
“Yoksa ‘Onu uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur’an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.” (Ahkâf 8)
Kur’an ayetlerinin Allah Teâlâ’nın Hazreti Muhammed (sav)’e Hazreti Cebrail vasıtasıyla indirdiği vahiyler olduğuna ilk günden itibaren başlayan ve zamanımıza kadar uzanan ve kıyamete kadar da sürecek olan bir muhalefet söz konusudur. Ayetlerin yüksek ifade gücü ve metinlerin şiirselliği karşısında şaşkınlığa düşen Arap muhalifler ve sonrakiler bazı cahilce tezler geliştirdiler:
-Kur’an ayetlerini Muhammed uyduruyor!
-Kur’an ayetleri şiirdir yahut insana etki eden büyülü sözlerdir!
-Muhammed ayetleri Yaratıcının indirdiğini söyleyerek Yaratıcıya iftira atıyor…
-Kur’an bir ‘çöl kanunudur; Araplar için tertip edilmiş bir kitaptır, haliyle hükümleri Arapları bağlar’.. vb.
Günümüz dünyasında da, özellikle Hıristiyan âleminde, Kur’an’ın Tanrı’nın kelamı olmadığı Muhammed’in kitabı olduğu safsatasına inanlar eksik değildir. Fransa Cumhurbaşkanı, Hollandalı kimi politikacılar, “Muhammed’in sözleri olan Kur’an’ın bazı ayetlerinin Avrupa Birliği normlarına uygun olmadığı bu ayetlerin Kur’an’dan çıkarılması gerektiğini” söyleyecek derecede bir karşıtlık ortaya koyabilmektedirler.
Bu karşı çıkışların bilimsel bir temeli yoktur. Hissiyat ve tarafgirlik söz konusudur. Kur’an’ın Allah’ın (cc) sözleri olduğuna inanmayanlar, Kur’an’ı objektif bir gözle inceleyerek bir muhalefet üretiyor değillerdir, bunu yapanlar, mesela çok sayıda oryantalist ve tarafsız bilim adamı Kur’an’a olan hayranlıklarını ifade etmişlerdir.
Ünlü tarihçimiz İsmail Hami Danişmend, “Garp İlminin Kur’an-ı Kerim Hayranlığı” (Hareket Yayınları, İstanbul, 1967), isimli eserinde, bir zamanlar ülkemizde de, Batı ülkelerine öykünerek dini inkâr edenleri ve Kur’an’a eleştiriler yöneltenleri de işin içine katarak, “Kur’an-ı Kerime çöl kanun diyen cahil ve gafil Batı hayranları, Batı ilminin 19. Asırdan beri Kur’an’a hayran olduğundan habersiz birtakım türedi Batıcılardır,” demektedir.
“Kur’an-ı Kerim çölde değil, Mekke ile Medine gibi eski Doğu ile Batı’nın birleştiği ve irtibatını sağlayan medeniyet merkezlerinde nazil olmuştur ve bunlardan Mekke şehrinin İslamiyet’ten evvelki cumhuriyet idaresi de eski Atina cumhuriyetinden bile üstündür,” tespitini, Avrupa ve Amerika’nın en büyük en yetkili âlimlerinin ifadeleriyle ortaya koyan Dannişmend, İslam’ın evrensel ve yegâne Hak din olduğunu Batılıların bile kabul ettiğini belirtmektedir.
-Yabancı bilim adamlarının görüşleri
Danişmend’in kitabında yer alan bazı yabancı bilim insanlarının Kur’an’la ilgili görüşlerinden birkaç örnek şöyledir (tamamı için kitaba müracaat edilmelidir):
Rus müsteşrik Prof. Barthold: “Yeryüzünde yegâne cihanşümul din İslamiyet’tir.” (s, 44)
ABD Princeton Üniversitesi Profesörlerinden Philip K. Hitti: “Kur’an yalnız dinin kalbi ve A’lây-ı ılliyyin’in ruhanî âleme ait rehberi değil, aynı zamanda her ilmin bir özeti ve bizim şu geçici dünyamız için bir kanunlar mecmuası teşkil eden bir siyaset vesikasıdır.” (S, 45)
Wells H.G: “İslam şevket ve kudretinin üçüncü bir unsuru da bütün müminlerin, aralarında hiçbir renk, menşe ve içtimaı mevki farkı olmamak şartıyla kardeşliklerinde ve Allah’a karşı eşit olduklarında ısrar etmesinden doğmaktadır.” (s, 45)
İslam bilimci Louis Gardet: “İlk önce kendi milletine gönderilen ve bir Arap peygamberi olan Hazreti Muhammed aynı zamanda bütün dünyaya gönderilmiştir.” (s, 46)
Meşhur müsteşrik Stanley Lane-Poole: “Kur’an insan cinsinin en ciddi incelenmesine layıktır. Çünkü insan ondan şahsen istifade etmemiş olsa bile, beşer cinsinin bir uzvu sıfatıyla her halde yararlanmıştır.” (s, 46)
Fransız akademisyen Anguetil Duperron: “Artık batıl itikadımızdan sıyrılalım da Kur’an’da muazzam bir kütlenin ve yeryüzünün en büyük kısımlarından birinin dikkat ve ilgisini çekmiş olan hükümleri bulup ortaya çıkaralım.” (s, 47)
İslam karşıtı İngiliz müsteşrik Charles Mills’in bir itirafı: “…Kur’an üslubunun zenginliğiyle ahengini kâfir bir Avrupalı bile onu tercüme ederken taklit edemez.” (s,48)
Fransız yazar Theophile Laavallee: “Hazreti Muhammed Arabistan’ı medenileştirmiştir; çünkü din, ahlak ve cemiyet gibi esasların istisnasız hepsi, bütün hukukun kaynağı ve her türlü vazifenin menşei olan Kur’an’ın çeşitli surelerinde tam olarak mevcuttur: Bütün İslam cemiyeti tamamıyla işte ondan doğmuştur.” (s, 48)
Yıllarca İstanbul’da kalmış Fransız yazar Charles Mismer: “Hıristiyanlar âlim olunca Hıristiyanlıkla alakaları kesilir. Müslümanlar da cahil olunca İslamiyet’le alakaları kesilir… Bugüne kadar yeryüzünde görülmüş en parlak, en âlemşümul, en demokratik ve bin yıllık bir medeniyetin başlıca ve yegâne amili bir Kur’an esası olduktan sonra, bugünkü Müslüman cemaatlerin cehalet sebebi nasıl olur da İslamiyet’e dayandırılabilir.” (s,48)
