Ölüm yıldönümünde Turgut Özal hakkında bir açıklama yapan Anavatan Partisi Erzurum eski İl Başkanı Vahit Bingöl, Anavatan Partisi’nin kurucusu ve doğal lideri Turgut Özal'ı unutmayacaklarını, zira yerinin aradan geçen yıllara rağmen doldurulamadığını söyledi.
HABER MERKEZİ
Ölüm yıldönümünde Turgut Özal hakkında yazılı bir açıklama yapan Anavatan Partisi Erzurum eski İl Başkanı Vahit Bingöl; “Anavatan Partisi’nin kurucusu ve doğal lideri Turgut Özal’ı unutmayacaklarını; zira yerinin, aradan geçen yıllara rağmen doldurulamadığını” söyledi. Ülkemizin dünyayla birlikte koronavirüs gibi bir bulaşıcı hastalıkla topluca mücadele ettiği bu günlerde başta Atatürk olmak üzere onun gibi ileriyi gören, çaplı ve cesaret sahibi, demokrasiyi önceleyen, insan haklarına ve inanç hürriyetine önem veren, ayrımcılıktan uzak bir yapısı olan liderlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu kaydeden Vahit Bingöl, açıklamasında şunları kaydetti:
“Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden bazı iç ve dış meselelere Özal zamanında parmak basıldı ve el atıldı ve çözüm için çalışılmaya başlandı. Zira rahmetli Özal risk almasını ve karşısına çıkacağını tahmin ettiği olaylara çekinmeden göğüs germesini bilen bir liderdi. Bürokrasideki başarı çizgisini siyasette de devam ettirirken benimsediği şu ilke, onun liderlik vasıflarını öne çıkaran en önemli vasfı idi: "Benim iki gömleğim var; biri bayramlık, diğeri idamlık" Milletine karşı böylesine bir adanmışlık ruhuna sahip olan rahmetli liderimiz, bu düşünce tarzıyla aynı zamanda girişimci, büyük reformcu tavrını da ortaya koymuştur.
Sevgiye yürekten ve samimiyetle inanan biri olarak, toplumun çeşitli kesimleriyle, çocuklarla, gençlerle, sanatçılarla, sporcularla kolayca ilişki kurmasını becerebilen ender kişilerden biri olmuştur. Milletimiz ise, kendisine bu kadar yakın ve içten davranan, ülkesinin gelişmesi için hayatını ortaya koyan bu büyük lidere bigâne kalmamış, ona gerektiği değeri vererek, en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığına kadar yükseltmiştir. Belki de ufku, meseleleri olan vukufiyeti, öngörüsü, toplumcu bakış açısı, adalete olan yaklaşımı ve daha bir çok açıdan, Türk toplumunun Atatürk'ten sonra yetiştirdiği uluslararası bir lider ve siyasetçi nitelemesini de yapabiliriz onun için.
Onu sevmeyenlerin bazı sebepleri vardı. Çünkü o, halka yakın olan, açıkça halktan yana olan bir liderdi. Onun kafasındaki devlet, sadece bir hizmet aracı idi, bir baskı aracı değildi. Halkının moral değerlerini yakından bilen, modernlikle dindarlığı bağdaştırmış, demokrat ve her zaman demokrasiden yana bir liderdi. İnanç kimliğiyle evrensel değerleri uzlaştırdı; Türk milletine, "iman, özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitesini keşfetme imkânını" yeniden sağladı. Toplumun üzerine serpilmiş ölü toprağını ortadan kaldırdı ve insanımıza kendisine güvenmesini ve dünyaya açılmasını sağladı. Pratik zekasının ve sezgilerinin açtığı yolda, kararlılıkla yürüdü ve cumhuriyet dönemi Türk siyasetinin geleneksel tarzını ve rotasını ciddi ölçüde sarsmış bir lider olarak ayrıldı aramızdan.
Ekonomide, yönetimde ve siyasette yaptığı, devrim diyebileceğimiz zihniyet ve uygulama değişiklikleriyle; yıllardan beri durağanlığın esiri olmuş, adeta kendi içine kapanmış, açıklıktan ve şeffaflıktan korkar hale gelmiş, kompleksleri altında ezilen Türk insanını kendine getirmiş, önünde yeni ufuklar açmıştır. Ondan sonra da bu geniş görüşün devam etmesi ve bu ufuk çizgisinde yürünmesi en büyük dileğimizdi.
