Bayrak şiirini ve o şiiri yazan Arif Nihat Asya’yı bilirsiniz.
“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım…” diyen büyük şairi…
İşte o Arif Nihat Asya (1904-1975), kendisi 34’üncü yaş olgunluğunu yaşarken Atatürk’ün ölümüne tanıklık eder. Öylesine büyük bir kayıp, çok derin bir matem, vatanperver bir şairin gönlünü nasıl alt üst eder; bunu tahmin etmek güç değil…
O acı, Arif Nihat Asya’nın içinde bir yara oluşturur ve yıllar sonra, bir başka 10 Kasım günü, dönemin yüksek tirajlı gazetelerinden birinde başyazı olarak şairin şu satırları yer alır:
(Tercüman, 10 Kasım 1962)
“TAKVİMLERİN BU YAPRAĞI SİYAH KALACAKTIR!
Yaşasın diye çok bağırdık ve henüz yaşayacak çağdaydı.
Yaşamadı…
Sıhhati için ettiğimiz dualar geri geldi. Şair ‘Ömrüne katmak için Allah ömrümden alsın’ diyordu.
Yazık ki şair, sesini Mevla'ya duyuramadı…
Onun bu yurdu kurtarmakta gösterdiği harikayı, fen onu kurtarmakta gösteremedi ve büyüklük onda kaldı. Karların, kışların, çöllerin, mermi rüzgarlarının yıkamadığı bir gövdeydi.
Ve daha altmışında bile değildi…
Eli, meçhul asker abidesindeki ele benzerdi. Parmağının gösterdiği yere bir millet koşardı. Gözlerini bir kere dolaştırmakla bir ufuk çizerdi.
O, yurdunun ufuklarını da böyle çizdi.
Sesi, kumanda etmek için yaratılmış seslerdendi. içerde ve dışarıda dediği olurdu. Anası anaların, babası babaların en bahtiyarı oldu. Ulusunu ise ulusların en bedbahtı iken en bahtiyarı yaptı…
Fakat bu yurda baş oluşu ile 30 Ağustos bayramını yaptığımız, 23 Nisan’ı, 29 Ekim’i yaptığımız adam, bize bir de matem günü bırakarak gitti...
Takvimlerin bu yaprağı siyah kalacaktır.
Artık bir daha görür müyüz, diye yolunu beklemeyin.
Türk bayrağına sarılmış tabutunun arkasından bakan gözlere bayrağın kızıllığı doluyor.
Daha dün ‘Atamız var, öksüz değiliz’ diye levhalar hazırlamıştık, yalanmış.
Atamız yok: Öksüzüz!
Bu yurda, bu ulusa gösterdiği ihtimamın, dikkatin onda birini, yirmide birini, ellide birini kendi şahsı için, kendi sıhhati için; kendi şahsına ve sıhhatine gösterseydi, daha, çok yaşardı.
Şahsını en sonraya bıraktı ve kendisine sıra gelmedi.
Milleti ona on yedi milyonluk bir cenaze alayı yaptı.
Ve onu yolcu etmeye üç günlük, beş günlük, on günlük yoldan dostlar koşup geldiler.
Bana sorarsanız taşına destanının ilk mısraları kazılmalı, altına da ‘Gerisi milletinin hafızasında…’ diye yazılmalı.
Başka söz istemez…
Türk bayrağı O’nun aziz ölüsünü gölgeleyecek ve şu yurdun yükseklerinden yapılacak türbesini bir bozkurt bekleyecektir.
Başka süs istemez…
Vasiyetnamesi anayasa, mirası istiklâl olan bir vatan babasıydı.
Ey onun çocukları, gidiniz, mezarının başında yurdunun İstiklâl Marşı’nı söyleyiniz.
Başka ses istemez…”
★★
Harikulade duygu yüklü bir yazı…
Ve yarın da 10 Kasım…
Kurtuluş Savaşımızın muzaffer komutanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ‘Benim naçiz vücudum…’ tevazuunun ve realitesinin en sarih dile getiricisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü kaybedişimizin üzerinden tam 83 yıl geçmiş…
Bayrak şairi Arif Nihat Asya, yukarıdaki muhteşem veda yazısını 59 yıl önce kaleme almış…
Biz, bu duyguları 83 yıl sonra ama aynı derinlikte yaşıyoruz.
