Ahiret kargomuz ruhumuz…
İmanlı insan ruhu, nefs-i emmarenin ruhsal gelişimin önündeki engel olduğu anlar. Ruh, hazları ve arzuları Kuran ve Sünnetin kontrolüne almaya başladığında nefs-i emmarenin etkisinden çıkar.
Bu bilinçle önce nefs-i levvameye geçer, nefsini eleştirir, hayatını sorgular. Bu muhasebe Rab özne yapılarak gerçekleşir.
Ruhsal yolculuk rotasını bulmuştur artık. Ruh, nefsi bırakıp Rabbine kulluk yaptıkça manevi arzu ile dolar: nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i razıyye, nefs-i merdıyye ve nefs-i kâmile mertebelerine doğru, farkında olsun olmasın, ilerler.
Her mümin ruh, son nefesini verip bedenden ayrılacağı ana kadar yürüyüşünü sürdürür ve ulaştığı ruhsal makamda bedenini terk eder. İşte insanın gerçek varlığı, her şeyden değerli ahiret kargosu bu tekâmül etmiş ruhtur.
Allah Teâlâ’ya kulluk ruhun gelişimi için bir altın imkândır. Kişi, ruhun, nefs-i emmare mertebesinin Ebu Cehil, Nemrut, Firavun mertebesi olduğunu ve bu seviyede kaldığında cehennem tipleriyle kalmış olacağını anladığından, nefse köleliği gittikçe daha çok terk eder ve ruhun programlarınaulaşmak üzere ileri atılır.
İlerleme somuttur: Günde beş kez namaz en büyük göstergedir. Bir sığınma, bir yalvarış, nefs-i emareden bir kaçış olan ve benzersiz yükseliş sağlayan dua kişiyle beraberdir.
Kişi samimiyeti ölçüsünde Rabbinden samimiyet görür. Kalbi ilham almaya başlar, maddi ve manevi hayırlara yönelir.
Bedene kölelikten Allah’a kulluğa ulaşmış ruh, kendine; Ebu Cehiline, Ebu Lehebine, Firavununa, velhasıl şeytanına kulluğu emreden nefisine arada uysa da derhal aklını başına alır, tövbe eder, eylemini kınar; tüm bunları kendisiyle birlikte olduğunu bildiği Rabbi huzurunda yapar.
İnsanın nefsi emareden çıktığına bir diğer kanıtı, kişinin önceki hâline nefret beslemesi ve işlediği kimi günahları hatırlamak bile istememesidir.
Bu durumda kişi Kuran’ın nurundan istifade eder; kendi ameline duyduğu nefreti kendine gösteren,-iyinin kötünün, doğrunun yanlışın, yaralının zararlının kaynağı- Kuran mürşididir. Kimin ki mürşidi Kuran’dır o nefsini ehl-i irşat zattır.
Mümin, Kuran’dan aldıkça ruhu aydınlanır; o artık kör değildir. Güneşin ışığını ısısını aldığı gibi Rabbinin Kuran’ını da alır; güneşi hissettiği gibi Rabbinin Kelamını da hisseder; ayetlerin nuru ile kalbi nurlanır; dışı gibi içi de aydınlanır.
İmanlı insan ruhu, nefs-i emmarenin ruhsal gelişimin önündeki engel olduğu anlar. Ruh, hazları ve arzuları Kuran ve Sünnetin kontrolüne almaya başladığında nefs-i emmarenin etkisinden çıkar.
Bu bilinçle önce nefs-i levvameye geçer, nefsini eleştirir, hayatını sorgular. Bu muhasebe Rab özne yapılarak gerçekleşir.
Ruhsal yolculuk rotasını bulmuştur artık. Ruh, nefsi bırakıp Rabbine kulluk yaptıkça manevi arzu ile dolar: nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i razıyye, nefs-i merdıyye ve nefs-i kâmile mertebelerine doğru, farkında olsun olmasın, ilerler.
Her mümin ruh, son nefesini verip bedenden ayrılacağı ana kadar yürüyüşünü sürdürür ve ulaştığı ruhsal makamda bedenini terk eder. İşte insanın gerçek varlığı, her şeyden değerli ahiret kargosu bu tekâmül etmiş ruhtur.
Allah Teâlâ’ya kulluk ruhun gelişimi için bir altın imkândır. Kişi, ruhun, nefs-i emmare mertebesinin Ebu Cehil, Nemrut, Firavun mertebesi olduğunu ve bu seviyede kaldığında cehennem tipleriyle kalmış olacağını anladığından, nefse köleliği gittikçe daha çok terk eder ve ruhun programlarınaulaşmak üzere ileri atılır.
İlerleme somuttur: Günde beş kez namaz en büyük göstergedir. Bir sığınma, bir yalvarış, nefs-i emareden bir kaçış olan ve benzersiz yükseliş sağlayan dua kişiyle beraberdir.
Kişi samimiyeti ölçüsünde Rabbinden samimiyet görür. Kalbi ilham almaya başlar, maddi ve manevi hayırlara yönelir.
Bedene kölelikten Allah’a kulluğa ulaşmış ruh, kendine; Ebu Cehiline, Ebu Lehebine, Firavununa, velhasıl şeytanına kulluğu emreden nefisine arada uysa da derhal aklını başına alır, tövbe eder, eylemini kınar; tüm bunları kendisiyle birlikte olduğunu bildiği Rabbi huzurunda yapar.
İnsanın nefsi emareden çıktığına bir diğer kanıtı, kişinin önceki hâline nefret beslemesi ve işlediği kimi günahları hatırlamak bile istememesidir.
Bu durumda kişi Kuran’ın nurundan istifade eder; kendi ameline duyduğu nefreti kendine gösteren,-iyinin kötünün, doğrunun yanlışın, yaralının zararlının kaynağı- Kuran mürşididir. Kimin ki mürşidi Kuran’dır o nefsini ehl-i irşat zattır.
Mümin, Kuran’dan aldıkça ruhu aydınlanır; o artık kör değildir. Güneşin ışığını ısısını aldığı gibi Rabbinin Kuran’ını da alır; güneşi hissettiği gibi Rabbinin Kelamını da hisseder; ayetlerin nuru ile kalbi nurlanır; dışı gibi içi de aydınlanır.