Fransız hukukçu ve akademisyen Victor Imberdis: “Kur’an, bütün hukuk esaslarına kaynak olan mukaddes bir kanun oldu: Şekli ne kadar muhteşemse, ifade itibariyle de o kadar güzel ve mükemmeldir ki hayalleri büyüler ve yiğitlikle cesareti son derece yükseltir.” (s,49)
Meşhur Fransız müsteşrik Profesör Ernest Renan: “Üslup itibariyle Kur’an daha ilk andan itibaren büyük bir yenilik olarak ortaya çıktı; hatta denilebilir ki, bu kitap dinî bir inkılâp kadar edebî bir inkılâba da alametti… Bu, ne şiirdir, ne nesirdir, ne sihirdir, yalnız ruha nüfuz eden bir şeydir.” (s, 49-50)
Fransız müsteşriklerden Rene Basset: “Kur’an edebî güzelliğin ezeli ve ebedî timsalidir, hem öyle bir timsaldir ki müfessirlerin dediği gibi melekler de, insanlar da o mukaddes kitabın herhangi bir ayeti ayarında tek bir cümle bile yazmaktan acizdirler.” (s, 50)
İngiliz müsteşrik derinden Stanley Lana Poole: “ Kur’an’ın hiç bir kısmı Arapların vezin kaidelerine uymaz bununla beraber tam bir nesir de değildir, fakat vezinsiz bir şiir hususiyetini tamamıyla haiz ve gayet beliğ bir nesir şeklidir.” (s,50)
Fransız âlim Dr. Gustave Le Bon: “İslamiyet saf ve halis Vahdaniyyeti dünyaya tebliğ etmiş ilk din olmak şerefini iddia etmekte haklıdır. İslam’ın o muazzam sadeliği işte bu saf ve Vahdaniyyetten doğmuştur ve onun kuvvet ve kudreti de işte bu sadelikte aranmalıdır… İslamiyet’ten daha eski dinler insanların ruhları üzerindeki hâkimiyetlerini günden güne kaybetmekte oldukları halde Hz Muhammed’in dini bütün kudret ve hâkimiyetini muhafaza etmektedir… Kur’an’ın yeryüzüne harikulade bir süratle yayılmış olması onun neşrettiği dine düşman olan ve tarihçileri daima hayretler içinde bırakmıştır… İnsanlara zorla kabul ettirilmiş olmaktan tamamıyla uzak olan Kur’an, ancak inanç ve kanaat ile yeryüzüne yayılmıştır: mesela Türklerle Mongollar gibi sonradan Arapları mağlup etmiş olan milletlerin Kur’an’a iman etmiş olmalarının ancak inanç ve kanaat neticesi olduğu gün gibi açıktır Arapların hakikatte şöyle bir geçivermiş olmaktan başka bir şey yapmamış oldukları Hindistan’da Kur’an öyle yayılmıştır ki bugün oradaki müminlerin sayısı milyonları geçmiştir… Kur’an’ın Çin’de yayılması da ondan daha az değildir.” (s, 51)
Yirminci asır Fransız şark dilleri profesörü Cl. Huart: “Şunu unutmamalıdır ki bütün Kur’an’da konuşan yalnız Allah’tır peygamber ise yalnız vahyin tebliğine vasıta olmuştur.” (s, 52)
Budapeşte Üniversitesi Profesörlerinden I. Goldziher: “Kur’an ismi ile maruf olup Allah tarafından vahyedilmiş olan bu kitap aynı zamanda bütün cihan edebiyatının bir abidesidir.” (s, 52)
İsveç Akademisi üyesi Profesör Nathan Söderblom: “ Kur’an muayyen zamanlarda Hz Muhammed’in tebliğ edilmiş Allah kelamıdır ve semadaki nüshasının aynı olarak tebliğ olunmuştur, işte bundan dolayı yanılmazdır.” (s, 52)
Fransız Profesör Gaudefroy Demombynes: “Hz Muhammed de herkes gibi bir insandı ve onun yegâne mucizesi de Kur’an denilen mucizeydi.” (s, 52)
İngiliz âlim John Davenport: “Kur’an’ın beyanı muciz olduğundan, Hz Muhammed’in daimi mucizesi telakki olunmuştur. Müslümanlar derler ki, Musa ile İsa’nın mucizeleri geçici, Muhammed’in mucizesi daimidir, ebedidir. Binaenaleyh bu harika eski devirlerin bütün harikalar kaynağından yüksektir… İşte daimi bir mucize addolunan bu Kur’an iledir ki Hazreti Muhammed kavmine müracaat etmiş, onunla resullüğünü doğrulamış, onunla o zaman Arabistan’da adetleri çok olan bütün fasih kimseler ve belliğ kimseleri susturmuş, hepsini ona bir nazire getirmekten aciz bırakmıştır.” (s, 53)
Fransız âlim Raymond Lerouge: “Aradan 14 asır geçmiş olmasına rağmen Hz Muhammed zamanımızda da günün adamıdır.” (s, 55)
Finlandiya’nın Vatikan elçiliğinde bulunmuş akademisyen H. Holme: “Hz Muhammed son peygamberdir; Allah’ın kitabını en doğru şekli ile yeryüzüne getirmek için dünyaya gelmiştir. Filhakika İslamiyet vahyedilmiş dinlerin en sonuncusudur.” (s, 55)
Kur’an-ı Kerimin en mükemmel Fransızca tercümesini yapmış olan Sorbon profesörü Regis Blachere: “Bu heyecan (Valery)’nin deyimi ile bu (Vecd hâli), Kur’an diline münhasır bir hususiyetten başka ne ile izah edilebilir? Hatta Arapça bilmeyen Avrupa’da bir dinleyici bile bazı sureler okunurken heyecana gelmektedir… Vahyolunan Kelamullahın yüksek sesle okunması dinleyenleri mucizevi bir tesiri altında bırakır.” (s, 55-56)
Fransız Akademisi üyelerinden meşhur tarihçi Rene Grousset: “ Kur’an bizim klasik şekillerimizin hiçbirine girmez ve Kitab-ı Mukaddes’in de hiç bir fasılası onunla mukayese edilemez… Kur’an’ın gayet ince bir güzelliği vardır.” (s, 56)
Fransız müsteşrik Emile Dermenghem: “Kur’an Hz Muhammed’in tek mucizesidir. Edebiyattan üstün olan güzelliği ile aydınlatma kudreti bugün hala halledilmemiş bir muamma vaziyetini korumakta ve hiç sofu olmayan okuyucularını bile müstesna bir heyecan içinde bırakmaktadır… Hz Muhammed’in Peygamberliğinin doğruluğuna delil olarak ileri sürdüğü yegâne mucize eşi olmayan Kur’an’dır.” (s, 57)
