O doktorluğa, ben öğretmenliğe aynı yıllarda, aynı ilçede, aynı apartmanda, altlı üstlü oturarak başladık. Arkadaşlığımız mesleki yaşamlarımızla yaşıt yani; ama o, iyi insan ve iyi hekim olma, kendini geliştirme yolunda sergilediği ivmeyle bana, bir başka kulvardaki dostuna fark attı. İmrenerek söylüyorum bunu. Şimdi muhteşem bir kültür, bilinç, mesleki deneyim, vicdan ve saygınlık düzeyinde. Allah uzun ömürler versin, elbette daha da ilerleyecek sevgili Dr. Mustafa K.
★★
Ekim ayı başlarıydı…
Dr. Mustafa, kendi sosyal medya sayfasında dopdolu bir toplumsal eleştiri yayınladı. Okudum, içim sızladı ama doğrusu hiç gocunmadım, kırılmadım, hatta eleştirisinin bir kısmını üstlendim. Çünkü söyledikleri çıplak gerçekti ve öyle birimizi-ikimizi değil, her birimizi az çok ilgilendiriyordu.
Diğer yandan; insan olmanın, insan kalmanın bu denli güç olduğu koşullarda insan hayatıyla doğrudan ilgili bir mesleği icra etmek ve huzur içinde olmak kolay mı? İşte hem bu zorluklardan hem de satır aralarında çıkış yolundan, kültürden ve eğitimden, empatiden söz ediyordu sevgili Mustafa K.
Dolayısıyla; son derece bilinçli, yüksek kültürlü, mütevazı, halkı asla hor görmeyen, gözünü zenginlik hırsı bürümemiş bilge bir doktorun nezaket sınırlarını aşmayan isyanıdır bu.
Buyrun, önce okuyalım:
“İlk ve son defa yazıyorum bu konuda, her seferinde yazmaya başlıyor ve yarıda bırakıyorum çünkü listemdeki arkadaşların bu konuda benimle aynı duyguları hissettiğinden neredeyse eminim ve kendilerini mesajımın muhatabı olarak görmelerinden hicap duyarım; ancak bu konuda beni anlamaktan öte, duygularımı daha geniş kitlelere iletebilecekleri umuduyla yazıyorum bu sefer:
İnsanoğlu bu; doğar, yaşar ve günü geldiğinde ölür…
Hekimler genelde dünyaya gelmelerine ve sıklıkla da ölümlerine refakat eder insanoğlunun. Süregelen hayatları boyunca da daha sağlıklı bir hayat sürmeleri adına yardım elini uzatır elinden geldiğince, zaman ve mekân gözetmeden. Nasıl ki dünyaya gelen yavrularımız, iyi geçmiş bir operasyon, temiz çıkmış bir tetkik ve misal tedaviye iyi cevap vermiş bir kanseri büyük bir mutlulukla coşkuyla müjdeliyorsa hastasına veya yakınlarına, kötü bir haberi veya Allah gecinden versin bir ölümü bildirmek de yine hekime düşer genelde.
Hekim bu haberi vermeden dakikalar önce hastayı hayata döndürmek için insanüstü bir gayretle mesleğini icra ederken dışarıda bekleyen hasta yakınlarının endişesini de elbette anlar; çünkü onlar ve yakınları da hastalıktan ya da ölümden muaf değildir, sonuçta hepimiz insanız…
Trafikte kendimizin ve çoluk çocuğumuzun hayatını her an riske atanlara ses çıkarmayıp hatta elden geldiğince onlara ayak uyduran kaçınılmaz kaza vukuu bulunca acildeki hekimin yakasına yapışan, düğünlerde sağa sola kontrolsüzce ateş edip yüzlerce ölüme sebep olan magandalara tepki gösteremeyip de kurbanın ölüm haberini veren sağlık görevlisinin üzerine sülalecek çullanan, tüm devlet dairelerinde kurallara harfiyen uyup sağlık kuruluşunda kendi kurallarını uygulamaya kalkanlar sözüm size:
Çocuğun okuldan ya da sen işten kaytarınca öğretmenin ve patronun nasıl yok yazıyorsa, bankaya çocuğunu gönderip kendi adına kredi alamıyorsan, sağlık kuruluşunda da kendin olmadan işlem yapılamayacağını artık lütfen öğren!
Elindeki telefon veya karşısında oturduğun bilgisayarı bir kez olsun amacına uygun olarak kullan ve ‘aç gugıla bi bak’, hasta olmadan üç kuruşluk bir ilaç yazmanın bile kaç hekimin hayatını kararttığını gör! Sonra ‘eniştengille çay keyfisi’ paylaşımlarına devam edersin...
