Hayatında hiç kurt görmemiş ve kurdun saldırısına maruz kalmamış bir koyunun, ilk defa kurdu görüp de ondan kaçması nasıl açıklanabilir? Kendimizdeki yahut hayvanlardaki bu tür tepkileri rasyonel olarak açıklamayı seviyoruz ama bu hallerin birer mucize olduğunun farkında değiliz.
Peygamberler imanı aşılarken akla olduğu kadar kalbe de hitap etmişlerdir. İman teklifi gösterilen mucizelerle desteklemiştir.
Çağımız ise kalp değil akıl çağı! Akıl ve bilim bizi imana götürü mü? Hayır, çünkü zihin varsayımlar üretir! Bizim ise aklıdan değil vicdandan doğan ve kesinliğe sahip bir inanca ihtiyacımız var. İlahi yasalara göre hareket eden hayatta zaten kesinlik var zan yok.
Pozitivist eğitim hayatın an be an yaratılan bir mucize olduğu gerçeğini yadsıyor. Onun öne çıkardığı akıl. Fakat akıl imana ulaşmada yetersizdir. İman, vicdanda doğup büyümeyince akıl seviyesindeki inanç ‘zanlarla dolu’ olduğundan eğreti duruyor. Böylece İslam’ın temsilcisi kimse kalmıyor, çünkü artık herkes dini tebliğ toplumu mertebesine inmiş oluyor.
Şunu anlamamız gerekiyor: Aklın ve bilimin sınırları imanın sınırları değildir. İman aşkındır; akıl ve bilim insanı ve imanı tayin edemez. Ruhun birer kuvveti olan irade ve sezgi imanın temelidir. Akıl gibi, irade ve sezgi de birer mucizedir. Bu üç kuvvet, Kuran’ın irşadıyla kişiyi iman devletine ulaştırabilir.
Kuranî bir kavram olan kâfir gerçeği örtmek gizlemek demektir. Çağımız, akıl ve bilim yoluyla mucizeyi inkar etmiş ve gerçeği gizlemiştir. Böylece iman zedelenmiş, değer yargıları değiştirilen insan varoluş mucizesini yüreğinde bulamamış, aklın ve bilimin ürettiği kaosun öznesi haline getirilmiştir.
Peygamberler imanı aşılarken akla olduğu kadar kalbe de hitap etmişlerdir. İman teklifi gösterilen mucizelerle desteklemiştir.
Çağımız ise kalp değil akıl çağı! Akıl ve bilim bizi imana götürü mü? Hayır, çünkü zihin varsayımlar üretir! Bizim ise aklıdan değil vicdandan doğan ve kesinliğe sahip bir inanca ihtiyacımız var. İlahi yasalara göre hareket eden hayatta zaten kesinlik var zan yok.
Pozitivist eğitim hayatın an be an yaratılan bir mucize olduğu gerçeğini yadsıyor. Onun öne çıkardığı akıl. Fakat akıl imana ulaşmada yetersizdir. İman, vicdanda doğup büyümeyince akıl seviyesindeki inanç ‘zanlarla dolu’ olduğundan eğreti duruyor. Böylece İslam’ın temsilcisi kimse kalmıyor, çünkü artık herkes dini tebliğ toplumu mertebesine inmiş oluyor.
Şunu anlamamız gerekiyor: Aklın ve bilimin sınırları imanın sınırları değildir. İman aşkındır; akıl ve bilim insanı ve imanı tayin edemez. Ruhun birer kuvveti olan irade ve sezgi imanın temelidir. Akıl gibi, irade ve sezgi de birer mucizedir. Bu üç kuvvet, Kuran’ın irşadıyla kişiyi iman devletine ulaştırabilir.
Kuranî bir kavram olan kâfir gerçeği örtmek gizlemek demektir. Çağımız, akıl ve bilim yoluyla mucizeyi inkar etmiş ve gerçeği gizlemiştir. Böylece iman zedelenmiş, değer yargıları değiştirilen insan varoluş mucizesini yüreğinde bulamamış, aklın ve bilimin ürettiği kaosun öznesi haline getirilmiştir.