Murat Paşa Mahallesinde dünyaya gelen ve Türk tarihinde önemli bir yere sahip isimlerin başında Şükrü Paşa gelir. Şükrü Paşa, Murat Paşa Mahallesinde kasap Mustafa Ağa’nın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Mehmet Şükrü Paşa Balkan savaşlarında gösterdiği başarılarıyla bilinen şanlı bir kahraman aksiyon sahibi bir dadaştır. Bulgarların hücumlarına karşı cephanesiz ve iaşesiz Edirne’yi yaklaşık altı ay müdafaa etmiş Bulgarlara kök söktürmüştür. Askerlerle birlikte süpürge çöplerinden lokmalar yapıp savunmasını veren paşa takviye kuvvet gelmeyince kaleyi teslim etmek zorunda kalır. Paşa, içi kan ağlaya ağlaya kaleyi teslim etmiştir. Bu durumu gören bir Fransız gazetecisinin yazısı paşanının ruh halini yansıtması bakımından büyük önem arzeder: “Ertesi gündü; Bulgar ordusu, yaralı ve subaylarla dolu idi. Herkes elde etmek istedikleri Edirne’yi kendilerine tam altı ay bırakmayan bu süt sakallı kahramanı görmek emelindeydi. Birden bire bu seyirci kalabalığının içinden bir kin ve hiddet vaveylası yükseldi. Bağırıyorlardı. Kendilerine Edirne’yi pek pahalıya mal eden bu yaşlı askeri protesto etmek istiyorlardı. Mahzun paşa kendisine ayrılan vagona adeta yıkılırcasına girdi. Subaylar selam durmuşlardı. Sonra kompartımandaki koltuğa çöktü. Hıçkırarak ağlıyordu. Baktım Sofya’ya kadar bu muhteşem kumandan ağladı. Bembeyaz sakalları ile tezad halindeki yağız çehresinden süzülen her damla, savaş alanında akıttığı kan kadar azizdi.”.
Şükrü Paşa verdiği bu kaharamane mücadelesi ile tarihe altın harflerle geçmiş yerini almıştır. Şükrü Paşa Fransızlar tarafından Şeref kılıcı ve altın kitap ile ödüllendirilmiş. Millet olarak biz ise Paşayı halkı içine dahi sokmaya izin vermeden evine götürüp daha sonrada emekliye sevk etmişizdir. Şükrü Paşa 1916 yılında hakkın rahmetine kavuşmuş İstanbulda toprağa verilmiştir. Erzurum halkı bu Paşanın ismini sanayinin altındaki semte vererek vefa borcunu ödemeye çalışmıştır.
ÇİFTÇİ, ÖDEDİGİ PARA VE KURNAZLIĞI
Erzincankapıdan şehre giriş yapan bir çiftçi girişte ödediği 25 kuruşun satacağı mallardan elde edeceği karla başa baş geldiğini görünce hemen yakınmaya başlar. Bu başa baş gelen alışveriş çiftçiyi düşündürür. Öküzleriyle şehre gelen çiftçi malını sattıktan sonra öküzleri Murat Paşa camiinin yakında bir yere bağlar ve şehri dolaşmaya çıkar. Zabıtalar mahalde sahipsiz öküzleri görür. Çevreyi kolaçan etmelerine rağmen öküzlerin sahibini bulamazlar. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen çiftçi geri dönmez. Zabıtalar sinirli sinirli iki-üç saat arabanın başında bekler. Çiftçi geri döndüğünde zabıtayı öküzlerin başında görünce durumu çakar ve eğer derdini anlatamazsa elindeki 25 kuruş ve öküz arabasının da gideceğini anlar. Sonunda beş parasız ve de yaya olarak köyün yolunu tutabilir belki de hapse girebilir. Zabıtalar öküzleri niçin burada bıraktığını, öküzlerinin çalınınca ne yapacağını ve buradaki düzeni bozduğunu sinirli sinirli sorunca: “Ben devletime güvendiğimden burada onları bıraktım. Görüyorum ki bunda haklıymışım devlet öküzümüzün ve arabamın başında iki zabit koymuş çok şükür.” der. Bunun üzerine ne olduğu bilinmez ama çiftçinin çok akilâne bir çözüm bulduğu söylenebilir.