Doktora güvenip hasta değilken işten kaytarma, okulu asma! Hadi yaptın, hasta değilken hekimin seni hasta gösterip sahte rapor vermesini bekleme bari... Usulsüz işlerini yerine getirmeyen hekime atarlanıp saldıracağına yaptığının dürüstlüğe ve delikanlılığa ne kadar sığdığını bir düşün bakalım…”
★★
Ve buyrun, şimdi yukarıdaki alıntıyı yorumlayalım…
Hayır, ben yorumlamayacağım! Siz düşünün ve yorumlayın lütfen, ben sadece sorayım:
…
Haklısınız!
Eğitimsizlik, empati konusunda yaygınlaşan beceriksizliğimiz, yaşam koşullarının zorlaşmasıyla ve hayat pahalılığıyla doğru orantılı biçimde artan bencilliğimiz, yozlaşma ve genel ahlaki çöküntü…
Söylemesi zor. Çünkü özeleştiri hakikaten güç iştir ama sevgili doktorum Mustafa K.’nin altını çizdiği, daha doğrusu şiddetli tazyiki altında ezildiği ve üzüldüğü sorunlar, az önce sıraladığım kültürel problematik temellere dayanıyor. Bunu elbette Mustafa da biliyor, siz de biliyorsunuz ve de bu sadece hastanedeki doktorun hayatı değil. Okuldaki öğretmene, marketteki kasiyer kıza, milletvekiline hak ettiği trafik cezasını kesen polise de aynı tazyikle püskürüyor kültürümüz. Hepsine, hepimize aynen yansıyor bu kötü tepkiler, tutumlar, davranışlar…
★★
Bitirmeden…
Dört beş satır yukarıya, şu ‘empati’ meselesine dönelim ve bir başka doktorun, sosyal medyada Kalbe Nafiz rumuzuyla paylaşımlar yapan kişinin sitemine kulak verelim:
“(…) Sonra ‘Yemeğimi alıp yoğun bakımda yiyeyim, hastaya yakın olsam daha iyi’ diye elimde paketle asansöre ilerledim. Ameliyat ettiğimiz hasta yakınlarından olduğunu düşündüğüm biri (umarım yanılıyorumdur) arkamdan ‘Hastaya bakmıyor, keyfinin derdine düşmüş’ dedi…”
Al işte, başka boyutta, bir başka sorun.
Peki bu durumda biz ne diyelim?
Söyleyecek fazla bir şey yok. Uçurumun kıyısındayız resmen, yazık oluyor bize!
★★
Ekim ayı başlarıydı…
Dr. Mustafa, kendi sosyal medya sayfasında dopdolu bir toplumsal eleştiri yayınladı. Okudum, içim sızladı ama doğrusu hiç gocunmadım, kırılmadım, hatta eleştirisinin bir kısmını üstlendim. Çünkü söyledikleri çıplak gerçekti ve öyle birimizi-ikimizi değil, her birimizi az çok ilgilendiriyordu.
Diğer yandan; insan olmanın, insan kalmanın bu denli güç olduğu koşullarda insan hayatıyla doğrudan ilgili bir mesleği icra etmek ve huzur içinde olmak kolay mı? İşte hem bu zorluklardan hem de satır aralarında çıkış yolundan, kültürden ve eğitimden, empatiden söz ediyordu sevgili Mustafa K.
Dolayısıyla; son derece bilinçli, yüksek kültürlü, mütevazı, halkı asla hor görmeyen, gözünü zenginlik hırsı bürümemiş bilge bir doktorun nezaket sınırlarını aşmayan isyanıdır bu.
Buyrun, önce okuyalım:
“İlk ve son defa yazıyorum bu konuda, her seferinde yazmaya başlıyor ve yarıda bırakıyorum çünkü listemdeki arkadaşların bu konuda benimle aynı duyguları hissettiğinden neredeyse eminim ve kendilerini mesajımın muhatabı olarak görmelerinden hicap duyarım; ancak bu konuda beni anlamaktan öte, duygularımı daha geniş kitlelere iletebilecekleri umuduyla yazıyorum bu sefer:
İnsanoğlu bu; doğar, yaşar ve günü geldiğinde ölür…
Hekimler genelde dünyaya gelmelerine ve sıklıkla da ölümlerine refakat eder insanoğlunun. Süregelen hayatları boyunca da daha sağlıklı bir hayat sürmeleri adına yardım elini uzatır elinden geldiğince, zaman ve mekân gözetmeden. Nasıl ki dünyaya gelen yavrularımız, iyi geçmiş bir operasyon, temiz çıkmış bir tetkik ve misal tedaviye iyi cevap vermiş bir kanseri büyük bir mutlulukla coşkuyla müjdeliyorsa hastasına veya yakınlarına, kötü bir haberi veya Allah gecinden versin bir ölümü bildirmek de yine hekime düşer genelde.
