Gaflet perdesi karanlık ya da sis gibi gerçeği örttüğünden görülmüyor; yoksa bütün varlık Allah’ı zorunlu olarak bilir, çünkü onları bedavadan yaşatan ve bedavadan yedirip içiren odur.
Dünyaya her gelen habersiz ve muhtaç geliyor; fakat Allah’ın cömertliği her an varlığın üstüne saçılmaktadır.
Canlıların yavruları daha doğar doğmaz Allah onları annelerini sebep kılarak beslemeye başlıyor. Doğum yapan annenin göğüslerine hücum eden süte bak, o sütün kokusunu alıp ağzını açarak başını o göğse yönelten bir günlük bebeğin hayatına bak. Onu yaratan onu süt çeşmeleriyle nasıl besliyor gör. Hiçbir bebek, hiçbir hayvan yavrusu, süt içmek için annesinden izin almaz, gece gündüz o çeşmeden içer. O onun hakkıdır.
Ya anne babaya ne dersin? Allah onları çocuklarının köle ve hizmetçisi kıldı. Çocuklar, bu köle ve hizmetçilere bir maaş ödemezler, onların hizmetleri de bedavadır.
Anne baba olmak, Allah’ın rahmet sıfatını kuşanmak demektir…
Allah her varlığa bu cihanı görmek için gözler, alıp vermek için eller, doğru yolda gitmek için ayaklar, söylemek için dil, şükredip secde kılmak için yüz, sözü işitmek için kulak ve daha nice şeyler verdi; hepsi bedava!
‘Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, sayıp bitiremezsiniz.’ (İbrahim 34)
Bedava 7 nimet var ki, 7 kıtanın milletleri onları eşit olarak kullanmaktadır.
Birincisi alınan nefestir; Allah her an canlıları onunla hayatta tutar. Ciğer bu havayla beslenir, onun yemeği alınan nefeslerdir, her bir nefes bir lokmadır, yemeyen yaşayamaz!
Genç ihtiyar, erkek kadın, akıllı deli, köylü şehirli, zengin fakir… herkes bu nefesi bedava alır verir. Bunu kimse kimseden satın almamıştır, bu şekilde bir alış veriş görülmemiştir.
Hele azıcık da güneşi düşünelim: Âlemi kaplayan onun gibi bir nimet var mı? Her canlının hayatı onun ışığına ve ısısına muhtaç. Toprağa düşen taneyi bitiren, bitince olgunlaştıran odur. O, öyle bir nimettir ki, o ortaya çıkınca halk da evlerinden çıkar, her türlü hayvan yüzünü ona döner, bitkiler onu selamlar.
İşte bu güneş de her bir varlığa bedava verilmiştir. O öyle bir nimet ki her gün ışır ve ısıtır fakat hiç bitmez, dost düşman ayırmaz, dilencinin eviyle zengin sarayları onun için aynıdır; herkes için o bedavadır.
Bir de göze bakalım; o olmasaydı âlemin yüzünü ve kendi yüzünü görebilir miydin? Bütün yüzler göze karşı durmuş. Âlemin bir yüzü vardır, fakat halkın gözü çoktur; o yüzü görmekte kimse kimseden farklı değildir. Böyle bir nimetin parası olabilir mi? Âlem karşında duruyor, sana düşen ise gözünü açıp onu görmektir. Âleme bakmak bedavadır; bu bakışta kimse kimsenin gözüne engel olamaz.
Peki, düşünce, fikir hiç aklına geldi mi? Gelmedi değil mi? O zaman biraz da bu bedavalardan söz edelim: O, uzağı yakın eder, gönül her yere onunla ulaşır. Türkiye’de oturur Amerika’ya yahut Çin’e gider gelirsin. Bu süreçte kimse ona engel olmaz. Ne korumalar ne de güvenlik kameraları işe yarar. Düşünce, işi bazen ileri götürür; çalar, çırpar, yakar, yıkar! Bazen Tur’u dolaşır, gün olur Miraç’a gider gelir. Onu kim engelleye bilir, kimi de Cibril’le arkadaşlık kurmaya kalkar. Nasılsa hepsi bedavadır.
