“Artık emrolunduğun gibi istikamet üzere ol; seninle beraber tövbe etmiş olanlarla birlikti. Haddi tecavüz etmeyin, şüphe yok ki O, yaptıklarınızı görmektedir.” (Hûd 112)
Veciz bir söz vardır: İstikamet en büyük keramettir, diye. Hakikaten öyledir; ahretin kazanıldığı bir eğitim ve sınav yeri olan dünya hayatının kaotik yapısı, şartlara göre pozisyon almayı öğrenmiş insanda, istikametten çok, pragmatik davranışı öne çıkarmaktadır. Bu yüzden, değişen şartlara göre değişmeyen insan istikamet üzere hareket ediyor demektir ve bu tür insanlar, kıt bir madde gibidir.
Hayatın pratiğinde gözüken istikamet mi, kozmopolitizm mi? diye bir soru sorup cevap aradığımızda gördüğümüz şudur: Çağımızda kişi, nereye giderse oraya uymalıdır; dünya insanı olmalıdır ki, başarılı olabilsin, şeklinde bir anlayış, özellikle gelişmiş toplumlarda yaygındır ve hayatın pratiğinde, baskın olarak gözüken de, bu anlayışa uygun insan davranışıdır.
Topluma yahut ortama uymak, kişiliği mi gösterir kişiliksizliği mi? Şartların değişmesiyle değişmeyen, girdiği sosyal ortamın rengine bürünmeyen insana a sosyal gözüyle bakılıyor. Mesela herkesin dans ettiği, içki içtiği yahut dedi kodu ettiği bir yerde sizin öylece oturmanız insanları rahatsız ediyor. Bu yüzden insanın inanç değerlerine göre bütün hayatını yaşaması bu çağda pek kolay değildir. Özellikle gençler için.
İnsanın her azasına Allah bir istikamet tayin etmiştir; gözün, kulağın, dilin, burnun, elin, ayağın, her organın istikameti vardır. Göz bir araç, onu Allah’ın rızası için kullanmak istikamet; kulak bir araç, onu rıza-i bariye uygun kullanmak istikamet!.. Hakeza…
Müslüman birey, eğer bilinçli bir Müslümansa, bütün azalarının istikameti vardır ve o, kişilik sahibi bir insan demektir. Müslüman birey, bukalemun gibi, girdiği ortamın rengine bürünemez, kişiliğinden ödün vereceği işleri yapamaz, kendisini zor duruma sokacak ortamlardan uzak durur. İman, bilinçle korunur ve geliştirilir; aksi yozlaşma ve pragmatizm olacaktır.
Gırtlağına kadar dünyaya batanların bir istikameti olduğunu söylemek, zorlama bir iddia olacaktır. Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklar çerçevesinde hayatını yaşayan ve tamamlayan kişiler, işte onlar, istikamet üzere yaşamış ve ölmüş olur. Ki, Allah’ı tanımak ve emirlerine uymak üzere bulunduğumuz dünya mektebinde, adam gibi öğrencilik yapanlar ve Allah katında bir değer elde edenler, işte bu bahtiyar kimselerdir.
Sonuç: Fatiha suresinde, günde beş vakit namazlarımızda, Rabbimize ‘bizi sırât-ı müstakîme ilet-istikamet çizgisinde tut’ diye yalvarıyoruz. O halde istikamet üzere bir hayat yaşamak, güçlü bir irade ve iman gerektirir. Kişi, toplumda yalnız da kalsa, maddi ve manevi tatmin de sağlayamasa, helal ilkelerine bağlı, istikamet üzere bir hayat yaşayıp ölmeyi yegâne gaye ve kazanç kabul etmelidir. Malûmdur ki, bu kolay bir iş değildir; Nitekim Allah Resulü bu âyette daha şiddetli bir âyetin inmediğini ifade buyurmuş ve «Beni, Hûd suresi kocalttı!» demiştir. O halde Allah’ın emrettiği gibi bir hayat yaşamak, en büyük mesele olmalıdır, bunu başarmak en büyük keramettir. Müstakim bir hayat süren tüm Müminlere selâm olsun.
