Çok bilinen, çok naif bir tasavvuf hikâyesidir bu.
İşitmişsinizdir:
“Kanadı bir derviş tarafından kırılan garip kuşa Hazreti Süleyman sorar:
-İmkânın varken niye kaçmadın?
-Üzerinde derviş hırkası vardı, ondan bir zarar gelmez dedim. Yaklaşınca kaçmadım.
der yaralı kuş.
Peygamber, kısas uygulanmasına ve dervişin kolunun kırılmasına karar verir.
Kuş, kararı duyunca itiraz eder ve der ki:
-Kolunu kırmayın, hırkasını çıkarın; çünkü beni onunla kandırdı…”
***
Süleyman’ın devrinden bugüne ne değişti, bilemiyorum?
Eşya değişmiştir…
Mimari anlayış, kentler, taşıtlar ve konfor kısaca… İllaki değişmiştir.
Ama ya insan?
İnsan değişti mi?
Değiştiyse ne kadar, hangi yönde?..
***
Bir düşünün bugün hâlâ kimler, kimleri ve hangi hırkaları giyerek, hangi maskeleri takarak aldatıyor?
Zenginlik hırkası…
Var mı? Var!
Politika hırkası…
Var mı? Var!
Bürokratik güç hırkası…
İktidar hırkası…
Dindarlık hırkası…
Milliyetçilik hırkası…
Kahramanlık hırkası…
Hümanizm hırkası…
Şovenizm hırkası…
Acındırma, ajitasyon hırkası…
Atatürkçülük hırkası…
Çağdaşlık hırkası…
Aydın hırkası…
Şeyh hırkası…
Bir bakın etrafınıza; var mı örnekleri, gözlemleyebiliyor musunuz buna dair bir şeyler?
Düşünün, belki vardır.
‘Hayır, artık öyleleri yok!’ diyorsanız memnun ve müsterih olmaya devam edin.
Hatta hepimiz memnun ve müsterih olalım; zira o zaman cennet denen yer burasıdır, dünyadır! Kalabildiğimiz kadar da kalalım.
Ama eğer ‘Evet, bugün de maalesef insanları hırkasıyla, maskesiyle aldatanlar var!’ diyorsanız bilin ki -hâşâ huzurdan- dünya cehennemin eşiğindedir ve siz de Süleymansınız.
Yargıç, savcı, avukat, jüri, karar verici, mübaşir ve bilirkişi… Bunların hepsi sizsiniz!
Hikâyedeki gibi o hırkayı, o sahte dervişin sırtından çıkaracak kişi bizzat sizsiniz yani.
Bunu başkasından beklemeyin.
Kimse sizin yerinize bu işi yapmaz. Siz de boşuna beklediğinizle ve sonunda mutlak hayal kırıklığına uğradığınızla kalırsınız!
İşitmişsinizdir:
“Kanadı bir derviş tarafından kırılan garip kuşa Hazreti Süleyman sorar:
-İmkânın varken niye kaçmadın?
-Üzerinde derviş hırkası vardı, ondan bir zarar gelmez dedim. Yaklaşınca kaçmadım.
der yaralı kuş.
Peygamber, kısas uygulanmasına ve dervişin kolunun kırılmasına karar verir.
Kuş, kararı duyunca itiraz eder ve der ki:
-Kolunu kırmayın, hırkasını çıkarın; çünkü beni onunla kandırdı…”
***
Süleyman’ın devrinden bugüne ne değişti, bilemiyorum?
Eşya değişmiştir…
Mimari anlayış, kentler, taşıtlar ve konfor kısaca… İllaki değişmiştir.
Ama ya insan?
İnsan değişti mi?
Değiştiyse ne kadar, hangi yönde?..
***
Bir düşünün bugün hâlâ kimler, kimleri ve hangi hırkaları giyerek, hangi maskeleri takarak aldatıyor?
Zenginlik hırkası…
Var mı? Var!
Politika hırkası…
Var mı? Var!
Bürokratik güç hırkası…
İktidar hırkası…
Dindarlık hırkası…
Milliyetçilik hırkası…
Kahramanlık hırkası…
Hümanizm hırkası…
Şovenizm hırkası…
Acındırma, ajitasyon hırkası…
Atatürkçülük hırkası…
Çağdaşlık hırkası…
Aydın hırkası…
Şeyh hırkası…
Bir bakın etrafınıza; var mı örnekleri, gözlemleyebiliyor musunuz buna dair bir şeyler?
Düşünün, belki vardır.
‘Hayır, artık öyleleri yok!’ diyorsanız memnun ve müsterih olmaya devam edin.
Hatta hepimiz memnun ve müsterih olalım; zira o zaman cennet denen yer burasıdır, dünyadır! Kalabildiğimiz kadar da kalalım.
Ama eğer ‘Evet, bugün de maalesef insanları hırkasıyla, maskesiyle aldatanlar var!’ diyorsanız bilin ki -hâşâ huzurdan- dünya cehennemin eşiğindedir ve siz de Süleymansınız.
Yargıç, savcı, avukat, jüri, karar verici, mübaşir ve bilirkişi… Bunların hepsi sizsiniz!
Hikâyedeki gibi o hırkayı, o sahte dervişin sırtından çıkaracak kişi bizzat sizsiniz yani.
Bunu başkasından beklemeyin.
Kimse sizin yerinize bu işi yapmaz. Siz de boşuna beklediğinizle ve sonunda mutlak hayal kırıklığına uğradığınızla kalırsınız!