“Görmedin mi; Allah, yerde olanları, denizde yüzen gemileri, emriyle hizmetinize verdi. Göğü izni olmaksızın yerin üzerine düşmekten O tutuyor, şüphe yok ki Allah, insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hac 65)
Ayette geçen ‘emr’ ifadesi; buyurmak, görev ve talimat vermek, anlamındadır. Emrin iki unsuru var, amir, memur. Varlık, Allahü Teâlâ’nın memurudur; Halik, ne emrederse mahlûku da onu yapar. Ayette geçen bir diğer sözcük, ‘iznihi’dir. İzin sözcüğünün anlamı yasağı kaldırmak, bir şeye ruhsat ve yol vermektir. Emir sözcüğü gibi, İzin sözcüğü de, Türkçemizde kullanılmaktadır.
Maddî ve manevî varlıklar; insan, melek, cin-şeytan; hayvan, bitki ve gök cisimleri Allah’ın yarattığı varlıklardır. Her bir varlık, Rabbimizin koyduğu yasalara göre var ve yok olmaktadır. İlahî yasaların kendiliğinden değişmesi mümkün değildir; fizik, kimya, biyoloji vb. kanunları kim koymuşsa, bu kanunlar, ancak koyan güç tarafından değiştirilebilir. Ayetin sonunda zikredilen Raûf ve Rahîm olan Allah’ın izni ve emri olmadan hiçbir ilahî yasa değişmez; değiştirilemez.
İçinde taşıdığı dünya dâhil, kâinattaki her bir varlık mükemmeldir; her varlık yerli yerindedir. Güneş sobasını yakan dünyanın ondan nasıl istifade edeceğini de yasaya bağlamıştır. İşte bunun gibi, her varlık, emir ve izin üzerine hareket etmektedir. Sonsuz göklere bakıp huzur duymak, güvenlik hissinin sarsılmaması, her bir varlığın ve her bir varlığın bağlı olduğu sistemin, Rabbin kontrolünde olduğunu gösterir; güvenin kaynağı Allah’tır. Varlık, Allah’ın kuludur; bunun kanıtı, evrendeki düzenin devam etmesidir. İlahi emirlere itaat olmasaydı evren şimdiye dek çoktan yıkılmış ve dünya hayatı da sona ermiş olurdu.
Kâinattaki varlıklardan istifade edebilmek için insana kapasite yüklenmiş, varlığa da, insanın isteklerine tabi olması için, emir ve izin verilmiştir. Dünya, insanın emrine amadedir; insan diler suların önüne kesip barajlar yapar, diler araç yapıp havada uçar ve uzaya çıkar; diler istediği yere gider, istediği şeyi yapar! İnsana hayvanlardan, bitkilerden, ağaçlardan, denizlerden ve topraktan istifade etme izni verilmiştir. Hiçbir varlık insana muhalefet etmez. Eğer Allah, izin vermeseydi, insanlar, denizden bir balık çıkaramazdı ve ağaçtan da bir meyve koparamazdı. Güneş, yörüngesinden çıkıp dünyaya yaklaşabilir ve birkaç saniye içinde dünyayı, bir çuval kömür gibi, tandırına atabilir. Güneş, emir ve izinle iş gördüğünden, böyle bir şey yapması mümkün olmaz; ancak, güneşi yaratan güneşe bu izni verdiğinde, güneş, dünyayı yutabilir. Kıyamet, varlığın, izin ve emirle, ilahî kanunlara riayet etmemesiyle gerçekleşecektir.
Esirgeyen, şefkat gösteren ve bağışlayan Rabbimiz, evreni ve içindeki varlıkları koruyor. Varlıkların tabi olduğu ilahî emri ve izni görmek; parçalardan oluşan kendi bedeninin nasıl bir amaç için ortak çalıştığını anlamak, kendindeki düzenin kâinat için de geçerli olduğunu düşünmek, tüm bunların Yaratıcının emri ve izniyle mümkün olduğunu bilmek, saadete ve selamete ermiş Müslüman kişi olmak demektir.
Sonuç: Surenin devam eden altmış altıncı ayetinde ki, “O (Allah) sizi diriltmiştir, sonra sizi öldürecektir, sonra sizi diriltecektir. Şüphe yok ki, insan elbette çok nankördür.” İlahî ifadesi, insanın varlık sahnesinde gözükmesinin, emir ve izinle mümkün olduğunu, insanın ölümü ve ölümden sonraki dirilmesinin de, aynı şekilde, emir ve izinle mümkün olacağını kati bir gerçeklik olarak bildirmektedir.
