(Dünkü yazının devamı)
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu İzleme Grubu üyesi Prof. Dr. Sibel Özel’in Suriyeli sığınmacılar konusunu ‘uluslararası hukuk’ açısından değerlendirmesini aktarmaya devam ediyoruz:
…
Vatandaşlığa alınacak kişinin yeni millet kimliğinin parçası olması yani dil, kültür ve geleneksel değerleri paylaşması gerekmektedir. Sadece uzun dönem mülteciler (en az bir neslin geçmesi hali) için uluslararası hukukta kabul edilen vatandaşlığa alma yöntemi, geçici koruma altında olan Suriyeliler için hukuki bir talep olarak ileri sürülemez. Diğer yandan Türkçe konuşup yazamayan, Türk tarih ve kültürünü bilmeyen ve özümsemeyen Suriyelilerin kitlesel olarak vatandaşlığa alınmaları hukuka aykırı olduğu gibi, kamu düzenini bozan ciddi sosyolojik ve siyasal sorunların doğumuna yol açacaktır.
…
Hukuk devleti olmanın gereği, Türkiye de bir hukuk devleti olarak, bütün yabancılara ayrım gözetmeksizin hukuku uygulamak zorundadır.
…
Kuralların bazen uygulanıp bazen göz ardı edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’ni kamuoyu önünde zor durumda bırakmaktadır. Suriyeliler geçici koruma statüsünde olmasına rağmen çıkarılan yönetmeliklerle çalışma ve sosyal haklar kazanmışlardır. Ancak bu durum Türkiye’de kalıcı olmalarının altyapısı olarak değerlendirilemez. AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden yasadışı göçmenler Türkiye’ye iade edilecektir. Bir başka ifadeyle mülteci ve göçmen meselesinde Türkiye AB’yi korumakta ve duvar görevi üstlenmektedir. Diğer yandan Türkiye, hiçbir gelişmiş ülkenin yapmadığı şekilde 5 milyondan fazla sığınmacıya ülkesinde güvenlik ve aş temin etmektedir. Demografik yapıyı kökten değiştiren, büyük ekonomik ve sosyal problemlere neden olan bu meselede hukukun uygulanması, ırkçılık ya da faşizm olarak değerlendirilemez. Meselenin Almanya’ya işçi olarak, Almanya’nın davetiyle kontrollü sayılar halinde giden ve Alman ekonomisine büyük katkı yapan Türk işçilerle ilişkilendirilerek konuşulması da mümkün değildir. Olayın sosyolojik boyutu Geçici koruma statüsü kaldırıldığında Türkiye’de ikamet etmek isteyenler için diğer yabancılara uygulanan hukuki rejimin uygulanması veya genel T.C. vatandaşlığına alınma şartlarına göre vatandaşlığın verilmesi söz konusu olabilir.
Ancak ‘istisnai vatandaşlığa alınma yöntemiyle’ Türkiye’nin değerler sistemini kabul etmeyen bir Suriyelinin vatandaşlığa alınması mümkün değildir. Türkiye’nin değerler sisteminin laiklik ve kadın-erkek eşitliği noktasında temsil edildiğini vurgulamak gerekir. Şiddet eylemlerine katılmış, laik hukuk düzenini kabul etmeyen, çokeşliliği kimliğinin bir parçası olarak gören Suriyelilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmaları hukuken mümkün olmadığı gibi, siyasi nedenlerle bu yola gidilmesi çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açacaktır. Duygusal tavırları ve AB çıkarlarını korumayı bir kenara bırakarak hukukun istisnasız uygulanması gerekmektedir’.
…
Peki niçin böyle yapmak lazım?
Türkiye’nin çıkarları için elbette…
İngiltere’de Modern Muhafazakâr Parti’yi kuran Benjamin Disraeli’nin uluslararası politikaya şerh düşülmüş son derece mânidâr bir sözü vardır; bu söz, günümüz Amerikan politikalarını tarif etmek için de sıkça kullanılır: ‘Bizim ebedi dostumuz ya da ebedi düşmanımız yoktur; sadece çıkarlarımız vardır’…
Durumu bu kadar duygusuz ele almaktan özellikle kaçınırım; ama Türkiye’nin çıkarları, ülkemin geleceği ve bekâsı söz konusu olduğunda hem Disraeli’nin önerisine hem de Sayın Prof. Dr. Sibel Özel’in tespitlerine ve önerilerine ben de katılırım…
Bununla birlikte Suriye’de iç savaşın patlak verdiği günden bugüne o ülkeden dışarıya akın eden sığınmacılarla ilgili doğru, net, objektif, kararlı ve en önemlisi de ‘insanî’ politikalar geliştirememiş ya da çıkarları icabı kasten geliştirmemiş, ‘Bekle, gör!’ demeyi seçmiş devletlerin, bugün Disraeli’nin tarifindeki gibi bir kez daha ‘sadece ama sadece kendi çıkarları doğrultusunda’ hareket ediyor oluşları, üstüne üstük bir de Türkiye’ye izleyeceği tutumu dikte edişleri, tek kelimeyle ‘trajikomik’.
Gülünç, acıklı ve kabul edilemez!
