Osmanlı Devleti üzerine değerlendirme yapılırken hamasetten uzak, yapılan yanlışları ve doğruları görmek gelecek açısından yapılacak yanlışları önleyecektir. Tarih ancak böyle okunabilir. Yrd. Doç. Dr. İlknur Haydaroğlu’nun çok kıymetli çalışması devletin içerisinde bulunduğu büyük hatayı bütün çıplaklığıyla ortaya sermektedir.
“Ticaret yapabilme izninden yola çıkarak öğretim kurumları açmaya kadar varan çeşitli ayrıcalıklara sahip olan yabancı devletler azınlıkları; dolayısıyla da Osmanlı Devleti’ni etki altına alarak yer altı ve yer üstü zenginliklerinden yararlanmak için okulların siyasi amaç ve çıkarlarına uygun yerlerde ve çok sayıda olmasını istiyorlardı” (Haydaroğlu).
“Bulgar okulunun Bulgar halkından kimsenin bulunmadığı yerde açılması Kudüs’te İngiliz Protestan halktan “232” kişi olmasına rağmen 338 öğrencili “6” okulun yanı sıra bir yedincisinin açılması çalışmaları gibi örnekler, okul açmada asıl gayenin siyasi faaliyet olduğuna açık birer işarettir.”
Osmanlı’nın eğitim durumu neydi?
Yrd. Doç. Dr. İlknur Haydaroğlu’nun çalışmasında önemli bir nokta “Bu çoğalma ve yayılmanın bir başka nedeni de, bu dönemde Osmanlı eğitim-öğretim kurumlarının zayıflığı, yetersizliğiydi. Osmanlı Devleti’nde ilk dönemlerden beri en önemli eğitim kurumu medreselerdi. Çok yüksek, çok parlak bir dönem geçirmiş olan medreseler, zamanla bozulmaya başlayıp eski güç ve etkinliklerini yitirmişlerdi.”
Osmanlılarda ilk medrese 1330’da Orhan Bey zamanında İznik’te yaptırılmış, giderek medreselerin sayıları artmış, birer ilim yuvası olan bu kurumlar, XVI. Yüzyıldan itibaren bozulmaya başlamışlardı. Devletin çeşitli kurumlarının bozulması yanında rüşvet ve hatır işinin yaygınlaşması, kalitesiz ve yetersiz kişilerin yapamayacağı görevlere getirilmesi, eğitimi olmayan kişilerin öğretmenliğe tayin edilmesi vesair. Osmanlı Devleti’nin bozulmayı geç fark etmesi, yabancı okullardaki sistemin yararlarının geç anlaşılması, eğitim sorununun köklü bir biçimde tartışılacağı yasal platformlarda ele alınmaması, bu bozulmayı hızlandırmıştı.” (Haydaroğlu)
Devletin güçlü olduğu dönemlerde sorun teşkil etmeyen yabancı okullar, adeta Osmanlıyı kemirir hale gelmişlerdi. FETÖ yapılanması da benzer tehditlerin halen devam etmekte olduğunun işaretidir.
“Medreselerin yanı sıra, sıbyan mektepleri ve diğer derecelerde birçok okul ihtiyacı karşılayamaz durumdaydı. Bu bozulmadan yararlanarak okullarını güçlü ve etkin kılan yabancı devletlerin eğitimi maske, okulu da silah olarak kullanmaları Osmanlı Devleti tarafından fark edilmişti. Misyonerlerin ve yabancı devletlerin elele vererek çalışmaları ve bu çalışmaların sonuçları fark edilmişti. Misyonerlerin açtıkları dini eğitim veren okullar, son derece de kaliteli ve yüksek dereceliydi.
Protestanlara ait Maraş’taki Yüksek İlâhiyat Okulu, Antep’teki yüksek dereceli okuldan öğrenci alıyordu. Burada yüksekokuldan mezun olanların tekrar bir yüksekokulda okumaları söz konusudur. Üstelik bu din eğitimi veren okuldaki ders programı, dini nitelikli değil, modern bir okulun ders programı şeklindeydi. Dersler arasında Arapça, Türkçe, Fransızca, İngilizce, Yunanca, İtalyanca, Matematik, Fotoğraf tekniği, Coğrafya, Topoğrafya dersleri bulunmaktaydı. Bu da misyonerlerin siyasi, ekonomik çıkarlar doğrultusunda bulundukları yöreyi her açıdan iyi tanıyıp, istenilen hizmeti, görevi yerine getirebilmeleri yönünde eğitildiklerini düşündürmektedir. “ (Haydaroğlu)
“Ticaret yapabilme izninden yola çıkarak öğretim kurumları açmaya kadar varan çeşitli ayrıcalıklara sahip olan yabancı devletler azınlıkları; dolayısıyla da Osmanlı Devleti’ni etki altına alarak yer altı ve yer üstü zenginliklerinden yararlanmak için okulların siyasi amaç ve çıkarlarına uygun yerlerde ve çok sayıda olmasını istiyorlardı” (Haydaroğlu).
