Ne duyduğunuz, neyi-ne kadar öğrenebildiğiniz ve enformasyon bağlamında neye ya da nelere maruz bırakıldığınız, hayatınızın akışı üzerinde muhtemelen sizin tahmin ettiğinizden çok daha etkilidir; ama esas önemli olan ‘sizin, kalabalık, koşturmaca ve kaos içinde neye odaklandığınızdır’!
Olaylar, olgular, durumlar, kişiler ve nesneler evreninde neyi seçtiğiniz; neyi ‘ilgilenmeye değer’ bulduğunuz, muhtemelen hayatınızdaki her şeyden daha önemlidir…
Shakespeare gibi söyleyelim bunu: That is the question! (İşte asıl mesele bu!..)
★★
“Atina’da kentin sosyal hayatına ilişkin önemli bir soruna çözüm aranırken kürsüye fikrini söylemek için filozof Demostenes çıkmış…
Ancak kekeme olduğundan sözünü bir türlü dinletememiş. Söyledikleri çok çarpıcı olsa da insanlar sürekli kendi aralarında boş boş konuşmuşlar, filozofu dinlememişler…
Bunun üzerine Demostenes, “Bir hikâye anlatıp ineceğim” diye avazı çıktığı kadar bağırmış. Sessizlik olunca da anlatmaya başlamış:
‘Bir zamanlar, bir yolcu Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamış. O adam eşeğin üzerinde, kiralanan eşeğin sahibi de yayan olarak yanlarında yola çıkmışlar. Derken öğle sıcağı bastırmış, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için durmuşlar ama hiç gölgelik yokmuş ve eşeğin sahibi hemen eşeğinin gölgesine sığınmış. Eşeği kiralayan, ‘Sen çekil gölgede benim oturmam gerek’ demiş ama eşeğin sahibi itiraz etmiş: ‘Tabi ki ben oturacağım, çünkü eşek benim.’
Yolcu, ‘Ama eşeği senden kiraladım’ deyince de ‘Ben sana eşeğimi kiraladım, gölgesini değil’ cevabını almış…
Tabii sonunda aralarında kavga çıkmış…
Hikâyeyi dinleyen herkes dikkat kesilmiş ve hikâyenin sonunu bekliyormuş ama Demostenes tam bu noktada kürsüden inmiş ve evinin yolunu tutmuş.
Dinleyiciler, ‘Hey, ne oldu sonunda? Hikâyenin sonunu anlatmadın ki!’ diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye dönmüş: ‘Ben, bugün çözümlemeye çalıştığımız sorun hakkında sizin için çok önemli bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ama siz, esas odaklanacağımız şeyi unuttunuz, eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Artık ne fikrimi söyleyeceğim ne de öykünün sonunu…’ demiş, yürüyüp gitmiş”
Ben, elden ele dolaşan bu hikâyeyi sosyal medyadan, Saklı Tarih adlı ilginç sayfadan okumuştum. Mete Göktuna’nın 2020 yılı ağustos ayındaki güzel paylaşımıydı bu ve bahsettiğim mecralarda volta atmayı sevenlere Saklı Tarih’i hassaten tavsiye ederim.
★★
Esas mevzu...
Kameraların, fotoğraf makinalarının ya da mesela yeni nesil cep telefonu kameralarının zoom (yakınlaştırma ve odaklanma) özelliğini bilirsiniz.
Onu düşünün işte.
Perspektif içerisine sığan bütün nesneler, hatta nesneden sayılmayan şeyler, ışık mesela ve ışığı yansıtan her şey vizör dörtgeninin içindedir; ama siz dilediğinizde her şeyi bulanıklaştırıp, o dörtgen içindeki bir yüze, bir nesneye odaklanabiliyorsunuz: Zoom…
İşte demek istediğim şey de tam olarak bu.
Demostenes’i de bu nedenle buyur ettim yazıma...
★★
Bakın bir, etrafımız ne kadar kalabalık...
Olaylar, durumlar, kişiler, nesneler, fikirler, sözler, konuşmalar, nitelendirmeler, övgüler, yaftalamalar, ötekileştirmeler, gösteriş olsun diye sarılmalar, yarına devretmeyecek sahte kucaklaşmalar, düzensiz bir yığın, bir çığ gibi…
Ve bunların tümü bir araya gelince de -hayatımız işte- gerçek bir enflasyon tablosuna dönüşüyor. Ya da ‘yağ kuyruğuna’...
Ve bilirsiniz, enflasyon en basit ifadeyle ‘değersizleşme’ demektir.
Böyleyken siz, bir şeyi seçin ve ona çok iyi odaklanın, mutlaka bir şeye, iyi ve gerçekten değerli bir şeye odaklanın. Bir yörünge bulmak, omurgalı olmaktır bu!
Öte yandan bilin ki odaklandığınız şey bir süre sonra sizi yutacak, içine alacak. Burası muhakkak.
Yani…
Eğer odaklanmayı seçtiğiniz şey iyiyse, kaliteliyse sizi iyileştirecek.
Ama saçmaysa, sahteyse, saptırılmışsa, kötüyse, samimiyetsizse, yalansa, riyaysa ya da rüyaysa…
O zaman da sizi gerçeklerden uzaklaştıracak, içten içe çürütecek, bozacak.
Size ‘Buna bak, asıl bu önemli!’ diye her gün, her ortamda, habire dayatılanları, önünüze serilen çeldiricileri unutun da bunu unutmayın, ne olur!
Siz, neden sizsiniz?
Siz, neyle siz oluyorsunuz?
Onu unutmayın işte; ona odaklanın.
Yoksa biri gelir bir gün, sığındığınız gölgenin hesabını sorar size. Eşeğin aslında kime ait olduğunun ne önemi var?
