Sevgili Peygamberimiz, vaktinin çoğunu ashabıyla birlikte geçirir, özellikle sabah namazlarından sonra onlarla oturup sohbet eder bu sohbetlerde gece görülen rüyalardan bahsedilir ve zaman zaman bu rüyalar tabir edilirdi. Tarih botunca rüya olgusu her zaman ilgi çekmiştir. Cahiliye döneminde de rüya özellikle bir bilgi kaynağı olarak görülmüş ve önemsenmiştir. İnsanların bazı sembolik görüntüler şeklinde uykularında gördükleri rüyalar, gelecekte yaşanacaklarla ilişkili olabileceği gibi, kimi zaman da geçmişte yaşananlardan veya bunlardan herhangi biriyle ilişkilendirilemeyen hayallerden ibaret olabilir. Bununla birlikte, gün içerisinde yaşamış olduğu ve etkisi altında kaldığı bazı olaylar, yoğun olarak uğraştığı işler, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlar, bilinçaltında bulunan duygu ve düşünceler de kişinin rüyalarına yansıyabilmektedir. Nitekim Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Rüya üç çeşittir: (Birincisi) Allah’tan bir müjde olan salih rüyadır. (İkincisi) şeytandan kaynaklanan üzücü rüyadır. (Üçüncüsü ise) kişinin yaşadıklarından bazılarının rüyasına yansımasıdır.”(Müslim, Rüya,6).
Hadiste bahsedilen birinci çeşit rüyalar, insanın metafizik âlemle ilişkisini göstermektedir. Kişinin salih ve takva sahibi olması durumunda, rüyaları bu âlemle onun arasında açılmış bir pencere olabilmektedir. Duygu ve düşüncelerin kirlendiği, zihinlerin karışıp gönüllerin karardığı durumlarda ise, rüyanın metafizik âlemle olan ilişkisi olabildiğince azalmaktadır. Peygamberimizin işaret ettiği ikinci çeşit rüyalar, şeytanın insana telkin ettiği şeylerdir. Üçüncüsü ise, kişinin içinde bastırdığı kaygı ve düşüncelerden ibarettir. Hz. Peygamber’in bu üçlü tasnifinin etkisiyle daha sonra İslâm kültüründe rüyalar rahmanî, şeytanî ve nefsanî olarak sınıflandırılmıştır.
Kur’an’da peygamberlerin gerçekleşen rüyaları bildirilmiş, bu şekilde onların rüyalarının ilâhî yönüne işaret edilmiştir. Buna göre peygamberlerin gördükleri sadık rüyalar ile Allah’tan aldıkları vahiy arasında bir ilişki bulunmaktadır. Nitekim Hz. Âişe (ra) Resûlullah’ın Hira mağarasında inzivaya çekilmeden önce aldığı vahiylerin rüya vasıtasıyla geldiğini şu şekilde bildirmiştir. “Allah Resulünün (sav) ilk vahiy almaya başlaması uykuda doğru rüya (rüyâ-ı sâdıka) görmekle olmuştur. Onun istisnasız bütün rüyaları gün gibi gerçek çıkardı. (Buhari, Ta’bir,1) Salih amel sahibi insanların gördükleri sadık rüyalar, nübüvvetten bir esinti şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca kendisiyle vahyin kesildiğini ve peygamberliğin sona erdiğini belirten Hz. Peygamber (sav) Müslümanların müjde niteliğindeki rüyaları görmeye devam edeceğini bildirmiştir. (Buhari, Ta’bir,5)
