Hastanelerde önceleri tahlil sonucunu göstermek için randevu almaya, kayıt yapmaya gerek yoktu. Kayıtlı hastaların muayeneleri bittikten sonra tahlil sonucu gösteriliyordu. Ancak son günlerde hastanelerde tahlil sonucu göstermek için dahi randevu alınması gerekiyor. Devlet hastaneleri için 6 lira, araştırma hastaneleri için 7 lira, üniversite hastaneleri için ise 8 lira muayene ücreti yani muayene katılım payı adı altında kesinti yapıldığından dolayı ikinci bir kayıt için aynı ücretin alınması vatandaşların tepkisine neden oluyor. Bunun yanında birde ilaç katılım payı olarak kurumca bedeli karşılanan ilaçlar için kurumdan gelir ve aylık alanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerden %10, diğer kişilerden %20 oranında katılım payı alınıyor. Ayrıca her bir reçete için çoklu kutu olarak alınan ilaçlar için 1 liradan 3 liraya kadar ücret kesintisi yapılıyor. Bu kesintiler düşük meblağ gibi görünse de asgari ücret ve altında çalışanlar için ek bir yük oluşturduğunu belirtmek isterim.
Bazı hasta ve hasta yakınları ise "ücreti geçtik, muayene olmak için en az 15 gün sonraya randevu veriliyor. Birde tahlil sonucu göstermek için 15 gün sonra randevu almak zorunda kalıyoruz" şeklinde sürenin çok uzun olduğunu dile getiriyorlar. Ayrıca ultrason gibi randevulara da uzun süre verilmesi nedeniyle çile daha da artıyor. Sağlık Bakanlığı’nın randevu sistemine bir düzenleme getirerek acil şekilde mağduriyetlerin önüne geçmesi gerekiyor.
Hatta bazı hastalar, MHRS'den işlem yapmak istediklerinde bırakın 15- 20 günü hiç randevu dahi alamadıklarını, ya acile gitmek zorunda olduklarını, yada tek bir özel hastaneye mahkum bırakıldıklarını belirtiyorlar.
Tek bir özel hastaneye mecbur bırakılan Erzurum halkı, ikinci veya üçüncü özel hastane isteklerini yeniliyorlar. Yetkililerin aktardığından yola çıkarak özel hastane için herhangi başvuru yapılmamasını anlamakta güçlük çekiyorum! Erzurum'da özel bir ultrason kliniğinde müşteri yoğunluğundan dolayı ücretler iki katına çıkarılarak daha az müşteri gelmesi sağlanmış. Bunu anlatan kliniğin sahibi. Erzurum, sadece bir tane değil, 3-4 özel hastaneyi çok rahat taşıyabilecek şehir. Bu nedenledir ki gerekli potansiyel, koşul ve ortam varken iyi oranda kazanç getirecek bir işe yatırım yapılmaması haliyle soru işaretlerine neden oluyor. Ki neden başka özel hastane(ler) kurulmadığına dair halkın konuştukları çok daha farklı. Sahaya inip sorarlarsa konuşulanların ne olduğunu kendileri öğrenebilirler.
Bakın Diyarbakır'da 8, Van ve Trabzon'da 3, Ağrı ve Erzincan'da 2 özel hastane varken, ilçeleri ile beraber 750 bin nüfuslu Erzurum'da sadece bir tane hastaneye mecbur bırakılmışız! Bunun yanında Erzurum'un çevre illerden tedavi için gelen pek çok hastayı bünyesinde barındırdığını da hatırlatmak isterim.
Özel hastanenin kulak burun boğaz polikliniğinde, bir tomografi, bir muayene ücreti için sigortalı hastadan ortalama 400 lira, kardiyoloji polikliniğinde bir tahlil, bir muayene ücreti için ise emekliden 200 lira ücret talep ediliyor. İkinci veya üçüncü hastane olursa belki rekabet olacak ve vatandaş bu fiyatlardan daha ucuza daha kaliteli hizmet alabilecek.
Hadi varsayalım ki özel hastaneler Erzurum'a yatırım yapmak istemiyor. O zaman yetkililer gidip konuşsun, davet etsin. Hükümet yetkilileri; iş adamları, müteahhitlerle yap, işlet, devret sektöründe irtibata geçip yatırım yaptırıyor da böyle hassas bir sorun için neden konuşularak çözüm bulunmasın? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu hastanelerden bir tane de Erzurum’a yapılmasını rica etmek çokta zor olmasa gerek.