Tarihimizin büyüklüğünü gösterdi ve bu büyük tarihten alacağımız güçle 21. yüzyılda büyük işler başarabileceğimizi, kendi yaptıklarıyla ortaya koyarken, gelecek nesillere de bunu işaret etti. Aslında bugün, “bilgisayar nesli” olarak niteleyebileceğimiz gençlerimizi en iyi anlayan ve anlayacak olan bir liderdi. Şöyle ki, ülkemizde bilgisayar henüz emekleme devrinde iken, geleceği bu gençlerin ve bu teknolojinin kurgulayacağını keşfetmişti ve bunun ilk temellerini atmaya başlamıştı. Zaten kendisi de bu teknolojinin en iyi kullanıcılarından biriydi ve bu anlamda çağın nereye doğru evrildiğini çok iyi kavramıştı. Onun için de gelecek nesillerin kendisini daha iyi değerlendireceğine, hakkını teslim edeceğine inanıyor ve "Beni daha sonra anlayacaklar" diyordu.
Turgut Özal "tarihe ve Allah'a hesap vereceğini" bilerek yaşadı. Yaşadığı süre içinde oluşturduğu felsefeden yeni bir insan, lider bir ülke ve dünyada kendine yakışan yeri almayı başarmış bir Türkiye çıkarmaya çalıştı.
Her vefat yıldönümünde yapılan konuşmalar, yazılan yazılar, yaptıklarına sahip çıkmalar, söylediğinin çıkmaya başladığının bir göstergesidir. Anlaşılmaya ve bıraktığı mirasın bilincine varılmaya başlandığı söylenebilir.
O, en çok ihtiyacımız olduğu zamanda geldi, yapacaklarını hızla yaptı ve gitti. Bazıları kabul etmeseler dahi, bu ülkede yaşayan herkes, onun yaptıklarından bir pay aldı ve ona şükran borçları var.
Hayatta iken söylediklerine karşı çıkanlar, fikirlerine destek olmayanlar, şimdi bir çok konuda onu haklı görüyorlar ama ne yazık ki iş işten geçti. Oysa yaşarken onu anlamaya gayret etmedik. Hatta öne attığı bazı fikirlerinden dolayı onu suçladık bile. Eğer anlayabilseydik, sağlığında onu bu kadar hırpalamazdık. Değerini bilirdik. Yaşarken sövmek, öldükten sonra övmek çelişkisine düşmezdik.
Yerini dolduramadığımız, ufuklu bir devlet adamını kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Allah rahmet etsin.”
HABER MERKEZİ
Ölüm yıldönümünde Turgut Özal hakkında yazılı bir açıklama yapan Anavatan Partisi Erzurum eski İl Başkanı Vahit Bingöl; “Anavatan Partisi’nin kurucusu ve doğal lideri Turgut Özal’ı unutmayacaklarını; zira yerinin, aradan geçen yıllara rağmen doldurulamadığını” söyledi. Ülkemizin dünyayla birlikte koronavirüs gibi bir bulaşıcı hastalıkla topluca mücadele ettiği bu günlerde başta Atatürk olmak üzere onun gibi ileriyi gören, çaplı ve cesaret sahibi, demokrasiyi önceleyen, insan haklarına ve inanç hürriyetine önem veren, ayrımcılıktan uzak bir yapısı olan liderlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu kaydeden Vahit Bingöl, açıklamasında şunları kaydetti:
“Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden bazı iç ve dış meselelere Özal zamanında parmak basıldı ve el atıldı ve çözüm için çalışılmaya başlandı. Zira rahmetli Özal risk almasını ve karşısına çıkacağını tahmin ettiği olaylara çekinmeden göğüs germesini bilen bir liderdi. Bürokrasideki başarı çizgisini siyasette de devam ettirirken benimsediği şu ilke, onun liderlik vasıflarını öne çıkaran en önemli vasfı idi: "Benim iki gömleğim var; biri bayramlık, diğeri idamlık" Milletine karşı böylesine bir adanmışlık ruhuna sahip olan rahmetli liderimiz, bu düşünce tarzıyla aynı zamanda girişimci, büyük reformcu tavrını da ortaya koymuştur.