ABD’li Profesör Philip K. Hitti: “Yüksek sesle okunmak üzere terkip edilmiş olan Kur’an hakikatte kudret ve hayatiyet dolu bir ses olmak itibariyle layık olduğu derecede takdir edilebilmek için asıl metinden dinlenilmelidir. Kuvvet ve kudreti ile muvaffakiyetli tesirinin mühim bir kısmı belagatiyle kafiyelerinden, tatlı üslubuyla ahenginden doğmuş olduğu için herhangi bir tercümeden bu hususta bir fikir hâsıl etmek imkânı yoktur.” (s, 57)
Fransız Sömürgeler İlimleri Akademisi üyesi Arthur Pellegrin: “Hz Muhammed’in tebliğ ettiği Kur’an bizzat Allah’ın eseridir… Kur’an’ın mukaddes metni hiç şüphesiz ki bütün fikir hareketlerinin ilham kaynağıdır.” (s, 57)
Brüksel serbest Üniversitesi profesörlerinden Armand Abell: “En basit kinayelerine varıncaya kadar üslubu ilahi olduğu için insan bu kitaba hayran olur.” (s, 58)
ABD’li tarihçi Will Durant: “Kur’an 14 asır boyunca milyonlarca insanın hafızasını süslemiş, muhayyilesini galeyana getirmiş, seciyesini tanzim etmiş ve belki de şuur ve idrakini ürperti içinde bırakmıştır. Saf ve sade ruhlara dünyada mevcut insanların en safını, en açığını, dini merasimin en sade olanını ve bilhassa putperestlik ve papazlıkla hiçbir alakası olmayan şeklini temin etmiştir. Kur’an’daki ilahi vahiy müminlerin manevi ve fikri seviyelerini yükseltmiş, içtimai birlikte cemiyet nizamını tanzim etmiş, sağlığı koruma esaslarını öğretmiş, zalimleri sindirmiş, esaret şartlarını hafifletmiş, hakir ve fakir adamı yüksek makama ve gurur seviyesine yükseltmiş ve Müslümanlar arasında beyaz ırkın hiçbir zümresinde görülmemiş bir kanaat ve itidal derecesi vücuda getirmiştir. Aynı zamanda insanlara her türlü müşkülat ile hayattaki mahrumiyetleri tevekkülle kabul etmeyi öğretmek ile beraber, tarihin en şâyân-ı hayret surette genişletilmesine de teşvik etmiştir. Fazla olarak dinin esaslarını öyle tabirlerle tarif etmiştir ki, hiç bir Hristiyan ve Yahudi’nin onları inkârına imkân yoktur.” (s, 58-59)
Fransız Diplomat Kasimirski: “Sonraları kendisine birçok mucizeler isnat edilmiş olmakla beraber, Hz Muhammed, hiçbir zaman kendisinin bir keramet sahibi olduğunu iddia etmemiş, bilakis kendisinin de bütün insanlar gibi bir insan olduğunu ve bir tek mucizeden başka bir şey yapmadığını daima söyleyip açıkça anlatmıştır ve oda hakikatte en büyük mucize olan Kur’an’ın vahyidir.” (s, 59)
Fransa İlmi Araştırmalar Milli Merkezi üyesi Jean Paul Roux: “Kur’an metninin harikulade bir güzelliği vardır. Hâlbuki edebi bir eser değildir, edebiyatın haricinde dinî bir eserdir… Hz Muhammed’in hakiki mucizesi kerametçilik değildi, Onun hakiki mucizesi bir melek vasıtasıyla gökten indirilmiş bütün ayetlerden mürekkep olan Kur’an’dır. Tevrat ile İncil’den sonra vahyolunan son mukaddes kitap işte odur. Şiirden üstün taklidi imkânsız ve tercümesi mümkün olmayan bu eserin olgunluk seviyesine ne bundan evvel çıkılabilmiştir ne de bundan sonra çıklalabilecektir. İslam’ın yayılmasında Kur’an okumanın bütün uzun nutuklardan daha büyük bir amil olduğu birçok şahadetlerle sabittir. Yola getirilmeleri imkânsız düşmanlar bile Kur’an’ı dinler dinlemez birdenbire duraklıyorlar ve hemen imana gelip kelime-i şahadet getiriyorlardı. Ayetlerde ki kelimelerde ne fevkalade bir kuvvet ve kudret vardır… Hz Muhammed Kur’an’ı kendi tertip etmiş değildi; onu insanlara tebliğ etmişti. Bu kitap onun kendi nutuklarından mürekkep veyahut yaptığı işlerin bir tarihi de değildi, Allah’ın tebliğ ettiği muhtelif metinlerden mürekkepti.” (s, 60)
Fransız Şarkıyatçı Franz Toussaint: “Kur’an’da tebliğe vasıta olan Peygamber aradan çekilir ve sözü Allah’a bırakır. Kitabullah’ın başlıca hususiyetleri olan eşsiz üslup ile muazzam ifadenin sebebi işte budur. Kitab-ı Mukaddes’te, İncirlerde ve Havarıyyun mektuplarında ise Allah ile Mesih’in sözleri bir insan tarafından nakledilir. Hâlbuki Kur’an’da vahyi ilahi hiçbir aracı tarafından nakledilmiş değildir; yalnız Allah konuşur.” (s, 62)
Fransız hukukçulardan Paris İstinaf mahkemesi üyesi Raymond Charles “Kur’an Allah’ın en son ve hükmü devam eden yegâne Resulü vasıtasıyla müminlere tevdi edilmiş canlı sözüdür ve bu niteliğini korumaktadır.” (s, 64)
Fransız âlimlerinden Joseph Chelhod: “Kur’an diğerleri gibi bir kitaptan ibaret değildir; içtimai ve siyasi bir ideal getiren ruhani bir tebliğdir.” (s, 64)
Kitapta daha pek çok alıntı var. Biz, yaptığımız alıntılarla yetiniyor, sözü yine Danışmend Hocaya bırakıyoruz: Batı ilminin yukarıda gözden geçirdiğimiz kesin hükümleri şu üç esasa ayrılmaktadır:
1- Kur’anı- Kerim’in bütün beşeriyete şamil olan dini medeni, hukuki ve içtimaı kıymeti;
2- Yeryüzünde misli görülmemiş ve bundan sonrada görülmesine imkân olmayan ilahi üslup harikası;
3- İşte bundan undan dolayı tercüme imkânsızlığı.
