Ben, konuya birkaç gün öncesinde değiniyorum; çünkü 4 Ekim -bu yıl pazartesiye denk geldiğinden- benim yazı günüm olmayacak; ama bu konuyu atlamış olmayı da içime asla sindiremem. Onun için gündemi biraz erkene çekiyorum.
Pusula okurlarının ve tüm hayvanseverlerin hoşgörüsüne sığınarak tabii…
★★
Alain Delon (1935, Sceaux-Fransa), gençliğinde dünyanın en yakışıklı aktörlerinden biriydi. Fransız oyuncu bugün 85 yaşında ve bence hâlâ çok karizmatik bir adam.
İster bir zamanlar onu seyretmiş ve hayranı olmuş olun ister bu ad sizin için hiçbir şey ifade etmesin; 70’li ve 80’li yılların bu en yakışıklı erkeği hakkında öğreneceğiniz bazı gerçekler sizi şaşırtabilir. Uzun zaman önceydi, Patiliyo.com’da yayımlanan bir araştırma dosyasında Karsu Tuna imzasıyla yayınlanmıştı bu notlar:
“Fransız aktör Alain Delon, gençken dizlerine kadar inen bir askeri parka giyermiş. Hava soğuduğunda ve neredeyse tüm kış günlerinde. Bizim Deniz Gezmiş fotoğraflarından anımsayacağımız gibi bir parka…
Fransız aktör böyle yapıyordu çünkü yoluna çıkan bütün yavru köpekleri içine alıp ısıtmak gibi bir alışkanlığı, bir ütopyası vardı.
Ve gerçekten de öyle yapıyordu.
Fransız oyuncu emekliliğini İsviçre'de yaşıyor. O ünlü parkası ne oldu bilemeyiz ama şimdi sokak köpekleri ve kedileri için kurduğu ve yönettiği beş barınağı bulunuyor.
Parka büyüyüp kocaman bir kubbe olmuş yani.
★★
Delon, bir gün, Pireneler'deki bazı sadistlerin bir köpeğin üzerine benzin döküp zavallı hayvancağızı yaktığını işitti ve ağır yaralı köpek için bütün masraflarını karşılayarak kilometrelerce öteden veterinerini gönderdi.
Üstelik hukuk yoluyla da sadistlerin üzerine gitti. Önce medyayı ve imajını kullanarak çok güçlü bir kamuoyu oluşturdu. Sonrasında bu etkiyle ilk defa bir yargıç, yargılama sırasında Mambo adlı kurbanın -zavallı köpeğin- mahkeme salonunda hazır bulunmasına karar verdi.
Amerika’dan Avustralya’ya onlarca ülkenin gazete ve televizyonları tarafından takip edilen yargılamanın sonucunda da acımasız saldırganlar, dünya hukuk tarihine geçen çok ağır bir cezaya çarptırıldılar.”
★★
Alain Delon, bugün evcil dostlarımızın ve daha geniş sınırlarda sokak hayvanlarının kendilerince bir tür avukata sahip olmaları için çalışıyor. Şu mânidâr cümleler de aktörün 2011 yılında Paris Match dergisinde yayımlanmış röportajında geçiyor:
“İlk evcil hayvanım Gala adında dişi bir Doberman'dı. Bir keresinde ona bağırdım ve hatta kuyruğunu tokatladım. Çok güçlü olmasına karşın bana hiçbir tepki vermedi. Oturdu ve öylece bana baktı. Ağladığını gördüm. O zaman işte her şeyi anladım, değiştim ve şimdi köpeklerim bana her zaman gülümsüyorlar…”
Fransız aktör şu sıralar kendi kuşağının en ünlü aktristlerinden Brigitte Bardot'nun hayvan hakları savunusunda, ünlü aktristin sivil toplum örgütlenmesindeki en önemli işbirlikçilerinden biri olarak öne çıkıyor. İki eski dost, sinemadan kazandıkları ünü ve serveti, omuz omuza vererek sokak hayvanları için harcıyorlar başka bir deyişle…
★★
Bir başka ilginç ayrıntılar da var Karsu Tuna’nın dosyasında:
“Delon’un İsviçre’deki evinin büyük bahçesinde kendisiyle birlikte yaşamış 45 köpeğin gömülü olduğu özel bir mezarlık var. İzni alınmış tabii…”
Aktör, ısrarlı başvuruları sonucunda, zamanı geldiğinde kendisinin de oraya gömülebilmesi için resmi izin almış. Bunun kendisi için hayatının sonunda kavuşacağı çok özel bir lüks olacağını ama aslında bütün hayatın en büyük lüksü olacağına söylüyor.
