AFORİZMALAR (24)
Dindar bir Müslüman’a, bir Hristiyan’a, bir Yahudi’ye, bir Budist’e rastlamak nadirattan sayılmaz. Dini, felsefi ve ideolojik görüşün ‘dindarı’ kimse, dinini içselleştirdiğinde zorunlu olarak değişir ve değiştirir. Yaşayan yaşatır; inanan inandırır; öğrenen öğretir; gören gösterir…
Bir şeyin yarımı yahut yarımdan da azı ne sahibine ne de başkasına tam bir tatmin sağlamaz. Bir yudum suyla susuzluk gitmez, bir lokmayla açlık ortadan kalkmaz! Din ya da din gibi inanılan fikirler de bunun gibidir: Arada sırada dinin yahut ideolojinin bir emrini yerine getirmek, kulluk hissini, ideolojik taraftarlığı temsil etmeye yetmeyecektir. Zengin birinin komünizmi savunması, oruç tutmayan birinin orucun yararlarını sayması, karşısındaki insanları en fazla tebessüm ettirecektir. İnandığı din ya da fikir, kişinin dört mevsiminde gözükmediğinde, kişi gerçekte dindar olmadığı gibi, savunduğu fikre de inanmıyor, demektir. Din yahut bir fikir, içi dolu bir küpse; o küpe ait olduğunu söyleyen kişi küpün tadını, rengini, lezzetini almadığı takdirde, dili olmasa da, hâli ‘sen bir yalancısın!’ demekten çekinmeyecektir.
Hz. Âdem’den Hazreti Muhammed (sav)’e kadar, peygamberler, aşağıya alacağım evrensel ilkeleri, Hak Din’in ilkeleri olarak her çağın insanına tebliğ ettiler. Peygamberler, çağlar boyunca şu ortak ilkeleri iman ilkeleri olarak insanlara bildirmişlerdir. Bu ilkeler toplu halde Kuran’da yer almaktadır. Kişi bu ilkeleri öğrenip yaşadığında Müslüman bir kişi olacaktır.
Birinci ilke: Tanımak
-Dünyadan maksat Allah’ı, Peygamberlerini, indirilen kitapları, melekleri, kâinatı ve ahreti tanımaktır. Allah’ı tanımak için de Kuran’ı anlayarak okumak, Peygamberin Sünnetine uymak, irşat makamındaki kimseleri dinlemek, nasihatçilere kulak vermek zorunludur.
İkinci ilke: İtaat etmek
–Varlık, Allah’ı tanımakta ve O’na itaat etmektedir. Kişi kâinattaki itaati görüp kendi de Allah’a itaat etmelidir. Namaz başta olmak üzere emredilen ibadetleri yapmak ve mutlaka kurban kesmek itaatin göstergesidir.
Üçüncü ilke: Hayrı-Şerri (İyiliği-Kötülüğü) bilmek
Kişi, kendini günahtan korumalıdır. Hayır-şer, iyi-kötü ayrımını yapan Allah’tır. Kaynağı Kuran ve Sünnettir. İyi olanı yapmak, kötü olanı yapmamak Müslümana emredilmiştir.
Dördüncü ilke: Hükümeti zorunlu bilmek
-İnsan sosyal bir varlık olarak yaratılmıştır. Hükümet sosyal organizasyonun bir gereğidir. Allah’a itaat eden hükümete ve yöneticilere itaat etmek zorunludur.
Beşinci ilke: Anneye ve babaya iyi davranmak
-Son nefeslerine kadar, anneyi-babayı, eş ve çocuklar gibi, hatta onlardan daha aziz tutmak; maddi ve manevi ihtiyaçlarıyla ilgilenmek gerekmektedir.
