Deha düzeyinde zeki ve her konuda çok başarılı öğrencim sevgili Gülşen Naz Başer’in annesi, Veteriner Hekim -ama en önemlisi müthiş insansever, doğasever, hayvansever, özetle hayatsever- sevgili Ayşegül Atay Başer, 2020 Kasım ayı ortalarında sosyal medya sayfasında yer vermişti bu anlatıya.
Çarpıcı metin, Eleanor Coerr’un (1922-2010) 1977 ilk basım tarihli ‘Sadako ve Kâğıttan Bin Turna Kuşu’ adlı romanından kısa bölümler içeriyordu.
Sizin için bir köşeye not etmişim:
“Küçük Japon kız Sadako'nun hüzünlü hikayesi…
Sadako, 6 Ağustos 1945' te Hiroşima’ya atom bombası atıldığında 2 yaşındaydı. 12 yaşına geldiğinde maruz kaldığı radyasyon nedeniyle kansere yakalanmış ve hastaneye yatırılmıştı.
Tedavi deneniyordu ama ne yazık ki durumu ümitsizdi…
Hastanedeki tüm doktorlar, küçük kızın ölümü için gün saysalar da küçük Japon kız hayat doluydu. Koridorlarda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyordu.
Hastaların arasında en sevdiği kişi ise 80 yaşlarında, kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadındı.
Küçük Japon kızı, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmamıştı. Kadın ölmeden hemen önce Sadako’ya ‘Benim için çok geç ama bizim inanışımıza göre; eğer bir kişi kâğıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul’ demiş ve son nefesini vermişti.
Kız yaşlı arkadaşını yitirdiği için çok üzülmüştü ama hayatta kalma arzusuyla kâğıttan turna kuşları yapmaya başlamıştı. Neşe içinde çalıştığından ilk başlarda öyle hızlı yapıyordu ki 1000 tane turna kuşu yapması işten bile değildi.
Ama sağlığı da hızla bozuluyordu…
Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer aldı. Dünyanın dört bir yanından insanlar küçük kıza, binlerce turna kuşu göndermeye başladı fakat ne yazık ki küçük Japon kız, haberler basında çıktığında artık elini kıpırdatamaz hale gelmişti.
Hayattaki son saatlerini 644. kuşu yaparak geçirdi…
Kuşu bitirmiş halde gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girmişlerdi. Ama küçük Japon kızı yüzünde bir tebessüm yatağında cansız yatıyordu…
Postacılar aylarca kâğıttan turna kuşu taşıdılar hastaneye.
Sayısı milyonlara ulaşan o turna kuşları, bugün Japonya’daki bir müzede sergileniyor.
★★
İşte bu dokunaklı ve gerçek hikâye Japonya’da 1943-1955 yılları arasında yaşayan Sadako Sasaki’nin hikayesidir.
Arkadaşları, o öldükten saatler sonra eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte gömdüler. Turna kuşu da o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi oldu.
O gün bugündür dünyanın her yanından insanlar rengarenk kağıtçıklardan binlerce turna kuşu yapıp, Sadako'nun heykeline konsun ve turnalar barışa uçsun diye; nükleer silahsızlanma ütopyası gerçek olsun diye; çocuklar ölmesin, şiddet bağımlısı dünya azıcık da olsa iyileşsin diye ellerindeki sihirli turnaları 6 Ağustos'ta Japonya'ya doğru uçururlar…”
★★
Turnalar belki kağıttandır, belki cansızdır…
Ama eminim ki ulaşmaları gereken yere kadar uçup, konmaları gereken yere konuyorlardır.
Ben buna yürekten inanıyorum.
Başka inananlar da var, biliyorum.
Birkaç gün sonra, tam 6 Ağustos günü onları, bizi, hepimizi ‘nükleer silahsızlanma ütopyasına’ inanan kimseler olarak bir kez daha yüzümüzü doğuda bir yere çevirmiş halde göreceksiniz.
Elimizde kâğıttan, rengarenk turnalar olacak…
★★
Küçük kızın hayatının Eleanor Coerr tarafından ‘Sadako ve Kâğıttan Bin Turna Kuşu’ adıyla 1977 yılında romanlaştırıldığını -ve Coerr’un kitabının yazılışından tam 33 yıl sonra, 2010 yılında Beyaz Balina Yayınları tarafından başarıyla Türkçeleştirilerek 92 sayfalık harika bir roman biçiminde yurdum okurlarıyla buluştuğunu da- tekrar anımsatıp bu duygu yüklü anekdota burada noktayı koyalım.