Düşünsenize, bunu söyleyen kişi, bulunduğu her ortamda el üstünde tutulmuş ve lüksü en uç sınırlarında yaşamış biri. İşte o Alain Delon’un eleştirilen belki de tek davranışının ise kendisi öldüğünde şu anda hayatına eşlik eden köpeği Loubo’nun da uyutulmasını ve kendisiyle gömülmesini vasiyet etmesinin olduğunu bir kıyıya not düşerek hikâyeye nokta koyalım.
★★
O hikâyenin bizi ilgilendiren ikinci boyutu şu:
Alain Delon, insanın hayvan kurbanlarını korumak için her yolu kullanmaya istekli. Bunun için ilerlemiş yaşına rağmen deliler gibi yoruluyor.
Çoğu kimse, servetini bu uğurda tüketmesine anlam veremiyordur.
Avrupa’da ya da Asya’da, fark etmez; onu anlayabilen insan çok azdır bence. İnsanları, kültürleri küçümsediğim için değil, dışarıdaki gerçek manzarayı görebildiğim için söylüyorum bunları. Evet Alain Delon’u, Brigitte Bardot’yu, Panter Emel’i, Harun Kolçak’ı, Şevval Sam’ı ve kendini sokak hayvanlarına adamış, daha doğrusu kafayı hayvan haklarına takmış gerçek kahramanları anlayamayanlar, onları tuhaf insanlar olarak görenler çok...
4 Ekim Dünya Hayvan Günü ya da bizim daha yaygın biçimde kullandığımız ifade ile ‘Hayvanları Koruma Günü’, işte tam da bunun için var!
Kamuoyu oluşturmak, daha doğrusu hikâyesini size aktardığım Alain Delon gibilerin oluşturduğu uluslararası kamuoyuna ve evrensel bilince; ülke-dil-din-politika sınırlarını aşar biçimde destek vermek, konuyu evrensel çapta gündeme taşımak için ya da -keşke başarabilsek- sürekli gündemde tutmak için…
Sevgili hayvan dostlarımız için…
Biz hayvan severler her zaman doğru anlaşılmasak da…
Sanki zor durumdaki insanları önemsemiyormuşuz gibi değerlendirilsek de…
İşimiz yani, hiç kolay olmasa da…
Elimizden geldiği kadarını yapıyoruz hayvanlar için…
Ben; Pisikız’ım için, Lucky’m için, Bulut’um için, Sarı için, Tompiti için, Melek için, Zeytin için, Kontes için, Telve için, Yunus için, Piyer-Pâre-Ponçik triosu için, Vişne için, Zeus-Hera-Venüs triosu için, Cingibi için, Pamuk için, Kömür için, Pakize için, Sakine için ve çocukluğumdan kalma o silinmeye yüz tutmuş ama çok çok özel iki güzel iz için, Boğar ve Zalım için yapıyorum bunu…
Dedim ya, elimden geldiği kadar!
Ve keşke daha fazlası gelse elimden, elimizden.
Keşke can dostlarımız için dünyayı bu bağlamda tepeden tırnağa değiştirebilsek.
★★
Bitirmeden…
Bir söz: ‘Bir milletin büyüklüğü ve ahlakî gelişmişliği, hayvanlara karşı davranış biçimiyle ölçülür.’ Mahatma Gandhi (1869-1948)
Bir de anımsatma: Osmanlı sosyal yaşantısında ‘Mancacı’ diye adlandırılan bir meslek -daha doğrusu bir sosyal misyon- grubu vardı. Mancacılar, halkın kendilerine bağışladığı para ile yiyecek tedarik eder ve şehirdeki sahipsiz sokak hayvanları ile doğada yaşayan vahşi hayvanları beslerlerdi.
