Her nimet bir imtihan vesilesidir. Nimeti vereni hatırlamak ve ona teşekkür etmek, hem nimeti artırır hem de bereketlendirir. Nimeti vereni tanımamak ve nimetin asıl sahibini unutmak ise küfrân-ı nimet yani nimete (Nimetin Sahibine) karşı nankörlüktür. Sahâbenin meşhur öğrencilerinden ve asrının ileri gelen âlimlerinden Atâ b. Ebû Rebâh ile Ubeyd b. Umeyr, bir gün Resûl-i Ekrem’i en yakından tanıyan sevgili eşi Hz. Âişe’ye gelirler. Ubeyd b. Umeyr, “Anneciğim! Resûl-i Ekrem"de gördüğün en hayret ettiğiniz davranışı bize anlatır mısın?” der. Hz. Âişe bir müddet sustuktan sonra şöyle cevap verir: Bir gece bana,"Ey Âişe! İzin verirsen kalkıp bu gece Rabbime ibadet edeyim." dedi. Ben de "Vallahi, ben sana yakın olmayı da seni sevindirecek şeyi de severim" dedim. Kalkıp abdest aldı. Sonra namaza başladı. Namazda ağladı ve gözyaşları göğsüne, sakalına ve secde ettiği yere damladı. Daha sonra Bilâl-i Habeşî sabah ezanını okumaya geldi. Allah Resûlü"nün ağladığını görünce, "Yâ Resûlallah! Yüce Allah geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği hâlde niçin ağlıyorsun?" dedi. Allah Resûlü ona şu cevabı verdi: "Ben Allah"a şükreden bir kul olmayayım mı?" (İbn Hibban .2.386)
Allah Resulünü mübarek ayakları ya da bacakları şişinceye kadar ibadete yönlendiren duygu, Allah’a şükretme duygusudur. “İnsana biri “şükür/teşekkür”, diğeri “küfür/nankörlük” olmak üzere iki yol gösterilmiştir. Yüce Yaratıcı ona akıl ve irade vermiştir. İster şükreden biri olsun, isterse inkâr eden biri ister kadirşinaslığı yani iyiliklerin değerini bilme yolunu tercih etsin, isterse nankörlük yolunu!
Şükür, Yüce Allah’ın sayısız nimetlerine karşı kalp, dil ve beden ile övgüde ve teşekkürde bulunma, nimetleri saygı ile itiraf etmedir. Kalbin şükrü, nimetleri verenin Allah olduğuna inanmak, dilin şükrü, Allah’ın verdiği nimetlere hamd etmek, bedenin şükrü, varlığını Allah’ın rızasına uygun bir şekilde sürdürmek namaz, oruç gibi ibadetleri eda etmek ve O’nun yasaklarından uzak durup buyruklarını yerine getirmek, malın şükrü ise sadaka ve zekât vermektir.
Şükür, aslında bir kulluk bilinci, bir yaşama biçimidir. Kur"an’ın ifadesiyle Allah"a kul oluşun bir gereğidir.(Bakara.172) “Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz gerçekten azabım çok şiddetlidir!” (İbrahim.7) Hz. Peygamber, sevindirici bir durumla karşılaştığında Allah Teâlâ"ya şükür için secdeye kapanırdı. Bir keresinde Mekke’den Medine’ye giderken Azverâ denilen yere yaklaşınca bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırıp Allah’a bir süre dua etti, sonra secdeye kapandı, uzun bir müddet secdede kaldı, sonra kalktı, ellerini kaldırıp bir miktar daha Allah’a dua etti, sonra tekrar secdeye varıp uzun bir vakit secdede kaldı. Sonra secdeden kalktı, ellerini kaldırıp biraz daha Allah’a dua ettikten sonra yine secdeye vardı ve sonra şöyle buyurdu: “Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetim için (bağışlanma) diledim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetim için (bağışlanma) diledim. O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.” (Ebu Davut, Cihat 172)
Allah Resul’ünün bu ve benzeri uygulamalarından dolayı bir nimetin kazanılmasından veya bir felâket ve musibetin atlatılmasından dolayı kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varmak, secdede iken Allah’a hamt ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkmak şeklindeki şükür secdesi güzel görülmüştür. (TDV. İlmihal.1,354),
Şimdi secdelere kapanıp Rabbimize sonsuz şükretmeliyiz umum musibetten dolayı (covid-19) 20 Mart 2020 sağlık tedbirleri kapsamında camilerimiz toplu ibadete kapanmış, o haftada ilk defa ülke genelinde ve bir çok İslam ülkesinde de toplu ibadetlere kısıtlamalar getirilmişti şimdi ise tam 10 hafta sonrası 29 Mayıs 2020 Cuma günü Rabbimizin izin ve inayetiyle kılamadığımız cumalarımızla yeniden buluşma zamanı ne kadar şükretsek az, mabetten uzak kalmamızın hepimizin gönül dünyasında ne kadar derin izler bıraktığı malum şimdi ise o derin izleri ağlayarak secdelere kapanarak Rabbimizden üzerimize olan nimetini artırma ve bu umum musibetin kaldırılması ve özlediğimiz hayata bir an önce kavuşmamızı şükür secdeleriyle talep etme zamanıdır.