Bu üç esastan birincisinin mühim noktaları şöyle sıralanabilir;
1- Dünyada bütün beşeriyete hitap eden yegâne cihanşümul din, Kur’an-ı Kerim’in tebliğ ettiği İslâm dinidir.
2- Saf ve Halis vahdaniyet esasını tebliğ etmiş yegâne din de İslamiyet’tir: işte bundan dolayı Kur’an-ı Kerim tevhid akidesinin en şerefli abidesidir.
3- En saf en sade ve en temiz iman kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.
4- Kur’an aynı zamanda bütün ilimlerle fikir hareketlerinin ilham kaynağıdır.
5- Hiçbir ırk, renk ve milliyet farkı olmamak şartıyla insanlar arasında mutlak eşitlik esasını sadece Kur’an-ı Kerim ilan etmiştir.
6- İşte bundan dolayı yeryüzünde bütün beşeriyete şamil ilk içtimai ve beynelmilel inkılabın kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.
7-Diğer dinlerin insanlar üzerindeki hâkimiyetlerini gittikçe kaybedip zayıflamaları mukabil, İslamiyet’in bütün kuvvet ve kudretini devam ettirmesi de işte bundandır.
8- Kur’an-ı Kerim aynı zamanda bütün dünya için en mühim hukuk ve kanunlar mecmuasıdır.
9- İnsanlık için en mühim ideal kaynağı da Kur’an’ı Kerim’dir.
10- Laiklik esası bile Kur’an-ı Kerim’e dayanır.
11- İnsanlığın saadet ve huzurunu temin edemeyen bugünkü Batı hukuk sisteminin de Komünizmin de iflasını ve beşeriyetin halasını Kur’an-ı Kerim temin edecektir. İşte Bundan dolayı onu dünyaya tebliğ etmiş olan İslam Peygamberi zamanımızda bile günün adamıdır.
12- İslam medeniyetinin kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in aynı zamanda bütün yeryüzünü medenileştirecek yegâne amildir.
Yukarıda bahsettiğimiz üç esasın ikincisi olan ilahî üslup harikasına ait ilmî hükümler de şöyle sıralanabilir:
1- Kur’an-ı Kerim’in üslubu ne şiirdir ne nesirdir: insan ruhuna nüfuz eden insanüstü bir ilahi üsluptur
2-Arapça bilmeyen Hristiyan batılıların bile Kur’an dinlerken heyecan içinde kalmalarının sebebi İşte bu İlahî üslubun mucizevî tesiridir.
3 -Kur’an üslubu ölüleri diriltmekten bile daha büyük bir mucize olduğu için insan cinsini vecde getirir.
4- Beşeriyet için Kur’an Kerîm’in tek bir ayetine bile nazire teşkil edebilecek bir cümle yapmak imkânı yoktur. Yani taklidi mümkün değildir.
5- Batı ilmi Kur’an-ı Kerim üslubunun tarifinden aciz kalmıştır: işte bundan dolayı ‘ ne şiirdir ne nesirdir’ diyenlere karşılık ‘manzum nesir ve vezinsiz şiir’ diyenler de vardır.
6- Kur’an-ı Kerim manzum olmadığı halde bestelenmekte ve umumiyetle besteli okunmaktadır.
7 -Kur’an üslubu klasik şekillerin hiçbirine girmeyen ilahi bir üsluptur: işte bundan dolayı şiirden de edebiyattan da üstündür.
8- Kur’an-ı Kerim’ in hiçbir eşi yoktur ve olamaz: Kitab-ı Mukaddes de dâhil olmak üzere hiç bir eser onunla mukayese edilemez.
9- Kur’an bütün cihan edebiyatının en büyük abidesidir.
10- Kur’an-ı Kerim bütün harikalardan yüksek bir harikadır.
11- Bütün tarih boyunca Kur’an’ın ekmeliyyet seviyesine çıkılamamıştır ve bundan sonra da çıkılamayacaktır.
12-Dünyada en büyük mucize Kur’an’dır. İşte bundan dolayı taklidi mümkün değildir.
13- Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i son peygamber olan Hz. Muhammed tebliğ etmiştir: işte bu sebeple Kur’an İslam peygamberinin hem sıdk-ı nübüvvet delili, hem O’nun yegâne daimi mucizesidir.
14- Kur’an’da yalnız Allah konuşur. Onun için bizzat Allah’ın eseridir, yani Kelamullahtır.
15- Kur’an-ı Kerim hatasızdır, çünkü semadaki nüshasının aynıdır.
Yukarıda üçüncü esas olarak bahsettiğimiz tercüme imkânsızlığı hakkındaki hükümler de şunlardır:
1- Kur’an’ın hiçbir dile aynen tercümesi mümkün değildir; çünkü ilahi üslubunu herhangi bir dile nakletmek imkânı yoktur.
2 -Çeşitli Batı dillerinde yapılmış tercümelerin hiçbiri Kur’an-ı Kerim hakkında tam bir fikir vermeye müsait değildir.
3-İnsan cinsi o insanüstü harikayı ifade imkânından mahrumdur.
4- Kur’an-ı Kerim ancak aynen okunup aynen dinlenebilir.
Sonuç: Son sözü yine İsmail Hâmi Danişmend Hocaya bırakalım: “ Bizde maziden intikal etmiş neler varsa istisnasız hepsini alaya almak cahil devrimcilerimizle batıcılarımız için adeta bir kanun hükmünü almıştır: mesela dinimiz, örf ve adetlerimizle anânelerimiz bize hep maziden intikal etmiş ve Hristiyan Batı’ya karşı cephe alan atalarımızdan kalmış şeyler olduğu için bütün bunlar daima alaya alınmaktadır. Halbuki cahil batıcıların hiç bilmedikleri Batı ilminin iki unsurdan mürekkep bir halîta şeklinde tarif edilen millet mefhumu izah edilirken maddi unsurun vatan, devlet, servet ve nüfus gibi şeylerden mürekkep gösterilmesine mukabil manevi unsur da din, dil, anâne, örf ve adet gibi esaslardan mürekkep gösterilir. Yine aynı ilim sahalarında maddi unsurunu kaybeden bir milletin manevi unsuru baki kaldığı takdirde er geç yeniden canlanacağı da bir ilim esası olarak tespit edilmiştir. Saldırıp durmaktadırlar bilhassa dinimize yapılan hücumlar yalnız ilim değil akıl ve vicdanın da zerre kadar kabul edemeyeceği bir takım cehalet safsatalarından başka bir şey değildir… Herhalde şu muhakkaktır ki, Sünni İslamiyet bugünkü varlığını ne derece Türk’e borçluysa Türk ırkı da milli varlığının bekasını aynı derecede İslamiyet’e borçludur.”