Hz. Peygamber’in bazı sahabeleri de rüya tabir ederlerdi. Hz. Âişe (ra) rüyasında odasına üç tane ay düştüğünü gördüğünde, bunu babası Hz Ebu Bekir (ra) anlatmıştı. Resulüler vefat edip de onun odasına defnedilince, Hz. Ebu Bekir (ra) ona, “Rüyanda gördüğün ayların biri ve en hayırlısı işte bu!” demişti. (Muvatta, Cenaiz.10) Ebu Saîd el-Hudrî’nin naklettiği bir hadisinde de Peygamberimiz, “Sizden biri hoşlandığı bir rüya görürse, (bilsin ki) bu, Allah’tandır. O kişi bu rüyadan dolayı Allah’a hamt etsin ve onu anlatsın. Bunun dışında hoşuna gitmeyen bir rüya görürse, bu da şeytandandır. Rüyanın kötü etkisinden Allah’a sığınsın ve ondan kimseye söz etmesin. Böyle yaparsa, o rüya kendisine zarar vermez.” (Buhari, Ta’bir,3)
Hz Peygamber (sav) rüyaların haset ve düşmanlığa sebep olmaması için rüya sahibini seven kişilere anlatılmasını istemiş, Sevgili Peygamberimiz (sav) rüyanın insanın ruh ve bedeni üzerindeki etkisini dikkate alarak “Rüya ancak bilge veya samimiyetle tavsiyede bulunabilecek kişilere anlatılır.” Buyurmuştur. (Tirmizi, Rüya,7) Kötü niyetli ve ehil olmayan insanların yaptıkları rüya yorumları kişilerin hayatlarını yanlış yönlendirebilmekte ve rüya konusunda takıntılı olan insanlar yanlış kararlar alarak zarar görebilmektedirler. Ayrıca uydurulan yalan ve yanlış tabirlerle, hayatını rüyalarla ve fallarla tanzim eden, gelecekle ilgili planlarını bunlara dayandıran insanların kandırılması için uygun bir zemin oluşmaktadır.
Allah Resulü, insanları görmedikleri hâlde görmüş gibi rüya uydurup anlatmamaları konusunda kesin bir dille uyarmıştır. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’tan nakledildiğine göre, Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “En büyük iftira, kişinin görmediği rüyayı gördüğünü söylemesidir.” (Buhari, Ta’bir,45) bunu yapanların kıyamet gününde cezalandırılacaklarını ifade etmiştir. Rüya, bilimsel çalışmalara konu edilmiş, çoğunlukla olgusal bakışla izahlar ortaya konulmuştur. Rüya üzerine Batı’da geliştirilen psikolojik kuramlar, rüyada görünenleri genellikle insanın bilinçaltının açığa çıkması şeklinde yorumlamış, rüyanın metafizik âlemle irtibatı konusunu önemsememişlerdir. Zaten modern insanın ruhundaki kirlenme, ahlâkî çöküş, rüyaların insanlara sağlayacağı aydınlık ufku söndürmektedir. Belki de rüyalar insan için bir aynadır. Eğer rüyalar insanın bir iç seslenişi ise, o zaman kişinin kalbinin temizliğinin, niyetinin iyi olmasının rüyalara onu aydınlatma imkânı vereceği açıktır. Peygamberimizin doğru rüya ile doğruluk arasındaki ilişkiye işaret eden şu sözü, işte bu imkânı vurgulamaktadır: “Rüyası en doğru olanınız, en doğru sözlü olanınızdır.”(Müslim, Rüya,6)
Hadiste bahsedilen birinci çeşit rüyalar, insanın metafizik âlemle ilişkisini göstermektedir. Kişinin salih ve takva sahibi olması durumunda, rüyaları bu âlemle onun arasında açılmış bir pencere olabilmektedir. Duygu ve düşüncelerin kirlendiği, zihinlerin karışıp gönüllerin karardığı durumlarda ise, rüyanın metafizik âlemle olan ilişkisi olabildiğince azalmaktadır. Peygamberimizin işaret ettiği ikinci çeşit rüyalar, şeytanın insana telkin ettiği şeylerdir. Üçüncüsü ise, kişinin içinde bastırdığı kaygı ve düşüncelerden ibarettir. Hz. Peygamber’in bu üçlü tasnifinin etkisiyle daha sonra İslâm kültüründe rüyalar rahmanî, şeytanî ve nefsanî olarak sınıflandırılmıştır.
