‘Muhakkak ki her işte Allah’ın emri geçerlidir!’
Allah’ın varlıktaki kudreti ve rahmeti devamlıdır; kudretinin ve rahmetinin göründüğü hayat Onun ‘ol’ emrinden ibarettir. Varlıkların üremesi, beslenmesi, ölmesi, başkasının değil, Onun emriyle olmaktadır.
Sebeplerin ardında daima müsebbip vardır; hiçbir şey yoktur ki Allah’ın emri orada geçerli olmasın. Bakışı yaratılanlarda kalan, sebebi görüp asıl faili görmeyen ‘tevhidi bakıştan’ yoksun kalır.
Bunu bir örnekle açalım: Bir fasulye tohumu düşünelim, bu tohumun yerden bitmesi altı şarta bağlıdır, bunlardan biri eksik olsa o tohum bitmez.
O altı şartın biri çiftçidir; fasulye tohumunu toprakla buluşturacak olan odur. İkincisi tohumdur; tohum olmazsa çiftçi neyi ekecektir? Üçüncüsü tohumu koynuna alıp çürütecek topraktır; toprak olmazsa tohum nereye ekilecektir? Dördüncüsü su’dur; toprak suyla nemlenmeden hiçbir bitki ve ağaç çimlenmez, dallanıp güllenmez. Beşincisi güneştir, onun ışığı ve ısısı olmadan toprak tava gelip koynundakileri dışarı saçamaz, faraza tohum bitse ve boylansa, fakat bu kez de çiçek açmaz ve meyve vermez. Altıncı şarta gelince o bu beş sebebi tevhid eden Hakk’ın emridir; sebepler dairesi baştan sona Allah’ın ‘ol’ ve ‘öl’ emrinin tecelli ettiği dairedir.
Bu altı sebebin her biri Allah’ın emridir; bu emirlerden biri eksik olsa, yüz bin kişi uğraşsa, bir tohumu çimlendiremezler. Laboratuvarlarda yapılan uygulamalar tabiatın taklit edilmesinden ibarettir. Mesela bir anaç tavuk olmadan civciv elde edilirken anacın yumurtalara sağladığı ısı ortamı elektrik enerjisiyle sabitlenir. Yani anaç tavuğun yerini elektrik enerjisi alır.
Demek sebepler perdesinden gözüken varlıklar ilahi emirdir.
Bitkilerden insana geçelim: Meninin anne rahminde nasıl insan olduğunu biliyorsun, ondan söz etmeyeceğiz, biz insanın yetiştirilmesinde izlenmesi gereken bir yöntem üzerinde duracağız.
İnsanın eğitimiyle uğraşanlar da ekinciler gibidir, onlar da altı şarta bağlı bir eğitim yürüttüklerinde insan eğitimi sonuç verir. İnsanın eğitilmesindeki altı şart şunlardır:
Birinci şart eğitimcilerin varlığıdır, iyi yetişmiş hocalar; bilgiyi hikmeti öğretecek olan bunlardır. İkinci şart Kuran’dır, nimetlerin kaynağı odur; ezelin tohumu olan insanı sonsuza hazırlayan ilahi kelamdır. Üçüncü şart toprak gibi bitirme özelliğine sahip gönüldür; ilimler ona ekilir, fikirler ondan çıkar. Dördüncüsü gönül üzerine yağan hikmetlerdir; ilim ve fen bilgileri gönle yağmur gibi yağınca oradan nelerin fışkırdığını hayatımızı kolaylaştıran imkânlara bakıp görebiliriz. Beşincisi gönülden istemek, arzu etmek, sevgi göstermek, aşk ile bağlanmaktır; bu güneşin yaptığını yapar, her türlü ilmi, sanatı sevgi büyütür.
Altıncı şart ise devletin varlığıdır; eğer bir kamu düzeni olmasaydı, insan eğitimi yaygınlaşmaz ve bugünkü semeresini vermezdi. Bütün işler devletin sunduğu imkânlarla canlılık kazanır. Bu, Allah’ın emri gibidir; hüküm onundur; ister yapar, isterse yıkar.
Bu şartları bünyesinde tevhid etmiş eğitim bereketli bir bahçeye benzer.
Altı şarttan biri eksik olsa kişinin maddi ve manevi eğitimi aksar, tevhidi hayatı bozulur.
İyi hocalar yoksa bilgiyi kim öğretecektir? Hoca ve ilim var, fakat talebe yok; talebe var, fakat heves yok; heves var, fakat devletin imkânları işin arkasında değil. Eksik şartlar sonucu etkileyecektir.
Üretici, tohum, toprak, su, güneş ve Hakk’ın emri; Hoca, ilim, dinleyici/öğrenici, hikmet, sevgi ve devlet… Bir şahsı ve bir toplumu bu on iki şart canlı tutar, meyveli ağaç kılar. Gürbüz toplumlar bu on iki direğin taşıdığı evin çocuklardır ve onların hayatı tevhidi hayattır; varlıkları ve faaliyetleri her iki dünya için hayırdır, berekettir.
Bir mecaz olarak söylersek, tabiatta ve sosyal hayatta bu şartların varlığı cennete vücut verirken yokluğu da cehennemi ortaya çıkarır.
