Antalya Serik’te bir lise öğrencisinin Kur’an-ı Kerim’e yarım vole şeklinde atmış olduğu tekme, bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu, herkes bu konuyu konuşmaya, bu olay üzerinden gençler hakkında yorum yapmaya başladı.
Elbette insanlar yaptığın eylemin sorumluluğunu almaya ve bedelini ödemeye mecburdur. Bu mantık meselenin en basit çözüm şeklidir. Fakat olayı biraz derinlemesine düşündüğümüzde bu olayın arka planında toplumun derin çatlaklarını görmek mümkündür.
Sosyal medya denilen hadise Türkiye’ye yayıldıktan sonra toplumda ayaklar baş, başlar da ayak olmaya başladı. Bugün Türkiye’nin gündemini âkil adamlar, yöneticiler, gazeteciler, eğitimciler değil, on beş yaş üzerindeki gençlerin sosyal medyada atmış oldukları tweetler belirlemektedir.
Bugün Kuranıkerim’e tekme attı diye çocuğa kızan, onları beğenmeyen, Z kuşağı diyerek onları aşağılayanlar, aynı zamanda onların atmış oldukları mesajları dikkate alarak onların sesine kulak vermekte, siyasiler, karar mercileri, hatta hakimler bile onların yönlendirmesi ile günlük olayları değerlendirmekte hatta kararlarını şekillendirmektedirler.
Bu durum tüm dünyada olduğu gibi ülkemizin bir dramını oluşturmaktadır. İnsanımız artık kime kızacağını, kimi alkışlayacağını karıştırmaktadır. Ülkemizin yörüngesi ve dengesi bozulmuş, çocukların yetiştirilmesinde aile ve okul, önceliğini kaybetmiş durumdadır. Çocuklar iki üç yaşından itibaren ailenin kontrolünden çıkarak sanal alemin kontrolüne, onun yönlendirmesine geçmiş bulunmaktadır.
Yörüngesini kaybetmiş yetişkinlerimiz, sanal âlemde kendine yörünge bulan gençler için bir gelecek çizmede aciz duruma düşmüştür. Bu çocukların bu hâle gelmesinin en büyük müsebbibi maalesef yine toplumumuz olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’e vole vurmaya çalışan çocuğa dikkatli baktığımızda o çocuğun neye vurmaya değil, nasıl vurmaya odaklandığını, vurması için ona atılan nesnenin onun için öneminin olmadığını; çocuğa kedi, köpek veya taş atılsa bile çocuğun en artist vuruş için hazır beklediğini görmekteyiz.
Çünkü çocuk, topa en güzel şekilde vuran kişileri bu toplumun delice alkışladığını, ona milyonlarca para verdiğini, herkesin ona iltifat ettiğini, futbolcuların yarı ilah konumuna konulduğunu bilmektedir.
Herkes çocukları suçluyor, bu ortamda çocukların suçu elbette vardır, onlar masum değildir. Ama o çocuklar kimin, hangi zamanın, hangi zeminin eseridir? Çocuklara kızarak bu olayların önüne geçme imkânınız yoktur. Bu iklim ortamında olayların mekânı, yeri, tekme atılan nesnenin kendisi değişse bile, benzeri hareketler ülkenin başka bölgelerinden gelmeye devam edecektir. Çünkü onları besleyen vahşi ortam tüm gücü ile onları tahakkümü altına almaya devam etmektedir.
İnsanların günlük yaşamlarını, zihinlerinde kodlamış oldukları, ağızlarından çıkan kelimeler belirlemektedir. Bu çocukların bir günde dinlemeye maruz kaldıkları kelimelerin frekansları belirlense, o frekansların içinde toplumun beklentilerini karşılayacak kelimeler çıkmayacaktır. Çocuklar Messi, Ronaldo isimleri ile büyümektedirler. Çocukların aktif kelime dünyası futbol üzerine kuruludur, onların yörüngelerini futbolun kuralları ve manevi iklimi belirlemektedir. Unutmayalım ki çocukların zihni kumbara gibidir içine neyi doldurursak onu çıkartabiliriz.
Şehit veya esir olduklarında yere düşmemesi, düşman eline geçmemesi için Osmanlı askerlerine yanlarında Kur’an-ı Kerim taşımaları yasaklanmıştı. Onun manevi yönüne zarar gelmesin diye savaşta bile yanında Kur’an-ı Kerim taşımayan bir nesilden ona uçarak tekme atan bir nesle doğru evriliyoruz.
İspanya kralı Franco’ya bu yokluk döneminde kitleleri suhulet içinde yönetmeyi nasıl başardınız diye sorulduğunda, o da onları yüz binlik beşiklerde uyuttum, demişti. Şimdi o yüz binlik beşiklerde uyuyan gençler uyandı, ama hâlâ afyonun etkisi altındalar. İşin garibi onları afyona alıştıranlar, şimdi onlara kızmaktadırlar.