Kur’an’da peygamberlerin gerçekleşen rüyaları bildirilmiş, bu şekilde onların rüyalarının ilâhî yönüne işaret edilmiştir. Buna göre peygamberlerin gördükleri sadık rüyalar ile Allah’tan aldıkları vahiy arasında bir ilişki bulunmaktadır. Nitekim Hz. Âişe (ra) Resûlullah’ın Hira mağarasında inzivaya çekilmeden önce aldığı vahiylerin rüya vasıtasıyla geldiğini şu şekilde bildirmiştir. “Allah Resulünün (sav) ilk vahiy almaya başlaması uykuda doğru rüya (rüyâ-ı sâdıka) görmekle olmuştur. Onun istisnasız bütün rüyaları gün gibi gerçek çıkardı. (Buhari, Ta’bir,1) Salih amel sahibi insanların gördükleri sadık rüyalar, nübüvvetten bir esinti şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca kendisiyle vahyin kesildiğini ve peygamberliğin sona erdiğini belirten Hz. Peygamber (sav) Müslümanların müjde niteliğindeki rüyaları görmeye devam edeceğini bildirmiştir. (Buhari, Ta’bir,5)
Hz. Peygamber’in bazı sahabeleri de rüya tabir ederlerdi. Hz. Âişe (ra) rüyasında odasına üç tane ay düştüğünü gördüğünde, bunu babası Hz Ebu Bekir (ra) anlatmıştı. Resulüler vefat edip de onun odasına defnedilince, Hz. Ebu Bekir (ra) ona, “Rüyanda gördüğün ayların biri ve en hayırlısı işte bu!” demişti. (Muvatta, Cenaiz.10) Ebu Saîd el-Hudrî’nin naklettiği bir hadisinde de Peygamberimiz, “Sizden biri hoşlandığı bir rüya görürse, (bilsin ki) bu, Allah’tandır. O kişi bu rüyadan dolayı Allah’a hamt etsin ve onu anlatsın. Bunun dışında hoşuna gitmeyen bir rüya görürse, bu da şeytandandır. Rüyanın kötü etkisinden Allah’a sığınsın ve ondan kimseye söz etmesin. Böyle yaparsa, o rüya kendisine zarar vermez.” (Buhari, Ta’bir,3)
Hz Peygamber (sav) rüyaların haset ve düşmanlığa sebep olmaması için rüya sahibini seven kişilere anlatılmasını istemiş, Sevgili Peygamberimiz (sav) rüyanın insanın ruh ve bedeni üzerindeki etkisini dikkate alarak “Rüya ancak bilge veya samimiyetle tavsiyede bulunabilecek kişilere anlatılır.” Buyurmuştur. (Tirmizi, Rüya,7) Kötü niyetli ve ehil olmayan insanların yaptıkları rüya yorumları kişilerin hayatlarını yanlış yönlendirebilmekte ve rüya konusunda takıntılı olan insanlar yanlış kararlar alarak zarar görebilmektedirler. Ayrıca uydurulan yalan ve yanlış tabirlerle, hayatını rüyalarla ve fallarla tanzim eden, gelecekle ilgili planlarını bunlara dayandıran insanların kandırılması için uygun bir zemin oluşmaktadır.
Allah Resulü, insanları görmedikleri hâlde görmüş gibi rüya uydurup anlatmamaları konusunda kesin bir dille uyarmıştır. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’tan nakledildiğine göre, Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “En büyük iftira, kişinin görmediği rüyayı gördüğünü söylemesidir.” (Buhari, Ta’bir,45) bunu yapanların kıyamet gününde cezalandırılacaklarını ifade etmiştir. Rüya, bilimsel çalışmalara konu edilmiş, çoğunlukla olgusal bakışla izahlar ortaya konulmuştur. Rüya üzerine Batı’da geliştirilen psikolojik kuramlar, rüyada görünenleri genellikle insanın bilinçaltının açığa çıkması şeklinde yorumlamış, rüyanın metafizik âlemle irtibatı konusunu önemsememişlerdir. Zaten modern insanın ruhundaki kirlenme, ahlâkî çöküş, rüyaların insanlara sağlayacağı aydınlık ufku söndürmektedir. Belki de rüyalar insan için bir aynadır. Eğer rüyalar insanın bir iç seslenişi ise, o zaman kişinin kalbinin temizliğinin, niyetinin iyi olmasının rüyalara onu aydınlatma imkânı vereceği açıktır. Peygamberimizin doğru rüya ile doğruluk arasındaki ilişkiye işaret eden şu sözü, işte bu imkânı vurgulamaktadır: “Rüyası en doğru olanınız, en doğru sözlü olanınızdır.”(Müslim, Rüya,6)