“Ve (yine hatırlayın ki) Rabbiniz size (şöyle) bildirmişti: "(Bana) şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm; yok, eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!”
Gökte binlerce yıldız yüzüyor, kafanı kaldırsan göreceksin…
Denizler irili ufaklı balıklarla dolu, şekillerini bilsen isimlerini unutursun…
Kuşların çeşitlerini saymak istesen, zamanın yetmez…
Ya çiçekler, peki ağaçlar, renk renk meyveler, üzerine gitme altından çıkamazsın…
Toprağın kalbindekilerden vazgeçtim üstündekilerini peşpeşe dizemezsin…
İnsanlar da öyledir, bir çuvala koyup hepsi insandır diyemezsin!
Önce ikiye ayrılır insanlık, sonra içinde ayrıldıkça ayrılık…
İyiler ve kötüler…
Şükredenler ve nankörler!
Nerede duracağına karar vermek senin iradende ancak sonuçlarına katlanmak şartıyla…
"(Bana) şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm…”
Ne demek şükretmek?
Minnet duymak, gönülden borçlu olduğunu hissetmek ve elbette bunu ayan etmek.
Bu Allah için de mümkündür, mahallende, sokağında, işyerinde, evinde seni karşılıksız, pazarlıksız memnun eden biri için de.
Esaslı şükrü sürekli hakkeden Rabbimiz için uykuda-uyanık, nefes alıp verilen her saniye insaf ehli için teşekkürden gayrısı muhaldir.
Nedenini uzun uzadıya düşünmeye gerek yok, yokluktan varlığa, karanlıktan aydınlığa çıkmak şükre yeter sebep olmaz mı?
Sadece yaratıp sonra unutmak yerine şah damarından yakın olduğunu hissettirmek şükretmek için yetmez mi?
Elbette Rahman ve Rahim olanı akıldan çıkarmamak aklı zıvanadan çıkarmamak için birinci şarttır.
Peki teşekkür sadece Rabbin hakkı mıdır?
Öncelik onundur ancak iyiliğe aracılık edenlerin de emeklerinin zayii edilmemesi mühimdir.
Annenin yavrusuna koşulsuz iyiliği nasıl unutulabilir?
Babanın helal lokma peşinde bir ömür çürütmesi teşekkürsüz nasıl bırakılır?
Yusuf’u kuyuya atan olmamak için direnen pak ruhların dünyaya kattıkları güzellik nasıl sarf-ı nazar edilir?
İmkanları kadar zulmetmek yerine ellerinden geldiğince affedenler nasıl unutulur?
Unutulamaz! Unutulursa dünya bügün olduğunca nefes alıp-verir gibi, mutluluk alıp mutsuzluk verir.
Bu Rahman’ın has kullarına yakışır bir şey değildir!
Allah, her birine kıymet verip bir diğerinden ayırarak yarattığı kullarının birbirlerine iyilikten yoksun, donmuş kalplerle bakmalarını, kendisine şükürsüzlük saymaz mı?
Saymasa, öyle olalım, örnek alalım, hoş rayihalar yayalım diye sözlerini bize rahmet Peygamberi’yle gönderir miydi!
Unutma ki, iyilik karşılığında bir teşekkürü bulamıyorsa, yetim bir çocuk kadar mahzun kalır.
Artmaz, hatta eksilir ve bir şükürle ödenecek ücret ateşten bir gömlek gibi ebeden üzerimize yapışır.
‘Vazgeçtim iyiliğinden nankörlük etmeseydi!’ dediğinizi duyar gibiyim…
O felaketin eşiğinden sakın atlama ey aciz!
Şefkati ve merhameti kahredici bir azaba dönüştürmek ne sana ne de bir başkasına yarar.
“…eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!”
Bildiniz mi? Bilmeseniz kaç yazar!
Günü geldiğinde isteseniz de istemeseniz de bileceksiniz!
Sizin teşekkürünüzden ihityaçsız olana bir fayda gelmez ya, O iyiliği çürütmenize razı olmuyor.
Hem kendisi hem de iyi niyetlerini dünya kardeşliğinde büyütmek isteyen kulları için.
Yoksa denizlerin, yağmurların, toprağın, hayatın karşılığı olacak bir teşekkürü sen nereden bileceksin!
Üstüne; yetmeyen idrakinle şükretmek yerine, unutmayı tercih eder, yok sayar, nankörce davranırsan en çetin azaba muhatap olursun!
Rabbin, kendisiyle kalbin arasına bir perde indirir. İşte o vakit mahvolursun.
Büyük iyiliklerin nankörü olmayıp, küçük atıfetlere sağır kalmayı tercih edersen de yangın yangın büyüyen çetin bir vicdansızlığın kucağına itersin kendini.