Orta Direk Yıkıldı!
Konuyu kamuoyunun yakın ilgisinden dolayı hatırlarsınız. Geçen hafta İstanbul’da 840 bin-3 milyon lira arası lüks konutların tanıtımında kuyruk oluşmuştu. İzdiham nedeniyle tanıtım iptal edilmiş ve birilerine yaranmaya çalışan çevreler adeta aklımızla dalga geçercesine "hani açtık, halk 840 bin liralık ev almak için kuyrukta" gibi paylaşımlarla bu kadarına pes dedirttiler!
Yazının ana temasına girmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Ak Parti'nin oylarının bu derece düşmesinin en büyük nedeni bu paylaşımları yapan sizlersiniz. Partiye menfaatiniz uğruna savunayım derken zarar verdiniz. Siz güya destek paylaşımları yaparken, destek verdikleriniz doğru iş yaptıklarını sanarak politika değişikliğine gitmedi. Son olarak Merkez Bankası’nın politika faizini 200 baz puan düşürmesi ve dolar kurunun 10 liraya dayanmasından dolayı Ak Parti'ye oy verenlerin yüzde 70'i şu an kararsız bir şekilde olan biteni izliyor.
Yerel seçimler öncesinde pek çok platformda aynı uyarıları yaparak "büyükşehirleri kaybedersiniz" demiştim. Güç sarhoşluğu içerisinde alaycı yaklaşımlarla umursayan olmadı. Hz Ömer der ki, “ben hata yaparsam ve yanımda duran biri benim yanlışımı bana söylemezse benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. Eğer o söyler ve ben o söze itibar etmezsem; yine o kişi benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur."
Asıl konumuza gelecek olursak yok satılan konutlar, günler öncesinden siparişi verilen telefonlar, araç plazalarında ki kuyruklar, tatile giden vatandaşlar ülkenin genelini veya gerçeğini temsil etmiyor. Hatta küçük bir kısmını temsil ediyor. 80 milyonluk ülkemizde 10 milyona yakın asgari ücretle ve altında çalışan var. 80 milyonun ise sadece yüzde 10'u, 10 bin lira olan yoksulluk sınırının üzerinde yaşamını sürdürüyor. Yani gelir dağılımında ki adaletsizlik nedeniyle birileri çöp karıştırırken, birileri yeni çıkacak İphone telefonların siparişini 1 ay önceden veriyor. Birileri bir yılık aracını yeni çıkacak araçla takas etmeyi beklerken, çoğunluk eski model alamıyor. Birileri 4-5 daire sahibi olurken, çoğunluk bodrum katı sahibi olamıyor.
Bazı hasta ve hasta yakınları ise "ücreti geçtik, muayene olmak için en az 15 gün sonraya randevu veriliyor. Birde tahlil sonucu göstermek için 15 gün sonra randevu almak zorunda kalıyoruz" şeklinde sürenin çok uzun olduğunu dile getiriyorlar. Ayrıca ultrason gibi randevulara da uzun süre verilmesi nedeniyle çile daha da artıyor. Sağlık Bakanlığı’nın randevu sistemine bir düzenleme getirerek acil şekilde mağduriyetlerin önüne geçmesi gerekiyor.
Hatta bazı hastalar, MHRS'den işlem yapmak istediklerinde bırakın 15- 20 günü hiç randevu dahi alamadıklarını, ya acile gitmek zorunda olduklarını, yada tek bir özel hastaneye mahkum bırakıldıklarını belirtiyorlar.
Tek bir özel hastaneye mecbur bırakılan Erzurum halkı, ikinci veya üçüncü özel hastane isteklerini yeniliyorlar. Yetkililerin aktardığından yola çıkarak özel hastane için herhangi başvuru yapılmamasını anlamakta güçlük çekiyorum! Erzurum'da özel bir ultrason kliniğinde müşteri yoğunluğundan dolayı ücretler iki katına çıkarılarak daha az müşteri gelmesi sağlanmış. Bunu anlatan kliniğin sahibi. Erzurum, sadece bir tane değil, 3-4 özel hastaneyi çok rahat taşıyabilecek şehir. Bu nedenledir ki gerekli potansiyel, koşul ve ortam varken iyi oranda kazanç getirecek bir işe yatırım yapılmaması haliyle soru işaretlerine neden oluyor. Ki neden başka özel hastane(ler) kurulmadığına dair halkın konuştukları çok daha farklı. Sahaya inip sorarlarsa konuşulanların ne olduğunu kendileri öğrenebilirler.