Dün kaybetmiş gibiyiz, o bizden hiç ayrılmamış gibi…
Zaman geçtikçe daha da değer kazanan doktriniyle, ilkeleriyle, öğütleriyle, aziz hatırasıyla, tereddütsüz yurt ve millet aşkıyla…
Her koşulda dik duruşuyla, korkusuzluğuyla, özgüveniyle, kültürüyle, araştırmacılığıyla, muazzam kaliteli gerçek bir okur-yazar oluşuyla, belki de en çok ‘gösterişten uzak saf inançlarıyla’…
Türk olmaktan duyduğu o büyük gurur ve övünçle…
Ve bu gururun gereğini yerine getiriş biçimiyle…
Bize hâlâ yol gösteriyor, hâlâ yaşıyor içimizde…
Ve büyük şairimiz Arif Nihat Asya’nın dediği gibi, gerisi de zaten ‘milletin hafızasında’.
Silinmez, yok edilemez, tahrif ya da tahrip edilemez!
Atamızı rahmetle, duayla, şükranla anıyoruz.
Mekânı cennet olsun!
★★
Bitirmeden gündeme uygun bir de kitap önerisi:
Titiz bir çalışma, bir başucu derlemesi: Atatürk’ün Posta Kutusu
(Derleyen: Ercan Akarsu; Lamure Kitap, Mart 2021-İstanbul, ISBN: 978-9944-469-55-5)
38 bölüm ve 112 sayfadan oluşan kitapta Atatürk’ü tanımış ve vefatına tanık olmuş büyük edebiyatçıların, askerlerin, siyasetçilerin ve o çağın filozoflarının duyguları, düşünceleri yer alıyor.
İnternet üzerinden (Idefix’ten) edinebiliyorsunuz kitabı.
Meraklısına iyi okumalar dilerim.
“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım…” diyen büyük şairi…
İşte o Arif Nihat Asya (1904-1975), kendisi 34’üncü yaş olgunluğunu yaşarken Atatürk’ün ölümüne tanıklık eder. Öylesine büyük bir kayıp, çok derin bir matem, vatanperver bir şairin gönlünü nasıl alt üst eder; bunu tahmin etmek güç değil…
O acı, Arif Nihat Asya’nın içinde bir yara oluşturur ve yıllar sonra, bir başka 10 Kasım günü, dönemin yüksek tirajlı gazetelerinden birinde başyazı olarak şairin şu satırları yer alır:
(Tercüman, 10 Kasım 1962)
“TAKVİMLERİN BU YAPRAĞI SİYAH KALACAKTIR!
Yaşasın diye çok bağırdık ve henüz yaşayacak çağdaydı.
Yaşamadı…
Sıhhati için ettiğimiz dualar geri geldi. Şair ‘Ömrüne katmak için Allah ömrümden alsın’ diyordu.
Yazık ki şair, sesini Mevla'ya duyuramadı…
Onun bu yurdu kurtarmakta gösterdiği harikayı, fen onu kurtarmakta gösteremedi ve büyüklük onda kaldı. Karların, kışların, çöllerin, mermi rüzgarlarının yıkamadığı bir gövdeydi.
Ve daha altmışında bile değildi…
Eli, meçhul asker abidesindeki ele benzerdi. Parmağının gösterdiği yere bir millet koşardı. Gözlerini bir kere dolaştırmakla bir ufuk çizerdi.
O, yurdunun ufuklarını da böyle çizdi.
Sesi, kumanda etmek için yaratılmış seslerdendi. içerde ve dışarıda dediği olurdu. Anası anaların, babası babaların en bahtiyarı oldu. Ulusunu ise ulusların en bedbahtı iken en bahtiyarı yaptı…
Fakat bu yurda baş oluşu ile 30 Ağustos bayramını yaptığımız, 23 Nisan’ı, 29 Ekim’i yaptığımız adam, bize bir de matem günü bırakarak gitti...