Sakın sana iyilik edenlerin emeklerini nankörlüğünle tarumar etme…
Sakın senin için ümit besleyenleri hayal-i sükuta uğratmaktan, aman ha sakın.
Yoksa o nankörlük yangını büyüye büyüye senin evine de ulaşır ve her kötünün iyiliğini mahvedecek bir nankör mutlaka bulunur.
Önce doğru söz söylemekten zinhar vaz geçme!
Allah doğru söz söyleyenleri kökü sağlam, dalları göğe uzanan güzel diri bir ağaca benzetiyor.
Demek ki, güzel bir sözün muhatabı sadece onu söylediğin değil. O göklere kadar uzanan ve meleklerle birlikte zaman ve mekandan münezzeh olan Rabbe’de söylenmiş bir güzellik olarak sayılıyor.
Üstelik bir de sözde kalmazsa bu güzellik mümkündür ki, has bahçenin en kadim ağacı gibi yükseldikçe yükselen bir gölgelik olarak sonsuzca kalacak üzerinde.
Yok sen kökleri sağlam, diri ve dalları meyveden kırılarak göğe doğru uzanan bir ağaca talip değilsen, avucuna düşecek olan da bildiriliyor.
“Çirkin bir sözün durumu ise, kökü toprağın üstüne çıkarılmış, bütünüyle kararsız, dayanıksız çürük bir ağacın durumuna benzer.”
Sen artık bu çirkin sözün ete kemiğe bürünüp dünyayı yaşanmaz kılan bir eyleme dönüşmüş halini düşün!
İyiliğe şükretmeyene razı gelmeyen Rahman’ın, dilerse ne çetin bir Kahhar olacağını var sen hesap et!
Şimdi hesabedemezsen gözlerin yuvalarından fırlayacağı o en çetin günde kötü akıbete katlanmaya mecbur kalırsın.
Gel zamanın varken, rahatken hâlâ, nankörlüğü değil şükretmeyi seç!
Çürük bir ağaç olmak olmasın hedefin, dalları meyveden kırılan ve göğe doğru yükselen, kökü derinde emsalsiz bir ağaç olmayı seç!
Unutma ki, tercihlerin sadece senin değil hayatında tadını değitiriyor…
Ve ‘Hay’atın sahibi, onun tatlı şırasını sirkeye çevirmene asla müsade etmez!
Gökte binlerce yıldız yüzüyor, kafanı kaldırsan göreceksin…
Denizler irili ufaklı balıklarla dolu, şekillerini bilsen isimlerini unutursun…
Kuşların çeşitlerini saymak istesen, zamanın yetmez…
Ya çiçekler, peki ağaçlar, renk renk meyveler, üzerine gitme altından çıkamazsın…
Toprağın kalbindekilerden vazgeçtim üstündekilerini peşpeşe dizemezsin…
İnsanlar da öyledir, bir çuvala koyup hepsi insandır diyemezsin!
Önce ikiye ayrılır insanlık, sonra içinde ayrıldıkça ayrılık…
İyiler ve kötüler…
Şükredenler ve nankörler!
Nerede duracağına karar vermek senin iradende ancak sonuçlarına katlanmak şartıyla…
"(Bana) şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm…”
Ne demek şükretmek?
Minnet duymak, gönülden borçlu olduğunu hissetmek ve elbette bunu ayan etmek.
Bu Allah için de mümkündür, mahallende, sokağında, işyerinde, evinde seni karşılıksız, pazarlıksız memnun eden biri için de.
Esaslı şükrü sürekli hakkeden Rabbimiz için uykuda-uyanık, nefes alıp verilen her saniye insaf ehli için teşekkürden gayrısı muhaldir.
Nedenini uzun uzadıya düşünmeye gerek yok, yokluktan varlığa, karanlıktan aydınlığa çıkmak şükre yeter sebep olmaz mı?
Sadece yaratıp sonra unutmak yerine şah damarından yakın olduğunu hissettirmek şükretmek için yetmez mi?
Elbette Rahman ve Rahim olanı akıldan çıkarmamak aklı zıvanadan çıkarmamak için birinci şarttır.
Peki teşekkür sadece Rabbin hakkı mıdır?
Öncelik onundur ancak iyiliğe aracılık edenlerin de emeklerinin zayii edilmemesi mühimdir.
Annenin yavrusuna koşulsuz iyiliği nasıl unutulabilir?
Babanın helal lokma peşinde bir ömür çürütmesi teşekkürsüz nasıl bırakılır?
Yusuf’u kuyuya atan olmamak için direnen pak ruhların dünyaya kattıkları güzellik nasıl sarf-ı nazar edilir?
