“Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize/kültürünüze) döneceksiniz.” (Duhân 15)
Ayetin son kelimesi olan ‘â-idûn’ ifadesi ‘dönerseniz’ demektir. Sözcüğün kökü ‘avede’ fiilidir: Dönmek, caymak, rücu etmek anlamlarını içerir.
Biz ayetteki dönmek eylemi üzerinde durmak istiyoruz. Bir kültüre ait olmak, Kuranî bir kavramdır; insanlar, vahyin karşısında, ait oldukları kültüre tutunmayı tercih edegelmişlerdir. Kültür ve din arasındaki çelişmenin ve çatışmanın kaynağı da kültürdür.
Türkiye örneğinde görüldüğü üzere, dinî toplum, siyasi temsilini ve dinî kurumlarını kaybettiğinde, aidiyet, din adına bazı unsurlar taşısa da, kültür büyük ölçüde sekülerleşir. Aidiyet ve vahiy sorgulaması yapılmadan kültürün içinde, dinî olanın ve dinî olmayanın ne olduğu da kolayca anlaşılmaz.
Kuran’da ‘âde-avede’ fiilinin geçtiği ayetlerde dinî olandan uzaklaşıp din öncesi kültüre dönme eyleminin bazı türleri şu şekilde gösterilir:
“Faiz yiyenler ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi kalkacaktır. Bu, onların: Alım-satım da ancak faiz gibidir, demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Böyle her kime Rabbinden bir uyarı ve yasaklama gelir de bir son verirse, artık geçmiş kendisine kalır, işi de Allah’a aittir. Kim de geri dönerek (faizli muameleye devam ederse), artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.” (Bakara 275)
Hemen her peygamber, ıslah için gönderildiği toplumun kültürel yapısıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır:
“Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar dediler ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle birlikte iman edenleri; ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim (geleneklerimize ve) dinimize (yerleşik düzenimize) geri döneceksiniz.” (A‘râf 88)
Allah Teâlâ, siz dönerseniz biz de döneriz, tehdidinde bulunmaktadır.
“Rabbinizin size acıyıp esirgemesi umulabilir, ama eğer siz günaha (önceki kültüre) geri dönerseniz, biz de azaba geri döneriz. Biz, cehennemi, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler için bir zindan yaptık.” (Isra 8)
“O inkâr edenlere de ki: ‘Eğer (küfür ve kötülükten) vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır; ama yine (şirke/ eski kültüre) dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet (İlahi musibet ve felaket), muhakkak (onların da başına) gelecektir.” (Enfal 38)
“Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, peygamberlerine dediler ki: ‘Ya sizi yurdumuzdan çıkarırız yahut da bizim dinimize (kültürümüze) dönersiniz!’ Bunun üzerine Rableri elçilerine: Varoluş gayesi dışına çıkanları, mutlaka helak edeceğiz, diye vahyetti.” (İbrahim 13)
“Onlar sizi, tanıyıp yakalarlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine (kültürlerine) döndürür, hayat tarzlarını benimsetirler. O zaman iflâh olamaz ve ebedî nimetlere eremezsiniz, dedi.” (Kehf 20)
Sonuç: Vahiy temelde ilerleticidir. İslam, iki günü eşit olanı ziyanda sayar. Fakat insan için en zor olan ilerleme dinamiklerini benimsemektir. Bu yüzden kültür muhafazakârlığına sığınılır. Oluşmuş kültür öyle etkilidir ki, ölen kişiler, faraza dünyaya geri gönderilseler, bir süre sonra yine vahiyden ziyade kültürel ortama uymayı tercih edeceklerdir. (En’âm 28)
İnsan, meydana getirdiği kültüre bağlı kalarak hayatını yaşar, oysa Allah, ilahi bilgi (vahiy) göndererek, kültür içindeki aleyhte öğeleri gösterir; kültürü vahiyle ıslah eder. Böylece Kuran ayetlerini benimseterek dinî bir kültür meydana getirir. Hidayete ermiş birey ve toplum tabi olduğu kültürü sorgulamaz dalalet konularını görüp kendini ve toplumu dinî ilkelerle ıslah yoluna gitmezse varacakları sosyoloji ladini toplum sosyolojisi olacaktır. Kişinin benliğinde ve toplumunda vahyi koruyamaması, dramdır. Bu sonuç kişinin dünya sınanmasını başaramadığı anlamı taşır.