Bakın Diyarbakır'da 8, Van ve Trabzon'da 3, Ağrı ve Erzincan'da 2 özel hastane varken, ilçeleri ile beraber 750 bin nüfuslu Erzurum'da sadece bir tane hastaneye mecbur bırakılmışız! Bunun yanında Erzurum'un çevre illerden tedavi için gelen pek çok hastayı bünyesinde barındırdığını da hatırlatmak isterim.
Özel hastanenin kulak burun boğaz polikliniğinde, bir tomografi, bir muayene ücreti için sigortalı hastadan ortalama 400 lira, kardiyoloji polikliniğinde bir tahlil, bir muayene ücreti için ise emekliden 200 lira ücret talep ediliyor. İkinci veya üçüncü hastane olursa belki rekabet olacak ve vatandaş bu fiyatlardan daha ucuza daha kaliteli hizmet alabilecek.
Hadi varsayalım ki özel hastaneler Erzurum'a yatırım yapmak istemiyor. O zaman yetkililer gidip konuşsun, davet etsin. Hükümet yetkilileri; iş adamları, müteahhitlerle yap, işlet, devret sektöründe irtibata geçip yatırım yaptırıyor da böyle hassas bir sorun için neden konuşularak çözüm bulunmasın? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu hastanelerden bir tane de Erzurum’a yapılmasını rica etmek çokta zor olmasa gerek.
Orta Direk Yıkıldı!
Konuyu kamuoyunun yakın ilgisinden dolayı hatırlarsınız. Geçen hafta İstanbul’da 840 bin-3 milyon lira arası lüks konutların tanıtımında kuyruk oluşmuştu. İzdiham nedeniyle tanıtım iptal edilmiş ve birilerine yaranmaya çalışan çevreler adeta aklımızla dalga geçercesine "hani açtık, halk 840 bin liralık ev almak için kuyrukta" gibi paylaşımlarla bu kadarına pes dedirttiler!
Yazının ana temasına girmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Ak Parti'nin oylarının bu derece düşmesinin en büyük nedeni bu paylaşımları yapan sizlersiniz. Partiye menfaatiniz uğruna savunayım derken zarar verdiniz. Siz güya destek paylaşımları yaparken, destek verdikleriniz doğru iş yaptıklarını sanarak politika değişikliğine gitmedi. Son olarak Merkez Bankası’nın politika faizini 200 baz puan düşürmesi ve dolar kurunun 10 liraya dayanmasından dolayı Ak Parti'ye oy verenlerin yüzde 70'i şu an kararsız bir şekilde olan biteni izliyor.
Yerel seçimler öncesinde pek çok platformda aynı uyarıları yaparak "büyükşehirleri kaybedersiniz" demiştim. Güç sarhoşluğu içerisinde alaycı yaklaşımlarla umursayan olmadı. Hz Ömer der ki, “ben hata yaparsam ve yanımda duran biri benim yanlışımı bana söylemezse benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. Eğer o söyler ve ben o söze itibar etmezsem; yine o kişi benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur."
Asıl konumuza gelecek olursak yok satılan konutlar, günler öncesinden siparişi verilen telefonlar, araç plazalarında ki kuyruklar, tatile giden vatandaşlar ülkenin genelini veya gerçeğini temsil etmiyor. Hatta küçük bir kısmını temsil ediyor. 80 milyonluk ülkemizde 10 milyona yakın asgari ücretle ve altında çalışan var. 80 milyonun ise sadece yüzde 10'u, 10 bin lira olan yoksulluk sınırının üzerinde yaşamını sürdürüyor. Yani gelir dağılımında ki adaletsizlik nedeniyle birileri çöp karıştırırken, birileri yeni çıkacak İphone telefonların siparişini 1 ay önceden veriyor. Birileri bir yılık aracını yeni çıkacak araçla takas etmeyi beklerken, çoğunluk eski model alamıyor. Birileri 4-5 daire sahibi olurken, çoğunluk bodrum katı sahibi olamıyor.