“Karun’u, Firavun’u, Hâmân’ı da helâk ettik. Hâlbuki Musa onlara açık deliller getirmiş, onlar ise o ülkede büyüklük taslamışlardı. Fakat azabımızdan kaçamadılar.” (Ankebût 39)
Ankebût suresinde yer alan helak olmuş kavimlerin öyküsü, dünkülerin amellerinin sonucu, bugünkü ve yarınki kavimlerin de tehdididir! Surede kavimlerin öyküsü ile helake neden olan paradigmaları bize gösterilir. Kuran’daki biyografilerinden anlıyoruz ki, Mısır’da köleci Firavun iktidarının üç önemli kurumunu Karun, Firavun ve Haman temsil etmiştir. Devletin tepesindeki tanrı insan kabul edilen Firavun, politika ve siyasi-kültürel paradigmayı; Karun ekonomik gücü; Hâmân ise Firavun ülkesinin kaba gücünü askeri yapıyı temsil etmektedir. Bu üç güç odağının yanına ruhban sınıfını da koyabiliriz. Böylece ayaklar dörde çıkmış olur. Peygamber gönderilen her toplumda resuller, bu türden bir kamu düzeniyle karşı karşıya gelmiş ve yönetici güçlerle tabiri caizse çatışmışlardır.
Mısır’daki iktidar masasının dört ayağının ortak sıfatları kibir ve gurur idi. Çünkü onlar o günün dünyasının en ileri medeniyetini temsil etiklerini düşünüyor, kendilerini her bakımdan büyük görüyorlardı. Dünden bugüne bu yapı hemen hiç değişmemiştir, denilebilir. Günümüzde nerede tek adama dayanan bu siyasi yönetim varsa oranın adı krallık, baasçılık, tiranlık, diktatörlük, faşizm, sosyalizm, komünizm vb. bir ad taşır ve o ülkelerde düzen birer zulüm düzenidir.
Ankebût suresinde isimleri anılan ve helak edildikleri bildirilen milletlerin öykülerinin bize ihtar ettiği sonuç şudur: 1) İnsanın dünya hayatı geçicidir. 2) Her kontrolsüz güç kullanımı (kendini yasanın üstünde gördüğünden!) failinde güç zehirlenmesi ortaya çıkartmaktadır. Uzağa gitmeye gerek yoktur; son yüz yılda gördüğümüz diktatörler, bunların insanlığa, ülkelerine ve halklarına verdiği zararlar, kâfi derecede öğreticidir. 3) Bu zehrin tesiri şu şekilde gözükmektedir: Para ve emlak yığmak, diğer servetleri kontrol etmek, pay almak; makamları elde tutmak ve yakınlarına dağıtmak. Her türlü zevk ve sefayı bir yaşama biçimi kılmak ve halka keyfi muamelede bulunmak 4) Dünyada kendisine geçici bir hayatın niçin verildiğini, niçin bu hayatın elinden alındığını ve ölümden sonra kendisine ne olacağını düşünmemek. 5) Ahreti, yeniden dirilmeyi, cenneti ve cehennemi inkâr etmek. Vb.
Dünya insanların değildir, Allah’ındır. İnsanı dünyada yaratan ve ona belli bir süre veren Allah Teâlâ, gönderdiği peygamberler ve ilahi kitaplarla insanı yegâne kurtuluş yolu olan Hak dine davet etmiştir. Helak olan milletler bu yolu tüm güçleriyle reddetmiş ve amellerinin bir sonucu olarak helak olmuşlardır.
Sonuç: Rabbimizin rahmeti esastır ve hayat bir rahmet tecellisidir. Haliyle Rabbimiz hiçbir kavme zulüm etmemiştir. Zulüm, zalimin kendi nefsine ve diğer insanların nefislerine karşı takındığı iradi bir tutumudur. Allah’ın varlığı kabul edilmez ve buyrukları tutulmazsa, insan, dünya hayatını değerlendirememiş, sınıfta kalmış bir öğrenci olarak, ölümle dünyadan ayrılır ve ahretteki yeni hayatına kavuşur. Orada kendisini bekleyen diplomasına göre bir makamdır: Ya Cennet ya da Cehennem! Karun, Firavun ve Hâmân Allah’ı reddetmiş ve cehennemi seçmişlerdir. Kıyamete kadar benzer tipolojilerin seçimleri de aynı sonucu doğuracaktır.