...
* Yazarımız Savaşkan İlmak’ın, Ayarsız dergisi Mayıs-2022 sayısında çıkan yazısından alıntılanmıştır.
Olaylar, olgular, durumlar, kişiler ve nesneler evreninde neyi seçtiğiniz; neyi ‘ilgilenmeye değer’ bulduğunuz, muhtemelen hayatınızdaki her şeyden daha önemlidir…
Shakespeare gibi söyleyelim bunu: That is the question! (İşte asıl mesele bu!..)
★★
“Atina’da kentin sosyal hayatına ilişkin önemli bir soruna çözüm aranırken kürsüye fikrini söylemek için filozof Demostenes çıkmış…
Ancak kekeme olduğundan sözünü bir türlü dinletememiş. Söyledikleri çok çarpıcı olsa da insanlar sürekli kendi aralarında boş boş konuşmuşlar, filozofu dinlememişler…
Bunun üzerine Demostenes, “Bir hikâye anlatıp ineceğim” diye avazı çıktığı kadar bağırmış. Sessizlik olunca da anlatmaya başlamış:
‘Bir zamanlar, bir yolcu Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamış. O adam eşeğin üzerinde, kiralanan eşeğin sahibi de yayan olarak yanlarında yola çıkmışlar. Derken öğle sıcağı bastırmış, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için durmuşlar ama hiç gölgelik yokmuş ve eşeğin sahibi hemen eşeğinin gölgesine sığınmış. Eşeği kiralayan, ‘Sen çekil gölgede benim oturmam gerek’ demiş ama eşeğin sahibi itiraz etmiş: ‘Tabi ki ben oturacağım, çünkü eşek benim.’
Yolcu, ‘Ama eşeği senden kiraladım’ deyince de ‘Ben sana eşeğimi kiraladım, gölgesini değil’ cevabını almış…
Tabii sonunda aralarında kavga çıkmış…
Hikâyeyi dinleyen herkes dikkat kesilmiş ve hikâyenin sonunu bekliyormuş ama Demostenes tam bu noktada kürsüden inmiş ve evinin yolunu tutmuş.
Dinleyiciler, ‘Hey, ne oldu sonunda? Hikâyenin sonunu anlatmadın ki!’ diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye dönmüş: ‘Ben, bugün çözümlemeye çalıştığımız sorun hakkında sizin için çok önemli bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ama siz, esas odaklanacağımız şeyi unuttunuz, eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Artık ne fikrimi söyleyeceğim ne de öykünün sonunu…’ demiş, yürüyüp gitmiş”
Ben, elden ele dolaşan bu hikâyeyi sosyal medyadan, Saklı Tarih adlı ilginç sayfadan okumuştum. Mete Göktuna’nın 2020 yılı ağustos ayındaki güzel paylaşımıydı bu ve bahsettiğim mecralarda volta atmayı sevenlere Saklı Tarih’i hassaten tavsiye ederim.
★★
Esas mevzu...
Kameraların, fotoğraf makinalarının ya da mesela yeni nesil cep telefonu kameralarının zoom (yakınlaştırma ve odaklanma) özelliğini bilirsiniz.
Onu düşünün işte.
Perspektif içerisine sığan bütün nesneler, hatta nesneden sayılmayan şeyler, ışık mesela ve ışığı yansıtan her şey vizör dörtgeninin içindedir; ama siz dilediğinizde her şeyi bulanıklaştırıp, o dörtgen içindeki bir yüze, bir nesneye odaklanabiliyorsunuz: Zoom…
İşte demek istediğim şey de tam olarak bu.
Demostenes’i de bu nedenle buyur ettim yazıma...
★★
Bakın bir, etrafımız ne kadar kalabalık...
Olaylar, durumlar, kişiler, nesneler, fikirler, sözler, konuşmalar, nitelendirmeler, övgüler, yaftalamalar, ötekileştirmeler, gösteriş olsun diye sarılmalar, yarına devretmeyecek sahte kucaklaşmalar, düzensiz bir yığın, bir çığ gibi…
Ve bunların tümü bir araya gelince de -hayatımız işte- gerçek bir enflasyon tablosuna dönüşüyor. Ya da ‘yağ kuyruğuna’...
Ve bilirsiniz, enflasyon en basit ifadeyle ‘değersizleşme’ demektir.
Böyleyken siz, bir şeyi seçin ve ona çok iyi odaklanın, mutlaka bir şeye, iyi ve gerçekten değerli bir şeye odaklanın. Bir yörünge bulmak, omurgalı olmaktır bu!
Öte yandan bilin ki odaklandığınız şey bir süre sonra sizi yutacak, içine alacak. Burası muhakkak.
Yani…
Eğer odaklanmayı seçtiğiniz şey iyiyse, kaliteliyse sizi iyileştirecek.
Ama saçmaysa, sahteyse, saptırılmışsa, kötüyse, samimiyetsizse, yalansa, riyaysa ya da rüyaysa…
O zaman da sizi gerçeklerden uzaklaştıracak, içten içe çürütecek, bozacak.
Size ‘Buna bak, asıl bu önemli!’ diye her gün, her ortamda, habire dayatılanları, önünüze serilen çeldiricileri unutun da bunu unutmayın, ne olur!
Siz, neden sizsiniz?
Siz, neyle siz oluyorsunuz?
Onu unutmayın işte; ona odaklanın.
Yoksa biri gelir bir gün, sığındığınız gölgenin hesabını sorar size. Eşeğin aslında kime ait olduğunun ne önemi var?
...
* Yazarımız Savaşkan İlmak’ın, Ayarsız dergisi Mayıs-2022 sayısında çıkan yazısından alıntılanmıştır.