Lütfen ayağa kalkın; 2020 yılının LGS ve YKS kahramanlarını alkışlayalım!
Ve henüz zamanımız varken onlar için bir şeyler yapalım…
***
27-28 Haziran günleri uygulanan YKS-2020’nin ve ondan bir hafta önce, 20 Haziran’da uygulanan LGS-2020’nin öncesinde bunları söylemek, sınavına girecek çocuklarımız üzerinde olumsuz etki doğururdu. Onları heyecanlandırır, dikkatlerini dağıtır ya da onları var olandan daha fazla kaygıya sevk ederdi. Onun için önce LGS’nin, sonra TYT, AYT, YDS tüm sınav parkurlarının tamamlanacağı anı beklemek gerekiyordu.
Şimdi rahatlıkla söyleyebiliriz:
Bu yıl YKS’ye katılan liseli veya mezun çocuklarımızın hepsi birer kahraman…
Geçen hafta LGS’ye giren tüm 8’inci sınıf öğrencileri de öyleydi…
Neden mi?
Elbette Türkiye’deki sınav maratonunda insanüstü direnç gösteren bütün çocuklar kahramandır. Pandemiden önce de öyleydi.
Ama bu yılın sınav gruplarındaki çocuklar sınava hazırlanırken:
Ama adı üstünde: O da sadece bir ‘avuntuydu’ işte…
Nelerin kaybedildiğini, neyin-nasıl telafi edilmesi gerektiğini şimdiki nutuklardan çok ‘gelecek zamanın göstergeleri’ ortaya koyacak.
Tabii konu üzerine bilimsellikle, objektif eğilebilirsek.
***
Anlattıklarımızın tümünü, bir yıl içerisinde ve bu düzeyde yoğun, bu kadar dramatik yaşayan başka bir kuşak olmadı!
Dolayısıyla bu yılın LGS ve YKS kuşakları, bir açıdan ‘direncin ve kahramanlığın’, bir başka açıdan ise ‘dramın ve yıkımın’ timsali oldular...
Şimdi lütfen bu bilgiler eşliğinde empati yapmayı deneyin:
Siz, öyle bir ortamda geleceğinizi belirleyecek bir sınava hazırlanıyorsunuz! ‘Gelecek’ sözcüğünün anlamını büyük ölçüde yitirdiği, en büyüğünden en küçüğüne, Amerika’sından Makedonya’sına tüm ülkelerin bir çeşit küresel var oluş savaşına sürüklendiği, eşi benzeri -en azından 1944’ten beri- yaşanmamış günlerde kendinizi aşmaya, başkalarıyla yarışmaya, başarılmamış bir şeyi başarmaya çalışıyorsunuz.
Kolay mı?
Yapabilir misiniz?..
Onun için işte…
Ben şu akıl almaz 2020 yılının sosyal yaşamda öne çıkan inanılmaz kahramanlarına açık bir ekleme yapıyorum: Sağlık çalışanlarından, kültürel çöküşün önüne geçmek için insanüstü çaba harcayan öğretmenlerden ve işletmelerini ne pahasına olursa olsun ayakta tutup istihdamın -dolayısıyla ulusal ekonomilerin- çökmesini önlemek için çırpınan, özveride bulunan işverenlerden sonra, kahramanlar listesine ‘bu yılın sınav gruplarında yer almış çocuklarımızı’ ekliyorum.
