AFORİZMALAR (22)
Trump’la birlikte dünya yeni bir liderlik örneği izlemeye başladı. Biz buna ‘Trump Çağı’ demek istiyoruz. Bu yeni liderlik önderliğindeki ABD’nin eski ABD olamayacağı artık daha net görülüyor. ‘Trump Çağı’ tam olarak nasıl şekillenecek, bu çağ dünyayı nasıl şekillendirecek, bunları yaşayarak göreceğiz. Ancak ortaya çıkan emareler, ‘Trump Çağı’nın huzur, güven ve barış çağı olamayacağını gösteriyor! Peki, nasıl oldu da Amerikan halkı Trump gibi bir lideri seçti?
Amerika ve Avrupa medyasında yazan Ortadoğu analizleriyle tanınan gazeteci Hüseyin-Abdül Hüseyin’in, Başkan Trump’la ilgili bir makalesini Anadolu Ajansı yayınladı. Hüseyin yazısında, ‘Amerikalılar, Trump’u -halkın aklından geçenlere göre konuştuğu için sevdi-‘ diyor. Seçmen onu, ‘her şeyi olduğu gibi söyleyen’ dürüst bir adam olarak gördü. Kendisine bağışçılardan bağımsız hareket imkânı veren bir servete sahip olması ayrıca Trump’un bir artısı. Böylece Trump güç odaklarına boyun eğmiyor görüntüsü verdi. ‘Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden oluşan siyasi nizama -en sonunda- kafa tutabilen bir başkan’ olarak yıldızı parladı; parlatıldı!
Halkın aklından geçeni siyasi söyleme dönüştüren ve bu metotla iktidara gelen Trump ‘halkın kurtarıcısı’ rolünü sonunu kadar oynayacak gözüküyor. Trump’un, halka yönelttiği, ‘siz ne diyorsanız o olacak?’ söylemi elbette kitlelerin hoşuna gitti. Hele, ‘Başkanlık makamı, iktidarın ait olduğu yere, yani halka iade edilecek!’ türü çıkışları, pratikte neye indirgeneceği pek anlaşılmasa da, kitleleri etkiledi.
Trump’un, güç odaklarının kontrolündeki basını ‘iplemeyip’ Amerikalılarla Twitter üzerinden iletişim kurması da, ‘halka doğrudan hitap eden başkan’ olarak lanse edildi ve bu imaj, karizmasını daha da parlattı. Trump’un, medyayla ilgi kavgasını bilinçli olarak sürdürdüğü anlaşılıyor. Böylece halka şu mesaj verilmiş oluyor: “Ey Amerikalılar! Bu medya, çıkar çevrelerinin kontrolünde. Bunlar sizin lehinize yazıp çizmiyor, temsil ettikleri çevrelerin çıkarına göre hareket ediyor!” Tez bu şekilde temellendirilince Trump’un, kendi sözünden kendisinin çıkardığı sonuç da şu oluyor: “Medya Amerikan halkının düşmanıdır!”
Peki, diğer milletler ‘Trump Çağı’ndan nasıl etkilenecek? Hüseyin’in bu konuda ortaya koyduğu analiz umut verici değil. O, faşizmden söz ediyor! ‘Trump Çağı’ yeni bir faşizm çağının başlangıcı olabilir, diyor. Hüseyin, bu yargısını faşizmin yükselişinden önceki dönemde bazı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan durumla bugünü karşılaştırarak temellendiriyor. Siyaset bilimci Hannah Arendt’ten şu alıntıyı yapıyor: “Haddinden fazla zengin olanlarla haddinden fazla fakir olanların arasında teessüs eden bir ittifakın, pan-hareketlere dönüşerek, etkin bir hale geldiğini ve bu hareketlerin amacının iç ve dış siyaseti, ulusu, yabancı toprakların yağmalanması ve yabancı halkların daimi bir alçalmaya/yozlaşmaya mahkûm edilmesi için örgütleyebilecek şekilde birleştirmek.”