İmkanları kadar zulmetmek yerine ellerinden geldiğince affedenler nasıl unutulur?
Unutulamaz! Unutulursa dünya bügün olduğunca nefes alıp-verir gibi, mutluluk alıp mutsuzluk verir.
Bu Rahman’ın has kullarına yakışır bir şey değildir!
Allah, her birine kıymet verip bir diğerinden ayırarak yarattığı kullarının birbirlerine iyilikten yoksun, donmuş kalplerle bakmalarını, kendisine şükürsüzlük saymaz mı?
Saymasa, öyle olalım, örnek alalım, hoş rayihalar yayalım diye sözlerini bize rahmet Peygamberi’yle gönderir miydi!
Unutma ki, iyilik karşılığında bir teşekkürü bulamıyorsa, yetim bir çocuk kadar mahzun kalır.
Artmaz, hatta eksilir ve bir şükürle ödenecek ücret ateşten bir gömlek gibi ebeden üzerimize yapışır.
‘Vazgeçtim iyiliğinden nankörlük etmeseydi!’ dediğinizi duyar gibiyim…
O felaketin eşiğinden sakın atlama ey aciz!
Şefkati ve merhameti kahredici bir azaba dönüştürmek ne sana ne de bir başkasına yarar.
“…eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!”
Bildiniz mi? Bilmeseniz kaç yazar!
Günü geldiğinde isteseniz de istemeseniz de bileceksiniz!
Sizin teşekkürünüzden ihityaçsız olana bir fayda gelmez ya, O iyiliği çürütmenize razı olmuyor.
Hem kendisi hem de iyi niyetlerini dünya kardeşliğinde büyütmek isteyen kulları için.
Yoksa denizlerin, yağmurların, toprağın, hayatın karşılığı olacak bir teşekkürü sen nereden bileceksin!
Üstüne; yetmeyen idrakinle şükretmek yerine, unutmayı tercih eder, yok sayar, nankörce davranırsan en çetin azaba muhatap olursun!
Rabbin, kendisiyle kalbin arasına bir perde indirir. İşte o vakit mahvolursun.
Büyük iyiliklerin nankörü olmayıp, küçük atıfetlere sağır kalmayı tercih edersen de yangın yangın büyüyen çetin bir vicdansızlığın kucağına itersin kendini.
Sakın sana iyilik edenlerin emeklerini nankörlüğünle tarumar etme…
Sakın senin için ümit besleyenleri hayal-i sükuta uğratmaktan, aman ha sakın.
Yoksa o nankörlük yangını büyüye büyüye senin evine de ulaşır ve her kötünün iyiliğini mahvedecek bir nankör mutlaka bulunur.
Önce doğru söz söylemekten zinhar vaz geçme!
Allah doğru söz söyleyenleri kökü sağlam, dalları göğe uzanan güzel diri bir ağaca benzetiyor.
Demek ki, güzel bir sözün muhatabı sadece onu söylediğin değil. O göklere kadar uzanan ve meleklerle birlikte zaman ve mekandan münezzeh olan Rabbe’de söylenmiş bir güzellik olarak sayılıyor.
Üstelik bir de sözde kalmazsa bu güzellik mümkündür ki, has bahçenin en kadim ağacı gibi yükseldikçe yükselen bir gölgelik olarak sonsuzca kalacak üzerinde.
Yok sen kökleri sağlam, diri ve dalları meyveden kırılarak göğe doğru uzanan bir ağaca talip değilsen, avucuna düşecek olan da bildiriliyor.
“Çirkin bir sözün durumu ise, kökü toprağın üstüne çıkarılmış, bütünüyle kararsız, dayanıksız çürük bir ağacın durumuna benzer.”
Sen artık bu çirkin sözün ete kemiğe bürünüp dünyayı yaşanmaz kılan bir eyleme dönüşmüş halini düşün!
İyiliğe şükretmeyene razı gelmeyen Rahman’ın, dilerse ne çetin bir Kahhar olacağını var sen hesap et!
Şimdi hesabedemezsen gözlerin yuvalarından fırlayacağı o en çetin günde kötü akıbete katlanmaya mecbur kalırsın.
Gel zamanın varken, rahatken hâlâ, nankörlüğü değil şükretmeyi seç!
Çürük bir ağaç olmak olmasın hedefin, dalları meyveden kırılan ve göğe doğru yükselen, kökü derinde emsalsiz bir ağaç olmayı seç!
Unutma ki, tercihlerin sadece senin değil hayatında tadını değitiriyor…
Ve ‘Hay’atın sahibi, onun tatlı şırasını sirkeye çevirmene asla müsade etmez!