
(Cumartesi yazı dizisinin devamı)
Anımsatma: Başlıkta her ne kadar ‘Yazmak üzerine dört öğüt’ denmiş olsa da ‘Yazmak üzerine dört kitap’ demek herhalde daha doğru olur; çünkü bu yazı dizisinde yazma uğraşımızı irdeleyen ve uygarlığın seyrini değiştirmiş bu eyleme yönelik öğütler ve öneriler içeren dört değerli kitabı -tabii onların yazarlarını da- kısa kısa değerlendiriyorum. Birinci bölümde Pulitzer ve Nobel ödülleri sahibi Amerikalı yazar Ernest Hemingway’i; ikinci bölümle Emin Özdemir'i, üçüncü bölümde Turgut Özakman’ı ele almıştık.
‘Yazmak üzerine dört öğüt’ yazı dizisinde değineceğim dördüncü ve son kitap, George Orwell’dan. Devam ediyoruz. Meraklısı buyursun:
(…)
‘Yazmak üzerine dört öğüt’ yazı dizisinde ele alacağım kitapların sonuncusu benim favori yazarlarımdan, bir edebiyat efsanesi Eric Arthur Blair’a, daha bilindik adıyla George Orwell’a (1903-1950) bir gönderme içeriyor:
George Orwell’dan ‘Neden Yazıyorum’…
Yazarı, yazmaya ve yaratıcılığa iten dört evrensel dürtü!
Orwell, ‘Tüm yazarlar kibirli, bencil ve tembeldir ve yazma güdülerinin temelinde bir gizem yatar’ diyor…
Edebiyat efsanesi Eric Arthur Blair, daha bilindik adıyla George Orwell, Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört gibi kült klasiklerin yazarı olarak hatırlanıyor; fakat o aynı zamanda usta bir deneme yazarı. En iyi kısa yazılarından biri de 1946 tarihli denemesi Neden Yazıyorum.
★★
Orwell, bu denemesine çok da huzurlu geçmemiş çocukluğundan birtakım detaylar vererek başlıyor -babasızlık, okulda maruz kaldığı alay, zorbalık ve yoğun bir yalnızlık hissi- ve tüm bunları onu yazmaya nasıl ittiği takip ediyor.
Bu tarz erken dönem mikro-travmaların yazarlık yönelimi için elzem olduğunu ileri sürüyor. Bunu, yazmak için gerekli olduğuna inandığı dört temel dürtüyü açıklayarak sürdürüyor. Bunlar öyle dürtüler ki sadece yazarlık değil daha pek çok yaratıcı faaliyet için geçerliler:
Bunu güçlü bir dürtü olarak kabul etmemek saçma olur. Yazarlar bu karakteristiği bilim insanlarıyla, sanatçılarla, politikacılarla, avukatlarla, askerlerle, başarılı iş insanlarıyla -kısaca insanlığın üst tabakasıyla- paylaşırlar. İnsanların çoğu fazla bencil sayılmaz. Çoğu özellikle otuz yaşından sonra birey olma hissinden vazgeçip daha ziyade başkaları için yaşamaya başlıyor ya da kendini düşünemeyecek kadar ağır bir iş yüküyle boğuşmak zorunda kalıyor. Fakat bir kesim var ki, azınlık bir kesim, yetenekli, azimli insanlardan oluşuyor, onlar sonuna kadar kendi hayatlarını yaşamakta kararlı, işte yazarlar bu sınıfa dâhil. Ciddi yazarlar, söylemeliyim ki, gazetecilerden çok daha kibirli ve benmerkezciler, gerçi parayla daha az ilgililer.
Bu birbirinden farklı dürtülerin aynı zamanda ‘birbirleriyle savaş halinde’ bulunmaları zorunluluğu aşikâr ve yine etkilerinin kişiden kişiye, zamandan zamana değişebilirlikleri de açıkça görülebilir.
Doğru olan bir şey daha var ki o da ‘bir kimsenin kendi kişiliğini gizleme çabası olmadan doğru düzgün bir şey yazamayacağıdır’.
İyi yazı bir göz pencere camı gibidir…
Dürtülerimden hangisinin daha kuvvetli olduğunu kesin bir şekilde söylemem mümkün değil, ama hangilerinin peşinden gidilmeyi hak ettiklerini biliyorum ve geri dönüp eserlerime baktığımda, ‘politik bir amaçtan’ yoksun olduğum zaman ruhsuz kitaplar yazdığımı, genellikle süslü pasajlardan, anlamsız cümlelerden, dekoratif sıfatlardan ve saçmalıktan medet umduğumu gördüm.