Kur’an ayetlerinin Allah Teâlâ’nın Hazreti Muhammed (sav)’e Hazreti Cebrail vasıtasıyla indirdiği vahiyler olduğuna ilk günden itibaren başlayan ve zamanımıza kadar uzanan ve kıyamete kadar da sürecek olan bir muhalefet söz konusudur. Ayetlerin yüksek ifade gücü ve metinlerin şiirselliği karşısında şaşkınlığa düşen Arap muhalifler ve sonrakiler bazı cahilce tezler geliştirdiler:
-Kur’an ayetlerini Muhammed uyduruyor!
-Kur’an ayetleri şiirdir yahut insana etki eden büyülü sözlerdir!
-Muhammed ayetleri Yaratıcının indirdiğini söyleyerek Yaratıcıya iftira atıyor…
-Kur’an bir ‘çöl kanunudur; Araplar için tertip edilmiş bir kitaptır, haliyle hükümleri Arapları bağlar’.. vb.
Günümüz dünyasında da, özellikle Hıristiyan âleminde, Kur’an’ın Tanrı’nın kelamı olmadığı Muhammed’in kitabı olduğu safsatasına inanlar eksik değildir. Fransa Cumhurbaşkanı, Hollandalı kimi politikacılar, “Muhammed’in sözleri olan Kur’an’ın bazı ayetlerinin Avrupa Birliği normlarına uygun olmadığı bu ayetlerin Kur’an’dan çıkarılması gerektiğini” söyleyecek derecede bir karşıtlık ortaya koyabilmektedirler.
Bu karşı çıkışların bilimsel bir temeli yoktur. Hissiyat ve tarafgirlik söz konusudur. Kur’an’ın Allah’ın (cc) sözleri olduğuna inanmayanlar, Kur’an’ı objektif bir gözle inceleyerek bir muhalefet üretiyor değillerdir, bunu yapanlar, mesela çok sayıda oryantalist ve tarafsız bilim adamı Kur’an’a olan hayranlıklarını ifade etmişlerdir.
Ünlü tarihçimiz İsmail Hami Danişmend, “Garp İlminin Kur’an-ı Kerim Hayranlığı” (Hareket Yayınları, İstanbul, 1967), isimli eserinde, bir zamanlar ülkemizde de, Batı ülkelerine öykünerek dini inkâr edenleri ve Kur’an’a eleştiriler yöneltenleri de işin içine katarak, “Kur’an-ı Kerime çöl kanun diyen cahil ve gafil Batı hayranları, Batı ilminin 19. Asırdan beri Kur’an’a hayran olduğundan habersiz birtakım türedi Batıcılardır,” demektedir.
“Kur’an-ı Kerim çölde değil, Mekke ile Medine gibi eski Doğu ile Batı’nın birleştiği ve irtibatını sağlayan medeniyet merkezlerinde nazil olmuştur ve bunlardan Mekke şehrinin İslamiyet’ten evvelki cumhuriyet idaresi de eski Atina cumhuriyetinden bile üstündür,” tespitini, Avrupa ve Amerika’nın en büyük en yetkili âlimlerinin ifadeleriyle ortaya koyan Dannişmend, İslam’ın evrensel ve yegâne Hak din olduğunu Batılıların bile kabul ettiğini belirtmektedir.
-Yabancı bilim adamlarının görüşleri
Danişmend’in kitabında yer alan bazı yabancı bilim insanlarının Kur’an’la ilgili görüşlerinden birkaç örnek şöyledir (tamamı için kitaba müracaat edilmelidir):
Rus müsteşrik Prof. Barthold: “Yeryüzünde yegâne cihanşümul din İslamiyet’tir.” (s, 44)
ABD Princeton Üniversitesi Profesörlerinden Philip K. Hitti: “Kur’an yalnız dinin kalbi ve A’lây-ı ılliyyin’in ruhanî âleme ait rehberi değil, aynı zamanda her ilmin bir özeti ve bizim şu geçici dünyamız için bir kanunlar mecmuası teşkil eden bir siyaset vesikasıdır.” (S, 45)
Wells H.G: “İslam şevket ve kudretinin üçüncü bir unsuru da bütün müminlerin, aralarında hiçbir renk, menşe ve içtimaı mevki farkı olmamak şartıyla kardeşliklerinde ve Allah’a karşı eşit olduklarında ısrar etmesinden doğmaktadır.” (s, 45)
İslam bilimci Louis Gardet: “İlk önce kendi milletine gönderilen ve bir Arap peygamberi olan Hazreti Muhammed aynı zamanda bütün dünyaya gönderilmiştir.” (s, 46)
Meşhur müsteşrik Stanley Lane-Poole: “Kur’an insan cinsinin en ciddi incelenmesine layıktır. Çünkü insan ondan şahsen istifade etmemiş olsa bile, beşer cinsinin bir uzvu sıfatıyla her halde yararlanmıştır.” (s, 46)
Fransız akademisyen Anguetil Duperron: “Artık batıl itikadımızdan sıyrılalım da Kur’an’da muazzam bir kütlenin ve yeryüzünün en büyük kısımlarından birinin dikkat ve ilgisini çekmiş olan hükümleri bulup ortaya çıkaralım.” (s, 47)
İslam karşıtı İngiliz müsteşrik Charles Mills’in bir itirafı: “…Kur’an üslubunun zenginliğiyle ahengini kâfir bir Avrupalı bile onu tercüme ederken taklit edemez.” (s,48)
Fransız yazar Theophile Laavallee: “Hazreti Muhammed Arabistan’ı medenileştirmiştir; çünkü din, ahlak ve cemiyet gibi esasların istisnasız hepsi, bütün hukukun kaynağı ve her türlü vazifenin menşei olan Kur’an’ın çeşitli surelerinde tam olarak mevcuttur: Bütün İslam cemiyeti tamamıyla işte ondan doğmuştur.” (s, 48)
Yıllarca İstanbul’da kalmış Fransız yazar Charles Mismer: “Hıristiyanlar âlim olunca Hıristiyanlıkla alakaları kesilir. Müslümanlar da cahil olunca İslamiyet’le alakaları kesilir… Bugüne kadar yeryüzünde görülmüş en parlak, en âlemşümul, en demokratik ve bin yıllık bir medeniyetin başlıca ve yegâne amili bir Kur’an esası olduktan sonra, bugünkü Müslüman cemaatlerin cehalet sebebi nasıl olur da İslamiyet’e dayandırılabilir.” (s,48)
