Bir şey ateşe konulmadan kaynamaz, kaynamadan dışarı taşmaz ve taşmayan şey de etrafa yayılamaz.
Görmeyen göz görünenlerden ne kadar haberdar olup da başkasını haberdar edebilir, ya duymayan kulak; o sesler hakkında ne bilebilir?
İçinde ne var? İçin diye bir yer olduğunu bilmiyorsan bu soruya nasıl cevap verebilirsin ki!
Bu âlem çok devran gördü; dilin söylemediği söz, elin işlemediği bir iş de kalmadı. Fakat insan sürekli ‘taze’ geldiğinden dünün sözleri de tazeliğini koruyor.
Allah, âlemde ne yarattıysa, gizli olsun açık olsun, isimleriyle anıldı ve dile getirildi.
Akıllı ve uyanık kimse bunların hepsini yerli yerince bilmiştir.
İnsan yeryüzünün madenlerini çıkarıp hazine sahibi olmayı çok uzun zaman önce öğrendi. Dünyada; altın, gümüş, demir, bakır vb. pek çok maden var. Madenleri madenci mühendis ve usta çıkarabilir ancak. Toprağı kazma, tünel açma, yerin altına inme, cevhere ulaşma, onları araçlar vasıtasıyla yerinden söküp gün yüzüne çıkarma, ocakta eritip, safı olanı bulaşıktan ayırma ve cevheri elde etme süreçleri, hep tecrübe ve yüksek liyakat isteyen işlerdir.
Allah toprağın derinliklerine nasıl madenleri saçtıysa insanın varlığına da onların manalarını saçtı.
Bu noktada durup, ‘mana’ nedir? sorusunu sormak gerekir: Mana bir şeyin anlamı, yaratılış hikmeti demektir. Mesela Allah ve güneş sözcükleri birer isim olarak anıldığında manaları gizli birer hazineden söz ediliyor demektir. Bu hazinelere ulaşmak için eğitim görmek şarttır; okuyup anlamalı, inceden inceye kafa yormalı, ulaşılan bilgileri bilenlerle değerlendirmelidir. Böylece ilmi ve anlayışı artan insanın, varlığın manasına ulaşması, tabiri caizse, madenci olması söz konusu olabilecektir.
Yoksa güneş yahut Allah demekle bunlardaki manalar ortaya çıkmaz, bu isimlerin taşıdığı hazine gizli kalır. Bir madencinin madene ulaşması için nasıl bilgi ve gayret gerekiyorsa, insanın da kendinde saklanmış mana cevherlerine ulaşması için, aynı şekilde, bilgi ve gayret gerekmektedir.
Her şeyin bir amacı var, her şeydeki amaca ulaşmak manaya ulaşmak demek.
Amaç mana madenine ulaşmak değilse, insan dünyaya dolu gelip (anlam hazinesi), fakat boş gitmiştir; çünkü madene sahip olduğu halde hiçbir anlamı (madeni) gün yüzene çıkaramamıştır. Yani madenci olamamıştır.
İnsanın varlığına fıtraten gizlenmiş pek çok madenden biri dindir. Din; fıtri olarak sahip olduğumuz en büyük manadır. Din madeni dışımızda değil içimizdedir. Allah, gönle koyduğu fıtri dinin manasını bir maden gibi ortaya çıkarmak üzere ayetleri alet olarak peygamberiyle gönderdi. Ayetleri peygamberin açtığı izden giderek okumak, bilenle sohbet etmek, gönüldeki din madenini ortaya çıkartır ve parlatır. Gönüllerdekini aşikâr eden en iyi madenci bildiğiyle amel eden kimselerdir; teorisyenler değil.
Kişinin içindeki dinin (mana cevherinin) dışa çıkıp kişinin ibadetini, zikrini, fikrini, fiilini düzene koyup hayatına istikamet vermesi bu süreçlerin sonucunda gerçekleşir. Bu, tahkiki imandır.
Bir adamın dini dünyaya benziyorsa o gönlündeki din madenine ulaşamamış, fıtri dinini ortaya çıkaramamıştır; bu yüzden dünya onun dini olmuştur!
Âlem ve insan, harf harf, kelime kelime kalpteki din madeninin anlamlarıdır.
Her bir zerre içinde bir hüner, bir ibret dersi var, her taraf hikmetlerle dolu. Gönülde ortaya çıkarılmış din, sahibine her şeydeki ibreti, hikmeti ve ‘tevhidi hayatı’ gösterir, öğretir ve yaşatır.
