Câhiliye devri insanları, kimi zaman kâhinlerden medet umuyor, büyüyle kendini avutuyor, çoğu zaman da fallara başvuruyordu. Çeşitli varlıklara uğur ve uğursuzluk atfediyor, güneş, ay ve yıldızların hareketlerinden çeşitli anlamlar çıkarmaya çalışıyordu. Sevgili Peygamberimiz (SAV) bir gece, Ensar’dan bir toplulukla birlikte otururken, kayan bir yıldız görmüş ve etrafın birden aydınlanmasına neden olan bu yıldızla ilgili ashabına şu soruyu sormuştu: “Câhiliye döneminde bunun gibi bir yıldız kaydığı zaman sizler ne derdiniz?” Ashâb, “Allah ve Resûlü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü derdik.”cevabını verirler. Bunun üzerine Resûlullah, “Yıldız ne bir kimsenin doğumu ne de ölümü için kayar!”buyurdu.
Hz. Peygamber (SAV) in yıldızlarla ilgili olarak ashabını uyardığı bu tür inanışlar o dönemde pek çok çeşidiyle oldukça yaygındı. Hiçbir mantıkî temeli olmayan, akılla izah edilemeyen, gerçek dışı, din ve inanç hâlini almış bu bâtıl inanç, davranış ve hurafeler, Hz. Peygamber’in mücadele alanını oluşturmaktaydı. Allah’ın bakanların ibret alıp kendisini hatırlamaları için süslediği gökyüzü ve yıldızlar (Hicr,16 ) cahiliye dönemi insanı için yalnızca geceleyin yollarını aydınlatan birer kandil (Enam,97) değildi. Bu insanlar, meteorolojik olaylar, iklim değişiklikleri, bitki örtüsü gibi tabiat olaylarının yanı sıra, bereket ve kıtlığın oluşmasına da sebep olarak gördükleri yıldızlara fazlaca ehemmiyet vermişler, ilkel inançları doğrultusunda onlara ilâhlık isnadında bulunmuşlardı. Nitekim ashabıyla Hudeybiye’den Medine’ye döndüğü gece yağmur yağmış, hâlâ eski alışkanlıklarının etkisinde olan bazı insanlar da gökyüzündeki yıldızlarla yağmur arasında ilişki kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah Resulü, sabah namazından sonra ashabına dönerek, “Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?” diye sordu ve şöyle dedi:“Allah Teâlâ, şöyle buyurdu: "Kullarımdan bir kısmı mümin, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı." "Allah"ın lütfu ve rahmetiyle yağmur yağdı." diyen bana iman etmiş, yıldızın (yağmur yağdırma gücünü) reddetmiştir. "Yıldızın doğuşu veya batışı ile yağmur yağdı." diyenler ise beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiştir.”(Buhari, İstiska,28. Müslim, İman,125)
Allah Resûlü (SAV) insanların çeşitli bâtıl inançlar doğrultusunda, bu tür fiilleri Allah"tan başkasına isnat ederek şirk koşmalarını engellemeye çalışmıştır. Nitekim oğlu İbrâhim’in vefatı ile o gün gerçekleşen güneş tutulması arasında bir bağ kurulması üzerine Allah Resûlü (SAV) bu yanlış düşünceyi hemen reddederek,“Güneş ve ay hiç kimsenin ölümünden ya da hayatından dolayı tutulmazlar. Lâkin onlar Allah’ın âyetlerinden iki âyettir. Siz, onların tutulduklarını gördüğünüz zaman hemen namaz kılın.” (Buhari,Küsüf,13 )buyurarak böyle düşünen insanları uyarmıştır.