Altıncı ilke: İyilik de bulunmak
-Allah’ı tanıyanlar iyilik yapmanın anlamını da kaynağını da kavramış kimselerdir. İyilik; maddi ve manevidir ve kişinin yaşantısında açık bir şekilde gözükmelidir. Bu âlemde kiminin paraya ihtiyacı vardır, kiminin yürekten gelen bir tebessüme; kiminin başını okşayacak şefkatli bir ele ihtiyacı vardır, kiminin bir sıla ziyaretine…
Yedinci ilke: Sabır göstermek, hamt etmek
-İnsan hayatı musibetlerden bağımsız değildir. Her türlü musibetin ilacı da sabırdır. Sabrın sonu gerçekten selamettir; dünya imtihan yeri olduğundan, sabırla cevaplandırılacak soru da çoktur. Üzerine düşeni yaptıktan sonra Allah’a teslim olup sonucu sabırla beklemek ve ortaya çıkan sonuca razı olmak gerekir. Olana rıza gösterilmeden sabır tahakkuk etmez.
Sekizinci ilke: Doğru konuşmak
-Cennet doğruluk üzere yaşayan insanlar için yaratıldı. Doğru iş yapmak, doğru söz söylemek Allah’ın emridir. İster aleyhe ister lehe, konuşunca doğruyu konuşmak esastır; kişinin, mahiyetini tam olarak bilmediği şeylerde fiil ve kanaatini doğru gibi sunması ve savunması, yanlıştır.
Dokuzuncu ilke: Adil davranmak
-Allahü teâlâ adaletlidir; kullarından da adaletli iş bekler. Adalet sadece mülkün değil, kişinin de temelidir. Adaletsiz mülkün beka sorunu olduğu gibi adaletsiz kişinin de beka sorunu vardır. İşleri daima adalet mihenginden geçirmek gerekir. Adalet terazisi ilahi emirlerle ameli tartar; kişinin vicdanı da adalet terazisinin miyarını sağlar.
Onuncu ilke: Dünyaya hak ettiği kadar değer vermek
Bitki, hayvan ve insan dünyaya olgunlaşmak ve kemale ermek için gelirler. Gaye hâsıl olunca her birinin hayatı sona erer. Dünyanın geçici olduğunu bilmeyen yoktur; o halde bu geçici yerden kalıcı yere gidildiğini bilip kalıcı yerde insana lazım olacak şeyleri burada hazırlamak gerekir. Dünya, din için yaratıldı; değerli olan dünya değil, dindir; bu sebeple dünyayı ahret için kullanmak bize emredildi. Dünyaya değer veren ahrete değersiz biri olarak geçer.
On birinci ilke: Hayâ sahibi olmak
-Allah ve melekleri sürekli insanla beraberdir; insan içten ve dıştan kontrol altında tutulmaktadır. Bunun farkında olup tek kalındığında da ayıp ve günah işleri yapmamak gerekir.
On ikinci ilke: Yumuşak huyluluk
-Esma-ı İlahi’yle kendini terbiye eden kişi ilahi huyla vasıflanmıştır. Bu mertebede kendini terbiye edebilen Müslümanın duyguları Allah’ın rızasına uygun hareket edecektir. Söz ve fiil de yumuşak huyluluk ve öfke kontrolü emredilmiştir. Kavga, öfke cihat zamanına ait bir emirdir.
İşte daha da çoğaltabileceğimiz bu Kuran ilkeleri, Hz. Âdem’den Efendimize kadar gelen Hak Din’in bazı temel ilkeleridir. Bu ilkelere inananlara müslüman denir. Her müslüman bu ilkelerin kendinde ne ölçüde tahakkuk ettiğini bakarak, inancındaki yerini ve değerini tayin edebilir. İlklerin biri ikisi kişide gözükebilir; fakat bu, kişiyi değiştirmeye ve değerli yapmaya yetmeyecektir. İlkeler bir bütündür; ilkelerle içten ve dıştan boyanmayan kişiler, kendilerine ve çevrelerine tesir etmeyecek ve kelek bir meyve gibi ahrete intikal edeceklerdir. Kelek bir meyvenin yerinin çöplük olacağı unutulmamalıdır.