En yakınımda olanlar; çok sevgili Alina, Aytuğ, Batuhan, Buse, Hüseyin Uygar, Kıray, Mehmet İzzet, Tolga, Ufuk, Ali, Anıl, Eren Yahya, Hasan Alperen, Hatice Sude, Ilgın, Mehmet Enes, Selin, Sezin, Berfin, Cansu, Cemre, Ece, Efe, Esin, Fırat, İdealcan, İdil Miray, Melikşah, Sıla, Sude, Yahya…
Yarı yaşımdan bile küçük oldukları halde büyüyüşlerini hayranlıkla izleyip idolleştirdiğim iki muhteşem liseli karakter: Sevgili Cem ve Sevgili Hüsnü Mert…
Hepsi…
Birbirinden değerli 33 genç…
Ve daha önce Kıbrıs’ta, Ankara’da, Antalya’da öğrenim yaşamlarına eşlik ettiğim bütün öğrenciler…
Elbette onlarla birlikte bu yıl LGS ya da YKS ile yüzleşen, yurdun dört bir yanından 3 buçuk milyondan fazla öğrenci…
Özellikle de bu koşullarda bir de yoklukla, yoksullukla sınav olan çocuklarımız…
Siz, her biriniz bizim kahramanımızsınız!
Öğretmenlerinizin ve ailelerinizin gurur kaynağısınız.
Sınav sonucunuz ne olursa olsun. Ayağa kalktık, alkışlıyoruz sizi…
***
Fakat, kabul edelim; sizi kahraman ilan etmek, ayakta alkışlamak asla yeterli olmaz. Bu, çok sıradan, çok politik bir yanıt olur sizin kahramanlığınıza. Bundan çok fazlası gerekir. Şimdiye dek sizin kaderinize karar veren ‘yetkili yetişkinlerin’ bu kez size özel girişimlerinin, somut jestlerinin olması gerekir. Bunun için yeterli zaman var. Olanak ve kaynak yaratmak, ‘Bunu yapabilirim’ vaadiyle öne çıkmış, seçilmiş kimselerin sorumluluğu.
Ve ne iyi ki bunu yapması gereken kimseler, ekonomimizin iyi durumda olduğunu söylemekteler.
O halde:
***
Aklımıza ilk gelen öneriler bunlar.
Elbette ortak akılla ve işin içine vicdan ve adaleti de katarak daha iyi çözümler düşünülebilir.
Olaya hangi açıdan bakarsanız bakın; kesin olan şu ki bu yılın kahraman sınav grubu öğrencileri, öyle bir onur ve ayrıcalık madalyonu fazlasıyla hak ettiler.
Ve henüz zamanımız varken onlar için bir şeyler yapalım…
***
27-28 Haziran günleri uygulanan YKS-2020’nin ve ondan bir hafta önce, 20 Haziran’da uygulanan LGS-2020’nin öncesinde bunları söylemek, sınavına girecek çocuklarımız üzerinde olumsuz etki doğururdu. Onları heyecanlandırır, dikkatlerini dağıtır ya da onları var olandan daha fazla kaygıya sevk ederdi. Onun için önce LGS’nin, sonra TYT, AYT, YDS tüm sınav parkurlarının tamamlanacağı anı beklemek gerekiyordu.
Şimdi rahatlıkla söyleyebiliriz:
Bu yıl YKS’ye katılan liseli veya mezun çocuklarımızın hepsi birer kahraman…
Geçen hafta LGS’ye giren tüm 8’inci sınıf öğrencileri de öyleydi…
Neden mi?
Elbette Türkiye’deki sınav maratonunda insanüstü direnç gösteren bütün çocuklar kahramandır. Pandemiden önce de öyleydi.
Ama bu yılın sınav gruplarındaki çocuklar sınava hazırlanırken:
- Televizyonlar, her akşam yurttan ve dünyadan günlük ölüm sayıları yayınlıyordu.
- Cumhuriyet tarihinde ilk defa okullar neredeyse tüm dönem boyunca kapatılıyordu.
- Eğitim ilk kez ulusal çapta ‘uzaktan’ gerçekleştiriliyordu.
- Öğretmenler belki de ilk kez bu kadar çok özleniyordu.
- Serdengeçti öğretmenler ile sınavlara hazırlanan çocuklar, her buluşmada hayati bir risk almış oluyorlardı.
- Kargo şirketleri ders çalışmak için verilen kaynak siparişlerini çocuklara çoğu kez iş işten geçtikten sonra ulaştırıyordu.
