
‘Laf kalabalığı etme’, ‘Bugün başım pek kalabalık’, ‘Bu gördüğün kuru kalabalık’, ‘Ağız kalabalığından başka bir şey değil onlarınki’…
‘Kalabalık’ sözcüğünü içeren dört ayrı deyimi içeren bu dört ayrı cümlenin ortak yanı hiç kuşkusuz dördünün de ‘olumsuz’ duygu yüklenmiş olması.
Başka bir deyişle bu cümleleri kullanıyorsanız eğer kalabalığın pek de iyi bir şey olmadığını belirtmiş ve bir bakıma Fransız Agronomist Max Ringelmann (1861-1931) gibi düşünmüş oluyorsunuz…
Tabii benim kalabalık hakkında türetilmiş deyimlerle ilişkilendirdiğim bu basit yaklaşım, Max Ringelmann’ın derin sosyo-analitik çözümlemesiyle ve sonuçta geliştirdiği kuramla, deyimleri ve deneyimleri bizim alışık olduğumuzdan çok daha derin sulara sürüklüyor.
‘The Ringelmann Effect’i ya da Türkçesiyle ‘Ringelmann Etkisi’ni MISSözlük (Management Information Systems) için Şadi Evren Şeker yazmıştı:
“Ringelmann etkisi, basitçe bir gruptaki eleman sayısı arttıkça her elemanın (üretime ve toplam kaliteye) katkısının azalmasını ifade eder.” diyor Şadi Evren Şeker ve ilginç makalesine şöyle devam ediyor: “Örneğin ip çekme müsabakasında her yeni eleman kendisinin etkisinin azaldığını düşünerek daha az dikkat ve emek sarf eder. Diğer bir ifadeyle, gruba üye olan bireyler, ipi tek başına çekmesine göre daha az emek harcar.
Klasik yaklaşımda grup sayısı arttıkça grubun etkisinin artması beklenirken Ringelmann ilk kez (1913) bunun tersi yönde bir etkiden bahsetmektedir. Daha sonraları literatürde ‘olumsuz ölçek ekonomileri’ (Diseconomies of Scale) olarak geçen kavramın çıkmasına ön ayak olmuştur. Bu yaklaşımda ekonomik ölçek büyüdükçe ilk başlarda olumlu yönde etkisi olan büyüklük tam tersi yönde olumsuz etkiye dönmektedir.”
Bir bilişim gurusunun bu cümlelerle tanımladığı etkiyi, adından söz etmeyi yazımın sonuna sakladığım bir başka bilim insanı, ama bu kez bir Fizikçi, bize şöyle açıklıyor:
“Küçük işletmeyken çok güzel balık yapan bir restoranın büyüyünce istenilen memnuniyeti verememesi gibi bir etkidir Ringelmann Etkisi… ‘Nasıl olsa birileri yapar’ psikolojisi de işin içinde sanırım. Herkesin birbirine tam inancı, her zaman olumlu bir şey olmasa gerek. Duygusal açıdan katılmamayı isteyebileceğimiz ama çoğu yerde bir gerçek olarak karşımıza çıkan bir durum bu maalesef.”
Peki neden böyle oluyor?
Hani en hafif ifadesiyle ‘abartılı derecede açık sözlü davranmış’ atalarımızın literatüre eklediği ‘Nerde çokluk, orda….’ diye başlayan o galiz atasözü, değiştirmeye gücümüzün hiç yetmeyeceği bir sosyal gerçeği dile getiriyor olabilir mi?
Öyleyse aynı kültürün ürettiği ‘Cemde (çoklukta, toplanmakta) bereket vardır’ ve ‘Birlikten (birden çok unsurun bir araya gelmesinden) kuvvet doğar’ sözlerine ne demeli?
Onu diyenlerle bunları diyenler başka başka milletlerin atası mı?
Bu polemik bir yana, Ringelmann tezinde katılımcı sayısı arttıkça kalitenin ve verimliliğin düşüşüne neden olan faktörlerden özellikle ikisinin altı çizilir:
1: Motivasyonun azalması
2: Yönetimsel maliyetlerin artması…
***
Bir küçük dipnot:
Az önce makalesine atıfta bulunduğum Şadi Evren Şeker için Ekşisözlük’te “İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde, askerliğin acemilik döneminde olduğu gibi, ‘Bilgisayar Mühendisliğine Giriş’ dersine girer. (…) Youtube'da Bilgisayar Kavramları adlı kanalı olan hocanın, veri madenciliği, weka, hadoop, veri bilimi ve soru cevap olmak üzere pek çok videosu var.” deniyor.