Cahiliye Arapları arasında yıldızlar veya cinler vasıtasıyla gaybtan bilgi edinilebileceği inancı oldukça yaygındı. Gökyüzündeki yıldızların hareketlerinden, çeşitli, görünmeyen varlıklarla iletişime geçerek veya insanın fiziksel özelliklerinden yola çıkarak bilgi edinme yolu olarak görülen kehanet düşüncesi, İslâm öncesinde revaçta idi. Bu konuda ihtisas sahibi olduğuna inanılan kâhin ve arrâflara başvurularak geçmiş veya gelecekle ilgili bilgi sahibi olunmaya çalışılırdı. Çeşitli ihtilâfların çözümünden hastalıklara şifa bulmaya, felâketleri önlemekten rüya tabirine kadar pek çok konuda danışılan kimseler olan kâhinler, o dönemdeki bâtıl inançların en önde gelen kaynağı idiler. Bu konu, Kur’an-ı Kerimde de ele alınmış ve olağanüstü özelliklere sahip olduğuna inanılan kâhinlerin elde ettikleri bilgilerin asılsız olduğuna dikkat çekilmiştir. (Saffat,6-10 )
Çağlar öncesinde Sevgili Peygamberimizin kaldırmak için büyük mücadele verdiği bâtıl inanç ve uygulamalar, şekilsel birtakım değişiklikler olsa da hemen her zamanda ve toplumda ortaya çıkmaya devam etmiştir. Dinî inançların zayıflığı, cehalet ve merakla birleşince, insanın bilinmeyeni öğrenme arzusunun da etkisiyle, hayal gücünü zorlayan bâtıl inançlar kolayca yayılmaktadır. Adı her ne olursa olsun akla ve mantığa uymayan, dine aykırı, gerçek sebeplere ve ilâhî bilgi kaynaklarına yönelmekten insanı alıkoyan bu boş inanç ve hurafeler, insanın zihnini işgal ederek asılsız korku, endişe, beklenti ve inançlarla doldurmaktadır.(DİB, Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 681)
İslâm dini bu tür inanç ve davranışların dinin özü olan tevhid inancıyla bağdaşmadığında kesinlikle haram kılıp yasaklamıştır. Zira kullarını her an koruyup gözeten, onlara her şeyden daha yakın olan, dualarına icabet eden ilâhî kudret (Bakara,186) yerine âciz varlıklara sığınmak düşüncesi, hem dinin aslına hem Müslüman şahsiyetine ve hem de insanın saygınlığına aykırıdır. Böylece, hak olan Allah’ın dininin karşısında, tüm bâtıl inançların yok olmaya mahkûm oldukları bildirilmektedir. (İsra,81)
FIKIH KÖŞEMİZ
Ezan ve kamet arasında yapılan duanın kabul olacağına dair rivayet var mıdır?
Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ezan okunduğunda sema kapıları açılır ve yapılan dualar kabul olur. Kamet getirildiğinde dua reddedilmez.” (İbn Ebî Şeybe, el-Mûsânnef, X, 226). Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ezanla kamet arasında yapılan dua reddedilmez.” buyurdu. Bunun üzerine sahabe; “Ey Allah’ın elçisi! Ne dua edelim? “ diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Allah’tan dünya ve ahirette afiyet/sağlık dileyiniz.” buyurdu (Tirmizî, De’avat, 129).
Hz. Peygamber (SAV) in yıldızlarla ilgili olarak ashabını uyardığı bu tür inanışlar o dönemde pek çok çeşidiyle oldukça yaygındı. Hiçbir mantıkî temeli olmayan, akılla izah edilemeyen, gerçek dışı, din ve inanç hâlini almış bu bâtıl inanç, davranış ve hurafeler, Hz. Peygamber’in mücadele alanını oluşturmaktaydı. Allah’ın bakanların ibret alıp kendisini hatırlamaları için süslediği gökyüzü ve yıldızlar (Hicr,16 ) cahiliye dönemi insanı için yalnızca geceleyin yollarını aydınlatan birer kandil (Enam,97) değildi. Bu insanlar, meteorolojik olaylar, iklim değişiklikleri, bitki örtüsü gibi tabiat olaylarının yanı sıra, bereket ve kıtlığın oluşmasına da sebep olarak gördükleri yıldızlara fazlaca ehemmiyet vermişler, ilkel inançları doğrultusunda onlara ilâhlık isnadında bulunmuşlardı. Nitekim ashabıyla Hudeybiye’den Medine’ye döndüğü gece yağmur yağmış, hâlâ eski alışkanlıklarının etkisinde olan bazı insanlar da gökyüzündeki yıldızlarla yağmur arasında ilişki kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah Resulü, sabah namazından sonra ashabına dönerek, “Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?” diye sordu ve şöyle dedi:“Allah Teâlâ, şöyle buyurdu: "Kullarımdan bir kısmı mümin, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı." "Allah"ın lütfu ve rahmetiyle yağmur yağdı." diyen bana iman etmiş, yıldızın (yağmur yağdırma gücünü) reddetmiştir. "Yıldızın doğuşu veya batışı ile yağmur yağdı." diyenler ise beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiştir.”(Buhari, İstiska,28. Müslim, İman,125)
Allah Resûlü (SAV) insanların çeşitli bâtıl inançlar doğrultusunda, bu tür fiilleri Allah"tan başkasına isnat ederek şirk koşmalarını engellemeye çalışmıştır. Nitekim oğlu İbrâhim’in vefatı ile o gün gerçekleşen güneş tutulması arasında bir bağ kurulması üzerine Allah Resûlü (SAV) bu yanlış düşünceyi hemen reddederek,“Güneş ve ay hiç kimsenin ölümünden ya da hayatından dolayı tutulmazlar. Lâkin onlar Allah’ın âyetlerinden iki âyettir. Siz, onların tutulduklarını gördüğünüz zaman hemen namaz kılın.” (Buhari,Küsüf,13 )buyurarak böyle düşünen insanları uyarmıştır.