Hekim bu haberi vermeden dakikalar önce hastayı hayata döndürmek için insanüstü bir gayretle mesleğini icra ederken dışarıda bekleyen hasta yakınlarının endişesini de elbette anlar; çünkü onlar ve yakınları da hastalıktan ya da ölümden muaf değildir, sonuçta hepimiz insanız…
Trafikte kendimizin ve çoluk çocuğumuzun hayatını her an riske atanlara ses çıkarmayıp hatta elden geldiğince onlara ayak uyduran kaçınılmaz kaza vukuu bulunca acildeki hekimin yakasına yapışan, düğünlerde sağa sola kontrolsüzce ateş edip yüzlerce ölüme sebep olan magandalara tepki gösteremeyip de kurbanın ölüm haberini veren sağlık görevlisinin üzerine sülalecek çullanan, tüm devlet dairelerinde kurallara harfiyen uyup sağlık kuruluşunda kendi kurallarını uygulamaya kalkanlar sözüm size:
Çocuğun okuldan ya da sen işten kaytarınca öğretmenin ve patronun nasıl yok yazıyorsa, bankaya çocuğunu gönderip kendi adına kredi alamıyorsan, sağlık kuruluşunda da kendin olmadan işlem yapılamayacağını artık lütfen öğren!
Elindeki telefon veya karşısında oturduğun bilgisayarı bir kez olsun amacına uygun olarak kullan ve ‘aç gugıla bi bak’, hasta olmadan üç kuruşluk bir ilaç yazmanın bile kaç hekimin hayatını kararttığını gör! Sonra ‘eniştengille çay keyfisi’ paylaşımlarına devam edersin...
Doktora güvenip hasta değilken işten kaytarma, okulu asma! Hadi yaptın, hasta değilken hekimin seni hasta gösterip sahte rapor vermesini bekleme bari... Usulsüz işlerini yerine getirmeyen hekime atarlanıp saldıracağına yaptığının dürüstlüğe ve delikanlılığa ne kadar sığdığını bir düşün bakalım…”
★★
Ve buyrun, şimdi yukarıdaki alıntıyı yorumlayalım…
Hayır, ben yorumlamayacağım! Siz düşünün ve yorumlayın lütfen, ben sadece sorayım:
- Allah gecinden versin, her hasta vefatının sorumlusu doktoru mudur ki onun yakasına sarılır, ona isyan ederiz? (Vefata neden olmak hususunda istisnalar vardır ve hukuk o bağlamda devreye girer)
- İnsanları hastaneye düşüren cahilce ve absürt nedenlere değil de niye hastanedeki doktora isyan ederiz?
- Niye doktordan usulsüz iş yapmasını bekleriz?
- Neden sahte rapor isteriz?
- Öfke kontrolünde niye bu kadar zayıfladık, eskiden de böyle miydik?
- Problem nerede? Kültürümüzde mi, ahlakımızda mı; yoksa o kadar derinde değil de başka, daha sığ bir yerde mi? Onu (sorunu) nerede arayalım, nasıl tedavi edelim?
…
Haklısınız!
Eğitimsizlik, empati konusunda yaygınlaşan beceriksizliğimiz, yaşam koşullarının zorlaşmasıyla ve hayat pahalılığıyla doğru orantılı biçimde artan bencilliğimiz, yozlaşma ve genel ahlaki çöküntü…
Söylemesi zor. Çünkü özeleştiri hakikaten güç iştir ama sevgili doktorum Mustafa K.’nin altını çizdiği, daha doğrusu şiddetli tazyiki altında ezildiği ve üzüldüğü sorunlar, az önce sıraladığım kültürel problematik temellere dayanıyor. Bunu elbette Mustafa da biliyor, siz de biliyorsunuz ve de bu sadece hastanedeki doktorun hayatı değil. Okuldaki öğretmene, marketteki kasiyer kıza, milletvekiline hak ettiği trafik cezasını kesen polise de aynı tazyikle püskürüyor kültürümüz. Hepsine, hepimize aynen yansıyor bu kötü tepkiler, tutumlar, davranışlar…
★★
Bitirmeden…
Dört beş satır yukarıya, şu ‘empati’ meselesine dönelim ve bir başka doktorun, sosyal medyada Kalbe Nafiz rumuzuyla paylaşımlar yapan kişinin sitemine kulak verelim:
“(…) Sonra ‘Yemeğimi alıp yoğun bakımda yiyeyim, hastaya yakın olsam daha iyi’ diye elimde paketle asansöre ilerledim. Ameliyat ettiğimiz hasta yakınlarından olduğunu düşündüğüm biri (umarım yanılıyorumdur) arkamdan ‘Hastaya bakmıyor, keyfinin derdine düşmüş’ dedi…”
Al işte, başka boyutta, bir başka sorun.
Peki bu durumda biz ne diyelim?
Söyleyecek fazla bir şey yok. Uçurumun kıyısındayız resmen, yazık oluyor bize!