Tahsin Ünal Türk Siyasi Tarihi kitabında İbrahim Temo’den şöyle aktarmaktadır: Hüseyinzâde Ali Bey felsefe ile iştigal eden hoşsohbet bir arkadaş idi. Bir gün sınıfta derin düşüncesinden ayrıldı. Buldum! Buldum! diye bağırdı. Arkadaşlar ne buldun? diye sorduklarında O, ictimai hastalığımızın adını, dedi. Nedir bu hastalığın adı diye sorduğumuz zaman, “Yangeldizm” (nemelazımcılık), arkadaşlar gülüştüler ama bu söz beni hayli düşündürdü.
İttihat Terakkinin kurucuları arasında olan İbrahim Temo ve Hüseyinzâde Ali Bey arasında geçen bu olaydan yaklaşık üç yüz yıl önce Kanuni Sultan Süleyman devletin akıbetini haylice merak eder, ilmine ve feyzine güvendiği sütkardeşi Yahya Efendi’ye mektup yazarak “Ben senin ilmine, itimat ediyorum, Osman oğullarının akıbeti nasıl görünüyor? Bu imparatorluk bir gün inkıraza (çökmeye) uğrar mı diye sorar.
Padişahtan bu mektubu alan Yahya Efendi, kısa ve öz bir şekilde “Nemelazım be sultanım!” diye oldukça kısa bir cevap yazar. Yahya Efendi’nin bu cevabını, kendisini ciddiye almadığı, geçiştirdiği şeklinde yorumlayan Padişah, Yahya Efendi’ye: sualime verdiğin kısa cevaptan bir şey anlamadım, beni geçiştirme, beni tatmin edecek bir cevap ver, der.
Yahya Efendi, ne demek Sultanım, sualiniz üzerine çok düşündüm ve lazım olan cevabı da verdim, Bundan anlaşılmayacak bir durum yok dediğinde,
Kanuni de iyi de sadece “nemelazım” diye bir ifade kullanmışsın, bu kelimenin tam anlamı nedir? diye cevap verir.
Yahya Efendi, Sultanım koyunları kurtlar değil, çobanlar yese, bunu görenler, bilenler de söylemeyip sussalar…
Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa, işitenler de nemelazım deyip uzaklaşsasalar,
Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryatları göğe çıksa da taşlardan başka kimse işitmese, işte o zaman o devletin sonu görünür. O devlet bu nemelazımcılık algısıyla yok olur, demiştir.
Toplumumuzda bu hastalık daha da yaygınlaştı, gençlerin ülkenin ve çevrelerinin geleceği ile ilgili bir kaygıları yok, artık Namık Kemal gibi “Bâis-i şekvâ hüzn-i umumidir Kemal/ Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına (Ey kemal, şikâyetim milletime karşı duymuş olduğum üzüntümdür, yemin olsun kendi derdim aklıma gelmez) diyen şairleri de âlimleri de yok…
Erzurum’da sevimli, ama aynı zamanda akıl baliği olmayan Ramazan diye bir genç var, insanlar Ramazan’ı görünce onu sevmekte, kimi ona çay söylemekte, kimi lokantada yemek yedirmekte, kimisi cebine harçlık koymaktadır.
Youtube’de Ramazan’ın “Deli miyim akıllı olayım” diye bir videosu var. Ramazan telefonu eline almış, bir köşeye çekilmiş, “deli miyim akıllı olayım; akıllı olup milletin derdiğini çekeceğime deli olayım millet benim derdimi çeksin”, diyerek bunu tekrar tekrar ifade etmektedir.
Bu video beni çok düşündürdü, delilerimiz ile akıllılarımız arasında sınır azaldı, fark gittikçe daraldı, insanlar vicdanlarını kaybettiği için eylemleri tek düzeleşiyor, akıllılar “yangeldizm” “nemelazımcılık” yaptıkça problemlerimiz daha da artıyor. Bu toplumun gerçek hamalları sırtında yük taşıyan değil içinde dert taşıyan aydınları, vicdan sahibi vatandaşlarıydı. Onlar gittikçe azaldı, yan gelip yatanlar bu memleketin sefasını sürüyorlar.
İttihat Terakkinin kurucuları arasında olan İbrahim Temo ve Hüseyinzâde Ali Bey arasında geçen bu olaydan yaklaşık üç yüz yıl önce Kanuni Sultan Süleyman devletin akıbetini haylice merak eder, ilmine ve feyzine güvendiği sütkardeşi Yahya Efendi’ye mektup yazarak “Ben senin ilmine, itimat ediyorum, Osman oğullarının akıbeti nasıl görünüyor? Bu imparatorluk bir gün inkıraza (çökmeye) uğrar mı diye sorar.
Padişahtan bu mektubu alan Yahya Efendi, kısa ve öz bir şekilde “Nemelazım be sultanım!” diye oldukça kısa bir cevap yazar. Yahya Efendi’nin bu cevabını, kendisini ciddiye almadığı, geçiştirdiği şeklinde yorumlayan Padişah, Yahya Efendi’ye: sualime verdiğin kısa cevaptan bir şey anlamadım, beni geçiştirme, beni tatmin edecek bir cevap ver, der.
Yahya Efendi, ne demek Sultanım, sualiniz üzerine çok düşündüm ve lazım olan cevabı da verdim, Bundan anlaşılmayacak bir durum yok dediğinde,
Kanuni de iyi de sadece “nemelazım” diye bir ifade kullanmışsın, bu kelimenin tam anlamı nedir? diye cevap verir.
Yahya Efendi, Sultanım koyunları kurtlar değil, çobanlar yese, bunu görenler, bilenler de söylemeyip sussalar…
Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa, işitenler de nemelazım deyip uzaklaşsasalar,
Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryatları göğe çıksa da taşlardan başka kimse işitmese, işte o zaman o devletin sonu görünür. O devlet bu nemelazımcılık algısıyla yok olur, demiştir.
Toplumumuzda bu hastalık daha da yaygınlaştı, gençlerin ülkenin ve çevrelerinin geleceği ile ilgili bir kaygıları yok, artık Namık Kemal gibi “Bâis-i şekvâ hüzn-i umumidir Kemal/ Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına (Ey kemal, şikâyetim milletime karşı duymuş olduğum üzüntümdür, yemin olsun kendi derdim aklıma gelmez) diyen şairleri de âlimleri de yok…
Erzurum’da sevimli, ama aynı zamanda akıl baliği olmayan Ramazan diye bir genç var, insanlar Ramazan’ı görünce onu sevmekte, kimi ona çay söylemekte, kimi lokantada yemek yedirmekte, kimisi cebine harçlık koymaktadır.
Youtube’de Ramazan’ın “Deli miyim akıllı olayım” diye bir videosu var. Ramazan telefonu eline almış, bir köşeye çekilmiş, “deli miyim akıllı olayım; akıllı olup milletin derdiğini çekeceğime deli olayım millet benim derdimi çeksin”, diyerek bunu tekrar tekrar ifade etmektedir.
Bu video beni çok düşündürdü, delilerimiz ile akıllılarımız arasında sınır azaldı, fark gittikçe daraldı, insanlar vicdanlarını kaybettiği için eylemleri tek düzeleşiyor, akıllılar “yangeldizm” “nemelazımcılık” yaptıkça problemlerimiz daha da artıyor. Bu toplumun gerçek hamalları sırtında yük taşıyan değil içinde dert taşıyan aydınları, vicdan sahibi vatandaşlarıydı. Onlar gittikçe azaldı, yan gelip yatanlar bu memleketin sefasını sürüyorlar.