Sevginin kaynağı sonsuz olan Cenâb-ı Haktır. O, Vedûd’dur. Hem seven hem sevilendir. Sevgiyi kullarının kalplerine yerleştirende O dur. Vedûd isminin ifade ettiği sevgi, lütufkâr ve merhamet dolu bir sevgidir. Bu sonsuz sevgi sayesinde O, tüm varlıklara rızık verir. Bu sınırsız sevgi ile kullarının da kendisini tanımasına, sevmesine yardımcı olur ve bu sevgi ile kullarını bağışlar. Zira Allah, “Çok mağfiret eden, pek sevendir.” Kullarını bağışlamak onu sevindirir. Dolayısıyla canlı cansız varlıklarıyla tüm evren Allah’ın sevgi ve merhameti ile ayakta durur.
Sevgi; Allah’ın kullarına büyük bir ihsanıdır. Allah’ın kullarına duyduğu sevgi ve şefkat, annenin yavrularına duyduğundan çok daha fazladır. Resûlullah (sav) kayıp çocuğunu telaşla arayan, bu arada yavrusuna duyduğu özlemle bulduğu her bir çocuğu bağrına basıp emzirmeye çalışan bir anneyi ashâbına göstererek, “Bu kadının çocuğunu ateşe atabileceğini düşünebilir misiniz? (İşte) Allah’ın kullarına merhameti bu annenin yavrusuna duyduğundan çok daha fazladır.” buyurmuştur. (Buhari, Rikak,38) Allah Teâlâ, kulunu sevdiği zaman, âdeta onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı (mesabesinde) olduğunu, kendisinden istediği zaman ona ihsanda bulunduğunu, kendisine sığındığı zaman da kulunu koruduğunu bildirmiştir. (Buhari, Rikak,38)
Cenâb-ı Hakk’ın varlıklara duyduğu bu sonsuz sevgi ve şefkatin bilincinde olan bir müslüman’ın yüreğinde en çok yer verdiği sevgi Allah sevgisidir. Bu sevginin üstünde hiçbir sevgiye yer vermez. Diğer bütün sevgiler, Allah’ı sevmenin, O’na boyun eğmenin bir gereğidir. İnsanın Yaratan’ına duyduğu bu içten sevgi ve bağlılık, yalnız O’na imanı gerektirir ve iman O’na olan eşsiz muhabbeti ifade eder. İmanlı olmak, insanın gönlünde büyüttüğü bütün sahte sevgileri yıkarak yalnız Allah’a teslim olmasıdır.
Hz Dâvûd (as) da Allah’tan sevgisini şöyle istemektedir: “Allah’ım, senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah’ım, senin sevgini bana kendimden, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli eyle” (Tirmizi,Deavat,72) Hz. Dâvûd’un Allah’tan talebi sevgi olduğu gibi, “Allah’ım beni sevginle rızıklandır.”(Tirmizi, Deavat,73) buyuran Allah Resûlü’nün duası da O’nun sevgisidir. Çünkü sevgi imanın özüdür. Sevgiyi öğrenmemiş, sevgiye kapılarını açmamış, sevmeye yeteneksiz bir kalp, mümin kalbi olamaz. Hz. Peygamber bu durumu şöyle ifade eder: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.”(Müslim, İman 93) Bu nedenle müminin kalbi, kemale ermiş bir imanı elde etmek uğruna sevgiyi arar, sevmeyi ister. Zira kıyamet günü için Allah ve Resûlü’nün sevgisini hazırladığını söyleyen sahâbîye Sevgili Peygamberimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyurmuştur.
Sevgide asıl olan kaybetme korkusu ve endişesiyle yüreği titreyerek, şefkat ve merhamet duygularını güçlendirecek düzeyde sevebilmektir. Sevgiyi değerli ve anlamlı hâle getiren, dünyevî çıkar ya da gaye gütmeksizin severek, Allah’ın vereceği karşılık dışında hiçbir karşılık beklememektir. Resûlullah’ın anlattığı bir kıssada, sırf Allah için kardeşini ziyarete giden bir kişinin karşısına çıkan melek ona şu müjdeyi vermiştir: “Sen Allah’ı hoşnut etmek için o adamı sevdiğinden dolayı, Allah da seni seviyor. (Müslim,Birr,38)
Allah tarafından sevilmenin bir işareti de, dünyada insanlar tarafından sevilmektir. Buna dair Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrail’e, "Allah falan kulu seviyor, sen de onu sev!" diye seslenir. Cebrail de o kulu sever. Sonra Cebrail gök halkı içinde, "Allah falanı seviyor, onu sizler de sevin!" diye nida eder. Bunun üzerine o kulu gök ehli de sever. Sonra yeryüzündeki insanların gönlüne o kimsenin sevgisi yerleştirilir.” (Buhari, Edeb,41) Böylece hem gökte melekler hem de yeryüzünde insanlar tarafından sevilme bahtiyarlığına erişir. Ve kıyamet gününde Allah Teâlâ şöyle nida eder: “Nerede benim rızam için birbirlerini sevenler! Gölgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. (Benim himayemden başka hiçbir himayenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himayeme alacağım). (İbn Hanbel, II,338)
Sevgideki derinliği hissettirebilmek için sevginin ifade edilmesi büyük önem arz eder. Hz. Peygamber de sevginin dile getirilip paylaşılmasını istemiştir. Allah Resûlü, sevdiğini söylemeyi ümmetine tavsiye etmiştir. Rahmet Peygamberi, canlı cansız bütün mahlûkata karşı sevgiyle yaklaşmış, hayvanlara, bitkilere, doğaya hulâsa bütün âleme muhabbet nazarıyla bakmış ve en güzel şekilde bunu dile getirmiştir. Peygamberimiz, dağlara, şehirlere duyduğu sevgiyi bile dillendirmiştir. Nitekim Mekke’ye, Medine’ye, Uhud Dağı’na olan sevgisini ifade ettiği bilinmektedir.(Buhari, Meğazi,28 ) Hiçbir zaman unutulmaması gereken husus, Allah’a karşı olan sorumlulukların yerine getirilmesine engel olan bir sevgiden Allah’ın razı olmadığıdır.