Soğuk kış gecelerinin vazgeçilmez yiyeceğidir kartol. Her evde bol bol, kilo kilo pardon çuval çuval olurdu. Ağustos ayı çıkmadan odun-kömür telaşesi gibi birde kartol telaşesi sarardı tüm haneleri. E, bu kartol öyle yabana atılacak bir besin değildi. Nar gibi kok kömürle yanan sobanın fırınında piştiğinde kum kum olmalıydı! Yağda kızarırken ağızda tat bırakmalıydı. Yoksa patates bu namı değer kartol her yerde vardı. İstediğin anda, canın çektiğinde her yerden alırdın. İşte burada durmasını bilecen arkadaş ve en iyi kartolu önceden sipariş edeceksin. Herkesin derdi yıllar öncesinde o aylarda aynıydı. Sıkıntı aynı olunca birbirine danışanda çok olurdu. Bir yıl önceki kartollar masaya yatırılır, kartoldan verim alınmışsa öve öve anlatılırdı. Şöyle tadı var, şöyle kısa sürede pişiyor, çocuklar bir yediklerinde bir daha istiyor, fırında daha güzel oluyor daha neler neler anlatılırdı. İnsan bunları bile dinlemeye doyamaz, kartola nasıl doysun ki! Dedik ya bu kartol öyle yabana atılacak bir yiyecek değildi. İyi seçilmeli, kara kış bastırmadan alınmalıydı. Kartolun kronolojisinde İki ilçenin namı vardı. Pasinler ve Tortum kartolları meşhurdu ve tahtlarından kolayda inmeye niyetleri yoktu. Aralarında tatlı bir rekabet vardı ve halen günümüzde dahi bu rekabet edegelir. İl dışından ise Nevşehir bazen Sivas ön plana çıkardı. Çıkmasına çıkardı ama kolay kolay kimse onlara yüz vermezdi. Dedik ya kartol bu öyle yabana atılacak bir besin değil!
Hele bir düşünün ki Pasinler veyahut Tortum’dan bir tanıdığınız var. O zaman değmeyin sizin keyfinize. Gelsin kartollar, yansın sobalar, yanında demli bir şey, eksik olmasın tuz, başlasın muhabbet ne gece bitsin ne söz. Kendimize aldığımız gibi eş, dost, konu, komşuda hiç kimse ihmal edilmezdi. Onlarında lezzetli kartol yemesi istenir, siparişeler ona göre verilirdi. Bu gün ki gibi öyle birer ikişer kilo mu dediniz, yok canım yanlış duydum herhalde! Alacaksınız kartolu bu alımın adı çuval çuval olurdu. En az alan 7-8 çuval alırdı. Kışın en önemli besin kaynağımız kartol idi. O zaman çokça alınmalıydı. Borani, kızartma, haşlama, fırında dilimleme, oturtturma ve daha nice yemeklerin ana malzemesiydi kartol. Törenle gelirdi evlere. Ya at arabasıyla yolculuğa çıkardı yâda traktörle gelirdi. Hassas olurdu. Arabadan inerken, arabaya yüklenirken incinmemesi gerekirdi. Ya biz çocuklar bu hengâmede neler yapardık? Biz kartolun gelişine kayıtsız mı kalırdık? Tabi ki hayır, hazır kıta, iki gözümüz yolda gelişini beklerdik. Onu arabadan indirmek, eve taşımak bizim için şan ve şerefle yapılan bir işti. Tek başımıza kaldıramazdık ya, işte o anlarda mahalle arkadaşlığı omuz verirdi bize. Hep birlikte el verir onu arabadan alaşağı ederdik. Ne de olsa okul zamanı arkadaşlarımızla birçok kere bir araya geldiğimizde yiyeceğimiz, okulda ki beslenme çantamızın en nadide parçası kartol ve onun kızartılmış haliydi. Ne çok yapardı annem. En çokta küme çalışması yaptığında öğretmenimiz buluşurduk arkadaşlarla evlerde. O buluşmaların en güzel yanı ise pişen kartol kızartmaları olurdu. Evi nede güzel bir koku sarardı. Somun ekmekle dilimli kartolu, tuzlayarak yemek ne büyük zevkimizdi. Buluşma öncesi kartolları soyma ve annelerimize yardım etme bizim için kutsal bir görev sayılmıştı. Kartol bu öyle tek şekle girmezdi. Kılıktan kılığa giren tam bir tiyatrocudur. Her rolün hakkını veren bir besindir. Bizim gönlümüzde yeri de farklıdır. Bu böyle biline.
Hele bir düşünün ki Pasinler veyahut Tortum’dan bir tanıdığınız var. O zaman değmeyin sizin keyfinize. Gelsin kartollar, yansın sobalar, yanında demli bir şey, eksik olmasın tuz, başlasın muhabbet ne gece bitsin ne söz. Kendimize aldığımız gibi eş, dost, konu, komşuda hiç kimse ihmal edilmezdi. Onlarında lezzetli kartol yemesi istenir, siparişeler ona göre verilirdi. Bu gün ki gibi öyle birer ikişer kilo mu dediniz, yok canım yanlış duydum herhalde! Alacaksınız kartolu bu alımın adı çuval çuval olurdu. En az alan 7-8 çuval alırdı. Kışın en önemli besin kaynağımız kartol idi. O zaman çokça alınmalıydı. Borani, kızartma, haşlama, fırında dilimleme, oturtturma ve daha nice yemeklerin ana malzemesiydi kartol. Törenle gelirdi evlere. Ya at arabasıyla yolculuğa çıkardı yâda traktörle gelirdi. Hassas olurdu. Arabadan inerken, arabaya yüklenirken incinmemesi gerekirdi. Ya biz çocuklar bu hengâmede neler yapardık? Biz kartolun gelişine kayıtsız mı kalırdık? Tabi ki hayır, hazır kıta, iki gözümüz yolda gelişini beklerdik. Onu arabadan indirmek, eve taşımak bizim için şan ve şerefle yapılan bir işti. Tek başımıza kaldıramazdık ya, işte o anlarda mahalle arkadaşlığı omuz verirdi bize. Hep birlikte el verir onu arabadan alaşağı ederdik. Ne de olsa okul zamanı arkadaşlarımızla birçok kere bir araya geldiğimizde yiyeceğimiz, okulda ki beslenme çantamızın en nadide parçası kartol ve onun kızartılmış haliydi. Ne çok yapardı annem. En çokta küme çalışması yaptığında öğretmenimiz buluşurduk arkadaşlarla evlerde. O buluşmaların en güzel yanı ise pişen kartol kızartmaları olurdu. Evi nede güzel bir koku sarardı. Somun ekmekle dilimli kartolu, tuzlayarak yemek ne büyük zevkimizdi. Buluşma öncesi kartolları soyma ve annelerimize yardım etme bizim için kutsal bir görev sayılmıştı. Kartol bu öyle tek şekle girmezdi. Kılıktan kılığa giren tam bir tiyatrocudur. Her rolün hakkını veren bir besindir. Bizim gönlümüzde yeri de farklıdır. Bu böyle biline.