Bu fikirlere ihtiyatla yaklaşmakta yarar var. Ne de olsa herkesin yaradılışı, görüşü, varoluş seçimi kendine, bireyselin nev-i şahsına münhasırlığı bu. Ben, örneğin, kendimi Ray Bradbury modeline daha yakın hissediyorum: ‘Yazmak ciddi bir iş değildir. Bir keyiftir o, bir kutlamadır. Yazarken eğleniyor olmalısınız. ‘Eyvah, şimdi hangi kelime? Aman Tanrım…’ diye kasılan yazarlara kulak asmayın. Cehennemin dibine kadar yolları var. Bu bir iş değil. Eğer iş olarak görüyorsanız, derhal bırakıp başka bir şey yapın.’
★★
Bu öneriler dizisinden benim naçizane çıkarsamam şu:
Orwell net biçimde vurguluyor ki yazmak, tartışmasız biçimde psikolojik temelli bir eylem. Hangi yaşantılara ve nasıl bir içgüdüye dayandığı son derece önemli. Bu iki detay, yazarın ve yazısının nereye erişebileceğini belirliyor. ‘Herkesin farkına varamadığı şeyi görebilme özelliği’ de tabii bir yazar için kaleminden veya klavyesinden sonraki en önemli enstrümana dönüşüyor Orwell’ın öğütleri içerisinde.
Kitabı edinmek isteyenler için künye notu:
ISBN: 9786257370219
Sayfa Sayısı: 103
Basım Yeri: İstanbul
Türkçe ilk basım yılı: 2021
(Levent Konca çevirisiyle)
Ve finalde özetin özetinin özeti:
Önce Orwell’ın ‘Neden Yazıyorum?’u hakkında…
‘Neden Yazıyorum?’a benim notum 100 üzerinden 100. Fakat değerlendirmeme şu dipnotu da iliştirmeliyim: Felsefeden anlıyor ve felsefi metinler okumayı seviyorsanız Orwell’ın kitabını sevme ve ondan yararlanma şansınız muhtemelen daha yüksek olacak.
★★
Bitirirken…
Bu yazı dizisinde ele aldığım dört kitapla; Ernest Hemingway’in Yazma Üzerine’siyle, Emin Özdemir'in O İyi Kitaplar Olmasaydı’sıyla, Turgut Özakman’ın Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği’yle ve son olarak George Orwell’ın Neden Yazıyorum’uyla ilgili bir genel değerlendirme:
Elbette yazarlık ve şairlik, öyle birkaç kılavuz kitap okumakla başarılabilecek bir şey değil. Önce yaşama, hissetme; sonra önemseme, adanma; nihayet herkesten farklı görme ve dile getirebilme, özgün olma işidir şairlik, yazarlık. Edebiyatçılık. Sanatçılık…
Böyleyken de irdelediğim kitaplara ve o kitaplardaki öğütlere, önerilere, yöntem ve tekniklere sihirli değneğe dokunuyormuş gibi değil, kullanışlı birer anahtarı ele geçirmiş gibi, İsmet Özel’den ilhamla birer ‘okuma kılavuzuna’ kavuşmuş gibi dokunmak gerekiyor.
O zaman gerçekten yararını görmek, o yolla yazma eyleminin kimyasını anlamak ve o alanda ilerlemek mümkün olabilir.
Kaynak:
edebiyathaber.net - Çeviren: Ali Fuat Kısakürek (26 Haziran 2020)
Anımsatma: Başlıkta her ne kadar ‘Yazmak üzerine dört öğüt’ denmiş olsa da ‘Yazmak üzerine dört kitap’ demek herhalde daha doğru olur; çünkü bu yazı dizisinde yazma uğraşımızı irdeleyen ve uygarlığın seyrini değiştirmiş bu eyleme yönelik öğütler ve öneriler içeren dört değerli kitabı -tabii onların yazarlarını da- kısa kısa değerlendiriyorum. Birinci bölümde Pulitzer ve Nobel ödülleri sahibi Amerikalı yazar Ernest Hemingway’i; ikinci bölümle Emin Özdemir'i, üçüncü bölümde Turgut Özakman’ı ele almıştık.
‘Yazmak üzerine dört öğüt’ yazı dizisinde değineceğim dördüncü ve son kitap, George Orwell’dan. Devam ediyoruz. Meraklısı buyursun:
(…)
‘Yazmak üzerine dört öğüt’ yazı dizisinde ele alacağım kitapların sonuncusu benim favori yazarlarımdan, bir edebiyat efsanesi Eric Arthur Blair’a, daha bilindik adıyla George Orwell’a (1903-1950) bir gönderme içeriyor:
George Orwell’dan ‘Neden Yazıyorum’…
Yazarı, yazmaya ve yaratıcılığa iten dört evrensel dürtü!
