29. 5. 2020
İnsanlık tarihi boyunca Peygamberlerden İslam devletlerine, onlardan da İslami organizasyonlara intikal eden, bir misyon vardır. O misyonda şu maddeler de vardır:
a- Dünyanın her tarafında insanların özgürleşmelerinin sağlanması; bunun için de bütün organizasyon, din, inanış ve yaşam biçimlerinin, yeryüzünde egemen olma ve insanların özgürlüklerini kısıtlamalarına engel olmak için, bütün güçleriyle mücadele edilmesi,
b- Özgürleştirilmiş olan insanlara bir bütün halinde İslam’ın ulaştırılması, öğretilmesi, yaşanması ve bu yaşantının sürekli geliştirilmesinin sağlamasıdır.
İslam’ın ilk dönemlerinden beri bu maddelere uygun çalışmalar yapılmış ve bunların mücadelesi verilmiştir. Mekke’de yerel anlamda bunun yapıldığını görüyoruz, Medine’de daha çevreye yönelmenin ve giderek bütün bir dünyaya açılmanın yapıldığına şahit oluyoruz.
Medine İslam devletinin bu anlamda çevre şehirleri ve devletleri, kısa zamanda fethettiğini ve insanları daha bir özgürleştirdiğini biliyoruz. Hedef, bütün dünyadaki ‘organizasyon, din, inanış ve yaşam biçimlerinin, yeryüzünde egemen olma ve insanların özgürlüklerini kısıtlamalarına engel olmak’ olduğu da yine bilinen bir gerçektir.
Allah Resulü (as) döneminde, bu anlamda aşılması ya da ortadan kaldırılması gereken iki büyük organizasyon ya da iki ‘süper güç’ vardır. Bunlar batıda Bizans, doğuda da Sasani İmparatorluklarıdır. Bu devletler, çok büyük bir güç elde etmiş olarak hem kendi içlerinde, hem de çevrelerinde çok büyük bir etkiye sahip idiler. Bunlara dokunmadan ve ortadan kaldırılmadan, söz konusu o misyon yerine getirilemezdi. İşte Allah Resulü (as), daha sağlığında özellikle ikisini hedef haline getirmişti. Hz. Ömer (ra) döneminde, Sasani Devleti, bu anlamda bir sorun olmaktan çıkarılmıştı. Geriye Bizans İmparatorluğu ve O’nun kalbi mesabesindeki İstanbul kalmıştı ki, O’na da daha erken dönemden itibaren İslam ordularının akınlar yapmağa başladığını görmekteyiz.
Tarihçiler sayısını bilir ama bu misyonu yerine getirmek için İslam ordularının, İstanbul’a pek çok akın yaptığı bir gerçektir. Hem söz konusu misyon, hem de o akınlar, 1453’te Osmanlı Devlet Başkanı II. Mehmed’in İstanbul’u fethetmesiyle hedefine ulaşmış oluyordu. Böylece Osmanlılar, Allah Resulü’nün (as) gösterdiği hedefe varmış ve O’nun, hadisinde belirttiği övgüsüne mazhar olmuş oluyorlardı. Bu mazhariyet, bir müslüman millet ve O’nun komutanı için en büyük bir şereftir.
İstanbul’un fethi, o gün için İslam dışı anlayış, inanış, din ve geleneğin dayanağı ve evrensel temsilcisi konumundaki Bizans’ın yani ‘yeryüzü egemeninin’, yani tağutun ortadan kaldırılmasıdır. Bu çok önemli bir olay ve bir olgudur. Evrensel düzeyde bir hadisedir.
Ancak Osmanlılar, evrensel düzeydeki bu olayı gerçekleştirip, İstanbul’u fethetmekle, başka pek çok önemli kazanımlar da elde etmişlerdir. Bunlar:
1- Evrensel düzeyde bir olay olan İstanbul'un Fethi, evrensel düzeyde pek çok değişimin sebebi olan bir çağı kapatıp, yeni bir çağı başlatmıştır.
2- Sultan Alparslan’la başlayan süreç tamamlanmış ve Baştanbaşa Anadolu’nun, artık Müslüman Türklerin yurdu olduğunun tapusu hükmüne geçmiştir.
3- Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi bitmiş, artık Yükseliş Dönemi başlamıştır. Nitekim ondan sonra Devlet, her alanda sürekli gelişmiştir.
4- İstanbul’un fethi, sebepler dünyasında, Osmanlı Devletinin geleceğinin teminatı, kurulmak istenen evrensel siyasetin dayanağı olmuştur.
5- Bir İslam devleti olan Osmanlı Devletinin, Dünyanın en büyük devleti, yeryüzündeki en büyük güç olduğunu göstermiştir.
6- İstanbul'un Fethi sırasında Müslümanların ürettiği bilim, zekâ ve teknolojinin, güçlü surları bile yıkabileceği görüldü. Bunun da Avrupa’da ciddi bir değişime sebep olduğu açıktır.
7- Osmanlı Devletinin, İslam dünyasındaki saygınlığını ve etkinliğini artırmıştır.
8- Bütün ticaret yolları Osmanlı’nın eline geçmiştir.
9- Osmanlının kendi içindeki birlik ve beraberliğinin sağlanmasını ve pekiştirilmesini sağlamıştır.
10- Zaman zaman Anadolu ile Balkan toprakları arasındaki irtibatı engelleyen önemli bir unsurun ortadan kaldırılmasını sağlamıştır.
Sultan Fatihi ve bütün çalışma arkadaşlarını, rahmetle, minnetle ve dualarla anıyoruz.