Dindar bir Müslüman’a, bir Hristiyan’a, bir Yahudi’ye, bir Budist’e rastlamak nadirattan sayılmaz. Dini, felsefi ve ideolojik görüşün ‘dindarı’ kimse, dinini içselleştirdiğinde zorunlu olarak değişir ve değiştirir. Yaşayan yaşatır; inanan inandırır; öğrenen öğretir; gören gösterir…
Bir şeyin yarımı yahut yarımdan da azı ne sahibine ne de başkasına tam bir tatmin sağlamaz. Bir yudum suyla susuzluk gitmez, bir lokmayla açlık ortadan kalkmaz! Din ya da din gibi inanılan fikirler de bunun gibidir: Arada sırada dinin yahut ideolojinin bir emrini yerine getirmek, kulluk hissini, ideolojik taraftarlığı temsil etmeye yetmeyecektir. Zengin birinin komünizmi savunması, oruç tutmayan birinin orucun yararlarını sayması, karşısındaki insanları en fazla tebessüm ettirecektir. İnandığı din ya da fikir, kişinin dört mevsiminde gözükmediğinde, kişi gerçekte dindar olmadığı gibi, savunduğu fikre de inanmıyor, demektir. Din yahut bir fikir, içi dolu bir küpse; o küpe ait olduğunu söyleyen kişi küpün tadını, rengini, lezzetini almadığı takdirde, dili olmasa da, hâli ‘sen bir yalancısın!’ demekten çekinmeyecektir.
Hz. Âdem’den Hazreti Muhammed (sav)’e kadar, peygamberler, aşağıya alacağım evrensel ilkeleri, Hak Din’in ilkeleri olarak her çağın insanına tebliğ ettiler. Peygamberler, çağlar boyunca şu ortak ilkeleri iman ilkeleri olarak insanlara bildirmişlerdir. Bu ilkeler toplu halde Kuran’da yer almaktadır. Kişi bu ilkeleri öğrenip yaşadığında Müslüman bir kişi olacaktır.
Birinci ilke: Tanımak
-Dünyadan maksat Allah’ı, Peygamberlerini, indirilen kitapları, melekleri, kâinatı ve ahreti tanımaktır. Allah’ı tanımak için de Kuran’ı anlayarak okumak, Peygamberin Sünnetine uymak, irşat makamındaki kimseleri dinlemek, nasihatçilere kulak vermek zorunludur.
İkinci ilke: İtaat etmek
–Varlık, Allah’ı tanımakta ve O’na itaat etmektedir. Kişi kâinattaki itaati görüp kendi de Allah’a itaat etmelidir. Namaz başta olmak üzere emredilen ibadetleri yapmak ve mutlaka kurban kesmek itaatin göstergesidir.
Üçüncü ilke: Hayrı-Şerri (İyiliği-Kötülüğü) bilmek
Kişi, kendini günahtan korumalıdır. Hayır-şer, iyi-kötü ayrımını yapan Allah’tır. Kaynağı Kuran ve Sünnettir. İyi olanı yapmak, kötü olanı yapmamak Müslümana emredilmiştir.
Dördüncü ilke: Hükümeti zorunlu bilmek
-İnsan sosyal bir varlık olarak yaratılmıştır. Hükümet sosyal organizasyonun bir gereğidir. Allah’a itaat eden hükümete ve yöneticilere itaat etmek zorunludur.
Beşinci ilke: Anneye ve babaya iyi davranmak
-Son nefeslerine kadar, anneyi-babayı, eş ve çocuklar gibi, hatta onlardan daha aziz tutmak; maddi ve manevi ihtiyaçlarıyla ilgilenmek gerekmektedir.
