“Allah’a karşı ululuk taslamayın; çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.” (Duhân 19)
Sultân kelimesinin anlamı, delil ve mucize’dir. ‘Sultân’ sözcüğünün, ayetlerdeki kullanımına bakıldığında, Allah Teâlâ’nın, hakkında bir kanıt indirmediği dinî inanışları vurguladığı görülür.
Hıristiyanların Hz. İsa (as)’ya yükledikleri kulluk dışı anlamlar bu duruma bir örnektir.
Peygamberler tarafından gösterilen mucizeler, birer sultân/delildir. Sultân/delil getirmek, peygamberlerin elindeki bir yetki değildir. Sultân/delil/mucize/güç-kudret/ Allah’ın izniyle gerçekleşir. (14/11)
Hak din İslam’dır. İslam’ın hak din olduğunun kanıtı (sultanı) Kuran ve Hz. Muhammed (sav)’dir. Yaşayan diğer dinlerin inançları gerçekte insanî birer kültürdür. Bu kültürlere tabi olup Kuran’da tanımlanan Allah’tan başkasını tanrı edinenlerin Sultânlarını (delil) ortaya koymaları gerekmektedir. Delilsiz iddia ileri sürenler, yalan uydurmakta ve yalana inanmaktadırlar. (18/15)
Oluşmuş dini kültürle Yaratıcıya karşı farklı ilah kurgusuna sahip olmak, Kuranî bir kanıtla desteklenmediğinden, bu inanç biçimleri temelsizdir ve bir kibirliliktir. (44/19)
Her peygamber toplumunun karşısına sultânla/delille çıkmıştır. Peygamberlere, mucize (sultân) verilmesi onların Allah’ın elçileri olduklarının kanıtıdır. Mucizeler, peygamberlere ait birer özellik değildir; mucizeler, peygamberlerin şahsında gerçekleştirilen ilahi fiillerdir. (51/38)
Din hakkında konuşanların, Kuran dışı, inanç ve kültürleri, ‘sultânin mubîn / açık delil’ hükmü taşımaz. (52/38, 55/33) Bu sebeple din konusundaki beşeri iddialar gerçeklikten yoksundur. Sonuçları itibariyle de kişinin ve toplumun aleyhinedir.
İnanç toplumu kişilerinin duygu düşünce tutum ve davranışlarına yön veren ilke ve değerler söz konusudur. İlkeler, Hak dinin orijinal kaynağındaki emirlerden oluşurken, değerler, beşeri kültürün ürünüdür. İslam din ilkelerinin kaynağı (sultân) Kur’an’dır. Çağımızda küresel seküler sosyolojiler İslam dünyasını da etki alanına almış durumdadır. Bu etki, Türkiye örneğinde görüldüğü üzere, İslamî inanç gruplarını ilkelerden (sultân) uzaklaştırmış, zayıf bir dinî değerler görüntüsü (kültür), ilkelerin (sultân) yerini almıştır.
Hükümler (ilkeler) Allah’a aittir. Sultanla/delille hareket edenler güvendedir. Beşerî kültürü vahye karşı bir güce dönüştürenler ise ne dünyada ne de ahirette güvende olamayacaklardır. Tarihsel durum bunun kanıtıdır.
Nisa 144’te, “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil (sultân) mi vermek istiyorsunuz?” emri yer almaktadır. Müslümanlığı bırakıp Batılılaşmak kişinin kendi aleyhine Allah’a delil sunmasıdır.
Sonuç: İlahi ilkelere (sultân) karşı beşeri özellikte, dinî yahut din dışı ilkeler ileri sürmek, Allah’a karşı sultân (delil) ileri sürmek olacaktır. (Hz. İsa’nın rab olduğuna inanmak, Kuran ilkelerini etkisizleştirmek, gibi.) Kapitalist sistem, pozitivizm vb. insanî değerlerle bunu yapmakta, ‘küresel bir dinsizlik çağı yaşanmaktadır.’ İlahi ilkelerden uzaklaşan dünya kaotik bir döngü içinde debelenmeye devam ediyor. Allah’ın Yüce kelamına karşı beşerin sözüne sarılınılıyor! İnsanlığın, kendi eliyle kazarak, kendi kuyusunu derinleştirmeye devam etmesi, çağın dramıdır.
