine türlü platformlarda yöneltilen sorular üzerine bir toplu açıklama yapma ihtiyacı duyuyor ve o veciz yazılı açıklamasında şunları söylüyor:
“Bana soruyorlar; ‘Hocam bu kandil gecesinde kaç rekat namaz kılalım, kaç bin tane tevhid söyleyip zikir çekelim?..’ Ben de o Müslümanlara diyorum ki ‘Size daha kazançlı ama nefse ağır gelen sevap kazanma yolları göstereyim mi?
-Evet Hocam göster...
-Öyleyse şu söylediklerimi yapın:
Bu da Berat Gecesinin sizden istediği güzelliklerdendir...
…
-Peki Sayın Hocam, bu gece namaz kılmayalım mı, gündüzünde oruç tutmayalım mı, gecesinde zikir çekip, Eyüp Sultan'ı ziyarete gitmeyelim mi?
-Ey mümin kardeşlerim, onları zaten yılladır bir şekilde yapıyorsunuz.
Yapın da…
Müftüler, hocalar, köşe yazarları, ilahiyatçılar, çok içerikli kandil mesajlarında bunları zaten halka söylüyor nasihat ediyor… Benim mesajım, ‘okumamak için adeta inatla direndiğimiz Yüce Kuran'ın bize verdiği; ama çoğunu unuttuğumuz toplumsal talimatları sizlere hatırlatmak’ üzerinedir… Yukarıda dokuz maddede verdiğim güzellikleri ve ona müşabih (benzer) nasihatleri hayatınıza koyarsanız, Berat Geceniz o zaman değerli olur ve Allah, o zaman bizlerden hoşnut olur. (…)”
***
Şimdi; insan sormadan edemiyor:
İslam dini insanlara bunları (insani hassasiyeti, paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, vefayı, fedakârlığı, iyiliği…) emrediyorsa; Müslüman olsun olmasın bütün insanlar yana yakıla böyle bir şefkat ve merhamet iklimini arıyorsa; kırsaldan metropole her yerde beş vakit halkla iç içe olan hocaların tümünün Adnan Zeki Bey gibi konuşması gerekmiyor mu?
Peki niye bu söylem, standart değil?
Başta da dediğim gibi; bu tebliği, bu telkini, bu daveti, bu tatbiki zaten yapmakta olan bir avuç modern zaman dervişini, 21. Yüzyılın Yesevî’lerini, Yunus’larını tenzih ediyorum.
Ve ‘Hocalarımızın hepsi bilâ-istisnâ Kırklareli Müftü Yardımcısı’nın yaptığını yapsaydı, söylediklerinin tatbikini gaye edinseydi acaba sosyal sahada neler olurdu?’ diye soruyorum.
Fakat doğrusu, ortada açık ve anlaşılır Kur'an-ı Kerim varken, sahih ve çok değerli Türkçe çevirileri varken, dolayısıyla ben kutsal kitabımı anlayabilirken ağzı dili olan herkesin karşıma geçip fütursuzca ahkâm kesmesinden de hiç haz etmem…
Herkesin haddi değildir bu iş !
Bu hususta okumaya, araştırmaya, anlamaya, anlamlandırmaya ve manipüle edilmemiş saf doğruları insanlara ‘şefkat diliyle’ anlatmaya; ama daha önemlisi, ‘anlattıklarını yaşamaya’ ömrünü adamış kimseleri tenzih ederim. Öyleleri elbette var. Benim bu bağlamda örnek gördüğüm kimselerden biri Ankara Üniversitesi'nde İlahiyat Profesörü olan çok değerli ağabeyim Muammer Esen'dir.
Sevgili hemşehrimin birbirinden güzel metinleri, ders notları ve kamuya açık paylaşımları, beni her seferinde Allah'ın adaletiyle, yüceliğiyle, şefkat ve merhametiyle yeniden ve yeniden tanıştırıyor…
Aracısız ve tercümeye mahal bırakmadan…
Prof. Dr. Muammer Esen gibiler çok mudur, bunu bilemem; bilsem de onun gibilerden çok olduğunu zannetmiyorum. Daha doğrusu zannetmiyor(dum)...
Birkaç hafta önce bir sosyal medya paylaşımında okuduklarım, Profesör ağabeyimin yalnız olmadığını düşündürdü bana.
Olayı -daha doğrusu o paylaşımı- biraz kısaltarak ama noktasına virgülüne dokunmadan paylaşacağım sizinle.
Kırklareli Müftü Yardımcısı Adnan Zeki Bıyık, kendisine türlü platformlarda yöneltilen sorular üzerine bir toplu açıklama yapma ihtiyacı duyuyor ve o veciz yazılı açıklamasında şunları söylüyor:
“Bana soruyorlar; ‘Hocam bu kandil gecesinde kaç rekat namaz kılalım, kaç bin tane tevhid söyleyip zikir çekelim?..’ Ben de o Müslümanlara diyorum ki ‘Size daha kazançlı ama nefse ağır gelen sevap kazanma yolları göstereyim mi?
-Evet Hocam göster...