Altıncı ilke: İyilik de bulunmak
-Allah’ı tanıyanlar iyilik yapmanın anlamını da kaynağını da kavramış kimselerdir. İyilik; maddi ve manevidir ve kişinin yaşantısında açık bir şekilde gözükmelidir. Bu âlemde kiminin paraya ihtiyacı vardır, kiminin yürekten gelen bir tebessüme; kiminin başını okşayacak şefkatli bir ele ihtiyacı vardır, kiminin bir sıla ziyaretine…
Yedinci ilke: Sabır göstermek, hamt etmek
-İnsan hayatı musibetlerden bağımsız değildir. Her türlü musibetin ilacı da sabırdır. Sabrın sonu gerçekten selamettir; dünya imtihan yeri olduğundan, sabırla cevaplandırılacak soru da çoktur. Üzerine düşeni yaptıktan sonra Allah’a teslim olup sonucu sabırla beklemek ve ortaya çıkan sonuca razı olmak gerekir. Olana rıza gösterilmeden sabır tahakkuk etmez.
Sekizinci ilke: Doğru konuşmak
-Cennet doğruluk üzere yaşayan insanlar için yaratıldı. Doğru iş yapmak, doğru söz söylemek Allah’ın emridir. İster aleyhe ister lehe, konuşunca doğruyu konuşmak esastır; kişinin, mahiyetini tam olarak bilmediği şeylerde fiil ve kanaatini doğru gibi sunması ve savunması, yanlıştır.
Dokuzuncu ilke: Adil davranmak
-Allahü teâlâ adaletlidir; kullarından da adaletli iş bekler. Adalet sadece mülkün değil, kişinin de temelidir. Adaletsiz mülkün beka sorunu olduğu gibi adaletsiz kişinin de beka sorunu vardır. İşleri daima adalet mihenginden geçirmek gerekir. Adalet terazisi ilahi emirlerle ameli tartar; kişinin vicdanı da adalet terazisinin miyarını sağlar.
Onuncu ilke: Dünyaya hak ettiği kadar değer vermek
Bitki, hayvan ve insan dünyaya olgunlaşmak ve kemale ermek için gelirler. Gaye hâsıl olunca her birinin hayatı sona erer. Dünyanın geçici olduğunu bilmeyen yoktur; o halde bu geçici yerden kalıcı yere gidildiğini bilip kalıcı yerde insana lazım olacak şeyleri burada hazırlamak gerekir. Dünya, din için yaratıldı; değerli olan dünya değil, dindir; bu sebeple dünyayı ahret için kullanmak bize emredildi. Dünyaya değer veren ahrete değersiz biri olarak geçer.
On birinci ilke: Hayâ sahibi olmak
-Allah ve melekleri sürekli insanla beraberdir; insan içten ve dıştan kontrol altında tutulmaktadır. Bunun farkında olup tek kalındığında da ayıp ve günah işleri yapmamak gerekir.
On ikinci ilke: Yumuşak huyluluk
-Esma-ı İlahi’yle kendini terbiye eden kişi ilahi huyla vasıflanmıştır. Bu mertebede kendini terbiye edebilen Müslümanın duyguları Allah’ın rızasına uygun hareket edecektir. Söz ve fiil de yumuşak huyluluk ve öfke kontrolü emredilmiştir. Kavga, öfke cihat zamanına ait bir emirdir.
İşte daha da çoğaltabileceğimiz bu Kuran ilkeleri, Hz. Âdem’den Efendimize kadar gelen Hak Din’in bazı temel ilkeleridir. Bu ilkelere inananlara müslüman denir. Her müslüman bu ilkelerin kendinde ne ölçüde tahakkuk ettiğini bakarak, inancındaki yerini ve değerini tayin edebilir. İlklerin biri ikisi kişide gözükebilir; fakat bu, kişiyi değiştirmeye ve değerli yapmaya yetmeyecektir. İlkeler bir bütündür; ilkelerle içten ve dıştan boyanmayan kişiler, kendilerine ve çevrelerine tesir etmeyecek ve kelek bir meyve gibi ahrete intikal edeceklerdir. Kelek bir meyvenin yerinin çöplük olacağı unutulmamalıdır.