(Dilaver Cebeci, zalim 12 Eylül darbecilerinin yağlı urganla astıkları Ülkücü Şehitler, zulüm hanelerde çile çeken Yusufiyeli Ülkücüler için yazdığı;
“Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum
Kim bilir kaç ışık yılı uzakta öfkeyle kollarını çemriyor yalancı fecir
imanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir” dizeleri yalnızca içimizden koparılan ülkücüler için mi yazıldı. Onların umutları, Türk milletinin yarınlarına dair kurdukları hayalleri, onlar gibi yarınları kuracak İttihat ve Terakki şemsiyesi içerisinde canını kanını bu millete adamış yiğitlerin hayallerine sesleniş yok mu?
Dilaver Cebeci, kim bilir bu şiiri yalnızca 12 Eylül’ün karanlık ellerinin milletin bağrından kopardığı yiğit evlatları gibi, 1940 sonrası soldurulan bütün çiçekleri içinde kaleme almıştır. Belki de Türk milletinin yakın dönemde karşılaştığı, vatan evlatlarının bir şekilde yok edilmesine adamıştır. Nükleer fizikçilerine, Aselsan mühendislerine, kahraman subaylara, üst düzey MİT mensuplarına kıyımı da anlatıyordur.
İnanın 12 Eylül’de yağlı urgana çekilerek milletin bağrından koparılan yiğitleri de diğer kahramanlar gibi Türkiye’nin bağımlı tutan BATI’dan başkası değildir. Kuklacı aynıdır, ancak kuklalar değişmiştir.
Karanlık bir el yok etti!
Evet, bundan tam 73 yıl önce 1949 yılının 2 Mart günü İstanbul Haliç’te Sütlücü sahilinde bazı binalar havaya uçtu. Önce çok şiddetli patlamalar, 2 gün boyunca azalarak devam etti. Havaya uçan bina bir silah fabrikası, sahibi de Osmanlı Devletinin son senelerindeki en güçlü adamı Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın sekiz yaş küçük kardeşi Nuri Killigil idi.
Aradan tam 73 yıl geçti ama kendi 11 Eylül'ümüzü hâlâ aydınlatamadık. İstanbul'da bundan 73 sene önce artık çoktan unuttuğumuz ABD’nin 11 Eylül’üne benzer bir facia yaşanmış, ama sebebi ve sorumluları bulunamamıştı. Aslında kimse de olayı aydınlatmayı düşünmemişti.
11 Eylül İkiz Kuleler Senaryosunu bilmeyen yoktur, saat kaçta olduğunu, kaç kişinin öldüğünü, sonuçlarını, faillerini!
Ya kendi 11 Eylülümüz?
Türklerin 11 Eylül’ü aydınlanmayı bekliyor!
Türkiye’nin yakın tarihinde karanlıkta kalmış, hatta Türkiye’ye çelme takılan, milli hafsala da travmaya yol açan hadiseler Atatürk sonrası “Milli Şef” döneminde gerçekleşmiştir. Attila İlhan, İnönü dönemi için Cumhuriyetin temellerinden kaydırıldığı dönem olarak niteler.
1949’da Nuri Paşa, fabrikasıyla birlikte havaya uçurulurken, Nuri Demirağ’ın uçak sanayiinde attığı adımlar yine 40’lı yılların utancını taşır.
“Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum
Kim bilir kaç ışık yılı uzakta öfkeyle kollarını çemriyor yalancı fecir
imanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir” dizeleri yalnızca içimizden koparılan ülkücüler için mi yazıldı. Onların umutları, Türk milletinin yarınlarına dair kurdukları hayalleri, onlar gibi yarınları kuracak İttihat ve Terakki şemsiyesi içerisinde canını kanını bu millete adamış yiğitlerin hayallerine sesleniş yok mu?
Dilaver Cebeci, kim bilir bu şiiri yalnızca 12 Eylül’ün karanlık ellerinin milletin bağrından kopardığı yiğit evlatları gibi, 1940 sonrası soldurulan bütün çiçekleri içinde kaleme almıştır. Belki de Türk milletinin yakın dönemde karşılaştığı, vatan evlatlarının bir şekilde yok edilmesine adamıştır. Nükleer fizikçilerine, Aselsan mühendislerine, kahraman subaylara, üst düzey MİT mensuplarına kıyımı da anlatıyordur.
İnanın 12 Eylül’de yağlı urgana çekilerek milletin bağrından koparılan yiğitleri de diğer kahramanlar gibi Türkiye’nin bağımlı tutan BATI’dan başkası değildir. Kuklacı aynıdır, ancak kuklalar değişmiştir.
Karanlık bir el yok etti!
Evet, bundan tam 73 yıl önce 1949 yılının 2 Mart günü İstanbul Haliç’te Sütlücü sahilinde bazı binalar havaya uçtu. Önce çok şiddetli patlamalar, 2 gün boyunca azalarak devam etti. Havaya uçan bina bir silah fabrikası, sahibi de Osmanlı Devletinin son senelerindeki en güçlü adamı Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın sekiz yaş küçük kardeşi Nuri Killigil idi.
Aradan tam 73 yıl geçti ama kendi 11 Eylül'ümüzü hâlâ aydınlatamadık. İstanbul'da bundan 73 sene önce artık çoktan unuttuğumuz ABD’nin 11 Eylül’üne benzer bir facia yaşanmış, ama sebebi ve sorumluları bulunamamıştı. Aslında kimse de olayı aydınlatmayı düşünmemişti.
11 Eylül İkiz Kuleler Senaryosunu bilmeyen yoktur, saat kaçta olduğunu, kaç kişinin öldüğünü, sonuçlarını, faillerini!
Ya kendi 11 Eylülümüz?
Türklerin 11 Eylül’ü aydınlanmayı bekliyor!
Türkiye’nin yakın tarihinde karanlıkta kalmış, hatta Türkiye’ye çelme takılan, milli hafsala da travmaya yol açan hadiseler Atatürk sonrası “Milli Şef” döneminde gerçekleşmiştir. Attila İlhan, İnönü dönemi için Cumhuriyetin temellerinden kaydırıldığı dönem olarak niteler.
1949’da Nuri Paşa, fabrikasıyla birlikte havaya uçurulurken, Nuri Demirağ’ın uçak sanayiinde attığı adımlar yine 40’lı yılların utancını taşır.