Fransız hukukçu ve akademisyen Victor Imberdis: “Kur’an, bütün hukuk esaslarına kaynak olan mukaddes bir kanun oldu: Şekli ne kadar muhteşemse, ifade itibariyle de o kadar güzel ve mükemmeldir ki hayalleri büyüler ve yiğitlikle cesareti son derece yükseltir.” (s,49)
Meşhur Fransız müsteşrik Profesör Ernest Renan: “Üslup itibariyle Kur’an daha ilk andan itibaren büyük bir yenilik olarak ortaya çıktı; hatta denilebilir ki, bu kitap dinî bir inkılâp kadar edebî bir inkılâba da alametti… Bu, ne şiirdir, ne nesirdir, ne sihirdir, yalnız ruha nüfuz eden bir şeydir.” (s, 49-50)
Fransız müsteşriklerden Rene Basset: “Kur’an edebî güzelliğin ezeli ve ebedî timsalidir, hem öyle bir timsaldir ki müfessirlerin dediği gibi melekler de, insanlar da o mukaddes kitabın herhangi bir ayeti ayarında tek bir cümle bile yazmaktan acizdirler.” (s, 50)
İngiliz müsteşrik derinden Stanley Lana Poole: “ Kur’an’ın hiç bir kısmı Arapların vezin kaidelerine uymaz bununla beraber tam bir nesir de değildir, fakat vezinsiz bir şiir hususiyetini tamamıyla haiz ve gayet beliğ bir nesir şeklidir.” (s,50)
Fransız âlim Dr. Gustave Le Bon: “İslamiyet saf ve halis Vahdaniyyeti dünyaya tebliğ etmiş ilk din olmak şerefini iddia etmekte haklıdır. İslam’ın o muazzam sadeliği işte bu saf ve Vahdaniyyetten doğmuştur ve onun kuvvet ve kudreti de işte bu sadelikte aranmalıdır… İslamiyet’ten daha eski dinler insanların ruhları üzerindeki hâkimiyetlerini günden güne kaybetmekte oldukları halde Hz Muhammed’in dini bütün kudret ve hâkimiyetini muhafaza etmektedir… Kur’an’ın yeryüzüne harikulade bir süratle yayılmış olması onun neşrettiği dine düşman olan ve tarihçileri daima hayretler içinde bırakmıştır… İnsanlara zorla kabul ettirilmiş olmaktan tamamıyla uzak olan Kur’an, ancak inanç ve kanaat ile yeryüzüne yayılmıştır: mesela Türklerle Mongollar gibi sonradan Arapları mağlup etmiş olan milletlerin Kur’an’a iman etmiş olmalarının ancak inanç ve kanaat neticesi olduğu gün gibi açıktır Arapların hakikatte şöyle bir geçivermiş olmaktan başka bir şey yapmamış oldukları Hindistan’da Kur’an öyle yayılmıştır ki bugün oradaki müminlerin sayısı milyonları geçmiştir… Kur’an’ın Çin’de yayılması da ondan daha az değildir.” (s, 51)
Yirminci asır Fransız şark dilleri profesörü Cl. Huart: “Şunu unutmamalıdır ki bütün Kur’an’da konuşan yalnız Allah’tır peygamber ise yalnız vahyin tebliğine vasıta olmuştur.” (s, 52)
Budapeşte Üniversitesi Profesörlerinden I. Goldziher: “Kur’an ismi ile maruf olup Allah tarafından vahyedilmiş olan bu kitap aynı zamanda bütün cihan edebiyatının bir abidesidir.” (s, 52)
İsveç Akademisi üyesi Profesör Nathan Söderblom: “ Kur’an muayyen zamanlarda Hz Muhammed’in tebliğ edilmiş Allah kelamıdır ve semadaki nüshasının aynı olarak tebliğ olunmuştur, işte bundan dolayı yanılmazdır.” (s, 52)
Fransız Profesör Gaudefroy Demombynes: “Hz Muhammed de herkes gibi bir insandı ve onun yegâne mucizesi de Kur’an denilen mucizeydi.” (s, 52)
İngiliz âlim John Davenport: “Kur’an’ın beyanı muciz olduğundan, Hz Muhammed’in daimi mucizesi telakki olunmuştur. Müslümanlar derler ki, Musa ile İsa’nın mucizeleri geçici, Muhammed’in mucizesi daimidir, ebedidir. Binaenaleyh bu harika eski devirlerin bütün harikalar kaynağından yüksektir… İşte daimi bir mucize addolunan bu Kur’an iledir ki Hazreti Muhammed kavmine müracaat etmiş, onunla resullüğünü doğrulamış, onunla o zaman Arabistan’da adetleri çok olan bütün fasih kimseler ve belliğ kimseleri susturmuş, hepsini ona bir nazire getirmekten aciz bırakmıştır.” (s, 53)
Fransız âlim Raymond Lerouge: “Aradan 14 asır geçmiş olmasına rağmen Hz Muhammed zamanımızda da günün adamıdır.” (s, 55)
Finlandiya’nın Vatikan elçiliğinde bulunmuş akademisyen H. Holme: “Hz Muhammed son peygamberdir; Allah’ın kitabını en doğru şekli ile yeryüzüne getirmek için dünyaya gelmiştir. Filhakika İslamiyet vahyedilmiş dinlerin en sonuncusudur.” (s, 55)
Kur’an-ı Kerimin en mükemmel Fransızca tercümesini yapmış olan Sorbon profesörü Regis Blachere: “Bu heyecan (Valery)’nin deyimi ile bu (Vecd hâli), Kur’an diline münhasır bir hususiyetten başka ne ile izah edilebilir? Hatta Arapça bilmeyen Avrupa’da bir dinleyici bile bazı sureler okunurken heyecana gelmektedir… Vahyolunan Kelamullahın yüksek sesle okunması dinleyenleri mucizevi bir tesiri altında bırakır.” (s, 55-56)
Fransız Akademisi üyelerinden meşhur tarihçi Rene Grousset: “ Kur’an bizim klasik şekillerimizin hiçbirine girmez ve Kitab-ı Mukaddes’in de hiç bir fasılası onunla mukayese edilemez… Kur’an’ın gayet ince bir güzelliği vardır.” (s, 56)
Fransız müsteşrik Emile Dermenghem: “Kur’an Hz Muhammed’in tek mucizesidir. Edebiyattan üstün olan güzelliği ile aydınlatma kudreti bugün hala halledilmemiş bir muamma vaziyetini korumakta ve hiç sofu olmayan okuyucularını bile müstesna bir heyecan içinde bırakmaktadır… Hz Muhammed’in Peygamberliğinin doğruluğuna delil olarak ileri sürdüğü yegâne mucize eşi olmayan Kur’an’dır.” (s, 57)
