Yollarımızın kesiştiği mekân belliydi ama onunla ilk ne zaman karşılaştığımı hatırlamıyorum. Bu konu da tek söyleyeceğim şey ise keşke onunla çok daha önceleri tanışmış olsaydım. Hani bazı insanlar vardır ya yüzünü yeni görmüş olsan bile o yüzü sanki asırlardır tanıyormuş hissi verir işte Recai Hoca’da benim için öyleydi. O zamanlar Almanca bölümünü bitirmek üzereydi. Atanmak ve devletine hizmet etme düşüncesi vardı. Hayatın zorluklarını biliyor, çalışkan, özverili ve ondan da daha önemlisi elindekilerin de kıymetini biliyordu. Ne gelirse ondan gelir, ondan gelenin başımın üstünde yeri vardır şükrü onu tanıdığım ilk günden beri en önemli hasletiydi. Yaratılana değer verişi, çalışma azmi, vefası ve saygısı onu bende farklı kılan özellikleriydi. Recai Hocanın çok farklı bir dünyası vardı. O dünyada bize de yer vermiş olması ise benim için büyük bir şanstı. Ders içinde ve ders dışında sözleri, davranışları ve toplum içindeki duruşuyla ideal bir öğretmen adayıydı. Mesleğe olan hasreti gün geldi sona erdi ve rabbim ona bunu nasip etti. Ona emek verenleri hiç unutmadı. İlim karşısında hep boynu bükük, saygısı sonsuz idi. Çok şükür rabbim benim karşıma böyle nice pırlanta talebeler çıkardı. Ne kadar şükretsem az. İşte bu yüzdendir dünyaya yeniden gelsem öğretmen olmayı tercih ederim.
Recai Hoca ilk Diyarbakır’a atandı ve 3 yıl ülkemizin bu güzel beldesinde talebe yetiştirdi. Bizimle irtibatını hiç kesmedi. Hep yanımızda oldu. Erzurum’a gelip gittiğinde mutlaka bizi aradı, yüz yüze görüştü. Bir seminer döneminde ise bizimle aynı okulda oldu. Aile ortamını gördüğü Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesinde çalışmayı rabbinden istedi ve yıllar sonra rabbim bunu ona nasip etti. Zira Recai Hocanın kalbinin güzelliğiydi bu ona verilen. Duası o kadar işten ve samimi olmuş ki rabbim ona bu okulda görev yapmayı nasip etmişti. 3 yılın ardından Recai Hoca artık Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesindeydi. O artık bizim mesai arkadaşımız olmuştu. Recai Hoca artık okulun Recai Hocasıydı. Kısa süre de talebeleri, öğretmen arkadaşları ve idarecilerimiz tarafından sevilmişti. İşine sevdalıydı. Yabancı dil öğretiminin ne demek olduğunu biliyordu. Canla başla çalışıyordu. Bu arada artık evlenmiş ve iki çocuk babası olmuştu. Artık düşünmesi gereken tam 3 can daha olmuştu. Üç can dedik ama aslında kelimeler eksik kaldı. Zira Recai Hocanın değer verdiği 3 can daha vardı. Anne, baba ve birde bizim de çok sevdiğimiz ve mutlaka her hafta beklediğimiz, yolunu gözlediğimiz Yüksel idi. Yüksel hem Recai Hocanın hem de anne ve babasının cennete açılan kapısıydı. Onlar onu öyle kabullenmişti. Yüksel 20 yaşında rabbimin emaneti olan en kıymetli emanetti. Her hafta Recai Hoca, Yüksel’i alır çocuğu gibi gezdirir, yedirir, içirir gönlünü hoş eder daha sonra da baba evine götürürdü. Yüksel’in dünyasına girebilmeyi başarabilenler ne mutlu insanlardır. İşte Recai Hoca bence o mutlu insanların en başında gelendir. Bizler buna şahit olduk. Kardeşi değil de evladı gibi Yüksel’i bağrına basıyor, her seslenişine kulak veriyor, onunla kalkıyor, onunla yürüyor ve onunla çocuk oluyordu. Şimdi Yüksel bir süreli öksüz ve yetim kalıyor, Recai Hoca kazandığı sınav ve çocuklarına yeni bir hayat için Almanya’ya gidiyor. Ben Recai Hocanın Almanya’ya vize çıkıncaya kadar inanmak istemedim. Onun gitmesini hiç ama hiç içimden geçirmedim. Zira giderse bizlerde çok büyük bir boşluk oluşturacağını en iyi bilenlerdendim. Ben onu bir kardeşim gibi hatta bir evladım gibi sevdim. O kadar çok anlatılacak meziyeti var ki hangi birini yazsam inanın bilmiyorum. Ama bu hayat, ayakta kalmak ve yola devam etmek gerekiyor. İki evladı, eşi ve kendisiyle daha rahat ve mutlu bir hayat için ona açılan bu kapıdan girmesi gerekiyor. Her daim yanında olacağız Recai Hocam. Rabbim çıktığı bu yolculukta yardımcın olsun. Bizler seni çok sevdik. İnsanlığını, duruşunu, merhametini, vefanı, tarzını, eğitmenliğini, kardeşliğini, mesai arkadaşlığını ve daha nice iyi yönlerinle hep hatırlanacaksın. Zira sen Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi ve bizlere iz bırakarak gidiyorsun. Gitmek demek unutmak ve unutulmak demek değildir. Hep aklımızda olacak ve hatırlanacaksın. Yolun açık olsun hocam.