“Bulgar okulunun Bulgar halkından kimsenin bulunmadığı yerde açılması Kudüs’te İngiliz Protestan halktan “232” kişi olmasına rağmen 338 öğrencili “6” okulun yanı sıra bir yedincisinin açılması çalışmaları gibi örnekler, okul açmada asıl gayenin siyasi faaliyet olduğuna açık birer işarettir.”
Osmanlı’nın eğitim durumu neydi?
Yrd. Doç. Dr. İlknur Haydaroğlu’nun çalışmasında önemli bir nokta “Bu çoğalma ve yayılmanın bir başka nedeni de, bu dönemde Osmanlı eğitim-öğretim kurumlarının zayıflığı, yetersizliğiydi. Osmanlı Devleti’nde ilk dönemlerden beri en önemli eğitim kurumu medreselerdi. Çok yüksek, çok parlak bir dönem geçirmiş olan medreseler, zamanla bozulmaya başlayıp eski güç ve etkinliklerini yitirmişlerdi.”
Osmanlılarda ilk medrese 1330’da Orhan Bey zamanında İznik’te yaptırılmış, giderek medreselerin sayıları artmış, birer ilim yuvası olan bu kurumlar, XVI. Yüzyıldan itibaren bozulmaya başlamışlardı. Devletin çeşitli kurumlarının bozulması yanında rüşvet ve hatır işinin yaygınlaşması, kalitesiz ve yetersiz kişilerin yapamayacağı görevlere getirilmesi, eğitimi olmayan kişilerin öğretmenliğe tayin edilmesi vesair. Osmanlı Devleti’nin bozulmayı geç fark etmesi, yabancı okullardaki sistemin yararlarının geç anlaşılması, eğitim sorununun köklü bir biçimde tartışılacağı yasal platformlarda ele alınmaması, bu bozulmayı hızlandırmıştı.” (Haydaroğlu)
Devletin güçlü olduğu dönemlerde sorun teşkil etmeyen yabancı okullar, adeta Osmanlıyı kemirir hale gelmişlerdi. FETÖ yapılanması da benzer tehditlerin halen devam etmekte olduğunun işaretidir.
“Medreselerin yanı sıra, sıbyan mektepleri ve diğer derecelerde birçok okul ihtiyacı karşılayamaz durumdaydı. Bu bozulmadan yararlanarak okullarını güçlü ve etkin kılan yabancı devletlerin eğitimi maske, okulu da silah olarak kullanmaları Osmanlı Devleti tarafından fark edilmişti. Misyonerlerin ve yabancı devletlerin elele vererek çalışmaları ve bu çalışmaların sonuçları fark edilmişti. Misyonerlerin açtıkları dini eğitim veren okullar, son derece de kaliteli ve yüksek dereceliydi.
Protestanlara ait Maraş’taki Yüksek İlâhiyat Okulu, Antep’teki yüksek dereceli okuldan öğrenci alıyordu. Burada yüksekokuldan mezun olanların tekrar bir yüksekokulda okumaları söz konusudur. Üstelik bu din eğitimi veren okuldaki ders programı, dini nitelikli değil, modern bir okulun ders programı şeklindeydi. Dersler arasında Arapça, Türkçe, Fransızca, İngilizce, Yunanca, İtalyanca, Matematik, Fotoğraf tekniği, Coğrafya, Topoğrafya dersleri bulunmaktaydı. Bu da misyonerlerin siyasi, ekonomik çıkarlar doğrultusunda bulundukları yöreyi her açıdan iyi tanıyıp, istenilen hizmeti, görevi yerine getirebilmeleri yönünde eğitildiklerini düşündürmektedir. “ (Haydaroğlu)