Allah’ın varlıktaki kudreti ve rahmeti devamlıdır; kudretinin ve rahmetinin göründüğü hayat Onun ‘ol’ emrinden ibarettir. Varlıkların üremesi, beslenmesi, ölmesi, başkasının değil, Onun emriyle olmaktadır.
Sebeplerin ardında daima müsebbip vardır; hiçbir şey yoktur ki Allah’ın emri orada geçerli olmasın. Bakışı yaratılanlarda kalan, sebebi görüp asıl faili görmeyen ‘tevhidi bakıştan’ yoksun kalır.
Bunu bir örnekle açalım: Bir fasulye tohumu düşünelim, bu tohumun yerden bitmesi altı şarta bağlıdır, bunlardan biri eksik olsa o tohum bitmez.
O altı şartın biri çiftçidir; fasulye tohumunu toprakla buluşturacak olan odur. İkincisi tohumdur; tohum olmazsa çiftçi neyi ekecektir? Üçüncüsü tohumu koynuna alıp çürütecek topraktır; toprak olmazsa tohum nereye ekilecektir? Dördüncüsü su’dur; toprak suyla nemlenmeden hiçbir bitki ve ağaç çimlenmez, dallanıp güllenmez. Beşincisi güneştir, onun ışığı ve ısısı olmadan toprak tava gelip koynundakileri dışarı saçamaz, faraza tohum bitse ve boylansa, fakat bu kez de çiçek açmaz ve meyve vermez. Altıncı şarta gelince o bu beş sebebi tevhid eden Hakk’ın emridir; sebepler dairesi baştan sona Allah’ın ‘ol’ ve ‘öl’ emrinin tecelli ettiği dairedir.
Bu altı sebebin her biri Allah’ın emridir; bu emirlerden biri eksik olsa, yüz bin kişi uğraşsa, bir tohumu çimlendiremezler. Laboratuvarlarda yapılan uygulamalar tabiatın taklit edilmesinden ibarettir. Mesela bir anaç tavuk olmadan civciv elde edilirken anacın yumurtalara sağladığı ısı ortamı elektrik enerjisiyle sabitlenir. Yani anaç tavuğun yerini elektrik enerjisi alır.
Demek sebepler perdesinden gözüken varlıklar ilahi emirdir.
Bitkilerden insana geçelim: Meninin anne rahminde nasıl insan olduğunu biliyorsun, ondan söz etmeyeceğiz, biz insanın yetiştirilmesinde izlenmesi gereken bir yöntem üzerinde duracağız.
İnsanın eğitimiyle uğraşanlar da ekinciler gibidir, onlar da altı şarta bağlı bir eğitim yürüttüklerinde insan eğitimi sonuç verir. İnsanın eğitilmesindeki altı şart şunlardır:
Birinci şart eğitimcilerin varlığıdır, iyi yetişmiş hocalar; bilgiyi hikmeti öğretecek olan bunlardır. İkinci şart Kuran’dır, nimetlerin kaynağı odur; ezelin tohumu olan insanı sonsuza hazırlayan ilahi kelamdır. Üçüncü şart toprak gibi bitirme özelliğine sahip gönüldür; ilimler ona ekilir, fikirler ondan çıkar. Dördüncüsü gönül üzerine yağan hikmetlerdir; ilim ve fen bilgileri gönle yağmur gibi yağınca oradan nelerin fışkırdığını hayatımızı kolaylaştıran imkânlara bakıp görebiliriz. Beşincisi gönülden istemek, arzu etmek, sevgi göstermek, aşk ile bağlanmaktır; bu güneşin yaptığını yapar, her türlü ilmi, sanatı sevgi büyütür.
Altıncı şart ise devletin varlığıdır; eğer bir kamu düzeni olmasaydı, insan eğitimi yaygınlaşmaz ve bugünkü semeresini vermezdi. Bütün işler devletin sunduğu imkânlarla canlılık kazanır. Bu, Allah’ın emri gibidir; hüküm onundur; ister yapar, isterse yıkar.
Bu şartları bünyesinde tevhid etmiş eğitim bereketli bir bahçeye benzer.
Altı şarttan biri eksik olsa kişinin maddi ve manevi eğitimi aksar, tevhidi hayatı bozulur.
İyi hocalar yoksa bilgiyi kim öğretecektir? Hoca ve ilim var, fakat talebe yok; talebe var, fakat heves yok; heves var, fakat devletin imkânları işin arkasında değil. Eksik şartlar sonucu etkileyecektir.
Üretici, tohum, toprak, su, güneş ve Hakk’ın emri; Hoca, ilim, dinleyici/öğrenici, hikmet, sevgi ve devlet… Bir şahsı ve bir toplumu bu on iki şart canlı tutar, meyveli ağaç kılar. Gürbüz toplumlar bu on iki direğin taşıdığı evin çocuklardır ve onların hayatı tevhidi hayattır; varlıkları ve faaliyetleri her iki dünya için hayırdır, berekettir.
Bir mecaz olarak söylersek, tabiatta ve sosyal hayatta bu şartların varlığı cennete vücut verirken yokluğu da cehennemi ortaya çıkarır.