Şeker, Ringelmann tezinin argümanlarından ‘motivasyonun azalması ve yönetimsel maliyetlerin artması’ faktörlerini şöyle açıklıyor:
“Motivasyon azalması: Ringelmann’a göre bir topluluğun üyesi olan bireylerde topluluğa duyulan güven ve topluluğun işi paylaşacağına olan inançtan dolayı sosyal aylaklık (social loafing) devreye girer. Ayrıca bireyin iş ile ilgili karar alması, inisiyatif alması ve sürecin yönetimi ile ilgili aşamalarda bulunması azaldığı için yapılan işten haberdar olma oranı azalmakta ve yaptığı işin amacını yitiren bireyin ise motivasyonu azalmaktadır. Çözüm olarak literatürdeki en belirgin yöntemlerden birisi, bireylerin sosyalliklerinin arttırılmasıdır. Sosyallik (social faciliation) kavramı kabaca bir kişinin tek başına işi yaparken gösterdiği dikkat, özen ve performansın aynı işi başkaları izlerken yaptığında daha fazla göstermesidir.”
Bununla birlikte literatüre geçmiş bazı çözüm önerileri de şu şekilde sıralanabilir:
Kimliğin arttırılması, hedefler konulması, müdahillik (involvement)…
Elbette kalabalığı oluşturan bireylerin işlere ne kadar dahil olduğu ve başarı ile ne kadar ilgilendiği de ayrı bir performans kriteri…
***
Şu anda yönetim takımında yer aldığım okulun Lise Zümre Başkanlar Kurulu Başkanlığı misyonunu üstlenen akademisyen ve bilim insanı çok değerli arkadaşım Dr. Özgül Kaya, benim kendisini ‘Dunning-Kruger Sendromunu’ okumak zorunda bırakmama misilleme olarak aradan sadece bir hafta geçmişken odamın kapısını aralayıp ‘Hocam siz de Ringelmann etkisini mutlaka okuyun!’ diye beni ödevlendirmeseydi, muhtemelen konuyu merak etmeyecek ve sizi bu ‘derin sulara’ sürüklemeyecektim.
Şaka bir yana, Ringelmann etkisinin o haklı ve olağanüstü ihtişamlı ‘kanıtlanmışlığına ve kabul görmüşlüğüne’ rağmen ben yine de insanlık tarihine biçim vermiş bazı görkemli ürünlerin büyük, ihtişamlı, yüksek motivasyonlu insan topluluklarınca -başka bir deyişle inanmış kalabalıklar tarafından- başarıldığını düşünüyorum.
Başarılması elbette çok güç ama harikulade şeyler…
Köleler tarafından inşa edilmiş olsa da Mısır piramitleri öyle muazzam bir hikâyenin ürünü olabilir. Stonehenge öyle olabilir. Göbeklitepe yine öyle olabilir. Akropolis keza kökleri bireyselliğe değil, daha çok kalabalığa ve demokrasiye gömülmüş bir üründür…
Ve olağanüstü bir eylem… Esaretin eşiğindeyken kendini özgürlüğe adamış insanların ürünü olan Kurtuluş Savaşı da öyledir…
Sadece bu beş örnek bile amaca yürüyen insan sayısı arttıkça verimliliğin ve iyi sonuç elde etme ihtimalinin her zaman düşmeyebileceğini gösteriyor (bence tabii). Nedenini açıklayamasam da ben bu ihtimalin varlığına seviniyorum.
Eğer Ringelmann’a yüzde yüz inansaydım nedeninin açıklanmasını bekleyeceğim bir şey daha olurdu:
Sınır, tam olarak nerede?
Hangi misyonda ya da hangi sektörde, kaçıncı kişiden sonra motivasyon düşmeye ve Ringelmann Etkisi gözlemlenmeye başlar?
Böyle bir bağıntı var mı?..
Kriterya, sayı, rakam, oran, yüzde (?)