Ayette geçen ‘emr’ ifadesi; buyurmak, görev ve talimat vermek, anlamındadır. Emrin iki unsuru var, amir, memur. Varlık, Allahü Teâlâ’nın memurudur; Halik, ne emrederse mahlûku da onu yapar. Ayette geçen bir diğer sözcük, ‘iznihi’dir. İzin sözcüğünün anlamı yasağı kaldırmak, bir şeye ruhsat ve yol vermektir. Emir sözcüğü gibi, İzin sözcüğü de, Türkçemizde kullanılmaktadır.
Maddî ve manevî varlıklar; insan, melek, cin-şeytan; hayvan, bitki ve gök cisimleri Allah’ın yarattığı varlıklardır. Her bir varlık, Rabbimizin koyduğu yasalara göre var ve yok olmaktadır. İlahî yasaların kendiliğinden değişmesi mümkün değildir; fizik, kimya, biyoloji vb. kanunları kim koymuşsa, bu kanunlar, ancak koyan güç tarafından değiştirilebilir. Ayetin sonunda zikredilen Raûf ve Rahîm olan Allah’ın izni ve emri olmadan hiçbir ilahî yasa değişmez; değiştirilemez.
İçinde taşıdığı dünya dâhil, kâinattaki her bir varlık mükemmeldir; her varlık yerli yerindedir. Güneş sobasını yakan dünyanın ondan nasıl istifade edeceğini de yasaya bağlamıştır. İşte bunun gibi, her varlık, emir ve izin üzerine hareket etmektedir. Sonsuz göklere bakıp huzur duymak, güvenlik hissinin sarsılmaması, her bir varlığın ve her bir varlığın bağlı olduğu sistemin, Rabbin kontrolünde olduğunu gösterir; güvenin kaynağı Allah’tır. Varlık, Allah’ın kuludur; bunun kanıtı, evrendeki düzenin devam etmesidir. İlahi emirlere itaat olmasaydı evren şimdiye dek çoktan yıkılmış ve dünya hayatı da sona ermiş olurdu.
Kâinattaki varlıklardan istifade edebilmek için insana kapasite yüklenmiş, varlığa da, insanın isteklerine tabi olması için, emir ve izin verilmiştir. Dünya, insanın emrine amadedir; insan diler suların önüne kesip barajlar yapar, diler araç yapıp havada uçar ve uzaya çıkar; diler istediği yere gider, istediği şeyi yapar! İnsana hayvanlardan, bitkilerden, ağaçlardan, denizlerden ve topraktan istifade etme izni verilmiştir. Hiçbir varlık insana muhalefet etmez. Eğer Allah, izin vermeseydi, insanlar, denizden bir balık çıkaramazdı ve ağaçtan da bir meyve koparamazdı. Güneş, yörüngesinden çıkıp dünyaya yaklaşabilir ve birkaç saniye içinde dünyayı, bir çuval kömür gibi, tandırına atabilir. Güneş, emir ve izinle iş gördüğünden, böyle bir şey yapması mümkün olmaz; ancak, güneşi yaratan güneşe bu izni verdiğinde, güneş, dünyayı yutabilir. Kıyamet, varlığın, izin ve emirle, ilahî kanunlara riayet etmemesiyle gerçekleşecektir.
Esirgeyen, şefkat gösteren ve bağışlayan Rabbimiz, evreni ve içindeki varlıkları koruyor. Varlıkların tabi olduğu ilahî emri ve izni görmek; parçalardan oluşan kendi bedeninin nasıl bir amaç için ortak çalıştığını anlamak, kendindeki düzenin kâinat için de geçerli olduğunu düşünmek, tüm bunların Yaratıcının emri ve izniyle mümkün olduğunu bilmek, saadete ve selamete ermiş Müslüman kişi olmak demektir.
Sonuç: Surenin devam eden altmış altıncı ayetinde ki, “O (Allah) sizi diriltmiştir, sonra sizi öldürecektir, sonra sizi diriltecektir. Şüphe yok ki, insan elbette çok nankördür.” İlahî ifadesi, insanın varlık sahnesinde gözükmesinin, emir ve izinle mümkün olduğunu, insanın ölümü ve ölümden sonraki dirilmesinin de, aynı şekilde, emir ve izinle mümkün olacağını kati bir gerçeklik olarak bildirmektedir.