Peygamberimizin (sav) şefkat ve merhameti yalnızca Sahabelerine karşı değil aksine kendisine en büyük acıları tattıran müşrikler için de geçerlidir. Resullahın (sav) Kendisine zulüm edenler için dahi gösterdiği merhamet, insanlık alemine örnek teşkil etmektedir.
Uhud, İslam'ın ikinci büyük meydan sınavıdır. Taktik açıdan bir yenilgiyle sonuçlanan Uhud, başta Hz. Muhammed (asv) olmak üzere bütün Müslümanların çok acı çektikleri bir yerdir. Bu acılardan Hz. Muhammed (asv)'in payına, sevgili arkadaşlarından onlarcasının şehid edilişini ve ordusunun dağılışını görmek gibi en büyüklerinin yanında, üzerine yetmiş sefer kılıç savrulması, dişlerinin kırılması, yanağının yarılması ve diş etine demir parçalarının saplanması gibi göreceli olarak daha küçükleri de düşer.
Büyük, küçük bu acıların hepsinin birden yaşandığı en sıcak dakikalarda, sığındığı dağın yamacında ellerini kaldırır ve bütün bunlara neden olan Mekkeli putperestler hakkında dua eder:
"Allah’ım, benim halkımı bağışla. Çünkü onlar gerçeği göremiyorlar. Eğer görselerdi böyle yapmazlardı."
Bir yandan da yanağından ve dişlerinden dökülen kanları eliyle silerek, toprağa düşmelerine engel olmaya çalışmaktadır. Bu durum dikkatlerinden kaçmayan bazı arkadaşları daha sonra sorar:
"Ey Allah'ın Elçisi! Niçin kanınızın toprağa dökülmemesi için o kadar uğraştınız?"
"Allah'ın kanunudur. Bir toplum kendilerine rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberi, kanı toprağa dökülecek ölçüde yaralarsa, kendilerine mühlet tanınmaz. Toptan yok edilirler."
Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hazretleri buyurdular ki:
“Kim, malâyânî konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hâsıl olan günahından arınmış olur: «Sübhâneke allâhümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke» (Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehâdet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum).” [Tirmizî, Daavât 39, (2329)]
Uhud, İslam'ın ikinci büyük meydan sınavıdır. Taktik açıdan bir yenilgiyle sonuçlanan Uhud, başta Hz. Muhammed (asv) olmak üzere bütün Müslümanların çok acı çektikleri bir yerdir. Bu acılardan Hz. Muhammed (asv)'in payına, sevgili arkadaşlarından onlarcasının şehid edilişini ve ordusunun dağılışını görmek gibi en büyüklerinin yanında, üzerine yetmiş sefer kılıç savrulması, dişlerinin kırılması, yanağının yarılması ve diş etine demir parçalarının saplanması gibi göreceli olarak daha küçükleri de düşer.
Büyük, küçük bu acıların hepsinin birden yaşandığı en sıcak dakikalarda, sığındığı dağın yamacında ellerini kaldırır ve bütün bunlara neden olan Mekkeli putperestler hakkında dua eder:
"Allah’ım, benim halkımı bağışla. Çünkü onlar gerçeği göremiyorlar. Eğer görselerdi böyle yapmazlardı."
Bir yandan da yanağından ve dişlerinden dökülen kanları eliyle silerek, toprağa düşmelerine engel olmaya çalışmaktadır. Bu durum dikkatlerinden kaçmayan bazı arkadaşları daha sonra sorar:
"Ey Allah'ın Elçisi! Niçin kanınızın toprağa dökülmemesi için o kadar uğraştınız?"
"Allah'ın kanunudur. Bir toplum kendilerine rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberi, kanı toprağa dökülecek ölçüde yaralarsa, kendilerine mühlet tanınmaz. Toptan yok edilirler."
Saadet Asrından
Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hazretleri buyurdular ki:
“Kim, malâyânî konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hâsıl olan günahından arınmış olur: «Sübhâneke allâhümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke» (Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehâdet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum).” [Tirmizî, Daavât 39, (2329)]