Orwell, ‘Tüm yazarlar kibirli, bencil ve tembeldir ve yazma güdülerinin temelinde bir gizem yatar’ diyor…
Edebiyat efsanesi Eric Arthur Blair, daha bilindik adıyla George Orwell, Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört gibi kült klasiklerin yazarı olarak hatırlanıyor; fakat o aynı zamanda usta bir deneme yazarı. En iyi kısa yazılarından biri de 1946 tarihli denemesi Neden Yazıyorum.
★★
Orwell, bu denemesine çok da huzurlu geçmemiş çocukluğundan birtakım detaylar vererek başlıyor -babasızlık, okulda maruz kaldığı alay, zorbalık ve yoğun bir yalnızlık hissi- ve tüm bunları onu yazmaya nasıl ittiği takip ediyor.
Bu tarz erken dönem mikro-travmaların yazarlık yönelimi için elzem olduğunu ileri sürüyor. Bunu, yazmak için gerekli olduğuna inandığı dört temel dürtüyü açıklayarak sürdürüyor. Bunlar öyle dürtüler ki sadece yazarlık değil daha pek çok yaratıcı faaliyet için geçerliler:
- Katıksız egoizm: Akıllı görünmeyi, hakkında konuşulmayı, öldükten sonra da hatırlanmayı arzulamak, çocuklukta sizi hakir gören yetişkinlere karşı üstün konuma geçmeyi istemek vs. vs.
Bunu güçlü bir dürtü olarak kabul etmemek saçma olur. Yazarlar bu karakteristiği bilim insanlarıyla, sanatçılarla, politikacılarla, avukatlarla, askerlerle, başarılı iş insanlarıyla -kısaca insanlığın üst tabakasıyla- paylaşırlar. İnsanların çoğu fazla bencil sayılmaz. Çoğu özellikle otuz yaşından sonra birey olma hissinden vazgeçip daha ziyade başkaları için yaşamaya başlıyor ya da kendini düşünemeyecek kadar ağır bir iş yüküyle boğuşmak zorunda kalıyor. Fakat bir kesim var ki, azınlık bir kesim, yetenekli, azimli insanlardan oluşuyor, onlar sonuna kadar kendi hayatlarını yaşamakta kararlı, işte yazarlar bu sınıfa dâhil. Ciddi yazarlar, söylemeliyim ki, gazetecilerden çok daha kibirli ve benmerkezciler, gerçi parayla daha az ilgililer.
- Estetik coşku: Dış dünyadaki güzelin idraki veya diğer yandan onu kelimelerde, onların doğru dizilişlerinde algılamak. Bir sesin diğerine vuruşundaki, özenli bir yazının sıkılığındaki veya güzel bir hikâyenin ritmindeki haz. Önemli olduğuna ve kaçırılmaması gerektiğine inandığın bir deneyimi paylaşma arzusu. Estetik dürtü pek çok yazarda fazla hafif, ama bir broşür yazarının veya ders kitabı yazarının bile faydacı bir zihniyetten uzak olarak kullanmayı sevdiği özel kelimeleri, söz grupları var ya da belki baskıyla daha çok ilgili, kenar genişlikleri vs. Demek istediğim, bir demiryolu rehberinden üst seviyede hiçbir kitap estetik anlayıştan tamamıyla yoksun değildir.
- Tarihsel itki: Şeyleri oldukları gibi görme, onlar hakkında doğru bilgilere erişip bunları gelecek nesiller için biriktirme arzusu.
- Politik amaç: Burada ‘politik’ kelimesini mümkün olabilecek en geniş anlamıyla kullanıyorum. Dünyayı belli bir yöne itmek adına, diğer insanların uğruna didindikleri toplumla ilgili olması gerekene dair fikirlerini değiştirmek için duyulan güçlü istek. Yine, hiçbir kitap politik açıdan tamamıyla tarafsız değildir. Sanatın politikayla işi olmamalı görüşü bile politik bir tavırdır.
Bu birbirinden farklı dürtülerin aynı zamanda ‘birbirleriyle savaş halinde’ bulunmaları zorunluluğu aşikâr ve yine etkilerinin kişiden kişiye, zamandan zamana değişebilirlikleri de açıkça görülebilir.