ABD’li Profesör Philip K. Hitti: “Yüksek sesle okunmak üzere terkip edilmiş olan Kur’an hakikatte kudret ve hayatiyet dolu bir ses olmak itibariyle layık olduğu derecede takdir edilebilmek için asıl metinden dinlenilmelidir. Kuvvet ve kudreti ile muvaffakiyetli tesirinin mühim bir kısmı belagatiyle kafiyelerinden, tatlı üslubuyla ahenginden doğmuş olduğu için herhangi bir tercümeden bu hususta bir fikir hâsıl etmek imkânı yoktur.” (s, 57)
Fransız Sömürgeler İlimleri Akademisi üyesi Arthur Pellegrin: “Hz Muhammed’in tebliğ ettiği Kur’an bizzat Allah’ın eseridir… Kur’an’ın mukaddes metni hiç şüphesiz ki bütün fikir hareketlerinin ilham kaynağıdır.” (s, 57)
Brüksel serbest Üniversitesi profesörlerinden Armand Abell: “En basit kinayelerine varıncaya kadar üslubu ilahi olduğu için insan bu kitaba hayran olur.” (s, 58)
ABD’li tarihçi Will Durant: “Kur’an 14 asır boyunca milyonlarca insanın hafızasını süslemiş, muhayyilesini galeyana getirmiş, seciyesini tanzim etmiş ve belki de şuur ve idrakini ürperti içinde bırakmıştır. Saf ve sade ruhlara dünyada mevcut insanların en safını, en açığını, dini merasimin en sade olanını ve bilhassa putperestlik ve papazlıkla hiçbir alakası olmayan şeklini temin etmiştir. Kur’an’daki ilahi vahiy müminlerin manevi ve fikri seviyelerini yükseltmiş, içtimai birlikte cemiyet nizamını tanzim etmiş, sağlığı koruma esaslarını öğretmiş, zalimleri sindirmiş, esaret şartlarını hafifletmiş, hakir ve fakir adamı yüksek makama ve gurur seviyesine yükseltmiş ve Müslümanlar arasında beyaz ırkın hiçbir zümresinde görülmemiş bir kanaat ve itidal derecesi vücuda getirmiştir. Aynı zamanda insanlara her türlü müşkülat ile hayattaki mahrumiyetleri tevekkülle kabul etmeyi öğretmek ile beraber, tarihin en şâyân-ı hayret surette genişletilmesine de teşvik etmiştir. Fazla olarak dinin esaslarını öyle tabirlerle tarif etmiştir ki, hiç bir Hristiyan ve Yahudi’nin onları inkârına imkân yoktur.” (s, 58-59)
Fransız Diplomat Kasimirski: “Sonraları kendisine birçok mucizeler isnat edilmiş olmakla beraber, Hz Muhammed, hiçbir zaman kendisinin bir keramet sahibi olduğunu iddia etmemiş, bilakis kendisinin de bütün insanlar gibi bir insan olduğunu ve bir tek mucizeden başka bir şey yapmadığını daima söyleyip açıkça anlatmıştır ve oda hakikatte en büyük mucize olan Kur’an’ın vahyidir.” (s, 59)
Fransa İlmi Araştırmalar Milli Merkezi üyesi Jean Paul Roux: “Kur’an metninin harikulade bir güzelliği vardır. Hâlbuki edebi bir eser değildir, edebiyatın haricinde dinî bir eserdir… Hz Muhammed’in hakiki mucizesi kerametçilik değildi, Onun hakiki mucizesi bir melek vasıtasıyla gökten indirilmiş bütün ayetlerden mürekkep olan Kur’an’dır. Tevrat ile İncil’den sonra vahyolunan son mukaddes kitap işte odur. Şiirden üstün taklidi imkânsız ve tercümesi mümkün olmayan bu eserin olgunluk seviyesine ne bundan evvel çıkılabilmiştir ne de bundan sonra çıklalabilecektir. İslam’ın yayılmasında Kur’an okumanın bütün uzun nutuklardan daha büyük bir amil olduğu birçok şahadetlerle sabittir. Yola getirilmeleri imkânsız düşmanlar bile Kur’an’ı dinler dinlemez birdenbire duraklıyorlar ve hemen imana gelip kelime-i şahadet getiriyorlardı. Ayetlerde ki kelimelerde ne fevkalade bir kuvvet ve kudret vardır… Hz Muhammed Kur’an’ı kendi tertip etmiş değildi; onu insanlara tebliğ etmişti. Bu kitap onun kendi nutuklarından mürekkep veyahut yaptığı işlerin bir tarihi de değildi, Allah’ın tebliğ ettiği muhtelif metinlerden mürekkepti.” (s, 60)
Fransız Şarkıyatçı Franz Toussaint: “Kur’an’da tebliğe vasıta olan Peygamber aradan çekilir ve sözü Allah’a bırakır. Kitabullah’ın başlıca hususiyetleri olan eşsiz üslup ile muazzam ifadenin sebebi işte budur. Kitab-ı Mukaddes’te, İncirlerde ve Havarıyyun mektuplarında ise Allah ile Mesih’in sözleri bir insan tarafından nakledilir. Hâlbuki Kur’an’da vahyi ilahi hiçbir aracı tarafından nakledilmiş değildir; yalnız Allah konuşur.” (s, 62)
Fransız hukukçulardan Paris İstinaf mahkemesi üyesi Raymond Charles “Kur’an Allah’ın en son ve hükmü devam eden yegâne Resulü vasıtasıyla müminlere tevdi edilmiş canlı sözüdür ve bu niteliğini korumaktadır.” (s, 64)
Fransız âlimlerinden Joseph Chelhod: “Kur’an diğerleri gibi bir kitaptan ibaret değildir; içtimai ve siyasi bir ideal getiren ruhani bir tebliğdir.” (s, 64)
Kitapta daha pek çok alıntı var. Biz, yaptığımız alıntılarla yetiniyor, sözü yine Danışmend Hocaya bırakıyoruz: Batı ilminin yukarıda gözden geçirdiğimiz kesin hükümleri şu üç esasa ayrılmaktadır:
1- Kur’anı- Kerim’in bütün beşeriyete şamil olan dini medeni, hukuki ve içtimaı kıymeti;
2- Yeryüzünde misli görülmemiş ve bundan sonrada görülmesine imkân olmayan ilahi üslup harikası;
3- İşte bundan undan dolayı tercüme imkânsızlığı.
