Türkiye, büyük devlet mi yoksa güçsüz ve bağımlı bir devlet mi sorusunu kendi aramızda büyütmenin ihanete destek vermekten başka anlam taşımadığını hâlâ anlamayanlar olsa gerek ki, tabiri caizse ağzı olan konuşuyor!
Bir kısım insan bunu şaka zannediyor, konuşulup unutulacak bir şeymiş gibi görüyor.
Cehalet diz boyu anlayacağınız!
Başka bir kesim siyasetin tam ortasına vatanı atmaktan çekinmiyor.
Onlara göre Türkiye’nin dünyadaki her kaybı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hanesine eksi puan olarak yazıldığı için fevkaledenin fevkinde.
Buna da siyasi saplantı demeyi tercih ediyorum. Şimdilik!
Bu kesimi oluşturan kitlenin en bilinen özelliği yaşanan olayları güya objektif olarak değerlendiriyoruz havasına giriyor olmaları.
Sanki dünyada bütün devletler şeffaf ve sadece dünya insanlığının çıkarları üzerine kurulu projeler üretiyormuş da Türkiye bir sürü kurnazlık yapıyormuş gibi yorumluyorlar her hadiseyi.
İnsansız hava aracından, Suriye, Irak politikasına kadar her alanda bakışları böyle.
İnsan temelli ve adalete dayalı bir politika izliyoruz diyerek söylediklerini güzel göstermeye çalışıyorlar. Tamam da insansız hava aracının imha etmeye çalıştığı teröristin hakkı kadar o bölgede yaşayan masum kadınların, çocukların yaşamaya hakkı yok mu sorusunun cevabı onları hiç ilgilendirmiyor.
Dünya yaşadığımız şu günlerde öyle bir buhranın içerisinde debeleniyor ki, belki bu kadar zor zamanlar birinci ve ikinci dünya savaşları yaşanırken bile olmamıştı.
Çünkü kimin kurt kimin kuzu olduğunun anlaşılamayacağı kadar dumanlı zamanlardan geçiyoruz.
Bunu herkes biliyor aslında, işine geldiği zaman da söylüyor ama siyaset ya da egolar devreye girdiğinde herşeyi unutuveriyor.
Türkiye’nin dış politikasında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de söylediği gibi istikrarlı bir süreci yaşıyoruz.
Ülkenin bağımsız ve kendi çıkarlarına dayalı bir politikasının oluşması için belki de en ciddi adımların atıldığı dönemdeyiz.
Türkiye’nin bir kabile devleti olmadığının söylemden eyleme geçirildiği zamanları adım adım takip ediyoruz.
Amerika’ya vize kısıtlaması getirmemizi ne yazık ki, bu ülkede yaşayıp komik bulanlar var. Çünkü onlar Türkiye’yi dünya politikasında etkisiz elaman olarak görmeye alışmış bir kuşaktan geliyorlar.
Hiç birşeye yaramazmış! Yarar en azından sizin sizin adınıza konuşabildiğinizi ortaya koymaya bal gibi yarar.
Üstelik Türkiye, son zamanlarda sadece böyle çıkışlar yapmakla kalmıyor, Ortadoğu politikasını yönlendirecek aktörlerin başında yer alıyor.
Suriyeli mazlumları korumak konusunda adeta dünyanın melek ülkesi konumunu açık ara koruyor.
Gerektiğinde müttefik görünen ülkelerin sinsi politikaları karşısında anında pozisyon alabiliyor.
Bu ülkede yaşıyorsak ve mandacı, batıcı, birilerinin adamı, şerefsiz FETÖ, PKK ve benzeri örgütlerin tutsağı değilsek sevsek de sevmesek de bu devleti milletin oylarıyla yönetme yetkisini almış bulunan hükümeti desteklemek durumundayız.
Elbette eleştireceğiz ama sözlerimizi söylerken kime yarar, kime zarar oluşturacağını da hesap ederek konuşacağız.
Bunu kahvede de mi böyle yapacağız?
Evet!
Amerika’nın, Almanya’nın, Fransa’nın ve yedi düvelin üzerimize geldiği ve Türkiye’yi bölüp, parçalayıp, yutmak için salyalarını akıttığı bir dönemde; siyasi tavrımızın, egomuzun, kişisel ikbalimizin vatanın çıkarlarının önüne geçmemesine dikkat etmek bir vatanseverlik ve insanlık borcudur.