Ankebût suresinde yer alan helak olmuş kavimlerin öyküsü, dünkülerin amellerinin sonucu, bugünkü ve yarınki kavimlerin de tehdididir! Surede kavimlerin öyküsü ile helake neden olan paradigmaları bize gösterilir. Kuran’daki biyografilerinden anlıyoruz ki, Mısır’da köleci Firavun iktidarının üç önemli kurumunu Karun, Firavun ve Haman temsil etmiştir. Devletin tepesindeki tanrı insan kabul edilen Firavun, politika ve siyasi-kültürel paradigmayı; Karun ekonomik gücü; Hâmân ise Firavun ülkesinin kaba gücünü askeri yapıyı temsil etmektedir. Bu üç güç odağının yanına ruhban sınıfını da koyabiliriz. Böylece ayaklar dörde çıkmış olur. Peygamber gönderilen her toplumda resuller, bu türden bir kamu düzeniyle karşı karşıya gelmiş ve yönetici güçlerle tabiri caizse çatışmışlardır.
Mısır’daki iktidar masasının dört ayağının ortak sıfatları kibir ve gurur idi. Çünkü onlar o günün dünyasının en ileri medeniyetini temsil etiklerini düşünüyor, kendilerini her bakımdan büyük görüyorlardı. Dünden bugüne bu yapı hemen hiç değişmemiştir, denilebilir. Günümüzde nerede tek adama dayanan bu siyasi yönetim varsa oranın adı krallık, baasçılık, tiranlık, diktatörlük, faşizm, sosyalizm, komünizm vb. bir ad taşır ve o ülkelerde düzen birer zulüm düzenidir.
Ankebût suresinde isimleri anılan ve helak edildikleri bildirilen milletlerin öykülerinin bize ihtar ettiği sonuç şudur: 1) İnsanın dünya hayatı geçicidir. 2) Her kontrolsüz güç kullanımı (kendini yasanın üstünde gördüğünden!) failinde güç zehirlenmesi ortaya çıkartmaktadır. Uzağa gitmeye gerek yoktur; son yüz yılda gördüğümüz diktatörler, bunların insanlığa, ülkelerine ve halklarına verdiği zararlar, kâfi derecede öğreticidir. 3) Bu zehrin tesiri şu şekilde gözükmektedir: Para ve emlak yığmak, diğer servetleri kontrol etmek, pay almak; makamları elde tutmak ve yakınlarına dağıtmak. Her türlü zevk ve sefayı bir yaşama biçimi kılmak ve halka keyfi muamelede bulunmak 4) Dünyada kendisine geçici bir hayatın niçin verildiğini, niçin bu hayatın elinden alındığını ve ölümden sonra kendisine ne olacağını düşünmemek. 5) Ahreti, yeniden dirilmeyi, cenneti ve cehennemi inkâr etmek. Vb.
Dünya insanların değildir, Allah’ındır. İnsanı dünyada yaratan ve ona belli bir süre veren Allah Teâlâ, gönderdiği peygamberler ve ilahi kitaplarla insanı yegâne kurtuluş yolu olan Hak dine davet etmiştir. Helak olan milletler bu yolu tüm güçleriyle reddetmiş ve amellerinin bir sonucu olarak helak olmuşlardır.
Sonuç: Rabbimizin rahmeti esastır ve hayat bir rahmet tecellisidir. Haliyle Rabbimiz hiçbir kavme zulüm etmemiştir. Zulüm, zalimin kendi nefsine ve diğer insanların nefislerine karşı takındığı iradi bir tutumudur. Allah’ın varlığı kabul edilmez ve buyrukları tutulmazsa, insan, dünya hayatını değerlendirememiş, sınıfta kalmış bir öğrenci olarak, ölümle dünyadan ayrılır ve ahretteki yeni hayatına kavuşur. Orada kendisini bekleyen diplomasına göre bir makamdır: Ya Cennet ya da Cehennem! Karun, Firavun ve Hâmân Allah’ı reddetmiş ve cehennemi seçmişlerdir. Kıyamete kadar benzer tipolojilerin seçimleri de aynı sonucu doğuracaktır.