- Yayın trafiğindeki aksamalar da hesaba katılırsa sınav hazırlığı için kullanılacak malzemelerin zamanında temini mümkün olmuyordu.
- Ürünler dijital ya da online versiyonlarıyla hazırlanıp sunuluyordu ve fakat bu bir deneme-yanılma döngüsüne dönüşüyordu.
- Bu olumsuzlukları yaratıcı girişimlerle telafi etmeye çalışan öğretmenler ve okullar, kendi sağlıklarını ve yaşamlarını hiçe sayarak açığı kapatmaya çalışıyordu ama bu da provası hiç yapılmamış bir oyundu.
- Enerji dolu, zıpkın gibi çocuklar; günler değil, haftalar değil, aylarca evlerine hapsoluyordu. Dolayısıyla bu yüksek tempolu, yıpratıcı çalışma sürecinde çocukların soluklanma, hava alma, sosyalleşme, stres atma olanakları ya da şansları tamamen ortadan kalkıyordu.
- PDR süreçleri de mecburen online (?) sürdürülüyordu.
- Yayınlanmış resmi bir istatistiği olmamakla birlikte sınava hazırlanan çocukların çok önemli bir kısmının anne ya da babası, belki de ikisi birden, pandemi kaynaklı büyük ekonomik krizden etkileniyordu. Aile bütçelerindeki trajik değişimler, eve sığdırılmış hayatların belki de yegâne konuşma konusu oluyordu. Çocuklar aynı evde ders çalışmaya çalışırken…
- Üstelik bu yıl YKS’ye ilk defa giren çocuklarımız, daha önceki yaşamlarında da sınav sistemi değişiminin, 4+4+4 uygulamasının, müfredat değişikliklerinin ilk muhatapları olmuş talihsiz ‘deneme-yanılma kuşağı’ idiler. Ben, onlara bunu yaşatan öngörüsüz yetişkinlerin, en eskiden en yeniye herhangi bir sorumlunun, ‘Özür dileriz çocuklar, hata yaptık!’ dediğini duymadım. Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un Twitter’da ya da Facebook’ta paylaşılmış dolaylı birkaç ifadesi istisna…
- Eğitimcilerin bütün iyi niyetleriyle ‘Çocuklar yıkılmayın, ayakta kalın! Koşullar kötü olsa da bu, bütün akranlarınız için eşit ve adil bir durum’ deyişi bu süreçte belki de tek akla yatkın izah veya avuntu oluyordu.
Ama adı üstünde: O da sadece bir ‘avuntuydu’ işte…
Nelerin kaybedildiğini, neyin-nasıl telafi edilmesi gerektiğini şimdiki nutuklardan çok ‘gelecek zamanın göstergeleri’ ortaya koyacak.
Tabii konu üzerine bilimsellikle, objektif eğilebilirsek.
***
Anlattıklarımızın tümünü, bir yıl içerisinde ve bu düzeyde yoğun, bu kadar dramatik yaşayan başka bir kuşak olmadı!
Dolayısıyla bu yılın LGS ve YKS kuşakları, bir açıdan ‘direncin ve kahramanlığın’, bir başka açıdan ise ‘dramın ve yıkımın’ timsali oldular...
Şimdi lütfen bu bilgiler eşliğinde empati yapmayı deneyin:
Siz, öyle bir ortamda geleceğinizi belirleyecek bir sınava hazırlanıyorsunuz! ‘Gelecek’ sözcüğünün anlamını büyük ölçüde yitirdiği, en büyüğünden en küçüğüne, Amerika’sından Makedonya’sına tüm ülkelerin bir çeşit küresel var oluş savaşına sürüklendiği, eşi benzeri -en azından 1944’ten beri- yaşanmamış günlerde kendinizi aşmaya, başkalarıyla yarışmaya, başarılmamış bir şeyi başarmaya çalışıyorsunuz.
Kolay mı?
Yapabilir misiniz?..