Sevgiye yürekten ve samimiyetle inanan biri olarak, toplumun çeşitli kesimleriyle, çocuklarla, gençlerle, sanatçılarla, sporcularla kolayca ilişki kurmasını becerebilen ender kişilerden biri olmuştur. Milletimiz ise, kendisine bu kadar yakın ve içten davranan, ülkesinin gelişmesi için hayatını ortaya koyan bu büyük lidere bigâne kalmamış, ona gerektiği değeri vererek, en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığına kadar yükseltmiştir. Belki de ufku, meseleleri olan vukufiyeti, öngörüsü, toplumcu bakış açısı, adalete olan yaklaşımı ve daha bir çok açıdan, Türk toplumunun Atatürk'ten sonra yetiştirdiği uluslararası bir lider ve siyasetçi nitelemesini de yapabiliriz onun için.
Onu sevmeyenlerin bazı sebepleri vardı. Çünkü o, halka yakın olan, açıkça halktan yana olan bir liderdi. Onun kafasındaki devlet, sadece bir hizmet aracı idi, bir baskı aracı değildi. Halkının moral değerlerini yakından bilen, modernlikle dindarlığı bağdaştırmış, demokrat ve her zaman demokrasiden yana bir liderdi. İnanç kimliğiyle evrensel değerleri uzlaştırdı; Türk milletine, "iman, özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitesini keşfetme imkânını" yeniden sağladı. Toplumun üzerine serpilmiş ölü toprağını ortadan kaldırdı ve insanımıza kendisine güvenmesini ve dünyaya açılmasını sağladı. Pratik zekasının ve sezgilerinin açtığı yolda, kararlılıkla yürüdü ve cumhuriyet dönemi Türk siyasetinin geleneksel tarzını ve rotasını ciddi ölçüde sarsmış bir lider olarak ayrıldı aramızdan.
Ekonomide, yönetimde ve siyasette yaptığı, devrim diyebileceğimiz zihniyet ve uygulama değişiklikleriyle; yıllardan beri durağanlığın esiri olmuş, adeta kendi içine kapanmış, açıklıktan ve şeffaflıktan korkar hale gelmiş, kompleksleri altında ezilen Türk insanını kendine getirmiş, önünde yeni ufuklar açmıştır. Ondan sonra da bu geniş görüşün devam etmesi ve bu ufuk çizgisinde yürünmesi en büyük dileğimizdi.
Tarihimizin büyüklüğünü gösterdi ve bu büyük tarihten alacağımız güçle 21. yüzyılda büyük işler başarabileceğimizi, kendi yaptıklarıyla ortaya koyarken, gelecek nesillere de bunu işaret etti. Aslında bugün, “bilgisayar nesli” olarak niteleyebileceğimiz gençlerimizi en iyi anlayan ve anlayacak olan bir liderdi. Şöyle ki, ülkemizde bilgisayar henüz emekleme devrinde iken, geleceği bu gençlerin ve bu teknolojinin kurgulayacağını keşfetmişti ve bunun ilk temellerini atmaya başlamıştı. Zaten kendisi de bu teknolojinin en iyi kullanıcılarından biriydi ve bu anlamda çağın nereye doğru evrildiğini çok iyi kavramıştı. Onun için de gelecek nesillerin kendisini daha iyi değerlendireceğine, hakkını teslim edeceğine inanıyor ve "Beni daha sonra anlayacaklar" diyordu.
Turgut Özal "tarihe ve Allah'a hesap vereceğini" bilerek yaşadı. Yaşadığı süre içinde oluşturduğu felsefeden yeni bir insan, lider bir ülke ve dünyada kendine yakışan yeri almayı başarmış bir Türkiye çıkarmaya çalıştı.
Her vefat yıldönümünde yapılan konuşmalar, yazılan yazılar, yaptıklarına sahip çıkmalar, söylediğinin çıkmaya başladığının bir göstergesidir. Anlaşılmaya ve bıraktığı mirasın bilincine varılmaya başlandığı söylenebilir.
O, en çok ihtiyacımız olduğu zamanda geldi, yapacaklarını hızla yaptı ve gitti. Bazıları kabul etmeseler dahi, bu ülkede yaşayan herkes, onun yaptıklarından bir pay aldı ve ona şükran borçları var.
Hayatta iken söylediklerine karşı çıkanlar, fikirlerine destek olmayanlar, şimdi bir çok konuda onu haklı görüyorlar ama ne yazık ki iş işten geçti. Oysa yaşarken onu anlamaya gayret etmedik. Hatta öne attığı bazı fikirlerinden dolayı onu suçladık bile. Eğer anlayabilseydik, sağlığında onu bu kadar hırpalamazdık. Değerini bilirdik. Yaşarken sövmek, öldükten sonra övmek çelişkisine düşmezdik.
Yerini dolduramadığımız, ufuklu bir devlet adamını kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Allah rahmet etsin.”