Veciz bir söz vardır: İstikamet en büyük keramettir, diye. Hakikaten öyledir; ahretin kazanıldığı bir eğitim ve sınav yeri olan dünya hayatının kaotik yapısı, şartlara göre pozisyon almayı öğrenmiş insanda, istikametten çok, pragmatik davranışı öne çıkarmaktadır. Bu yüzden, değişen şartlara göre değişmeyen insan istikamet üzere hareket ediyor demektir ve bu tür insanlar, kıt bir madde gibidir.
Hayatın pratiğinde gözüken istikamet mi, kozmopolitizm mi? diye bir soru sorup cevap aradığımızda gördüğümüz şudur: Çağımızda kişi, nereye giderse oraya uymalıdır; dünya insanı olmalıdır ki, başarılı olabilsin, şeklinde bir anlayış, özellikle gelişmiş toplumlarda yaygındır ve hayatın pratiğinde, baskın olarak gözüken de, bu anlayışa uygun insan davranışıdır.
Topluma yahut ortama uymak, kişiliği mi gösterir kişiliksizliği mi? Şartların değişmesiyle değişmeyen, girdiği sosyal ortamın rengine bürünmeyen insana a sosyal gözüyle bakılıyor. Mesela herkesin dans ettiği, içki içtiği yahut dedi kodu ettiği bir yerde sizin öylece oturmanız insanları rahatsız ediyor. Bu yüzden insanın inanç değerlerine göre bütün hayatını yaşaması bu çağda pek kolay değildir. Özellikle gençler için.
İnsanın her azasına Allah bir istikamet tayin etmiştir; gözün, kulağın, dilin, burnun, elin, ayağın, her organın istikameti vardır. Göz bir araç, onu Allah’ın rızası için kullanmak istikamet; kulak bir araç, onu rıza-i bariye uygun kullanmak istikamet!.. Hakeza…
Müslüman birey, eğer bilinçli bir Müslümansa, bütün azalarının istikameti vardır ve o, kişilik sahibi bir insan demektir. Müslüman birey, bukalemun gibi, girdiği ortamın rengine bürünemez, kişiliğinden ödün vereceği işleri yapamaz, kendisini zor duruma sokacak ortamlardan uzak durur. İman, bilinçle korunur ve geliştirilir; aksi yozlaşma ve pragmatizm olacaktır.
Gırtlağına kadar dünyaya batanların bir istikameti olduğunu söylemek, zorlama bir iddia olacaktır. Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklar çerçevesinde hayatını yaşayan ve tamamlayan kişiler, işte onlar, istikamet üzere yaşamış ve ölmüş olur. Ki, Allah’ı tanımak ve emirlerine uymak üzere bulunduğumuz dünya mektebinde, adam gibi öğrencilik yapanlar ve Allah katında bir değer elde edenler, işte bu bahtiyar kimselerdir.
Sonuç: Fatiha suresinde, günde beş vakit namazlarımızda, Rabbimize ‘bizi sırât-ı müstakîme ilet-istikamet çizgisinde tut’ diye yalvarıyoruz. O halde istikamet üzere bir hayat yaşamak, güçlü bir irade ve iman gerektirir. Kişi, toplumda yalnız da kalsa, maddi ve manevi tatmin de sağlayamasa, helal ilkelerine bağlı, istikamet üzere bir hayat yaşayıp ölmeyi yegâne gaye ve kazanç kabul etmelidir. Malûmdur ki, bu kolay bir iş değildir; Nitekim Allah Resulü bu âyette daha şiddetli bir âyetin inmediğini ifade buyurmuş ve «Beni, Hûd suresi kocalttı!» demiştir. O halde Allah’ın emrettiği gibi bir hayat yaşamak, en büyük mesele olmalıdır, bunu başarmak en büyük keramettir. Müstakim bir hayat süren tüm Müminlere selâm olsun.