Onun için işte…
Ben şu akıl almaz 2020 yılının sosyal yaşamda öne çıkan inanılmaz kahramanlarına açık bir ekleme yapıyorum: Sağlık çalışanlarından, kültürel çöküşün önüne geçmek için insanüstü çaba harcayan öğretmenlerden ve işletmelerini ne pahasına olursa olsun ayakta tutup istihdamın -dolayısıyla ulusal ekonomilerin- çökmesini önlemek için çırpınan, özveride bulunan işverenlerden sonra, kahramanlar listesine ‘bu yılın sınav gruplarında yer almış çocuklarımızı’ ekliyorum.
En yakınımda olanlar; çok sevgili Alina, Aytuğ, Batuhan, Buse, Hüseyin Uygar, Kıray, Mehmet İzzet, Tolga, Ufuk, Ali, Anıl, Eren Yahya, Hasan Alperen, Hatice Sude, Ilgın, Mehmet Enes, Selin, Sezin, Berfin, Cansu, Cemre, Ece, Efe, Esin, Fırat, İdealcan, İdil Miray, Melikşah, Sıla, Sude, Yahya…
Yarı yaşımdan bile küçük oldukları halde büyüyüşlerini hayranlıkla izleyip idolleştirdiğim iki muhteşem liseli karakter: Sevgili Cem ve Sevgili Hüsnü Mert…
Hepsi…
Birbirinden değerli 33 genç…
Ve daha önce Kıbrıs’ta, Ankara’da, Antalya’da öğrenim yaşamlarına eşlik ettiğim bütün öğrenciler…
Elbette onlarla birlikte bu yıl LGS ya da YKS ile yüzleşen, yurdun dört bir yanından 3 buçuk milyondan fazla öğrenci…
Özellikle de bu koşullarda bir de yoklukla, yoksullukla sınav olan çocuklarımız…
Siz, her biriniz bizim kahramanımızsınız!
Öğretmenlerinizin ve ailelerinizin gurur kaynağısınız.
Sınav sonucunuz ne olursa olsun. Ayağa kalktık, alkışlıyoruz sizi…
***
Fakat, kabul edelim; sizi kahraman ilan etmek, ayakta alkışlamak asla yeterli olmaz. Bu, çok sıradan, çok politik bir yanıt olur sizin kahramanlığınıza. Bundan çok fazlası gerekir. Şimdiye dek sizin kaderinize karar veren ‘yetkili yetişkinlerin’ bu kez size özel girişimlerinin, somut jestlerinin olması gerekir. Bunun için yeterli zaman var. Olanak ve kaynak yaratmak, ‘Bunu yapabilirim’ vaadiyle öne çıkmış, seçilmiş kimselerin sorumluluğu.
Ve ne iyi ki bunu yapması gereken kimseler, ekonomimizin iyi durumda olduğunu söylemekteler.
O halde:
- Bu yıl için üniversitelere ve liselere yeni bir yerleştirme algoritması oluşturulmalı.
- Özel üniversitelere devlet desteğiyle artı burs ve teşvikler sağlanmalı.
- Ortaöğretimde 9’uncu sınıflar düzeyinde çok tercih edilen okul türleriyle ilgili kontenjan iyileştirmeleri yapılmalı.
- Adrese dayalı yerleştirmede 2020 için 9’uncu sınıf öğrencilerine tolerans tanınmalı.
- Özel liselerin 9’uncu sınıfında okumak isteyen çocuklarımıza teşvik ve destek sağlanmalı ve bu, geçici de olsa yeniden gündeme getirilmeli…
***
Aklımıza ilk gelen öneriler bunlar.
Elbette ortak akılla ve işin içine vicdan ve adaleti de katarak daha iyi çözümler düşünülebilir.
Olaya hangi açıdan bakarsanız bakın; kesin olan şu ki bu yılın kahraman sınav grubu öğrencileri, öyle bir onur ve ayrıcalık madalyonu fazlasıyla hak ettiler.