Elbette insanlar yaptığın eylemin sorumluluğunu almaya ve bedelini ödemeye mecburdur. Bu mantık meselenin en basit çözüm şeklidir. Fakat olayı biraz derinlemesine düşündüğümüzde bu olayın arka planında toplumun derin çatlaklarını görmek mümkündür.
Sosyal medya denilen hadise Türkiye’ye yayıldıktan sonra toplumda ayaklar baş, başlar da ayak olmaya başladı. Bugün Türkiye’nin gündemini âkil adamlar, yöneticiler, gazeteciler, eğitimciler değil, on beş yaş üzerindeki gençlerin sosyal medyada atmış oldukları tweetler belirlemektedir.
Bugün Kuranıkerim’e tekme attı diye çocuğa kızan, onları beğenmeyen, Z kuşağı diyerek onları aşağılayanlar, aynı zamanda onların atmış oldukları mesajları dikkate alarak onların sesine kulak vermekte, siyasiler, karar mercileri, hatta hakimler bile onların yönlendirmesi ile günlük olayları değerlendirmekte hatta kararlarını şekillendirmektedirler.
Bu durum tüm dünyada olduğu gibi ülkemizin bir dramını oluşturmaktadır. İnsanımız artık kime kızacağını, kimi alkışlayacağını karıştırmaktadır. Ülkemizin yörüngesi ve dengesi bozulmuş, çocukların yetiştirilmesinde aile ve okul, önceliğini kaybetmiş durumdadır. Çocuklar iki üç yaşından itibaren ailenin kontrolünden çıkarak sanal alemin kontrolüne, onun yönlendirmesine geçmiş bulunmaktadır.
Yörüngesini kaybetmiş yetişkinlerimiz, sanal âlemde kendine yörünge bulan gençler için bir gelecek çizmede aciz duruma düşmüştür. Bu çocukların bu hâle gelmesinin en büyük müsebbibi maalesef yine toplumumuz olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’e vole vurmaya çalışan çocuğa dikkatli baktığımızda o çocuğun neye vurmaya değil, nasıl vurmaya odaklandığını, vurması için ona atılan nesnenin onun için öneminin olmadığını; çocuğa kedi, köpek veya taş atılsa bile çocuğun en artist vuruş için hazır beklediğini görmekteyiz.
Çünkü çocuk, topa en güzel şekilde vuran kişileri bu toplumun delice alkışladığını, ona milyonlarca para verdiğini, herkesin ona iltifat ettiğini, futbolcuların yarı ilah konumuna konulduğunu bilmektedir.
Herkes çocukları suçluyor, bu ortamda çocukların suçu elbette vardır, onlar masum değildir. Ama o çocuklar kimin, hangi zamanın, hangi zeminin eseridir? Çocuklara kızarak bu olayların önüne geçme imkânınız yoktur. Bu iklim ortamında olayların mekânı, yeri, tekme atılan nesnenin kendisi değişse bile, benzeri hareketler ülkenin başka bölgelerinden gelmeye devam edecektir. Çünkü onları besleyen vahşi ortam tüm gücü ile onları tahakkümü altına almaya devam etmektedir.
İnsanların günlük yaşamlarını, zihinlerinde kodlamış oldukları, ağızlarından çıkan kelimeler belirlemektedir. Bu çocukların bir günde dinlemeye maruz kaldıkları kelimelerin frekansları belirlense, o frekansların içinde toplumun beklentilerini karşılayacak kelimeler çıkmayacaktır. Çocuklar Messi, Ronaldo isimleri ile büyümektedirler. Çocukların aktif kelime dünyası futbol üzerine kuruludur, onların yörüngelerini futbolun kuralları ve manevi iklimi belirlemektedir. Unutmayalım ki çocukların zihni kumbara gibidir içine neyi doldurursak onu çıkartabiliriz.
Şehit veya esir olduklarında yere düşmemesi, düşman eline geçmemesi için Osmanlı askerlerine yanlarında Kur’an-ı Kerim taşımaları yasaklanmıştı. Onun manevi yönüne zarar gelmesin diye savaşta bile yanında Kur’an-ı Kerim taşımayan bir nesilden ona uçarak tekme atan bir nesle doğru evriliyoruz.
İspanya kralı Franco’ya bu yokluk döneminde kitleleri suhulet içinde yönetmeyi nasıl başardınız diye sorulduğunda, o da onları yüz binlik beşiklerde uyuttum, demişti. Şimdi o yüz binlik beşiklerde uyuyan gençler uyandı, ama hâlâ afyonun etkisi altındalar. İşin garibi onları afyona alıştıranlar, şimdi onlara kızmaktadırlar.