‘Benzemez kimse sana,
Tavrına hayran olayım…’
…
Dün, ülkemizde K12 parantezi içine sığdırdığımız 65 bin 257 okulda ikinci yarıyıl perdesi açılırken bu şarkıyı dinledim. Bütün o okulların öğretmenlerini anarak ve şarkının sözlerini kafamda kısmen değiştirerek defalarca dinledim:
‘Benzeme kimse sana…
…Senin nezaketine, hoşgörüne, sevgi dolu yüreğine…
Benzemez kimse sana…
…Senin sabrına, cesaretine, değiştirme yeteneğine…
Tavrına…
Hayran olayım…’
…
Ömrümün şu ana kadarki bölümünde ne yazık ki sadece birkaç biniyle şahsen tanışabildiğim, yüz binlercesini tanıma onuruna erişemediğim bütün o öğretmenleri yüreğime sığdırmaya çalışarak, sevgiyle ve saygıyla anarak; onların hepsini güven duygusundan oluşan değerli bir ışık filtresinin altında düşleyerek dinledim Türk sanat müziğimizin bu eşsiz başyapıtını…
Metropollerde, varoşlarda ya da taşrada, ıssızlığın kalbinde, ücra köy okullarında çocukları kucaklayan, bağrına basan tüm öğretmenleri düşünerek dinledim…
‘Benzeme kimse sana…
…Senin nezaketine, hoşgörüne, sevgi dolu yüreğine hayranım…’
…
Elbette öğretmenlere ufkun biraz daha ilerisini tarif eden, onların yaratıcılıklarını ve gelecek algılarını olumlu yönde kışkırtan, kışkırtabilen; her fırsatta betimlediği o ideal öğretmen kadar iyi olabilmeyi başaran bütün ‘eğitim liderlerini’ de düşündüm…
Müdür yardımcılarını, okul müdürlerini, genel koordinatörleri, genel müdürleri…
Hoşgörüsüz, sevgisiz, kaba, hasbelkader ‘idarecileri’ değil ama ! Yaratıcı, ilham verici, gerçek yöneticileri, liderleri…
Bulunduğu çevreyi olumlu yönde değiştirebilenleri…
Pozitif bir iklim değişikliği oluşturabilenleri…
Ve yani özetle:
‘Tavrına hayran olduğum’ bütün eğitim liderlerini düşündüm…
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen eğitim liderlerini Antalya’da Zarafet Akademisi’nden Gökhan Dumanlı ile buluşturan Türk Eğitim Derneği’nin ve TED Genel Müdürü Sayın Sevinç Atabay’ın kulakları çınlasın…
TED’in 90 yıllık olağanüstü hikayesine yaraşır, çok zarif bir etkinlikti…
Ve yine kulaklarınız çınlasın Kenan Gümüş, John O’Dwyer, Haluk Çelik, Refik İnci, Akif İnci, Nazmi Ünal, Recayi Küren, Ergin Üstünoğlu, Dilek Baykal ve Mehmet Garip…
Eğitimle zarafeti bir arada düşünmek ve düşüncenin ilerisine geçebilmek ne güzel şey, ne ilham verici bir şey…
***
Uzun metinler okumaya, saatler süren toplantılarda didaktik-retorik-polemik üçgeninde salınan uzun konuşmalarla zaman yitirmeye hiç gerek yok aslında:
Şu ‘tavır’ meselesini doğru anladı mı bir insan, iş bitiyor!
Eğitim yöneticileri için de durum elbette aynen böyle.
***
Tavır…
Duygular gibi yanlış anlaşılmaya, efektlenmeye açık ve muğlak değil.
Çok somut, çok anlaşılır bir şey:
Nazik olmak; tavandan tabana…
Sayın Milli Eğitim Bakanı’mızın basın karşısındaki üslübundan ve yani beyan tarzından tutun da sınıfa geç kalmış Vartolu çocuğun öğretmenine özür beyanına kadar, eğitimle ilgili her durumda, her ortamda, her konuda nezakete öncelik tanımak ve onu asla elden bırakmamak…
Okuldaki hizmet emekçisini bir biçimde onurlandırmak; uğradığı haksızlığa cesaretle tepki veren öğretmeni anlamak, kriz çözerken hayat dersi vermek…
O durumda bile sükuneti ve nezaketi elden bırakmamak…
Bu yolla ‘eğitim nazik iştir’ mesajı vermek…
Bu şart !
Sakin olmak; en hayati konuda karar alırken bile…
Ulusal düzeyde eğitim planlaması yapan kurullardan tutun da okul münazaralarındaki kırılma anlarına kadar, zıt görüşlerin karşılaştığı her anda, her ortamda sakin, anlayışlı, toleranslı, esnek olabilmek; rekabeti hazmetmek…
Bu yolla ‘ortak hayatımız, ele aldığımız şu gelip geçici konudan çok daha önemlidir’ mesajı doğurmak…
Bu çok önemli !
