Eğilme, dik dur!..
Yalana, riyaya, iftiraya, zulme, hileye, fitneye, hırsızlığa, soyguna, cinayete, katliama, kıyıma, ötekileştirmeye, kamplaştırmaya, dışlamaya, mahluku yok saymaya, adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa, merhametsizliğe, mobbinge, emek hırsızlığına, insanı insana kırdırmaya karşı…
Diren ey dost, korkma!
Sakın baş eğme, eninde sonunda illaki takdir edilirsin…
Alenen takdir edilmesen de hiç üzülme; ‘insan olmak’ denen şey her ne ise sen de işte o seviyeye erişmiş olursun.
★★
Boyun eğ, tevazuunu ve saygını açıkça göster!..
Bilimin, ilmin, alimin, değerli fikrin, değere değer katan girişimin, doğru kararın, adil hükmün, zamanında tecelli eden adaletin, öğretenin, bilgisini paylaşmayı seçenin, şifa verenin, cömertin, hayırseverin, şerrin değil de hayrın ve korkutanın değil de yüreklendirenin önündeyken…
Boyun eğ, belini kır, eğil…
Ki bu seni küçültmez, değersizleştirmez; aksine değerine değer katar, şahsiyetini parlatır, seni olumlu anlamda farklılaştırır…
★★
Bütün mevcudiyetinle eğil!
Ve dâhi toprağa yüz sür, hürmetini ve itaatini apaçık görünür kıl!..
Yaratıcına en başta…
İlk önce ona...
Sonra yaratıcının elçilerine; sonra seni yaşatan doğaya, toprağa, suya, tertemiz havaya, sonsuz nimetlere, yüz sür…
Onların huzurundayken sınırlarını ve çaresizliğini bil…
Gücünün ne kadar kısıtlı olduğunu ama aklının seni nasıl böyle yüksek bir hürmet mertebesine sevk edebildiğini bil. ‘Kendini bilmek, abdâl olmak’ da zaten bu değil midir?
Bunu bütün zerrelerinle idrak edebiliyorsan eğer…
Böylelikle hakikaten ‘insan’ olabilmişsin demektir. Yoksa hâlâ ‘yabanisin’, yoksa hâlâ ‘hamsın’, hâlâ ‘yarım insansın’ demektir!
★★
Ey ‘kendim’, içimdeki ‘sefil’, ey ‘ben’, ey ‘gafil’…
Biliyorum, körsün, dilsizsin, sağırsın; ama ben umutluyum ki bak, yine sana seslendim. Senden umudu kesmedim...
Duydun mu?
Ne olur, mahcup etme beni...
Yalana, riyaya, iftiraya, zulme, hileye, fitneye, hırsızlığa, soyguna, cinayete, katliama, kıyıma, ötekileştirmeye, kamplaştırmaya, dışlamaya, mahluku yok saymaya, adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa, merhametsizliğe, mobbinge, emek hırsızlığına, insanı insana kırdırmaya karşı…
Diren ey dost, korkma!
Sakın baş eğme, eninde sonunda illaki takdir edilirsin…
Alenen takdir edilmesen de hiç üzülme; ‘insan olmak’ denen şey her ne ise sen de işte o seviyeye erişmiş olursun.
★★
Boyun eğ, tevazuunu ve saygını açıkça göster!..
Bilimin, ilmin, alimin, değerli fikrin, değere değer katan girişimin, doğru kararın, adil hükmün, zamanında tecelli eden adaletin, öğretenin, bilgisini paylaşmayı seçenin, şifa verenin, cömertin, hayırseverin, şerrin değil de hayrın ve korkutanın değil de yüreklendirenin önündeyken…
Boyun eğ, belini kır, eğil…
Ki bu seni küçültmez, değersizleştirmez; aksine değerine değer katar, şahsiyetini parlatır, seni olumlu anlamda farklılaştırır…
★★
Bütün mevcudiyetinle eğil!
Ve dâhi toprağa yüz sür, hürmetini ve itaatini apaçık görünür kıl!..
Yaratıcına en başta…
İlk önce ona...
Sonra yaratıcının elçilerine; sonra seni yaşatan doğaya, toprağa, suya, tertemiz havaya, sonsuz nimetlere, yüz sür…
Onların huzurundayken sınırlarını ve çaresizliğini bil…
Gücünün ne kadar kısıtlı olduğunu ama aklının seni nasıl böyle yüksek bir hürmet mertebesine sevk edebildiğini bil. ‘Kendini bilmek, abdâl olmak’ da zaten bu değil midir?
Bunu bütün zerrelerinle idrak edebiliyorsan eğer…
Böylelikle hakikaten ‘insan’ olabilmişsin demektir. Yoksa hâlâ ‘yabanisin’, yoksa hâlâ ‘hamsın’, hâlâ ‘yarım insansın’ demektir!
★★
Ey ‘kendim’, içimdeki ‘sefil’, ey ‘ben’, ey ‘gafil’…
Biliyorum, körsün, dilsizsin, sağırsın; ama ben umutluyum ki bak, yine sana seslendim. Senden umudu kesmedim...
Duydun mu?
Ne olur, mahcup etme beni...