Pusula okurlarının ve tüm hayvanseverlerin hoşgörüsüne sığınarak tabii…
★★
Alain Delon (1935, Sceaux-Fransa), gençliğinde dünyanın en yakışıklı aktörlerinden biriydi. Fransız oyuncu bugün 85 yaşında ve bence hâlâ çok karizmatik bir adam.
İster bir zamanlar onu seyretmiş ve hayranı olmuş olun ister bu ad sizin için hiçbir şey ifade etmesin; 70’li ve 80’li yılların bu en yakışıklı erkeği hakkında öğreneceğiniz bazı gerçekler sizi şaşırtabilir. Uzun zaman önceydi, Patiliyo.com’da yayımlanan bir araştırma dosyasında Karsu Tuna imzasıyla yayınlanmıştı bu notlar:
“Fransız aktör Alain Delon, gençken dizlerine kadar inen bir askeri parka giyermiş. Hava soğuduğunda ve neredeyse tüm kış günlerinde. Bizim Deniz Gezmiş fotoğraflarından anımsayacağımız gibi bir parka…
Fransız aktör böyle yapıyordu çünkü yoluna çıkan bütün yavru köpekleri içine alıp ısıtmak gibi bir alışkanlığı, bir ütopyası vardı.
Ve gerçekten de öyle yapıyordu.
Fransız oyuncu emekliliğini İsviçre'de yaşıyor. O ünlü parkası ne oldu bilemeyiz ama şimdi sokak köpekleri ve kedileri için kurduğu ve yönettiği beş barınağı bulunuyor.
Parka büyüyüp kocaman bir kubbe olmuş yani.
★★
Delon, bir gün, Pireneler'deki bazı sadistlerin bir köpeğin üzerine benzin döküp zavallı hayvancağızı yaktığını işitti ve ağır yaralı köpek için bütün masraflarını karşılayarak kilometrelerce öteden veterinerini gönderdi.
Üstelik hukuk yoluyla da sadistlerin üzerine gitti. Önce medyayı ve imajını kullanarak çok güçlü bir kamuoyu oluşturdu. Sonrasında bu etkiyle ilk defa bir yargıç, yargılama sırasında Mambo adlı kurbanın -zavallı köpeğin- mahkeme salonunda hazır bulunmasına karar verdi.
Amerika’dan Avustralya’ya onlarca ülkenin gazete ve televizyonları tarafından takip edilen yargılamanın sonucunda da acımasız saldırganlar, dünya hukuk tarihine geçen çok ağır bir cezaya çarptırıldılar.”
★★
Alain Delon, bugün evcil dostlarımızın ve daha geniş sınırlarda sokak hayvanlarının kendilerince bir tür avukata sahip olmaları için çalışıyor. Şu mânidâr cümleler de aktörün 2011 yılında Paris Match dergisinde yayımlanmış röportajında geçiyor:
“İlk evcil hayvanım Gala adında dişi bir Doberman'dı. Bir keresinde ona bağırdım ve hatta kuyruğunu tokatladım. Çok güçlü olmasına karşın bana hiçbir tepki vermedi. Oturdu ve öylece bana baktı. Ağladığını gördüm. O zaman işte her şeyi anladım, değiştim ve şimdi köpeklerim bana her zaman gülümsüyorlar…”
Fransız aktör şu sıralar kendi kuşağının en ünlü aktristlerinden Brigitte Bardot'nun hayvan hakları savunusunda, ünlü aktristin sivil toplum örgütlenmesindeki en önemli işbirlikçilerinden biri olarak öne çıkıyor. İki eski dost, sinemadan kazandıkları ünü ve serveti, omuz omuza vererek sokak hayvanları için harcıyorlar başka bir deyişle…
★★
Bir başka ilginç ayrıntılar da var Karsu Tuna’nın dosyasında:
“Delon’un İsviçre’deki evinin büyük bahçesinde kendisiyle birlikte yaşamış 45 köpeğin gömülü olduğu özel bir mezarlık var. İzni alınmış tabii…”
Aktör, ısrarlı başvuruları sonucunda, zamanı geldiğinde kendisinin de oraya gömülebilmesi için resmi izin almış. Bunun kendisi için hayatının sonunda kavuşacağı çok özel bir lüks olacağını ama aslında bütün hayatın en büyük lüksü olacağına söylüyor.