FİL KÖPRÜ MEZARLIĞI
Mahallede daha önceki yıllarda mevcut mezarlıklardan birisidir. Kaynaklardan öğrendiğimize göre bu mezarlığın sınırı şöyle imiş. Doğuda Murat Paşa Cami önünden geçen Murat Paşa Caddesi batı ve güney taraflarında büklüm yapan Naip Sokak, kuzeyde ise Fil köprüsünden Erzincankapıyı ayıran cadde ile sınırlandırılmıştır. (Başar, Erzurum’da Eski Mezarlıklar ve Resimli Mezar Taşları, s.15) Bu duruma bakılırsa bu mezarlık diğerlerinden çok evvel yok edilmiştir. Cumhuriyet ilköğretim okulu bu mezarlık alan üzerine inşa edilmiştir.
ERZİNCANKAPI VAROŞU VE MUHAMMED DEDE
Kalenin doğu tarafında deve çeşmesinden ta Ali değirmenine kadar süren büyük bir varoştur. (Evliya Çelebi, 100 Temel Eser, (Haz: Atsız), İstanbul 1971, ss.260-261.) Bu varoşlarda ekseriyetle Ermeni reayası oturduğundan on üç adet kiliseleri vardır. Erzincankapı varoşunun bulunduğu yerde Osmanlı döneminde bir de darphane bulunurmuş ne yazık ki bugün bundan da söz etmek mümkün değildir. Evliya Çelebi, Seyahatnamaesi’nde diyor ki: “Erzincan kapısı Erzincankapıda değişik işlerle uğraşan esnafla karşılaşmanız mümkündür. Manavı, kasabı, elektrikçisi, lokantacısı, bakkallcivarında ve sur dâhilinde bir darphane vardır ki ümerea ve müluk burada kendi namlarına sikke darp ederlerdi.” (Nusret, Age., s.49.) Haliyle kozmopolitik bir çarşıdır Erzincankapı. Mahallenin tarihi hakkında bilgi alanabileceğim kişiler cami etrafında kolonya ve esans satan Muhammed Dede ve Zeren Gıdanın sahibi Dursun Zerendi. Her gelene yılmadan usanmadan Murat Paşa’yla ilgili bildiklerini anlatan Muhammed Dede ayaklı bir kütüphaneydir sanki. Erzurum’un ulviyetinden, manevi mimarlarından bahseder bir yandan da satış işleriyle uğraşır. Muhammed Dede Erzurum evlerinin eskilerinden bahseder söze başlardı: “Evler yapılmadan önce arsaya dört kazık çakılır ve kazıkların etrafı ön ve arkadan çıtalarla kapatılırdı. Bu kapatılan iki araya ise çamur, ot gibi şeyler konularak bağdadi duvar örülürdü. Bu bağdadı duvar ve kazıklar deprem olduğu zaman bütün halinde çökmez, çökerse de birbirine karşı gelerek orta boş kalırdı. Böylelikle de can kaybı çok az olur ve o boş alandan insanlar yararlanırdı.” Dede, Erzurum’un ticari hayatının çok canlı tutulduğu yerlerden biri olan çarşının bugün o günleri hasretle andığını söyler, caminin II. Dünya savaşında koğuşhane olarak kullanıldığı günleri de tekrar hatırlatır.
Şükrü Paşa verdiği bu kaharamane mücadelesi ile tarihe altın harflerle geçmiş yerini almıştır. Şükrü Paşa Fransızlar tarafından Şeref kılıcı ve altın kitap ile ödüllendirilmiş. Millet olarak biz ise Paşayı halkı içine dahi sokmaya izin vermeden evine götürüp daha sonrada emekliye sevk etmişizdir. Şükrü Paşa 1916 yılında hakkın rahmetine kavuşmuş İstanbulda toprağa verilmiştir. Erzurum halkı bu Paşanın ismini sanayinin altındaki semte vererek vefa borcunu ödemeye çalışmıştır.