Şimdi sıra bir diğer bedavaya geldi. O da rüyadır. Rüyanda kendini bazen dağda bazen şehirde görürsün, bazen gökyüzünde uçarsın, bazen yeryüzünde yiyip içersin, bazen uçağa binersin, bazen öldüğünü görürsün fakat uyanınca sağ olduğunu anlarsın, bazen ayrılıklarla muzdarib olursun bazen de kavuşmalarla ferahlarsın. Rüyalarında daha nelere nail olursun; hepsi de bedavadır.
Hiç kimse rüyayı satın almamıştır; kimse de düşü alıp satmamıştır. Herkes rüya görür ve karşılığında bir ücret ödemez.
Sonra kimse kimsenin rüyasına engel olamaz, düş görürken de kimse kimseye karışmaz.
Bedavalar aslında çoktur… Biz birinden daha söz edelim. O da isimlerdir. Evet, erkek ve kadın isimleri!
İsteyen istediği kimsenin adını alıp çocuğuna isim koyar ve çocuğa bir ad bulamadım, çünkü param yoktu demez. İster peygamber, ister padişah, ister bir bilginin ya da bir sanatçı ismi olsun, bedavadır, alır ve çocuğuna o ismi verir.
Bu yazının finaline dikkat etmelisin: Tanrı, benimdir! dersin ve doğru söylemiş olursun. Akıllı insan bu bedavaların sahibini tanır, ona hayran olur, ona güvenir, onu sever, ona dayanır riyasız Tanrı benimdir ben de onun kuluyum, der.
Böyle inandığın için kimse sana ‘Tanrı senin neyindir, sen ona nasıl lâyık olursun’ demez. Kimse ‘Tanrı benimdir, kulu sadece benim!’ deyip kimse yoksulu, güçsüzü kovamaz.
İşte, o benim Tanrım demek bedavadır, ayrıca ben onunum demek için zahmet de yoktur.
Bütün milletler onu kendinin bilir, bütün dinlerin sermayesi de bundan başka bir şey değildir. Onu kendinin bilmek bedavadır, hiç kimse ben onunum diyeni menedip uzaklaştıramaz.
İşte bu bedavalarla nasıl bir zengin olduğuna bak, Allah’a güven, şükürle onun adını an.
Bu bedavaların karşılığı sadece Allah’ı bilmek ve ona emrettiği şekilde şükretmekten ibarettir.
‘Eğer Allah’a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.’ (Nahl 114)
İşte insan diye bu nimetlerin farkında olup ‘tevhidi hayat’ ederek, daima Hakk’a şükredene denir.
Dünyaya her gelen habersiz ve muhtaç geliyor; fakat Allah’ın cömertliği her an varlığın üstüne saçılmaktadır.
Canlıların yavruları daha doğar doğmaz Allah onları annelerini sebep kılarak beslemeye başlıyor. Doğum yapan annenin göğüslerine hücum eden süte bak, o sütün kokusunu alıp ağzını açarak başını o göğse yönelten bir günlük bebeğin hayatına bak. Onu yaratan onu süt çeşmeleriyle nasıl besliyor gör. Hiçbir bebek, hiçbir hayvan yavrusu, süt içmek için annesinden izin almaz, gece gündüz o çeşmeden içer. O onun hakkıdır.
Ya anne babaya ne dersin? Allah onları çocuklarının köle ve hizmetçisi kıldı. Çocuklar, bu köle ve hizmetçilere bir maaş ödemezler, onların hizmetleri de bedavadır.
Anne baba olmak, Allah’ın rahmet sıfatını kuşanmak demektir…
Allah her varlığa bu cihanı görmek için gözler, alıp vermek için eller, doğru yolda gitmek için ayaklar, söylemek için dil, şükredip secde kılmak için yüz, sözü işitmek için kulak ve daha nice şeyler verdi; hepsi bedava!
‘Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, sayıp bitiremezsiniz.’ (İbrahim 34)
Bedava 7 nimet var ki, 7 kıtanın milletleri onları eşit olarak kullanmaktadır.
Birincisi alınan nefestir; Allah her an canlıları onunla hayatta tutar. Ciğer bu havayla beslenir, onun yemeği alınan nefeslerdir, her bir nefes bir lokmadır, yemeyen yaşayamaz!
Genç ihtiyar, erkek kadın, akıllı deli, köylü şehirli, zengin fakir… herkes bu nefesi bedava alır verir. Bunu kimse kimseden satın almamıştır, bu şekilde bir alış veriş görülmemiştir.