İnsanlık tarihi boyunca Peygamberlerden İslam devletlerine, onlardan da İslami organizasyonlara intikal eden, bir misyon vardır. O misyonda şu maddeler de vardır:
a- Dünyanın her tarafında insanların özgürleşmelerinin sağlanması; bunun için de bütün organizasyon, din, inanış ve yaşam biçimlerinin, yeryüzünde egemen olma ve insanların özgürlüklerini kısıtlamalarına engel olmak için, bütün güçleriyle mücadele edilmesi,
b- Özgürleştirilmiş olan insanlara bir bütün halinde İslam’ın ulaştırılması, öğretilmesi, yaşanması ve bu yaşantının sürekli geliştirilmesinin sağlamasıdır.
İslam’ın ilk dönemlerinden beri bu maddelere uygun çalışmalar yapılmış ve bunların mücadelesi verilmiştir. Mekke’de yerel anlamda bunun yapıldığını görüyoruz, Medine’de daha çevreye yönelmenin ve giderek bütün bir dünyaya açılmanın yapıldığına şahit oluyoruz.
Medine İslam devletinin bu anlamda çevre şehirleri ve devletleri, kısa zamanda fethettiğini ve insanları daha bir özgürleştirdiğini biliyoruz. Hedef, bütün dünyadaki ‘organizasyon, din, inanış ve yaşam biçimlerinin, yeryüzünde egemen olma ve insanların özgürlüklerini kısıtlamalarına engel olmak’ olduğu da yine bilinen bir gerçektir.
Allah Resulü (as) döneminde, bu anlamda aşılması ya da ortadan kaldırılması gereken iki büyük organizasyon ya da iki ‘süper güç’ vardır. Bunlar batıda Bizans, doğuda da Sasani İmparatorluklarıdır. Bu devletler, çok büyük bir güç elde etmiş olarak hem kendi içlerinde, hem de çevrelerinde çok büyük bir etkiye sahip idiler. Bunlara dokunmadan ve ortadan kaldırılmadan, söz konusu o misyon yerine getirilemezdi. İşte Allah Resulü (as), daha sağlığında özellikle ikisini hedef haline getirmişti. Hz. Ömer (ra) döneminde, Sasani Devleti, bu anlamda bir sorun olmaktan çıkarılmıştı. Geriye Bizans İmparatorluğu ve O’nun kalbi mesabesindeki İstanbul kalmıştı ki, O’na da daha erken dönemden itibaren İslam ordularının akınlar yapmağa başladığını görmekteyiz.
Tarihçiler sayısını bilir ama bu misyonu yerine getirmek için İslam ordularının, İstanbul’a pek çok akın yaptığı bir gerçektir. Hem söz konusu misyon, hem de o akınlar, 1453’te Osmanlı Devlet Başkanı II. Mehmed’in İstanbul’u fethetmesiyle hedefine ulaşmış oluyordu. Böylece Osmanlılar, Allah Resulü’nün (as) gösterdiği hedefe varmış ve O’nun, hadisinde belirttiği övgüsüne mazhar olmuş oluyorlardı. Bu mazhariyet, bir müslüman millet ve O’nun komutanı için en büyük bir şereftir.
İstanbul’un fethi, o gün için İslam dışı anlayış, inanış, din ve geleneğin dayanağı ve evrensel temsilcisi konumundaki Bizans’ın yani ‘yeryüzü egemeninin’, yani tağutun ortadan kaldırılmasıdır. Bu çok önemli bir olay ve bir olgudur. Evrensel düzeyde bir hadisedir.
Ancak Osmanlılar, evrensel düzeydeki bu olayı gerçekleştirip, İstanbul’u fethetmekle, başka pek çok önemli kazanımlar da elde etmişlerdir. Bunlar:
1- Evrensel düzeyde bir olay olan İstanbul'un Fethi, evrensel düzeyde pek çok değişimin sebebi olan bir çağı kapatıp, yeni bir çağı başlatmıştır.
2- Sultan Alparslan’la başlayan süreç tamamlanmış ve Baştanbaşa Anadolu’nun, artık Müslüman Türklerin yurdu olduğunun tapusu hükmüne geçmiştir.
3- Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi bitmiş, artık Yükseliş Dönemi başlamıştır. Nitekim ondan sonra Devlet, her alanda sürekli gelişmiştir.
4- İstanbul’un fethi, sebepler dünyasında, Osmanlı Devletinin geleceğinin teminatı, kurulmak istenen evrensel siyasetin dayanağı olmuştur.
5- Bir İslam devleti olan Osmanlı Devletinin, Dünyanın en büyük devleti, yeryüzündeki en büyük güç olduğunu göstermiştir.
6- İstanbul'un Fethi sırasında Müslümanların ürettiği bilim, zekâ ve teknolojinin, güçlü surları bile yıkabileceği görüldü. Bunun da Avrupa’da ciddi bir değişime sebep olduğu açıktır.
7- Osmanlı Devletinin, İslam dünyasındaki saygınlığını ve etkinliğini artırmıştır.
8- Bütün ticaret yolları Osmanlı’nın eline geçmiştir.
9- Osmanlının kendi içindeki birlik ve beraberliğinin sağlanmasını ve pekiştirilmesini sağlamıştır.
10- Zaman zaman Anadolu ile Balkan toprakları arasındaki irtibatı engelleyen önemli bir unsurun ortadan kaldırılmasını sağlamıştır.
Sultan Fatihi ve bütün çalışma arkadaşlarını, rahmetle, minnetle ve dualarla anıyoruz.