Sultân kelimesinin anlamı, delil ve mucize’dir. ‘Sultân’ sözcüğünün, ayetlerdeki kullanımına bakıldığında, Allah Teâlâ’nın, hakkında bir kanıt indirmediği dinî inanışları vurguladığı görülür.
Hıristiyanların Hz. İsa (as)’ya yükledikleri kulluk dışı anlamlar bu duruma bir örnektir.
Peygamberler tarafından gösterilen mucizeler, birer sultân/delildir. Sultân/delil getirmek, peygamberlerin elindeki bir yetki değildir. Sultân/delil/mucize/güç-kudret/ Allah’ın izniyle gerçekleşir. (14/11)
Hak din İslam’dır. İslam’ın hak din olduğunun kanıtı (sultanı) Kuran ve Hz. Muhammed (sav)’dir. Yaşayan diğer dinlerin inançları gerçekte insanî birer kültürdür. Bu kültürlere tabi olup Kuran’da tanımlanan Allah’tan başkasını tanrı edinenlerin Sultânlarını (delil) ortaya koymaları gerekmektedir. Delilsiz iddia ileri sürenler, yalan uydurmakta ve yalana inanmaktadırlar. (18/15)
Oluşmuş dini kültürle Yaratıcıya karşı farklı ilah kurgusuna sahip olmak, Kuranî bir kanıtla desteklenmediğinden, bu inanç biçimleri temelsizdir ve bir kibirliliktir. (44/19)
Her peygamber toplumunun karşısına sultânla/delille çıkmıştır. Peygamberlere, mucize (sultân) verilmesi onların Allah’ın elçileri olduklarının kanıtıdır. Mucizeler, peygamberlere ait birer özellik değildir; mucizeler, peygamberlerin şahsında gerçekleştirilen ilahi fiillerdir. (51/38)
Din hakkında konuşanların, Kuran dışı, inanç ve kültürleri, ‘sultânin mubîn / açık delil’ hükmü taşımaz. (52/38, 55/33) Bu sebeple din konusundaki beşeri iddialar gerçeklikten yoksundur. Sonuçları itibariyle de kişinin ve toplumun aleyhinedir.
İnanç toplumu kişilerinin duygu düşünce tutum ve davranışlarına yön veren ilke ve değerler söz konusudur. İlkeler, Hak dinin orijinal kaynağındaki emirlerden oluşurken, değerler, beşeri kültürün ürünüdür. İslam din ilkelerinin kaynağı (sultân) Kur’an’dır. Çağımızda küresel seküler sosyolojiler İslam dünyasını da etki alanına almış durumdadır. Bu etki, Türkiye örneğinde görüldüğü üzere, İslamî inanç gruplarını ilkelerden (sultân) uzaklaştırmış, zayıf bir dinî değerler görüntüsü (kültür), ilkelerin (sultân) yerini almıştır.
Hükümler (ilkeler) Allah’a aittir. Sultanla/delille hareket edenler güvendedir. Beşerî kültürü vahye karşı bir güce dönüştürenler ise ne dünyada ne de ahirette güvende olamayacaklardır. Tarihsel durum bunun kanıtıdır.
Nisa 144’te, “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil (sultân) mi vermek istiyorsunuz?” emri yer almaktadır. Müslümanlığı bırakıp Batılılaşmak kişinin kendi aleyhine Allah’a delil sunmasıdır.
Sonuç: İlahi ilkelere (sultân) karşı beşeri özellikte, dinî yahut din dışı ilkeler ileri sürmek, Allah’a karşı sultân (delil) ileri sürmek olacaktır. (Hz. İsa’nın rab olduğuna inanmak, Kuran ilkelerini etkisizleştirmek, gibi.) Kapitalist sistem, pozitivizm vb. insanî değerlerle bunu yapmakta, ‘küresel bir dinsizlik çağı yaşanmaktadır.’ İlahi ilkelerden uzaklaşan dünya kaotik bir döngü içinde debelenmeye devam ediyor. Allah’ın Yüce kelamına karşı beşerin sözüne sarılınılıyor! İnsanlığın, kendi eliyle kazarak, kendi kuyusunu derinleştirmeye devam etmesi, çağın dramıdır.