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu İzleme Grubu üyesi Prof. Dr. Sibel Özel’in Suriyeli sığınmacılar konusunu ‘uluslararası hukuk’ açısından değerlendirmesini aktarmaya devam ediyoruz:
…
Vatandaşlığa alınacak kişinin yeni millet kimliğinin parçası olması yani dil, kültür ve geleneksel değerleri paylaşması gerekmektedir. Sadece uzun dönem mülteciler (en az bir neslin geçmesi hali) için uluslararası hukukta kabul edilen vatandaşlığa alma yöntemi, geçici koruma altında olan Suriyeliler için hukuki bir talep olarak ileri sürülemez. Diğer yandan Türkçe konuşup yazamayan, Türk tarih ve kültürünü bilmeyen ve özümsemeyen Suriyelilerin kitlesel olarak vatandaşlığa alınmaları hukuka aykırı olduğu gibi, kamu düzenini bozan ciddi sosyolojik ve siyasal sorunların doğumuna yol açacaktır.
…
Hukuk devleti olmanın gereği, Türkiye de bir hukuk devleti olarak, bütün yabancılara ayrım gözetmeksizin hukuku uygulamak zorundadır.
…
Kuralların bazen uygulanıp bazen göz ardı edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’ni kamuoyu önünde zor durumda bırakmaktadır. Suriyeliler geçici koruma statüsünde olmasına rağmen çıkarılan yönetmeliklerle çalışma ve sosyal haklar kazanmışlardır. Ancak bu durum Türkiye’de kalıcı olmalarının altyapısı olarak değerlendirilemez. AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden yasadışı göçmenler Türkiye’ye iade edilecektir. Bir başka ifadeyle mülteci ve göçmen meselesinde Türkiye AB’yi korumakta ve duvar görevi üstlenmektedir. Diğer yandan Türkiye, hiçbir gelişmiş ülkenin yapmadığı şekilde 5 milyondan fazla sığınmacıya ülkesinde güvenlik ve aş temin etmektedir. Demografik yapıyı kökten değiştiren, büyük ekonomik ve sosyal problemlere neden olan bu meselede hukukun uygulanması, ırkçılık ya da faşizm olarak değerlendirilemez. Meselenin Almanya’ya işçi olarak, Almanya’nın davetiyle kontrollü sayılar halinde giden ve Alman ekonomisine büyük katkı yapan Türk işçilerle ilişkilendirilerek konuşulması da mümkün değildir. Olayın sosyolojik boyutu Geçici koruma statüsü kaldırıldığında Türkiye’de ikamet etmek isteyenler için diğer yabancılara uygulanan hukuki rejimin uygulanması veya genel T.C. vatandaşlığına alınma şartlarına göre vatandaşlığın verilmesi söz konusu olabilir.
Ancak ‘istisnai vatandaşlığa alınma yöntemiyle’ Türkiye’nin değerler sistemini kabul etmeyen bir Suriyelinin vatandaşlığa alınması mümkün değildir. Türkiye’nin değerler sisteminin laiklik ve kadın-erkek eşitliği noktasında temsil edildiğini vurgulamak gerekir. Şiddet eylemlerine katılmış, laik hukuk düzenini kabul etmeyen, çokeşliliği kimliğinin bir parçası olarak gören Suriyelilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmaları hukuken mümkün olmadığı gibi, siyasi nedenlerle bu yola gidilmesi çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açacaktır. Duygusal tavırları ve AB çıkarlarını korumayı bir kenara bırakarak hukukun istisnasız uygulanması gerekmektedir’.
…
Peki niçin böyle yapmak lazım?
Türkiye’nin çıkarları için elbette…
İngiltere’de Modern Muhafazakâr Parti’yi kuran Benjamin Disraeli’nin uluslararası politikaya şerh düşülmüş son derece mânidâr bir sözü vardır; bu söz, günümüz Amerikan politikalarını tarif etmek için de sıkça kullanılır: ‘Bizim ebedi dostumuz ya da ebedi düşmanımız yoktur; sadece çıkarlarımız vardır’…
Durumu bu kadar duygusuz ele almaktan özellikle kaçınırım; ama Türkiye’nin çıkarları, ülkemin geleceği ve bekâsı söz konusu olduğunda hem Disraeli’nin önerisine hem de Sayın Prof. Dr. Sibel Özel’in tespitlerine ve önerilerine ben de katılırım…
Bununla birlikte Suriye’de iç savaşın patlak verdiği günden bugüne o ülkeden dışarıya akın eden sığınmacılarla ilgili doğru, net, objektif, kararlı ve en önemlisi de ‘insanî’ politikalar geliştirememiş ya da çıkarları icabı kasten geliştirmemiş, ‘Bekle, gör!’ demeyi seçmiş devletlerin, bugün Disraeli’nin tarifindeki gibi bir kez daha ‘sadece ama sadece kendi çıkarları doğrultusunda’ hareket ediyor oluşları, üstüne üstük bir de Türkiye’ye izleyeceği tutumu dikte edişleri, tek kelimeyle ‘trajikomik’.
Gülünç, acıklı ve kabul edilemez!