- Orwell bu dürtülerin değişik zamanlarda ve farklı şekillerde kendi yazı alışkanlığına nasıl nüfuz ettiğine dair tartışmasını sürdürdükten sonra şöyle diyor: “Şu son bir iki sayfaya bakıyorum da beni yazıya iten dürtülerin daha çok yurtsever bir havası var gibi durmuş. Böyle bir intiba bırakmak istemiyorum. Tüm yazarlar kibirli, bencil ve tembeldir ve yazma güdülerinin temelinde bir gizem yatar. Bir kitap yazmak korkutucu, zahmetli bir uğraş, uzun süren ağrılı bir hastalık gibi… (…)
Doğru olan bir şey daha var ki o da ‘bir kimsenin kendi kişiliğini gizleme çabası olmadan doğru düzgün bir şey yazamayacağıdır’.
İyi yazı bir göz pencere camı gibidir…
Dürtülerimden hangisinin daha kuvvetli olduğunu kesin bir şekilde söylemem mümkün değil, ama hangilerinin peşinden gidilmeyi hak ettiklerini biliyorum ve geri dönüp eserlerime baktığımda, ‘politik bir amaçtan’ yoksun olduğum zaman ruhsuz kitaplar yazdığımı, genellikle süslü pasajlardan, anlamsız cümlelerden, dekoratif sıfatlardan ve saçmalıktan medet umduğumu gördüm.
Bu fikirlere ihtiyatla yaklaşmakta yarar var. Ne de olsa herkesin yaradılışı, görüşü, varoluş seçimi kendine, bireyselin nev-i şahsına münhasırlığı bu. Ben, örneğin, kendimi Ray Bradbury modeline daha yakın hissediyorum: ‘Yazmak ciddi bir iş değildir. Bir keyiftir o, bir kutlamadır. Yazarken eğleniyor olmalısınız. ‘Eyvah, şimdi hangi kelime? Aman Tanrım…’ diye kasılan yazarlara kulak asmayın. Cehennemin dibine kadar yolları var. Bu bir iş değil. Eğer iş olarak görüyorsanız, derhal bırakıp başka bir şey yapın.’
★★
Bu öneriler dizisinden benim naçizane çıkarsamam şu:
Orwell net biçimde vurguluyor ki yazmak, tartışmasız biçimde psikolojik temelli bir eylem. Hangi yaşantılara ve nasıl bir içgüdüye dayandığı son derece önemli. Bu iki detay, yazarın ve yazısının nereye erişebileceğini belirliyor. ‘Herkesin farkına varamadığı şeyi görebilme özelliği’ de tabii bir yazar için kaleminden veya klavyesinden sonraki en önemli enstrümana dönüşüyor Orwell’ın öğütleri içerisinde.
Kitabı edinmek isteyenler için künye notu:
ISBN: 9786257370219
Sayfa Sayısı: 103
Basım Yeri: İstanbul
Türkçe ilk basım yılı: 2021
(Levent Konca çevirisiyle)
Ve finalde özetin özetinin özeti:
Önce Orwell’ın ‘Neden Yazıyorum?’u hakkında…
‘Neden Yazıyorum?’a benim notum 100 üzerinden 100. Fakat değerlendirmeme şu dipnotu da iliştirmeliyim: Felsefeden anlıyor ve felsefi metinler okumayı seviyorsanız Orwell’ın kitabını sevme ve ondan yararlanma şansınız muhtemelen daha yüksek olacak.
★★
Bitirirken…
Bu yazı dizisinde ele aldığım dört kitapla; Ernest Hemingway’in Yazma Üzerine’siyle, Emin Özdemir'in O İyi Kitaplar Olmasaydı’sıyla, Turgut Özakman’ın Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği’yle ve son olarak George Orwell’ın Neden Yazıyorum’uyla ilgili bir genel değerlendirme:
Elbette yazarlık ve şairlik, öyle birkaç kılavuz kitap okumakla başarılabilecek bir şey değil. Önce yaşama, hissetme; sonra önemseme, adanma; nihayet herkesten farklı görme ve dile getirebilme, özgün olma işidir şairlik, yazarlık. Edebiyatçılık. Sanatçılık…
Böyleyken de irdelediğim kitaplara ve o kitaplardaki öğütlere, önerilere, yöntem ve tekniklere sihirli değneğe dokunuyormuş gibi değil, kullanışlı birer anahtarı ele geçirmiş gibi, İsmet Özel’den ilhamla birer ‘okuma kılavuzuna’ kavuşmuş gibi dokunmak gerekiyor.
O zaman gerçekten yararını görmek, o yolla yazma eyleminin kimyasını anlamak ve o alanda ilerlemek mümkün olabilir.
Kaynak:
edebiyathaber.net - Çeviren: Ali Fuat Kısakürek (26 Haziran 2020)