Düşünsenize, bunu söyleyen kişi, bulunduğu her ortamda el üstünde tutulmuş ve lüksü en uç sınırlarında yaşamış biri. İşte o Alain Delon’un eleştirilen belki de tek davranışının ise kendisi öldüğünde şu anda hayatına eşlik eden köpeği Loubo’nun da uyutulmasını ve kendisiyle gömülmesini vasiyet etmesinin olduğunu bir kıyıya not düşerek hikâyeye nokta koyalım.
★★
O hikâyenin bizi ilgilendiren ikinci boyutu şu:
Alain Delon, insanın hayvan kurbanlarını korumak için her yolu kullanmaya istekli. Bunun için ilerlemiş yaşına rağmen deliler gibi yoruluyor.
Çoğu kimse, servetini bu uğurda tüketmesine anlam veremiyordur.
Avrupa’da ya da Asya’da, fark etmez; onu anlayabilen insan çok azdır bence. İnsanları, kültürleri küçümsediğim için değil, dışarıdaki gerçek manzarayı görebildiğim için söylüyorum bunları. Evet Alain Delon’u, Brigitte Bardot’yu, Panter Emel’i, Harun Kolçak’ı, Şevval Sam’ı ve kendini sokak hayvanlarına adamış, daha doğrusu kafayı hayvan haklarına takmış gerçek kahramanları anlayamayanlar, onları tuhaf insanlar olarak görenler çok...
4 Ekim Dünya Hayvan Günü ya da bizim daha yaygın biçimde kullandığımız ifade ile ‘Hayvanları Koruma Günü’, işte tam da bunun için var!
Kamuoyu oluşturmak, daha doğrusu hikâyesini size aktardığım Alain Delon gibilerin oluşturduğu uluslararası kamuoyuna ve evrensel bilince; ülke-dil-din-politika sınırlarını aşar biçimde destek vermek, konuyu evrensel çapta gündeme taşımak için ya da -keşke başarabilsek- sürekli gündemde tutmak için…
Sevgili hayvan dostlarımız için…
Biz hayvan severler her zaman doğru anlaşılmasak da…
Sanki zor durumdaki insanları önemsemiyormuşuz gibi değerlendirilsek de…
İşimiz yani, hiç kolay olmasa da…
Elimizden geldiği kadarını yapıyoruz hayvanlar için…
Ben; Pisikız’ım için, Lucky’m için, Bulut’um için, Sarı için, Tompiti için, Melek için, Zeytin için, Kontes için, Telve için, Yunus için, Piyer-Pâre-Ponçik triosu için, Vişne için, Zeus-Hera-Venüs triosu için, Cingibi için, Pamuk için, Kömür için, Pakize için, Sakine için ve çocukluğumdan kalma o silinmeye yüz tutmuş ama çok çok özel iki güzel iz için, Boğar ve Zalım için yapıyorum bunu…
Dedim ya, elimden geldiği kadar!
Ve keşke daha fazlası gelse elimden, elimizden.
Keşke can dostlarımız için dünyayı bu bağlamda tepeden tırnağa değiştirebilsek.
★★
Bitirmeden…
Bir söz: ‘Bir milletin büyüklüğü ve ahlakî gelişmişliği, hayvanlara karşı davranış biçimiyle ölçülür.’ Mahatma Gandhi (1869-1948)
Bir de anımsatma: Osmanlı sosyal yaşantısında ‘Mancacı’ diye adlandırılan bir meslek -daha doğrusu bir sosyal misyon- grubu vardı. Mancacılar, halkın kendilerine bağışladığı para ile yiyecek tedarik eder ve şehirdeki sahipsiz sokak hayvanları ile doğada yaşayan vahşi hayvanları beslerlerdi.