Bunu böyle yapmayanların ileride çok utanacakları durumlara düşeceklerini şimdiden hatırlatmak da hepimizin boynunun borcudur.
Bir kısım insan bunu şaka zannediyor, konuşulup unutulacak bir şeymiş gibi görüyor.
Cehalet diz boyu anlayacağınız!
Başka bir kesim siyasetin tam ortasına vatanı atmaktan çekinmiyor.
Onlara göre Türkiye’nin dünyadaki her kaybı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hanesine eksi puan olarak yazıldığı için fevkaledenin fevkinde.
Buna da siyasi saplantı demeyi tercih ediyorum. Şimdilik!
Bu kesimi oluşturan kitlenin en bilinen özelliği yaşanan olayları güya objektif olarak değerlendiriyoruz havasına giriyor olmaları.
Sanki dünyada bütün devletler şeffaf ve sadece dünya insanlığının çıkarları üzerine kurulu projeler üretiyormuş da Türkiye bir sürü kurnazlık yapıyormuş gibi yorumluyorlar her hadiseyi.
İnsansız hava aracından, Suriye, Irak politikasına kadar her alanda bakışları böyle.
İnsan temelli ve adalete dayalı bir politika izliyoruz diyerek söylediklerini güzel göstermeye çalışıyorlar. Tamam da insansız hava aracının imha etmeye çalıştığı teröristin hakkı kadar o bölgede yaşayan masum kadınların, çocukların yaşamaya hakkı yok mu sorusunun cevabı onları hiç ilgilendirmiyor.
Dünya yaşadığımız şu günlerde öyle bir buhranın içerisinde debeleniyor ki, belki bu kadar zor zamanlar birinci ve ikinci dünya savaşları yaşanırken bile olmamıştı.
Çünkü kimin kurt kimin kuzu olduğunun anlaşılamayacağı kadar dumanlı zamanlardan geçiyoruz.
Bunu herkes biliyor aslında, işine geldiği zaman da söylüyor ama siyaset ya da egolar devreye girdiğinde herşeyi unutuveriyor.
Türkiye’nin dış politikasında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de söylediği gibi istikrarlı bir süreci yaşıyoruz.
Ülkenin bağımsız ve kendi çıkarlarına dayalı bir politikasının oluşması için belki de en ciddi adımların atıldığı dönemdeyiz.
Türkiye’nin bir kabile devleti olmadığının söylemden eyleme geçirildiği zamanları adım adım takip ediyoruz.
Amerika’ya vize kısıtlaması getirmemizi ne yazık ki, bu ülkede yaşayıp komik bulanlar var. Çünkü onlar Türkiye’yi dünya politikasında etkisiz elaman olarak görmeye alışmış bir kuşaktan geliyorlar.
Hiç birşeye yaramazmış! Yarar en azından sizin sizin adınıza konuşabildiğinizi ortaya koymaya bal gibi yarar.
Üstelik Türkiye, son zamanlarda sadece böyle çıkışlar yapmakla kalmıyor, Ortadoğu politikasını yönlendirecek aktörlerin başında yer alıyor.
Suriyeli mazlumları korumak konusunda adeta dünyanın melek ülkesi konumunu açık ara koruyor.
Gerektiğinde müttefik görünen ülkelerin sinsi politikaları karşısında anında pozisyon alabiliyor.
Bu ülkede yaşıyorsak ve mandacı, batıcı, birilerinin adamı, şerefsiz FETÖ, PKK ve benzeri örgütlerin tutsağı değilsek sevsek de sevmesek de bu devleti milletin oylarıyla yönetme yetkisini almış bulunan hükümeti desteklemek durumundayız.
Elbette eleştireceğiz ama sözlerimizi söylerken kime yarar, kime zarar oluşturacağını da hesap ederek konuşacağız.
Bunu kahvede de mi böyle yapacağız?
Evet!
Amerika’nın, Almanya’nın, Fransa’nın ve yedi düvelin üzerimize geldiği ve Türkiye’yi bölüp, parçalayıp, yutmak için salyalarını akıttığı bir dönemde; siyasi tavrımızın, egomuzun, kişisel ikbalimizin vatanın çıkarlarının önüne geçmemesine dikkat etmek bir vatanseverlik ve insanlık borcudur.
Bunu böyle yapmayanların ileride çok utanacakları durumlara düşeceklerini şimdiden hatırlatmak da hepimizin boynunun borcudur.