Recai Hoca ilk Diyarbakır’a atandı ve 3 yıl ülkemizin bu güzel beldesinde talebe yetiştirdi. Bizimle irtibatını hiç kesmedi. Hep yanımızda oldu. Erzurum’a gelip gittiğinde mutlaka bizi aradı, yüz yüze görüştü. Bir seminer döneminde ise bizimle aynı okulda oldu. Aile ortamını gördüğü Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesinde çalışmayı rabbinden istedi ve yıllar sonra rabbim bunu ona nasip etti. Zira Recai Hocanın kalbinin güzelliğiydi bu ona verilen. Duası o kadar işten ve samimi olmuş ki rabbim ona bu okulda görev yapmayı nasip etmişti. 3 yılın ardından Recai Hoca artık Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesindeydi. O artık bizim mesai arkadaşımız olmuştu. Recai Hoca artık okulun Recai Hocasıydı. Kısa süre de talebeleri, öğretmen arkadaşları ve idarecilerimiz tarafından sevilmişti. İşine sevdalıydı. Yabancı dil öğretiminin ne demek olduğunu biliyordu. Canla başla çalışıyordu. Bu arada artık evlenmiş ve iki çocuk babası olmuştu. Artık düşünmesi gereken tam 3 can daha olmuştu. Üç can dedik ama aslında kelimeler eksik kaldı. Zira Recai Hocanın değer verdiği 3 can daha vardı. Anne, baba ve birde bizim de çok sevdiğimiz ve mutlaka her hafta beklediğimiz, yolunu gözlediğimiz Yüksel idi. Yüksel hem Recai Hocanın hem de anne ve babasının cennete açılan kapısıydı. Onlar onu öyle kabullenmişti. Yüksel 20 yaşında rabbimin emaneti olan en kıymetli emanetti. Her hafta Recai Hoca, Yüksel’i alır çocuğu gibi gezdirir, yedirir, içirir gönlünü hoş eder daha sonra da baba evine götürürdü. Yüksel’in dünyasına girebilmeyi başarabilenler ne mutlu insanlardır. İşte Recai Hoca bence o mutlu insanların en başında gelendir. Bizler buna şahit olduk. Kardeşi değil de evladı gibi Yüksel’i bağrına basıyor, her seslenişine kulak veriyor, onunla kalkıyor, onunla yürüyor ve onunla çocuk oluyordu. Şimdi Yüksel bir süreli öksüz ve yetim kalıyor, Recai Hoca kazandığı sınav ve çocuklarına yeni bir hayat için Almanya’ya gidiyor. Ben Recai Hocanın Almanya’ya vize çıkıncaya kadar inanmak istemedim. Onun gitmesini hiç ama hiç içimden geçirmedim. Zira giderse bizlerde çok büyük bir boşluk oluşturacağını en iyi bilenlerdendim. Ben onu bir kardeşim gibi hatta bir evladım gibi sevdim. O kadar çok anlatılacak meziyeti var ki hangi birini yazsam inanın bilmiyorum. Ama bu hayat, ayakta kalmak ve yola devam etmek gerekiyor. İki evladı, eşi ve kendisiyle daha rahat ve mutlu bir hayat için ona açılan bu kapıdan girmesi gerekiyor. Her daim yanında olacağız Recai Hocam. Rabbim çıktığı bu yolculukta yardımcın olsun. Bizler seni çok sevdik. İnsanlığını, duruşunu, merhametini, vefanı, tarzını, eğitmenliğini, kardeşliğini, mesai arkadaşlığını ve daha nice iyi yönlerinle hep hatırlanacaksın. Zira sen Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi ve bizlere iz bırakarak gidiyorsun. Gitmek demek unutmak ve unutulmak demek değildir. Hep aklımızda olacak ve hatırlanacaksın. Yolun açık olsun hocam.