-Öyleyse şu söylediklerimi yapın:
- Variyetiniz varsa alın birkaç yetimi tepeden tırnağa giydirin, yedirin içirin, uzun vadede ise o yetimlerin eğitim masraflarını karşılayın. Okuyup büyük adam olsunlar, dine diyanete vatana millete faydalı gençler olsunlar. Zaten sevgiden şefkatten ve baba himayesinden mahrum kalmışlar. Bunların sizin yüzünüze sevgi ile bir bakışı Allah'ın size rahmet nazarı ile bakması demektir. Malumunuz Aziz Peygamberimiz, duası reddolunmayan güruhun içinde yetimi en başta saymıştır. “Mazlumun bedduasından, ahından ve yetimin gözyaşlarından sakının. Çünkü insanlar rahat uykuda iken onlar dert, sıkıntı, üzüntü içindedirler." (Buhari)
- Beşinci, onuncu veya yirmi sekizinci umrenizi yapmayı bırakın, burada harcayacağınız paranızı, evine kurbandan kurbana et giren komşularınıza bağışlayabilirsiniz. Bu gerçekten beratınıza vesile olabilecektir.
- Zenginseniz eğer, gece bin rekat namaz kılmaktan daha içerikli bir sevap önerebilirim size. Okuluna giden yavrusuna harçlık verebilmek için kendisi beş kilometre yolu yaya giden gariban babalara yardım yapabilirsiniz… Çok uzakta değil, çevremizde bu insanlardan çok var…
- Hastane köşelerinde yatan nice kimsesiz hastaları ziyaret edip sevindirebilirsiniz, bunlar beratın ruhuna çok uygun davranışlardır…
- Zenginseniz eğer çevrenizdeki tüm gariplere bu akşam güzel bir lokantada vali kebabı yedirebilirsiniz…
- Zengin fakir fark etmez; bugün hastanelerde can bekleyen, kan bekleyen on binlerce hastadan birine şifa olabilecek bir ünite kan bağışlayabilirsiniz… Bu da bin rekât nafile namazdan üstündür…
- Berat Gecesini vesile ederek sizi büyütünceye kadar sayısız eziyetler çeken, huzurevine attığınız anne veya babanızı oradan çıkarıp duasını alabilirsiniz. Bu, bir milyon rekât namazdan, on bin gün oruçtan daha hatırlı olur Allah katında… Hem bunu yaparsanız, Facebook'ta veya telefon marifetiyle sanal alemde binlerce insanın kandilini kutlamak için yazdığınız kandil mesajlarınız da klişe bir adımdan öteye gidip daha büyük ve saygıdeğer bir manâya hâvi olur.
- Durumunuz müsaitse eğer, fakr-û zarûretinden evlenemeyen, yuva kuramayan gariban birkaç gence sahip çıkıp onların düğün masraflarını karşılayabilirsiniz, böylece harika bir berat fermanı almaya namzet olabilirsiniz.
- Kocası ölmüş ve sonrasında küçük çocuklarını okutabilmek için temizliğe giden, namusunu pay-i mâl etmeyen yiğit ama fakir dul komşularınıza yardım eli uzatabilirsiniz…
Bu da Berat Gecesinin sizden istediği güzelliklerdendir...
…
-Peki Sayın Hocam, bu gece namaz kılmayalım mı, gündüzünde oruç tutmayalım mı, gecesinde zikir çekip, Eyüp Sultan'ı ziyarete gitmeyelim mi?
-Ey mümin kardeşlerim, onları zaten yılladır bir şekilde yapıyorsunuz.
Yapın da…
Müftüler, hocalar, köşe yazarları, ilahiyatçılar, çok içerikli kandil mesajlarında bunları zaten halka söylüyor nasihat ediyor… Benim mesajım, ‘okumamak için adeta inatla direndiğimiz Yüce Kuran'ın bize verdiği; ama çoğunu unuttuğumuz toplumsal talimatları sizlere hatırlatmak’ üzerinedir… Yukarıda dokuz maddede verdiğim güzellikleri ve ona müşabih (benzer) nasihatleri hayatınıza koyarsanız, Berat Geceniz o zaman değerli olur ve Allah, o zaman bizlerden hoşnut olur. (…)”
***
Şimdi; insan sormadan edemiyor:
İslam dini insanlara bunları (insani hassasiyeti, paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, vefayı, fedakârlığı, iyiliği…) emrediyorsa; Müslüman olsun olmasın bütün insanlar yana yakıla böyle bir şefkat ve merhamet iklimini arıyorsa; kırsaldan metropole her yerde beş vakit halkla iç içe olan hocaların tümünün Adnan Zeki Bey gibi konuşması gerekmiyor mu?
Peki niye bu söylem, standart değil?
Başta da dediğim gibi; bu tebliği, bu telkini, bu daveti, bu tatbiki zaten yapmakta olan bir avuç modern zaman dervişini, 21. Yüzyılın Yesevî’lerini, Yunus’larını tenzih ediyorum.
Ve ‘Hocalarımızın hepsi bilâ-istisnâ Kırklareli Müftü Yardımcısı’nın yaptığını yapsaydı, söylediklerinin tatbikini gaye edinseydi acaba sosyal sahada neler olurdu?’ diye soruyorum.