Görmeyen göz görünenlerden ne kadar haberdar olup da başkasını haberdar edebilir, ya duymayan kulak; o sesler hakkında ne bilebilir?
İçinde ne var? İçin diye bir yer olduğunu bilmiyorsan bu soruya nasıl cevap verebilirsin ki!
Bu âlem çok devran gördü; dilin söylemediği söz, elin işlemediği bir iş de kalmadı. Fakat insan sürekli ‘taze’ geldiğinden dünün sözleri de tazeliğini koruyor.
Allah, âlemde ne yarattıysa, gizli olsun açık olsun, isimleriyle anıldı ve dile getirildi.
Akıllı ve uyanık kimse bunların hepsini yerli yerince bilmiştir.
İnsan yeryüzünün madenlerini çıkarıp hazine sahibi olmayı çok uzun zaman önce öğrendi. Dünyada; altın, gümüş, demir, bakır vb. pek çok maden var. Madenleri madenci mühendis ve usta çıkarabilir ancak. Toprağı kazma, tünel açma, yerin altına inme, cevhere ulaşma, onları araçlar vasıtasıyla yerinden söküp gün yüzüne çıkarma, ocakta eritip, safı olanı bulaşıktan ayırma ve cevheri elde etme süreçleri, hep tecrübe ve yüksek liyakat isteyen işlerdir.
Allah toprağın derinliklerine nasıl madenleri saçtıysa insanın varlığına da onların manalarını saçtı.
Bu noktada durup, ‘mana’ nedir? sorusunu sormak gerekir: Mana bir şeyin anlamı, yaratılış hikmeti demektir. Mesela Allah ve güneş sözcükleri birer isim olarak anıldığında manaları gizli birer hazineden söz ediliyor demektir. Bu hazinelere ulaşmak için eğitim görmek şarttır; okuyup anlamalı, inceden inceye kafa yormalı, ulaşılan bilgileri bilenlerle değerlendirmelidir. Böylece ilmi ve anlayışı artan insanın, varlığın manasına ulaşması, tabiri caizse, madenci olması söz konusu olabilecektir.
Yoksa güneş yahut Allah demekle bunlardaki manalar ortaya çıkmaz, bu isimlerin taşıdığı hazine gizli kalır. Bir madencinin madene ulaşması için nasıl bilgi ve gayret gerekiyorsa, insanın da kendinde saklanmış mana cevherlerine ulaşması için, aynı şekilde, bilgi ve gayret gerekmektedir.
Her şeyin bir amacı var, her şeydeki amaca ulaşmak manaya ulaşmak demek.
Amaç mana madenine ulaşmak değilse, insan dünyaya dolu gelip (anlam hazinesi), fakat boş gitmiştir; çünkü madene sahip olduğu halde hiçbir anlamı (madeni) gün yüzene çıkaramamıştır. Yani madenci olamamıştır.
İnsanın varlığına fıtraten gizlenmiş pek çok madenden biri dindir. Din; fıtri olarak sahip olduğumuz en büyük manadır. Din madeni dışımızda değil içimizdedir. Allah, gönle koyduğu fıtri dinin manasını bir maden gibi ortaya çıkarmak üzere ayetleri alet olarak peygamberiyle gönderdi. Ayetleri peygamberin açtığı izden giderek okumak, bilenle sohbet etmek, gönüldeki din madenini ortaya çıkartır ve parlatır. Gönüllerdekini aşikâr eden en iyi madenci bildiğiyle amel eden kimselerdir; teorisyenler değil.
Kişinin içindeki dinin (mana cevherinin) dışa çıkıp kişinin ibadetini, zikrini, fikrini, fiilini düzene koyup hayatına istikamet vermesi bu süreçlerin sonucunda gerçekleşir. Bu, tahkiki imandır.
Bir adamın dini dünyaya benziyorsa o gönlündeki din madenine ulaşamamış, fıtri dinini ortaya çıkaramamıştır; bu yüzden dünya onun dini olmuştur!
Âlem ve insan, harf harf, kelime kelime kalpteki din madeninin anlamlarıdır.
Her bir zerre içinde bir hüner, bir ibret dersi var, her taraf hikmetlerle dolu. Gönülde ortaya çıkarılmış din, sahibine her şeydeki ibreti, hikmeti ve ‘tevhidi hayatı’ gösterir, öğretir ve yaşatır.