Çarpıcı metin, Eleanor Coerr’un (1922-2010) 1977 ilk basım tarihli ‘Sadako ve Kâğıttan Bin Turna Kuşu’ adlı romanından kısa bölümler içeriyordu.
Sizin için bir köşeye not etmişim:
“Küçük Japon kız Sadako'nun hüzünlü hikayesi…
Sadako, 6 Ağustos 1945' te Hiroşima’ya atom bombası atıldığında 2 yaşındaydı. 12 yaşına geldiğinde maruz kaldığı radyasyon nedeniyle kansere yakalanmış ve hastaneye yatırılmıştı.
Tedavi deneniyordu ama ne yazık ki durumu ümitsizdi…
Hastanedeki tüm doktorlar, küçük kızın ölümü için gün saysalar da küçük Japon kız hayat doluydu. Koridorlarda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyordu.
Hastaların arasında en sevdiği kişi ise 80 yaşlarında, kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadındı.
Küçük Japon kızı, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmamıştı. Kadın ölmeden hemen önce Sadako’ya ‘Benim için çok geç ama bizim inanışımıza göre; eğer bir kişi kâğıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul’ demiş ve son nefesini vermişti.
Kız yaşlı arkadaşını yitirdiği için çok üzülmüştü ama hayatta kalma arzusuyla kâğıttan turna kuşları yapmaya başlamıştı. Neşe içinde çalıştığından ilk başlarda öyle hızlı yapıyordu ki 1000 tane turna kuşu yapması işten bile değildi.
Ama sağlığı da hızla bozuluyordu…
Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer aldı. Dünyanın dört bir yanından insanlar küçük kıza, binlerce turna kuşu göndermeye başladı fakat ne yazık ki küçük Japon kız, haberler basında çıktığında artık elini kıpırdatamaz hale gelmişti.
Hayattaki son saatlerini 644. kuşu yaparak geçirdi…
Kuşu bitirmiş halde gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girmişlerdi. Ama küçük Japon kızı yüzünde bir tebessüm yatağında cansız yatıyordu…
Postacılar aylarca kâğıttan turna kuşu taşıdılar hastaneye.
Sayısı milyonlara ulaşan o turna kuşları, bugün Japonya’daki bir müzede sergileniyor.
★★
İşte bu dokunaklı ve gerçek hikâye Japonya’da 1943-1955 yılları arasında yaşayan Sadako Sasaki’nin hikayesidir.
Arkadaşları, o öldükten saatler sonra eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte gömdüler. Turna kuşu da o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi oldu.
O gün bugündür dünyanın her yanından insanlar rengarenk kağıtçıklardan binlerce turna kuşu yapıp, Sadako'nun heykeline konsun ve turnalar barışa uçsun diye; nükleer silahsızlanma ütopyası gerçek olsun diye; çocuklar ölmesin, şiddet bağımlısı dünya azıcık da olsa iyileşsin diye ellerindeki sihirli turnaları 6 Ağustos'ta Japonya'ya doğru uçururlar…”
★★
Turnalar belki kağıttandır, belki cansızdır…
Ama eminim ki ulaşmaları gereken yere kadar uçup, konmaları gereken yere konuyorlardır.
Ben buna yürekten inanıyorum.
Başka inananlar da var, biliyorum.
Birkaç gün sonra, tam 6 Ağustos günü onları, bizi, hepimizi ‘nükleer silahsızlanma ütopyasına’ inanan kimseler olarak bir kez daha yüzümüzü doğuda bir yere çevirmiş halde göreceksiniz.
Elimizde kâğıttan, rengarenk turnalar olacak…
★★
Küçük kızın hayatının Eleanor Coerr tarafından ‘Sadako ve Kâğıttan Bin Turna Kuşu’ adıyla 1977 yılında romanlaştırıldığını -ve Coerr’un kitabının yazılışından tam 33 yıl sonra, 2010 yılında Beyaz Balina Yayınları tarafından başarıyla Türkçeleştirilerek 92 sayfalık harika bir roman biçiminde yurdum okurlarıyla buluştuğunu da- tekrar anımsatıp bu duygu yüklü anekdota burada noktayı koyalım.