Ayetin son kelimesi olan ‘â-idûn’ ifadesi ‘dönerseniz’ demektir. Sözcüğün kökü ‘avede’ fiilidir: Dönmek, caymak, rücu etmek anlamlarını içerir.
Biz ayetteki dönmek eylemi üzerinde durmak istiyoruz. Bir kültüre ait olmak, Kuranî bir kavramdır; insanlar, vahyin karşısında, ait oldukları kültüre tutunmayı tercih edegelmişlerdir. Kültür ve din arasındaki çelişmenin ve çatışmanın kaynağı da kültürdür.
Türkiye örneğinde görüldüğü üzere, dinî toplum, siyasi temsilini ve dinî kurumlarını kaybettiğinde, aidiyet, din adına bazı unsurlar taşısa da, kültür büyük ölçüde sekülerleşir. Aidiyet ve vahiy sorgulaması yapılmadan kültürün içinde, dinî olanın ve dinî olmayanın ne olduğu da kolayca anlaşılmaz.
Kuran’da ‘âde-avede’ fiilinin geçtiği ayetlerde dinî olandan uzaklaşıp din öncesi kültüre dönme eyleminin bazı türleri şu şekilde gösterilir:
“Faiz yiyenler ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi kalkacaktır. Bu, onların: Alım-satım da ancak faiz gibidir, demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Böyle her kime Rabbinden bir uyarı ve yasaklama gelir de bir son verirse, artık geçmiş kendisine kalır, işi de Allah’a aittir. Kim de geri dönerek (faizli muameleye devam ederse), artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.” (Bakara 275)
Hemen her peygamber, ıslah için gönderildiği toplumun kültürel yapısıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır:
“Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar dediler ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle birlikte iman edenleri; ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim (geleneklerimize ve) dinimize (yerleşik düzenimize) geri döneceksiniz.” (A‘râf 88)
Allah Teâlâ, siz dönerseniz biz de döneriz, tehdidinde bulunmaktadır.
“Rabbinizin size acıyıp esirgemesi umulabilir, ama eğer siz günaha (önceki kültüre) geri dönerseniz, biz de azaba geri döneriz. Biz, cehennemi, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler için bir zindan yaptık.” (Isra 8)
“O inkâr edenlere de ki: ‘Eğer (küfür ve kötülükten) vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır; ama yine (şirke/ eski kültüre) dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet (İlahi musibet ve felaket), muhakkak (onların da başına) gelecektir.” (Enfal 38)
“Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, peygamberlerine dediler ki: ‘Ya sizi yurdumuzdan çıkarırız yahut da bizim dinimize (kültürümüze) dönersiniz!’ Bunun üzerine Rableri elçilerine: Varoluş gayesi dışına çıkanları, mutlaka helak edeceğiz, diye vahyetti.” (İbrahim 13)
“Onlar sizi, tanıyıp yakalarlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine (kültürlerine) döndürür, hayat tarzlarını benimsetirler. O zaman iflâh olamaz ve ebedî nimetlere eremezsiniz, dedi.” (Kehf 20)
Sonuç: Vahiy temelde ilerleticidir. İslam, iki günü eşit olanı ziyanda sayar. Fakat insan için en zor olan ilerleme dinamiklerini benimsemektir. Bu yüzden kültür muhafazakârlığına sığınılır. Oluşmuş kültür öyle etkilidir ki, ölen kişiler, faraza dünyaya geri gönderilseler, bir süre sonra yine vahiyden ziyade kültürel ortama uymayı tercih edeceklerdir. (En’âm 28)
İnsan, meydana getirdiği kültüre bağlı kalarak hayatını yaşar, oysa Allah, ilahi bilgi (vahiy) göndererek, kültür içindeki aleyhte öğeleri gösterir; kültürü vahiyle ıslah eder. Böylece Kuran ayetlerini benimseterek dinî bir kültür meydana getirir. Hidayete ermiş birey ve toplum tabi olduğu kültürü sorgulamaz dalalet konularını görüp kendini ve toplumu dinî ilkelerle ıslah yoluna gitmezse varacakları sosyoloji ladini toplum sosyolojisi olacaktır. Kişinin benliğinde ve toplumunda vahyi koruyamaması, dramdır. Bu sonuç kişinin dünya sınanmasını başaramadığı anlamı taşır.