Sayısız nimetin kendisine bahşedildiği insan, aldığı ve verdiği her nefeste, işittiği her seste, gördüğü her şeyde, tattığı her lezzette, dokunduğu her nesnede, kavradığı, idrak edebildiği her gerçekte bu kabiliyetleri kendisine veren Allah’ı anmalı kendi âcizliğinin farkına varmalı ve kendisine hayat bahşettiği için Yüce Yaratan’a şükran duymalıdır. Unutmamalıdır ki, sadece kendisi değil melekler de dâhil olmak üzere yedi kat göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar hamd ile Allah"a karşı minnettarlıklarını dile getirmektedirler. Dolayısıyla hamdeden bir kul olmak kâinat bütününün anlamlı bir parçası olmak demektir.
Cumanın bereketi üzerinize olması dileğiyle
Allah Resulünü mübarek ayakları ya da bacakları şişinceye kadar ibadete yönlendiren duygu, Allah’a şükretme duygusudur. “İnsana biri “şükür/teşekkür”, diğeri “küfür/nankörlük” olmak üzere iki yol gösterilmiştir. Yüce Yaratıcı ona akıl ve irade vermiştir. İster şükreden biri olsun, isterse inkâr eden biri ister kadirşinaslığı yani iyiliklerin değerini bilme yolunu tercih etsin, isterse nankörlük yolunu!
Şükür, Yüce Allah’ın sayısız nimetlerine karşı kalp, dil ve beden ile övgüde ve teşekkürde bulunma, nimetleri saygı ile itiraf etmedir. Kalbin şükrü, nimetleri verenin Allah olduğuna inanmak, dilin şükrü, Allah’ın verdiği nimetlere hamd etmek, bedenin şükrü, varlığını Allah’ın rızasına uygun bir şekilde sürdürmek namaz, oruç gibi ibadetleri eda etmek ve O’nun yasaklarından uzak durup buyruklarını yerine getirmek, malın şükrü ise sadaka ve zekât vermektir.
Şükür, aslında bir kulluk bilinci, bir yaşama biçimidir. Kur"an’ın ifadesiyle Allah"a kul oluşun bir gereğidir.(Bakara.172) “Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz gerçekten azabım çok şiddetlidir!” (İbrahim.7) Hz. Peygamber, sevindirici bir durumla karşılaştığında Allah Teâlâ"ya şükür için secdeye kapanırdı. Bir keresinde Mekke’den Medine’ye giderken Azverâ denilen yere yaklaşınca bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırıp Allah’a bir süre dua etti, sonra secdeye kapandı, uzun bir müddet secdede kaldı, sonra kalktı, ellerini kaldırıp bir miktar daha Allah’a dua etti, sonra tekrar secdeye varıp uzun bir vakit secdede kaldı. Sonra secdeden kalktı, ellerini kaldırıp biraz daha Allah’a dua ettikten sonra yine secdeye vardı ve sonra şöyle buyurdu: “Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetim için (bağışlanma) diledim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetim için (bağışlanma) diledim. O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.” (Ebu Davut, Cihat 172)
Allah Resul’ünün bu ve benzeri uygulamalarından dolayı bir nimetin kazanılmasından veya bir felâket ve musibetin atlatılmasından dolayı kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varmak, secdede iken Allah’a hamt ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkmak şeklindeki şükür secdesi güzel görülmüştür. (TDV. İlmihal.1,354),
Şimdi secdelere kapanıp Rabbimize sonsuz şükretmeliyiz umum musibetten dolayı (covid-19) 20 Mart 2020 sağlık tedbirleri kapsamında camilerimiz toplu ibadete kapanmış, o haftada ilk defa ülke genelinde ve bir çok İslam ülkesinde de toplu ibadetlere kısıtlamalar getirilmişti şimdi ise tam 10 hafta sonrası 29 Mayıs 2020 Cuma günü Rabbimizin izin ve inayetiyle kılamadığımız cumalarımızla yeniden buluşma zamanı ne kadar şükretsek az, mabetten uzak kalmamızın hepimizin gönül dünyasında ne kadar derin izler bıraktığı malum şimdi ise o derin izleri ağlayarak secdelere kapanarak Rabbimizden üzerimize olan nimetini artırma ve bu umum musibetin kaldırılması ve özlediğimiz hayata bir an önce kavuşmamızı şükür secdeleriyle talep etme zamanıdır.
Sayısız nimetin kendisine bahşedildiği insan, aldığı ve verdiği her nefeste, işittiği her seste, gördüğü her şeyde, tattığı her lezzette, dokunduğu her nesnede, kavradığı, idrak edebildiği her gerçekte bu kabiliyetleri kendisine veren Allah’ı anmalı kendi âcizliğinin farkına varmalı ve kendisine hayat bahşettiği için Yüce Yaratan’a şükran duymalıdır. Unutmamalıdır ki, sadece kendisi değil melekler de dâhil olmak üzere yedi kat göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar hamd ile Allah"a karşı minnettarlıklarını dile getirmektedirler. Dolayısıyla hamdeden bir kul olmak kâinat bütününün anlamlı bir parçası olmak demektir.
Cumanın bereketi üzerinize olması dileğiyle