Bu üç esastan birincisinin mühim noktaları şöyle sıralanabilir;
1- Dünyada bütün beşeriyete hitap eden yegâne cihanşümul din, Kur’an-ı Kerim’in tebliğ ettiği İslâm dinidir.
2- Saf ve Halis vahdaniyet esasını tebliğ etmiş yegâne din de İslamiyet’tir: işte bundan dolayı Kur’an-ı Kerim tevhid akidesinin en şerefli abidesidir.
3- En saf en sade ve en temiz iman kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.
4- Kur’an aynı zamanda bütün ilimlerle fikir hareketlerinin ilham kaynağıdır.
5- Hiçbir ırk, renk ve milliyet farkı olmamak şartıyla insanlar arasında mutlak eşitlik esasını sadece Kur’an-ı Kerim ilan etmiştir.
6- İşte bundan dolayı yeryüzünde bütün beşeriyete şamil ilk içtimai ve beynelmilel inkılabın kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.
7-Diğer dinlerin insanlar üzerindeki hâkimiyetlerini gittikçe kaybedip zayıflamaları mukabil, İslamiyet’in bütün kuvvet ve kudretini devam ettirmesi de işte bundandır.
8- Kur’an-ı Kerim aynı zamanda bütün dünya için en mühim hukuk ve kanunlar mecmuasıdır.
9- İnsanlık için en mühim ideal kaynağı da Kur’an’ı Kerim’dir.
10- Laiklik esası bile Kur’an-ı Kerim’e dayanır.
11- İnsanlığın saadet ve huzurunu temin edemeyen bugünkü Batı hukuk sisteminin de Komünizmin de iflasını ve beşeriyetin halasını Kur’an-ı Kerim temin edecektir. İşte Bundan dolayı onu dünyaya tebliğ etmiş olan İslam Peygamberi zamanımızda bile günün adamıdır.
12- İslam medeniyetinin kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in aynı zamanda bütün yeryüzünü medenileştirecek yegâne amildir.
Yukarıda bahsettiğimiz üç esasın ikincisi olan ilahî üslup harikasına ait ilmî hükümler de şöyle sıralanabilir:
1- Kur’an-ı Kerim’in üslubu ne şiirdir ne nesirdir: insan ruhuna nüfuz eden insanüstü bir ilahi üsluptur
2-Arapça bilmeyen Hristiyan batılıların bile Kur’an dinlerken heyecan içinde kalmalarının sebebi İşte bu İlahî üslubun mucizevî tesiridir.
3 -Kur’an üslubu ölüleri diriltmekten bile daha büyük bir mucize olduğu için insan cinsini vecde getirir.
4- Beşeriyet için Kur’an Kerîm’in tek bir ayetine bile nazire teşkil edebilecek bir cümle yapmak imkânı yoktur. Yani taklidi mümkün değildir.
5- Batı ilmi Kur’an-ı Kerim üslubunun tarifinden aciz kalmıştır: işte bundan dolayı ‘ ne şiirdir ne nesirdir’ diyenlere karşılık ‘manzum nesir ve vezinsiz şiir’ diyenler de vardır.
6- Kur’an-ı Kerim manzum olmadığı halde bestelenmekte ve umumiyetle besteli okunmaktadır.
7 -Kur’an üslubu klasik şekillerin hiçbirine girmeyen ilahi bir üsluptur: işte bundan dolayı şiirden de edebiyattan da üstündür.
8- Kur’an-ı Kerim’ in hiçbir eşi yoktur ve olamaz: Kitab-ı Mukaddes de dâhil olmak üzere hiç bir eser onunla mukayese edilemez.
9- Kur’an bütün cihan edebiyatının en büyük abidesidir.
10- Kur’an-ı Kerim bütün harikalardan yüksek bir harikadır.
11- Bütün tarih boyunca Kur’an’ın ekmeliyyet seviyesine çıkılamamıştır ve bundan sonra da çıkılamayacaktır.
12-Dünyada en büyük mucize Kur’an’dır. İşte bundan dolayı taklidi mümkün değildir.
13- Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i son peygamber olan Hz. Muhammed tebliğ etmiştir: işte bu sebeple Kur’an İslam peygamberinin hem sıdk-ı nübüvvet delili, hem O’nun yegâne daimi mucizesidir.
14- Kur’an’da yalnız Allah konuşur. Onun için bizzat Allah’ın eseridir, yani Kelamullahtır.
15- Kur’an-ı Kerim hatasızdır, çünkü semadaki nüshasının aynıdır.
Yukarıda üçüncü esas olarak bahsettiğimiz tercüme imkânsızlığı hakkındaki hükümler de şunlardır:
1- Kur’an’ın hiçbir dile aynen tercümesi mümkün değildir; çünkü ilahi üslubunu herhangi bir dile nakletmek imkânı yoktur.
2 -Çeşitli Batı dillerinde yapılmış tercümelerin hiçbiri Kur’an-ı Kerim hakkında tam bir fikir vermeye müsait değildir.
3-İnsan cinsi o insanüstü harikayı ifade imkânından mahrumdur.
4- Kur’an-ı Kerim ancak aynen okunup aynen dinlenebilir.
Sonuç: Son sözü yine İsmail Hâmi Danişmend Hocaya bırakalım: “ Bizde maziden intikal etmiş neler varsa istisnasız hepsini alaya almak cahil devrimcilerimizle batıcılarımız için adeta bir kanun hükmünü almıştır: mesela dinimiz, örf ve adetlerimizle anânelerimiz bize hep maziden intikal etmiş ve Hristiyan Batı’ya karşı cephe alan atalarımızdan kalmış şeyler olduğu için bütün bunlar daima alaya alınmaktadır. Halbuki cahil batıcıların hiç bilmedikleri Batı ilminin iki unsurdan mürekkep bir halîta şeklinde tarif edilen millet mefhumu izah edilirken maddi unsurun vatan, devlet, servet ve nüfus gibi şeylerden mürekkep gösterilmesine mukabil manevi unsur da din, dil, anâne, örf ve adet gibi esaslardan mürekkep gösterilir. Yine aynı ilim sahalarında maddi unsurunu kaybeden bir milletin manevi unsuru baki kaldığı takdirde er geç yeniden canlanacağı da bir ilim esası olarak tespit edilmiştir. Saldırıp durmaktadırlar bilhassa dinimize yapılan hücumlar yalnız ilim değil akıl ve vicdanın da zerre kadar kabul edemeyeceği bir takım cehalet safsatalarından başka bir şey değildir… Herhalde şu muhakkaktır ki, Sünni İslamiyet bugünkü varlığını ne derece Türk’e borçluysa Türk ırkı da milli varlığının bekasını aynı derecede İslamiyet’e borçludur.”