“Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye – 21)
Hayattayken tüm insanlar eşit gibi gözükürler. Özellikle bir hayata sahip olmak ve ölmek noktasında tam bir eşitlik söz konusudur. İnsanlar birbirinden imanları ve amelleriyle ayrılmaktadırlar. Allah’ın varlığına iman edenler, günah işleseler de, ‘huzurunda yaşadıkları’ Allah’tan (cc) utanırlar, pişmanlık gösterip tövbe ederler. Müminlerin hayatında, az çok, Allah’a karşı taat varken, inkârcılar, nefislerine kulluk etmektedirler. Haliyle insanlar, Allah karşısında, hayattayken de ölürken de eşit durumda değildirler. Müminler, ahirette, Allah’ın rahmetiyle muamele görmeyi beklerken inkârcılar kimden ne bekleyecektir? Onlar için sadece üzüntü ve pişmanlık olacaktır, fakat inkâr ettiklerinin gerçek olduğunu görmelerinin onlara artık bir yararı olmayacaktır.
Demek dünyada sapla saman karışıktır; kalplerin gerçeği bilinemediği için, insanların, Allah karşısındaki gerçek durumları da tam olarak bilinmemektedir. Ne zaman ki kişinin dünyasına ölüm gelir ve kişisel dünyası ölür, o zaman, daha Berzah hayatındayken, kişinin nasıl bir inançla dünyadan ayrıldığı şahsa malum olur. Ahirette ise, Mahkeme-i Kübra sonuçları herkesin inanç ve amel durumunu apaçık ortaya koyar. Kim, kaç kuruş ettiğini görüp bilir.
Dünyayı ve insanı yaratan Rabbimiz, Kur’an indirdi ki, insanlar kim olduklarını ve kendilerinden ne istendiğini, kullandıkları hayat nimetinin hesabının kendilerinden sorulacağını, bilsinler.
Surenin 22-32’nci ayetlerinde inançsızların paradigması Rabbimiz tarafından şu şekilde açıklanmıştır:
“Allah, gökleri ve yeri Hakk olarak yaratıp var etmiştir; öyle ki, her nefis kazandıklarıyla karşılık görsün (diye imtihan için dünyaya gönderilmiştir). Onlara asla zulmedilmeyecek (herkes amelinin karşılığını görecektir).
Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
Onlara açıkça ayetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur.
De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır, (onlara şöyle denilir:) Bu gün, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!
Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.
İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur. Ama inkâr edenlere gelince onlara: Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir.
Allah’ın vadi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur, dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.”
Sonuç: Kâfirler dünyadaki hayatlarına karşılık ahirette azaba uğrayacaklar, müminler de iman v e amellerine karşılık saadete ereceklerdir.
Hayattayken tüm insanlar eşit gibi gözükürler. Özellikle bir hayata sahip olmak ve ölmek noktasında tam bir eşitlik söz konusudur. İnsanlar birbirinden imanları ve amelleriyle ayrılmaktadırlar. Allah’ın varlığına iman edenler, günah işleseler de, ‘huzurunda yaşadıkları’ Allah’tan (cc) utanırlar, pişmanlık gösterip tövbe ederler. Müminlerin hayatında, az çok, Allah’a karşı taat varken, inkârcılar, nefislerine kulluk etmektedirler. Haliyle insanlar, Allah karşısında, hayattayken de ölürken de eşit durumda değildirler. Müminler, ahirette, Allah’ın rahmetiyle muamele görmeyi beklerken inkârcılar kimden ne bekleyecektir? Onlar için sadece üzüntü ve pişmanlık olacaktır, fakat inkâr ettiklerinin gerçek olduğunu görmelerinin onlara artık bir yararı olmayacaktır.
Demek dünyada sapla saman karışıktır; kalplerin gerçeği bilinemediği için, insanların, Allah karşısındaki gerçek durumları da tam olarak bilinmemektedir. Ne zaman ki kişinin dünyasına ölüm gelir ve kişisel dünyası ölür, o zaman, daha Berzah hayatındayken, kişinin nasıl bir inançla dünyadan ayrıldığı şahsa malum olur. Ahirette ise, Mahkeme-i Kübra sonuçları herkesin inanç ve amel durumunu apaçık ortaya koyar. Kim, kaç kuruş ettiğini görüp bilir.
Dünyayı ve insanı yaratan Rabbimiz, Kur’an indirdi ki, insanlar kim olduklarını ve kendilerinden ne istendiğini, kullandıkları hayat nimetinin hesabının kendilerinden sorulacağını, bilsinler.
Surenin 22-32’nci ayetlerinde inançsızların paradigması Rabbimiz tarafından şu şekilde açıklanmıştır:
“Allah, gökleri ve yeri Hakk olarak yaratıp var etmiştir; öyle ki, her nefis kazandıklarıyla karşılık görsün (diye imtihan için dünyaya gönderilmiştir). Onlara asla zulmedilmeyecek (herkes amelinin karşılığını görecektir).
Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
Onlara açıkça ayetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur.
De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır, (onlara şöyle denilir:) Bu gün, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!
Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.
İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur. Ama inkâr edenlere gelince onlara: Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir.
Allah’ın vadi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur, dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.”
Sonuç: Kâfirler dünyadaki hayatlarına karşılık ahirette azaba uğrayacaklar, müminler de iman v e amellerine karşılık saadete ereceklerdir.