Hele azıcık da güneşi düşünelim: Âlemi kaplayan onun gibi bir nimet var mı? Her canlının hayatı onun ışığına ve ısısına muhtaç. Toprağa düşen taneyi bitiren, bitince olgunlaştıran odur. O, öyle bir nimettir ki, o ortaya çıkınca halk da evlerinden çıkar, her türlü hayvan yüzünü ona döner, bitkiler onu selamlar.
İşte bu güneş de her bir varlığa bedava verilmiştir. O öyle bir nimet ki her gün ışır ve ısıtır fakat hiç bitmez, dost düşman ayırmaz, dilencinin eviyle zengin sarayları onun için aynıdır; herkes için o bedavadır.
Bir de göze bakalım; o olmasaydı âlemin yüzünü ve kendi yüzünü görebilir miydin? Bütün yüzler göze karşı durmuş. Âlemin bir yüzü vardır, fakat halkın gözü çoktur; o yüzü görmekte kimse kimseden farklı değildir. Böyle bir nimetin parası olabilir mi? Âlem karşında duruyor, sana düşen ise gözünü açıp onu görmektir. Âleme bakmak bedavadır; bu bakışta kimse kimsenin gözüne engel olamaz.
Peki, düşünce, fikir hiç aklına geldi mi? Gelmedi değil mi? O zaman biraz da bu bedavalardan söz edelim: O, uzağı yakın eder, gönül her yere onunla ulaşır. Türkiye’de oturur Amerika’ya yahut Çin’e gider gelirsin. Bu süreçte kimse ona engel olmaz. Ne korumalar ne de güvenlik kameraları işe yarar. Düşünce, işi bazen ileri götürür; çalar, çırpar, yakar, yıkar! Bazen Tur’u dolaşır, gün olur Miraç’a gider gelir. Onu kim engelleye bilir, kimi de Cibril’le arkadaşlık kurmaya kalkar. Nasılsa hepsi bedavadır.
Şimdi sıra bir diğer bedavaya geldi. O da rüyadır. Rüyanda kendini bazen dağda bazen şehirde görürsün, bazen gökyüzünde uçarsın, bazen yeryüzünde yiyip içersin, bazen uçağa binersin, bazen öldüğünü görürsün fakat uyanınca sağ olduğunu anlarsın, bazen ayrılıklarla muzdarib olursun bazen de kavuşmalarla ferahlarsın. Rüyalarında daha nelere nail olursun; hepsi de bedavadır.
Hiç kimse rüyayı satın almamıştır; kimse de düşü alıp satmamıştır. Herkes rüya görür ve karşılığında bir ücret ödemez.
Sonra kimse kimsenin rüyasına engel olamaz, düş görürken de kimse kimseye karışmaz.
Bedavalar aslında çoktur… Biz birinden daha söz edelim. O da isimlerdir. Evet, erkek ve kadın isimleri!
İsteyen istediği kimsenin adını alıp çocuğuna isim koyar ve çocuğa bir ad bulamadım, çünkü param yoktu demez. İster peygamber, ister padişah, ister bir bilginin ya da bir sanatçı ismi olsun, bedavadır, alır ve çocuğuna o ismi verir.
Bu yazının finaline dikkat etmelisin: Tanrı, benimdir! dersin ve doğru söylemiş olursun. Akıllı insan bu bedavaların sahibini tanır, ona hayran olur, ona güvenir, onu sever, ona dayanır riyasız Tanrı benimdir ben de onun kuluyum, der.
Böyle inandığın için kimse sana ‘Tanrı senin neyindir, sen ona nasıl lâyık olursun’ demez. Kimse ‘Tanrı benimdir, kulu sadece benim!’ deyip kimse yoksulu, güçsüzü kovamaz.
İşte, o benim Tanrım demek bedavadır, ayrıca ben onunum demek için zahmet de yoktur.
Bütün milletler onu kendinin bilir, bütün dinlerin sermayesi de bundan başka bir şey değildir. Onu kendinin bilmek bedavadır, hiç kimse ben onunum diyeni menedip uzaklaştıramaz.
İşte bu bedavalarla nasıl bir zengin olduğuna bak, Allah’a güven, şükürle onun adını an.
Bu bedavaların karşılığı sadece Allah’ı bilmek ve ona emrettiği şekilde şükretmekten ibarettir.
‘Eğer Allah’a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.’ (Nahl 114)
İşte insan diye bu nimetlerin farkında olup ‘tevhidi hayat’ ederek, daima Hakk’a şükredene denir.