“Arendt’in teorik bakış açısı, yankılarını Trump’ın söyleminde buluyor. ABD başkanı, daha şimdiden iç ve dış siyaseti defaatle karıştırmış bulunuyor!” diyen Hüseyin, Muhafazakâr Siyasal Eylem Konferansında (CPAC) yaptığı konuşmada Trump’un, ‘Ortadoğu’da verilen savaşların ABD’ye tam 6 trilyon dolara mal olduğunu söylediğini, kendi ‘katkı paylarını’ ödemedikleri için, NATO üyeleri de dâhil olmak üzere, Amerika’nın müttefiklerini azarladığını ve açıktan Irak petrolünün alınması çağrısında bulunduğunu’ hatırlatarak, niyetinin ne olduğunu bize gösteriyor. O zaman artık şundan emin olabiliriz: Trump, devleti ve onun şiddet enstrümanlarını kendi ekonomik maksatları için kullanabilecektir.
Hüseyin, ‘Avrupa’da faşizmin yükselişiyle birlikte anti-semitizmin tavan yapması gibi, ABD’de de Trump’un yükselişiyle birlikte nefret suçlarında büyük bir artış yaşandığını’ vurguluyor. Ekim ayından buyana Amerika genelinde işlenen nefret suçlarında yüzde 6’lık bir artış söz konusu. Amerika’da camileri kundaklamak ve Müslümanlara yönelik nefret suçlarındaki artış yüzde 89’la tavan yapmış durumda. Amerika’da ötekileştirilenler sadece Müslümanlar değil, bazı Asyalılar, Afrikalılar, Yahudi grupları ve gazeteciler de bu saldırılardan nasibini alıyor. Kesin olan şu: Trump Çağı, şimdiden Amerika’da nefret suçlarını patlatmış durumda. Korkunç olan ise, bu akım dünyaya yayılıp Amerikan savaş makinesiyle hareket ettiğinde, özellikle Müslümanlara ne olacağıdır?
Trump’la birlikte dünya yeni bir liderlik örneği izlemeye başladı. Biz buna ‘Trump Çağı’ demek istiyoruz. Bu yeni liderlik önderliğindeki ABD’nin eski ABD olamayacağı artık daha net görülüyor. ‘Trump Çağı’ tam olarak nasıl şekillenecek, bu çağ dünyayı nasıl şekillendirecek, bunları yaşayarak göreceğiz. Ancak ortaya çıkan emareler, ‘Trump Çağı’nın huzur, güven ve barış çağı olamayacağını gösteriyor! Peki, nasıl oldu da Amerikan halkı Trump gibi bir lideri seçti?
Amerika ve Avrupa medyasında yazan Ortadoğu analizleriyle tanınan gazeteci Hüseyin-Abdül Hüseyin’in, Başkan Trump’la ilgili bir makalesini Anadolu Ajansı yayınladı. Hüseyin yazısında, ‘Amerikalılar, Trump’u -halkın aklından geçenlere göre konuştuğu için sevdi-‘ diyor. Seçmen onu, ‘her şeyi olduğu gibi söyleyen’ dürüst bir adam olarak gördü. Kendisine bağışçılardan bağımsız hareket imkânı veren bir servete sahip olması ayrıca Trump’un bir artısı. Böylece Trump güç odaklarına boyun eğmiyor görüntüsü verdi. ‘Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden oluşan siyasi nizama -en sonunda- kafa tutabilen bir başkan’ olarak yıldızı parladı; parlatıldı!
Halkın aklından geçeni siyasi söyleme dönüştüren ve bu metotla iktidara gelen Trump ‘halkın kurtarıcısı’ rolünü sonunu kadar oynayacak gözüküyor. Trump’un, halka yönelttiği, ‘siz ne diyorsanız o olacak?’ söylemi elbette kitlelerin hoşuna gitti. Hele, ‘Başkanlık makamı, iktidarın ait olduğu yere, yani halka iade edilecek!’ türü çıkışları, pratikte neye indirgeneceği pek anlaşılmasa da, kitleleri etkiledi.