Takvimlerin bu yaprağı siyah kalacaktır.
Artık bir daha görür müyüz, diye yolunu beklemeyin.
Türk bayrağına sarılmış tabutunun arkasından bakan gözlere bayrağın kızıllığı doluyor.
Daha dün ‘Atamız var, öksüz değiliz’ diye levhalar hazırlamıştık, yalanmış.
Atamız yok: Öksüzüz!
Bu yurda, bu ulusa gösterdiği ihtimamın, dikkatin onda birini, yirmide birini, ellide birini kendi şahsı için, kendi sıhhati için; kendi şahsına ve sıhhatine gösterseydi, daha, çok yaşardı.
Şahsını en sonraya bıraktı ve kendisine sıra gelmedi.
Milleti ona on yedi milyonluk bir cenaze alayı yaptı.
Ve onu yolcu etmeye üç günlük, beş günlük, on günlük yoldan dostlar koşup geldiler.
Bana sorarsanız taşına destanının ilk mısraları kazılmalı, altına da ‘Gerisi milletinin hafızasında…’ diye yazılmalı.
Başka söz istemez…
Türk bayrağı O’nun aziz ölüsünü gölgeleyecek ve şu yurdun yükseklerinden yapılacak türbesini bir bozkurt bekleyecektir.
Başka süs istemez…
Vasiyetnamesi anayasa, mirası istiklâl olan bir vatan babasıydı.
Ey onun çocukları, gidiniz, mezarının başında yurdunun İstiklâl Marşı’nı söyleyiniz.
Başka ses istemez…”
★★
Harikulade duygu yüklü bir yazı…
Ve yarın da 10 Kasım…
Kurtuluş Savaşımızın muzaffer komutanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ‘Benim naçiz vücudum…’ tevazuunun ve realitesinin en sarih dile getiricisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü kaybedişimizin üzerinden tam 83 yıl geçmiş…
Bayrak şairi Arif Nihat Asya, yukarıdaki muhteşem veda yazısını 59 yıl önce kaleme almış…
Biz, bu duyguları 83 yıl sonra ama aynı derinlikte yaşıyoruz.
Dün kaybetmiş gibiyiz, o bizden hiç ayrılmamış gibi…
Zaman geçtikçe daha da değer kazanan doktriniyle, ilkeleriyle, öğütleriyle, aziz hatırasıyla, tereddütsüz yurt ve millet aşkıyla…
Her koşulda dik duruşuyla, korkusuzluğuyla, özgüveniyle, kültürüyle, araştırmacılığıyla, muazzam kaliteli gerçek bir okur-yazar oluşuyla, belki de en çok ‘gösterişten uzak saf inançlarıyla’…
Türk olmaktan duyduğu o büyük gurur ve övünçle…
Ve bu gururun gereğini yerine getiriş biçimiyle…
Bize hâlâ yol gösteriyor, hâlâ yaşıyor içimizde…
Ve büyük şairimiz Arif Nihat Asya’nın dediği gibi, gerisi de zaten ‘milletin hafızasında’.
Silinmez, yok edilemez, tahrif ya da tahrip edilemez!
Atamızı rahmetle, duayla, şükranla anıyoruz.
Mekânı cennet olsun!
★★
Bitirmeden gündeme uygun bir de kitap önerisi:
Titiz bir çalışma, bir başucu derlemesi: Atatürk’ün Posta Kutusu
(Derleyen: Ercan Akarsu; Lamure Kitap, Mart 2021-İstanbul, ISBN: 978-9944-469-55-5)
38 bölüm ve 112 sayfadan oluşan kitapta Atatürk’ü tanımış ve vefatına tanık olmuş büyük edebiyatçıların, askerlerin, siyasetçilerin ve o çağın filozoflarının duyguları, düşünceleri yer alıyor.
İnternet üzerinden (Idefix’ten) edinebiliyorsunuz kitabı.
Meraklısına iyi okumalar dilerim.