Cahiliye Arapları arasında yıldızlar veya cinler vasıtasıyla gaybtan bilgi edinilebileceği inancı oldukça yaygındı. Gökyüzündeki yıldızların hareketlerinden, çeşitli, görünmeyen varlıklarla iletişime geçerek veya insanın fiziksel özelliklerinden yola çıkarak bilgi edinme yolu olarak görülen kehanet düşüncesi, İslâm öncesinde revaçta idi. Bu konuda ihtisas sahibi olduğuna inanılan kâhin ve arrâflara başvurularak geçmiş veya gelecekle ilgili bilgi sahibi olunmaya çalışılırdı. Çeşitli ihtilâfların çözümünden hastalıklara şifa bulmaya, felâketleri önlemekten rüya tabirine kadar pek çok konuda danışılan kimseler olan kâhinler, o dönemdeki bâtıl inançların en önde gelen kaynağı idiler. Bu konu, Kur’an-ı Kerimde de ele alınmış ve olağanüstü özelliklere sahip olduğuna inanılan kâhinlerin elde ettikleri bilgilerin asılsız olduğuna dikkat çekilmiştir. (Saffat,6-10 )
Çağlar öncesinde Sevgili Peygamberimizin kaldırmak için büyük mücadele verdiği bâtıl inanç ve uygulamalar, şekilsel birtakım değişiklikler olsa da hemen her zamanda ve toplumda ortaya çıkmaya devam etmiştir. Dinî inançların zayıflığı, cehalet ve merakla birleşince, insanın bilinmeyeni öğrenme arzusunun da etkisiyle, hayal gücünü zorlayan bâtıl inançlar kolayca yayılmaktadır. Adı her ne olursa olsun akla ve mantığa uymayan, dine aykırı, gerçek sebeplere ve ilâhî bilgi kaynaklarına yönelmekten insanı alıkoyan bu boş inanç ve hurafeler, insanın zihnini işgal ederek asılsız korku, endişe, beklenti ve inançlarla doldurmaktadır.(DİB, Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 681)
İslâm dini bu tür inanç ve davranışların dinin özü olan tevhid inancıyla bağdaşmadığında kesinlikle haram kılıp yasaklamıştır. Zira kullarını her an koruyup gözeten, onlara her şeyden daha yakın olan, dualarına icabet eden ilâhî kudret (Bakara,186) yerine âciz varlıklara sığınmak düşüncesi, hem dinin aslına hem Müslüman şahsiyetine ve hem de insanın saygınlığına aykırıdır. Böylece, hak olan Allah’ın dininin karşısında, tüm bâtıl inançların yok olmaya mahkûm oldukları bildirilmektedir. (İsra,81)
FIKIH KÖŞEMİZ
Ezan ve kamet arasında yapılan duanın kabul olacağına dair rivayet var mıdır?
Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ezan okunduğunda sema kapıları açılır ve yapılan dualar kabul olur. Kamet getirildiğinde dua reddedilmez.” (İbn Ebî Şeybe, el-Mûsânnef, X, 226). Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ezanla kamet arasında yapılan dua reddedilmez.” buyurdu. Bunun üzerine sahabe; “Ey Allah’ın elçisi! Ne dua edelim? “ diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Allah’tan dünya ve ahirette afiyet/sağlık dileyiniz.” buyurdu (Tirmizî, De’avat, 129).