Tavrına hayran olayım…’
…
Dün, ülkemizde K12 parantezi içine sığdırdığımız 65 bin 257 okulda ikinci yarıyıl perdesi açılırken bu şarkıyı dinledim. Bütün o okulların öğretmenlerini anarak ve şarkının sözlerini kafamda kısmen değiştirerek defalarca dinledim:
‘Benzeme kimse sana…
…Senin nezaketine, hoşgörüne, sevgi dolu yüreğine…
Benzemez kimse sana…
…Senin sabrına, cesaretine, değiştirme yeteneğine…
Tavrına…
Hayran olayım…’
…
Ömrümün şu ana kadarki bölümünde ne yazık ki sadece birkaç biniyle şahsen tanışabildiğim, yüz binlercesini tanıma onuruna erişemediğim bütün o öğretmenleri yüreğime sığdırmaya çalışarak, sevgiyle ve saygıyla anarak; onların hepsini güven duygusundan oluşan değerli bir ışık filtresinin altında düşleyerek dinledim Türk sanat müziğimizin bu eşsiz başyapıtını…
Metropollerde, varoşlarda ya da taşrada, ıssızlığın kalbinde, ücra köy okullarında çocukları kucaklayan, bağrına basan tüm öğretmenleri düşünerek dinledim…
‘Benzeme kimse sana…
…Senin nezaketine, hoşgörüne, sevgi dolu yüreğine hayranım…’
…
Elbette öğretmenlere ufkun biraz daha ilerisini tarif eden, onların yaratıcılıklarını ve gelecek algılarını olumlu yönde kışkırtan, kışkırtabilen; her fırsatta betimlediği o ideal öğretmen kadar iyi olabilmeyi başaran bütün ‘eğitim liderlerini’ de düşündüm…
Müdür yardımcılarını, okul müdürlerini, genel koordinatörleri, genel müdürleri…
Hoşgörüsüz, sevgisiz, kaba, hasbelkader ‘idarecileri’ değil ama ! Yaratıcı, ilham verici, gerçek yöneticileri, liderleri…
Bulunduğu çevreyi olumlu yönde değiştirebilenleri…
Pozitif bir iklim değişikliği oluşturabilenleri…
Ve yani özetle:
‘Tavrına hayran olduğum’ bütün eğitim liderlerini düşündüm…
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen eğitim liderlerini Antalya’da Zarafet Akademisi’nden Gökhan Dumanlı ile buluşturan Türk Eğitim Derneği’nin ve TED Genel Müdürü Sayın Sevinç Atabay’ın kulakları çınlasın…
TED’in 90 yıllık olağanüstü hikayesine yaraşır, çok zarif bir etkinlikti…
Ve yine kulaklarınız çınlasın Kenan Gümüş, John O’Dwyer, Haluk Çelik, Refik İnci, Akif İnci, Nazmi Ünal, Recayi Küren, Ergin Üstünoğlu, Dilek Baykal ve Mehmet Garip…
Eğitimle zarafeti bir arada düşünmek ve düşüncenin ilerisine geçebilmek ne güzel şey, ne ilham verici bir şey…
***
Uzun metinler okumaya, saatler süren toplantılarda didaktik-retorik-polemik üçgeninde salınan uzun konuşmalarla zaman yitirmeye hiç gerek yok aslında:
Şu ‘tavır’ meselesini doğru anladı mı bir insan, iş bitiyor!
Eğitim yöneticileri için de durum elbette aynen böyle.
***
Tavır…
Duygular gibi yanlış anlaşılmaya, efektlenmeye açık ve muğlak değil.
Çok somut, çok anlaşılır bir şey:
Nazik olmak; tavandan tabana…
Sayın Milli Eğitim Bakanı’mızın basın karşısındaki üslübundan ve yani beyan tarzından tutun da sınıfa geç kalmış Vartolu çocuğun öğretmenine özür beyanına kadar, eğitimle ilgili her durumda, her ortamda, her konuda nezakete öncelik tanımak ve onu asla elden bırakmamak…
Okuldaki hizmet emekçisini bir biçimde onurlandırmak; uğradığı haksızlığa cesaretle tepki veren öğretmeni anlamak, kriz çözerken hayat dersi vermek…
O durumda bile sükuneti ve nezaketi elden bırakmamak…
Bu yolla ‘eğitim nazik iştir’ mesajı vermek…
Bu şart !
Sakin olmak; en hayati konuda karar alırken bile…
Ulusal düzeyde eğitim planlaması yapan kurullardan tutun da okul münazaralarındaki kırılma anlarına kadar, zıt görüşlerin karşılaştığı her anda, her ortamda sakin, anlayışlı, toleranslı, esnek olabilmek; rekabeti hazmetmek…
Bu yolla ‘ortak hayatımız, ele aldığımız şu gelip geçici konudan çok daha önemlidir’ mesajı doğurmak…
Bu çok önemli !