Eğer yoksa o vakit Max Ringelmann’ın kuramsal haklılığı biraz havada kalmaz mı?
‘Kalabalık’ sözcüğünü içeren dört ayrı deyimi içeren bu dört ayrı cümlenin ortak yanı hiç kuşkusuz dördünün de ‘olumsuz’ duygu yüklenmiş olması.
Başka bir deyişle bu cümleleri kullanıyorsanız eğer kalabalığın pek de iyi bir şey olmadığını belirtmiş ve bir bakıma Fransız Agronomist Max Ringelmann (1861-1931) gibi düşünmüş oluyorsunuz…
Tabii benim kalabalık hakkında türetilmiş deyimlerle ilişkilendirdiğim bu basit yaklaşım, Max Ringelmann’ın derin sosyo-analitik çözümlemesiyle ve sonuçta geliştirdiği kuramla, deyimleri ve deneyimleri bizim alışık olduğumuzdan çok daha derin sulara sürüklüyor.
‘The Ringelmann Effect’i ya da Türkçesiyle ‘Ringelmann Etkisi’ni MISSözlük (Management Information Systems) için Şadi Evren Şeker yazmıştı:
“Ringelmann etkisi, basitçe bir gruptaki eleman sayısı arttıkça her elemanın (üretime ve toplam kaliteye) katkısının azalmasını ifade eder.” diyor Şadi Evren Şeker ve ilginç makalesine şöyle devam ediyor: “Örneğin ip çekme müsabakasında her yeni eleman kendisinin etkisinin azaldığını düşünerek daha az dikkat ve emek sarf eder. Diğer bir ifadeyle, gruba üye olan bireyler, ipi tek başına çekmesine göre daha az emek harcar.
Klasik yaklaşımda grup sayısı arttıkça grubun etkisinin artması beklenirken Ringelmann ilk kez (1913) bunun tersi yönde bir etkiden bahsetmektedir. Daha sonraları literatürde ‘olumsuz ölçek ekonomileri’ (Diseconomies of Scale) olarak geçen kavramın çıkmasına ön ayak olmuştur. Bu yaklaşımda ekonomik ölçek büyüdükçe ilk başlarda olumlu yönde etkisi olan büyüklük tam tersi yönde olumsuz etkiye dönmektedir.”
Bir bilişim gurusunun bu cümlelerle tanımladığı etkiyi, adından söz etmeyi yazımın sonuna sakladığım bir başka bilim insanı, ama bu kez bir Fizikçi, bize şöyle açıklıyor:
“Küçük işletmeyken çok güzel balık yapan bir restoranın büyüyünce istenilen memnuniyeti verememesi gibi bir etkidir Ringelmann Etkisi… ‘Nasıl olsa birileri yapar’ psikolojisi de işin içinde sanırım. Herkesin birbirine tam inancı, her zaman olumlu bir şey olmasa gerek. Duygusal açıdan katılmamayı isteyebileceğimiz ama çoğu yerde bir gerçek olarak karşımıza çıkan bir durum bu maalesef.”
Peki neden böyle oluyor?
Hani en hafif ifadesiyle ‘abartılı derecede açık sözlü davranmış’ atalarımızın literatüre eklediği ‘Nerde çokluk, orda….’ diye başlayan o galiz atasözü, değiştirmeye gücümüzün hiç yetmeyeceği bir sosyal gerçeği dile getiriyor olabilir mi?
Öyleyse aynı kültürün ürettiği ‘Cemde (çoklukta, toplanmakta) bereket vardır’ ve ‘Birlikten (birden çok unsurun bir araya gelmesinden) kuvvet doğar’ sözlerine ne demeli?
Onu diyenlerle bunları diyenler başka başka milletlerin atası mı?
Bu polemik bir yana, Ringelmann tezinde katılımcı sayısı arttıkça kalitenin ve verimliliğin düşüşüne neden olan faktörlerden özellikle ikisinin altı çizilir:
1: Motivasyonun azalması
2: Yönetimsel maliyetlerin artması…
***
Bir küçük dipnot:
Az önce makalesine atıfta bulunduğum Şadi Evren Şeker için Ekşisözlük’te “İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde, askerliğin acemilik döneminde olduğu gibi, ‘Bilgisayar Mühendisliğine Giriş’ dersine girer. (…) Youtube'da Bilgisayar Kavramları adlı kanalı olan hocanın, veri madenciliği, weka, hadoop, veri bilimi ve soru cevap olmak üzere pek çok videosu var.” deniyor.