Trump’un, güç odaklarının kontrolündeki basını ‘iplemeyip’ Amerikalılarla Twitter üzerinden iletişim kurması da, ‘halka doğrudan hitap eden başkan’ olarak lanse edildi ve bu imaj, karizmasını daha da parlattı. Trump’un, medyayla ilgi kavgasını bilinçli olarak sürdürdüğü anlaşılıyor. Böylece halka şu mesaj verilmiş oluyor: “Ey Amerikalılar! Bu medya, çıkar çevrelerinin kontrolünde. Bunlar sizin lehinize yazıp çizmiyor, temsil ettikleri çevrelerin çıkarına göre hareket ediyor!” Tez bu şekilde temellendirilince Trump’un, kendi sözünden kendisinin çıkardığı sonuç da şu oluyor: “Medya Amerikan halkının düşmanıdır!”
Peki, diğer milletler ‘Trump Çağı’ndan nasıl etkilenecek? Hüseyin’in bu konuda ortaya koyduğu analiz umut verici değil. O, faşizmden söz ediyor! ‘Trump Çağı’ yeni bir faşizm çağının başlangıcı olabilir, diyor. Hüseyin, bu yargısını faşizmin yükselişinden önceki dönemde bazı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan durumla bugünü karşılaştırarak temellendiriyor. Siyaset bilimci Hannah Arendt’ten şu alıntıyı yapıyor: “Haddinden fazla zengin olanlarla haddinden fazla fakir olanların arasında teessüs eden bir ittifakın, pan-hareketlere dönüşerek, etkin bir hale geldiğini ve bu hareketlerin amacının iç ve dış siyaseti, ulusu, yabancı toprakların yağmalanması ve yabancı halkların daimi bir alçalmaya/yozlaşmaya mahkûm edilmesi için örgütleyebilecek şekilde birleştirmek.”
“Arendt’in teorik bakış açısı, yankılarını Trump’ın söyleminde buluyor. ABD başkanı, daha şimdiden iç ve dış siyaseti defaatle karıştırmış bulunuyor!” diyen Hüseyin, Muhafazakâr Siyasal Eylem Konferansında (CPAC) yaptığı konuşmada Trump’un, ‘Ortadoğu’da verilen savaşların ABD’ye tam 6 trilyon dolara mal olduğunu söylediğini, kendi ‘katkı paylarını’ ödemedikleri için, NATO üyeleri de dâhil olmak üzere, Amerika’nın müttefiklerini azarladığını ve açıktan Irak petrolünün alınması çağrısında bulunduğunu’ hatırlatarak, niyetinin ne olduğunu bize gösteriyor. O zaman artık şundan emin olabiliriz: Trump, devleti ve onun şiddet enstrümanlarını kendi ekonomik maksatları için kullanabilecektir.
Hüseyin, ‘Avrupa’da faşizmin yükselişiyle birlikte anti-semitizmin tavan yapması gibi, ABD’de de Trump’un yükselişiyle birlikte nefret suçlarında büyük bir artış yaşandığını’ vurguluyor. Ekim ayından buyana Amerika genelinde işlenen nefret suçlarında yüzde 6’lık bir artış söz konusu. Amerika’da camileri kundaklamak ve Müslümanlara yönelik nefret suçlarındaki artış yüzde 89’la tavan yapmış durumda. Amerika’da ötekileştirilenler sadece Müslümanlar değil, bazı Asyalılar, Afrikalılar, Yahudi grupları ve gazeteciler de bu saldırılardan nasibini alıyor. Kesin olan şu: Trump Çağı, şimdiden Amerika’da nefret suçlarını patlatmış durumda. Korkunç olan ise, bu akım dünyaya yayılıp Amerikan savaş makinesiyle hareket ettiğinde, özellikle Müslümanlara ne olacağıdır?