ÇİFTÇİ, ÖDEDİGİ PARA VE KURNAZLIĞI
Erzincankapıdan şehre giriş yapan bir çiftçi girişte ödediği 25 kuruşun satacağı mallardan elde edeceği karla başa baş geldiğini görünce hemen yakınmaya başlar. Bu başa baş gelen alışveriş çiftçiyi düşündürür. Öküzleriyle şehre gelen çiftçi malını sattıktan sonra öküzleri Murat Paşa camiinin yakında bir yere bağlar ve şehri dolaşmaya çıkar. Zabıtalar mahalde sahipsiz öküzleri görür. Çevreyi kolaçan etmelerine rağmen öküzlerin sahibini bulamazlar. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen çiftçi geri dönmez. Zabıtalar sinirli sinirli iki-üç saat arabanın başında bekler. Çiftçi geri döndüğünde zabıtayı öküzlerin başında görünce durumu çakar ve eğer derdini anlatamazsa elindeki 25 kuruş ve öküz arabasının da gideceğini anlar. Sonunda beş parasız ve de yaya olarak köyün yolunu tutabilir belki de hapse girebilir. Zabıtalar öküzleri niçin burada bıraktığını, öküzlerinin çalınınca ne yapacağını ve buradaki düzeni bozduğunu sinirli sinirli sorunca: “Ben devletime güvendiğimden burada onları bıraktım. Görüyorum ki bunda haklıymışım devlet öküzümüzün ve arabamın başında iki zabit koymuş çok şükür.” der. Bunun üzerine ne olduğu bilinmez ama çiftçinin çok akilâne bir çözüm bulduğu söylenebilir.
FİL KÖPRÜ MEZARLIĞI
Mahallede daha önceki yıllarda mevcut mezarlıklardan birisidir. Kaynaklardan öğrendiğimize göre bu mezarlığın sınırı şöyle imiş. Doğuda Murat Paşa Cami önünden geçen Murat Paşa Caddesi batı ve güney taraflarında büklüm yapan Naip Sokak, kuzeyde ise Fil köprüsünden Erzincankapıyı ayıran cadde ile sınırlandırılmıştır. (Başar, Erzurum’da Eski Mezarlıklar ve Resimli Mezar Taşları, s.15) Bu duruma bakılırsa bu mezarlık diğerlerinden çok evvel yok edilmiştir. Cumhuriyet ilköğretim okulu bu mezarlık alan üzerine inşa edilmiştir.
ERZİNCANKAPI VAROŞU VE MUHAMMED DEDE
Kalenin doğu tarafında deve çeşmesinden ta Ali değirmenine kadar süren büyük bir varoştur. (Evliya Çelebi, 100 Temel Eser, (Haz: Atsız), İstanbul 1971, ss.260-261.) Bu varoşlarda ekseriyetle Ermeni reayası oturduğundan on üç adet kiliseleri vardır. Erzincankapı varoşunun bulunduğu yerde Osmanlı döneminde bir de darphane bulunurmuş ne yazık ki bugün bundan da söz etmek mümkün değildir. Evliya Çelebi, Seyahatnamaesi’nde diyor ki: “Erzincan kapısı Erzincankapıda değişik işlerle uğraşan esnafla karşılaşmanız mümkündür. Manavı, kasabı, elektrikçisi, lokantacısı, bakkallcivarında ve sur dâhilinde bir darphane vardır ki ümerea ve müluk burada kendi namlarına sikke darp ederlerdi.” (Nusret, Age., s.49.) Haliyle kozmopolitik bir çarşıdır Erzincankapı. Mahallenin tarihi hakkında bilgi alanabileceğim kişiler cami etrafında kolonya ve esans satan Muhammed Dede ve Zeren Gıdanın sahibi Dursun Zerendi. Her gelene yılmadan usanmadan Murat Paşa’yla ilgili bildiklerini anlatan Muhammed Dede ayaklı bir kütüphaneydir sanki. Erzurum’un ulviyetinden, manevi mimarlarından bahseder bir yandan da satış işleriyle uğraşır. Muhammed Dede Erzurum evlerinin eskilerinden bahseder söze başlardı: “Evler yapılmadan önce arsaya dört kazık çakılır ve kazıkların etrafı ön ve arkadan çıtalarla kapatılırdı. Bu kapatılan iki araya ise çamur, ot gibi şeyler konularak bağdadi duvar örülürdü. Bu bağdadı duvar ve kazıklar deprem olduğu zaman bütün halinde çökmez, çökerse de birbirine karşı gelerek orta boş kalırdı. Böylelikle de can kaybı çok az olur ve o boş alandan insanlar yararlanırdı.” Dede, Erzurum’un ticari hayatının çok canlı tutulduğu yerlerden biri olan çarşının bugün o günleri hasretle andığını söyler, caminin II. Dünya savaşında koğuşhane olarak kullanıldığı günleri de tekrar hatırlatır.