Şeker, Ringelmann tezinin argümanlarından ‘motivasyonun azalması ve yönetimsel maliyetlerin artması’ faktörlerini şöyle açıklıyor:
“Motivasyon azalması: Ringelmann’a göre bir topluluğun üyesi olan bireylerde topluluğa duyulan güven ve topluluğun işi paylaşacağına olan inançtan dolayı sosyal aylaklık (social loafing) devreye girer. Ayrıca bireyin iş ile ilgili karar alması, inisiyatif alması ve sürecin yönetimi ile ilgili aşamalarda bulunması azaldığı için yapılan işten haberdar olma oranı azalmakta ve yaptığı işin amacını yitiren bireyin ise motivasyonu azalmaktadır. Çözüm olarak literatürdeki en belirgin yöntemlerden birisi, bireylerin sosyalliklerinin arttırılmasıdır. Sosyallik (social faciliation) kavramı kabaca bir kişinin tek başına işi yaparken gösterdiği dikkat, özen ve performansın aynı işi başkaları izlerken yaptığında daha fazla göstermesidir.”
Bununla birlikte literatüre geçmiş bazı çözüm önerileri de şu şekilde sıralanabilir:
Kimliğin arttırılması, hedefler konulması, müdahillik (involvement)…
Elbette kalabalığı oluşturan bireylerin işlere ne kadar dahil olduğu ve başarı ile ne kadar ilgilendiği de ayrı bir performans kriteri…
***
Şu anda yönetim takımında yer aldığım okulun Lise Zümre Başkanlar Kurulu Başkanlığı misyonunu üstlenen akademisyen ve bilim insanı çok değerli arkadaşım Dr. Özgül Kaya, benim kendisini ‘Dunning-Kruger Sendromunu’ okumak zorunda bırakmama misilleme olarak aradan sadece bir hafta geçmişken odamın kapısını aralayıp ‘Hocam siz de Ringelmann etkisini mutlaka okuyun!’ diye beni ödevlendirmeseydi, muhtemelen konuyu merak etmeyecek ve sizi bu ‘derin sulara’ sürüklemeyecektim.
Şaka bir yana, Ringelmann etkisinin o haklı ve olağanüstü ihtişamlı ‘kanıtlanmışlığına ve kabul görmüşlüğüne’ rağmen ben yine de insanlık tarihine biçim vermiş bazı görkemli ürünlerin büyük, ihtişamlı, yüksek motivasyonlu insan topluluklarınca -başka bir deyişle inanmış kalabalıklar tarafından- başarıldığını düşünüyorum.
Başarılması elbette çok güç ama harikulade şeyler…
Köleler tarafından inşa edilmiş olsa da Mısır piramitleri öyle muazzam bir hikâyenin ürünü olabilir. Stonehenge öyle olabilir. Göbeklitepe yine öyle olabilir. Akropolis keza kökleri bireyselliğe değil, daha çok kalabalığa ve demokrasiye gömülmüş bir üründür…
Ve olağanüstü bir eylem… Esaretin eşiğindeyken kendini özgürlüğe adamış insanların ürünü olan Kurtuluş Savaşı da öyledir…
Sadece bu beş örnek bile amaca yürüyen insan sayısı arttıkça verimliliğin ve iyi sonuç elde etme ihtimalinin her zaman düşmeyebileceğini gösteriyor (bence tabii). Nedenini açıklayamasam da ben bu ihtimalin varlığına seviniyorum.
Eğer Ringelmann’a yüzde yüz inansaydım nedeninin açıklanmasını bekleyeceğim bir şey daha olurdu:
Sınır, tam olarak nerede?
Hangi misyonda ya da hangi sektörde, kaçıncı kişiden sonra motivasyon düşmeye ve Ringelmann Etkisi gözlemlenmeye başlar?
Böyle bir bağıntı var mı?..
Kriterya, sayı, rakam, oran, yüzde (?)
Eğer yoksa o vakit Max Ringelmann’ın kuramsal haklılığı biraz havada kalmaz mı?