İspanyolca; “Un hijo, tras el fallicimiento de su padre, puso a su madre en un asilo y la visitaba de vez en cuando. Un dia recibiô una llamada del asilo, informando pue ella estaba muriendo…” diye başlıyor anlatısına İspanyol yazar Sergio O Bustamante…
O dili bilmeyenlerimizin şimdi ‘Kim bilir ne anlama geliyor’ diye göz gezdirdiği ve içinde tanıdık bir sözcük aradığı bu metnin -ve devamının- Türkçesi yaklaşık bir uyarlamayla şöyle:
“Bir oğul, babasının ölümünden sonra annesini huzurevine yerleştirir ve arada sırada onu ziyaret eeder. Bir gün huzurevinden telefon gelir, oğula annesinin ölmek üzere olduğunu söylerler…
Ve o oğlu, annesini ölmeden önce son kez daha görmek ümidiyle huzurevine koşar. Odasına girer girmez annesinin yanına sokulur ve sorar:
-Anne, senin için ne yapmamı istiyorsun?
-Buraya bir klima bağışlamanı istiyorum; çünkü sıcaklık dayanılmaz! Bir de küçük buzdolabı almanı istiyorum, böylece yemekler bozulmaz. Burada çoğu gece hiçbir şey yemeden uyumak zorunda kaldım…′′
Oğul annesinin söylediklerine hem şaşırır hem de çok üzülür:
-Ama şimdi son nefesini vermek üzereyken benden bunları niye istiyorsun? Neden daha önce söylemedin?
Gözyaşlarını tutamayan anne cevap verir:
-Açlık ve sıcaklıkla yaşamaya ben alıştım, ancak korkum şu ki yaşlandığında çocukların artık evde bakamayıp seni buraya bırakırlarsa sen buradaki şartlara katlanamazsın, çok üzülürsün, biliyorum...
Senin için istiyorum onları…”
★★
Onca sosyal, psikolojik, ekonomik, ekolojik meselenin kuşatması altında bu konuyu ne kadar önemsersiniz, doğrusu kestiremiyorum ama biliyor musunuz, ülkemizde 2013 itibariyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı 115 kamu huzurevinde 11.293 kişi ve 222 özel bakım merkezinde 9.545 kişi olmak üzere toplam 20.838 yaşlıya; 2014 yılı itibariyle ise 333 huzurevinde toplam 21.281 yaşlıya hizmet sunulmuş (TÜİK, 2014; ASPB, 2013-2014).
Huzurevi sayısı da bakımı kamu veya özel huzurevlerine bırakılmış yaşlı sayısı da sadece bir yıl içerisinde çok çarpıcı biçimde artmış. Bana göre daha da vahimi, huzurevlerine yatırılan yaşlıların dörtte üçünden fazlası yüksek gelir ve eğitim düzeyindeki ailelerin yaşlıları…
Çok ilginç…
Çok tuhaf…
Acıklı bir durum!
Zenginlik ve kültür arttıkça yaşlılıkta aileden kopup bir bakıma yalnız kalma olasılığı da artıyor. Doğru orantılı biçimde…
Yoksul aileler ise yaşadıkları tüm imkânsızlıklara rağmen yaşlılarını huzurevine yatırmayı genellikle düşünmüyorlar.
★★
Bilmiyordunuz, muhtemelen.
Kısa zaman öncesine kadar bunları ben de bilmiyordum.
Neyse, böylelikle gözden kaçmış bir bilginin daha farkına varmış olduk ve tabii muhtemelen şimdi ‘2021’de durum nedir?’ diye de ayrıca merak ediyoruz.
Maalesef elde veri, belge, bulgu yok; 2014’ten sonraki 7 yılda ya bu konuda bir istatistik güncellemesi yapılmamış ya da yapılmış da TÜİK sayfalarını didik didik etmeme rağmen ben erişemedim o bilgilere.
Ama sen, ben, biz erişemesek de o bilgiler -daha doğrusu bu konudaki artış ivmesi- çok ama çok önemli, çok ama çok da trajik; zira bu bağlamda karşılaştığımız sayılar, doğrudan doğruya ‘bizim nereye gittiğimizle, neye dönüştüğümüzle ve kendi akıbetimizle’ ve yani ‘sonunda ne olacağımızla’ ilgili.
Baş döndürücü konfor koşullarımıza rağmen tedirgin edici…
Acıklı…
Ve elbette çok da moral bozucu !
*:Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ağustos-2021 sayısında yayımlanmış yazısından alıntılanmıştır.
O dili bilmeyenlerimizin şimdi ‘Kim bilir ne anlama geliyor’ diye göz gezdirdiği ve içinde tanıdık bir sözcük aradığı bu metnin -ve devamının- Türkçesi yaklaşık bir uyarlamayla şöyle:
“Bir oğul, babasının ölümünden sonra annesini huzurevine yerleştirir ve arada sırada onu ziyaret eeder. Bir gün huzurevinden telefon gelir, oğula annesinin ölmek üzere olduğunu söylerler…
Ve o oğlu, annesini ölmeden önce son kez daha görmek ümidiyle huzurevine koşar. Odasına girer girmez annesinin yanına sokulur ve sorar:
-Anne, senin için ne yapmamı istiyorsun?
-Buraya bir klima bağışlamanı istiyorum; çünkü sıcaklık dayanılmaz! Bir de küçük buzdolabı almanı istiyorum, böylece yemekler bozulmaz. Burada çoğu gece hiçbir şey yemeden uyumak zorunda kaldım…′′
Oğul annesinin söylediklerine hem şaşırır hem de çok üzülür:
-Ama şimdi son nefesini vermek üzereyken benden bunları niye istiyorsun? Neden daha önce söylemedin?
Gözyaşlarını tutamayan anne cevap verir:
-Açlık ve sıcaklıkla yaşamaya ben alıştım, ancak korkum şu ki yaşlandığında çocukların artık evde bakamayıp seni buraya bırakırlarsa sen buradaki şartlara katlanamazsın, çok üzülürsün, biliyorum...
Senin için istiyorum onları…”
★★
Onca sosyal, psikolojik, ekonomik, ekolojik meselenin kuşatması altında bu konuyu ne kadar önemsersiniz, doğrusu kestiremiyorum ama biliyor musunuz, ülkemizde 2013 itibariyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı 115 kamu huzurevinde 11.293 kişi ve 222 özel bakım merkezinde 9.545 kişi olmak üzere toplam 20.838 yaşlıya; 2014 yılı itibariyle ise 333 huzurevinde toplam 21.281 yaşlıya hizmet sunulmuş (TÜİK, 2014; ASPB, 2013-2014).
Huzurevi sayısı da bakımı kamu veya özel huzurevlerine bırakılmış yaşlı sayısı da sadece bir yıl içerisinde çok çarpıcı biçimde artmış. Bana göre daha da vahimi, huzurevlerine yatırılan yaşlıların dörtte üçünden fazlası yüksek gelir ve eğitim düzeyindeki ailelerin yaşlıları…
Çok ilginç…
Çok tuhaf…
Acıklı bir durum!
Zenginlik ve kültür arttıkça yaşlılıkta aileden kopup bir bakıma yalnız kalma olasılığı da artıyor. Doğru orantılı biçimde…
Yoksul aileler ise yaşadıkları tüm imkânsızlıklara rağmen yaşlılarını huzurevine yatırmayı genellikle düşünmüyorlar.
★★
Bilmiyordunuz, muhtemelen.
Kısa zaman öncesine kadar bunları ben de bilmiyordum.
Neyse, böylelikle gözden kaçmış bir bilginin daha farkına varmış olduk ve tabii muhtemelen şimdi ‘2021’de durum nedir?’ diye de ayrıca merak ediyoruz.
Maalesef elde veri, belge, bulgu yok; 2014’ten sonraki 7 yılda ya bu konuda bir istatistik güncellemesi yapılmamış ya da yapılmış da TÜİK sayfalarını didik didik etmeme rağmen ben erişemedim o bilgilere.
Ama sen, ben, biz erişemesek de o bilgiler -daha doğrusu bu konudaki artış ivmesi- çok ama çok önemli, çok ama çok da trajik; zira bu bağlamda karşılaştığımız sayılar, doğrudan doğruya ‘bizim nereye gittiğimizle, neye dönüştüğümüzle ve kendi akıbetimizle’ ve yani ‘sonunda ne olacağımızla’ ilgili.
Baş döndürücü konfor koşullarımıza rağmen tedirgin edici…
Acıklı…
Ve elbette çok da moral bozucu !
*:Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ağustos-2021 sayısında yayımlanmış yazısından alıntılanmıştır.