
Dünya üzerinde sadece insanlar çatışmıyor.
Bu cümleyi ‘ne yazık ki’ diye tamamlıyorum.
Siz de belgesellerde, hatta kendi mahallenizde veya köyünüzde görmüşsünüzdür belki: Hayvanlar da tıpkı bizim gibi bazen bireysel, bazen gruplar halinde birbirileriyle kavgaya tutuşurlar, ölümüne çatışırlar. Çete savaşı gibi.
Ama ya ‘organize meydan savaşı’ desem…
Hayvan orduları arasında…
‘Hadi canım, yok artık!’ dersiniz değil mi?
Evet, çok şaşırtıcı, inanılır gibi değil fakat bunun da örneği yaşanmış ve kayıtlara geçmiş. Nejat Özaksoy, babasının henüz 9 yaşındayken bizzat tanık olduğu ve kendisine anlattığı inanılmaz olayı, nisan ayı sonlarında sosyal medya sayfasında yazmıştı:
“Haziran, 1934…
Uludağ zirvelerinden inen 6 kartal, Bursa Orhangazi'de bir leylek yuvasına saldırdı. Anne ve baba leylekleri öldürüp, 4 yavruyu kaçırdılar.
Aradan bir kaç gün geçti...
Yine bir grup kartal, yine Orhangazi'de başka bir leylek yuvasına saldırdı; ancak bu kez yuva boştu. Nasıl haberleştiler ise leylekler yavrularını güvenli bir yere gizlemişti.
Sonra her yerden haberler gelmeye başladı.
Kartallar gruplar halinde leylek yuvalarına saldırıyordu.
Bir kaç gün sonra ülkenin dört yanından Bursa, Aydın ve Trakya'ya yüzlerce leylek akın etti. Aynı şekilde kartallar da toplanıyordu.
İnsanlar çevrelerinde leylek ve kartal sayısının olağanüstü arttığının farkındaydı. Gökyüzünde bir hareketlenme vardı. Bir şeyler oluyordu…
Bu kuşlar neden toplanıyordu?
Bu neyin habercisiydi?
Leyleklerin ve kartalların toplanması iki ay sürdü.
***
Ağustos, 1934 ...
Bursa’daki o ilk çatışmadan yaklaşık 2 ay sonra, Aydın'da Menderes deltasında inanılmaz bir savaş başladı. Havada amansız bir mücadele vardı. Bir tarafta leylekler, diğer tarafta kartallar…
Halk başı yukarıda bu savaşı izliyordu.
Kartallar güçlü pençeleriyle, leylekler de uzun gagalarıyla savaşıyordu. İnsanların gönlü leyleklerden yanaydı. Köylüler yaralanıp yere inen leylekleri tedavi etmeye çalışıyorlardı. Nineler yaralı leyleklerin başında dua ediyordu. Hatta Kızılay'ı göreve çağıranlar bile oluyordu. Kimileri ağaçlara tırmanıyor, yuvalardaki yavru leyleklere yiyecek ulaştırıyordu.
Ülkenin genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın bu savaşa müdahale etmesini isteyenler bile vardı.
Ama günler geçiyor, savaş sürüyordu.
İki taraf da kayıplar veriyordu.
Daha da ilginci hem leyleklere hem de kartallara ülkenin değişik yerlerinden sürüler halinde takviye geliyordu.
Savaşı kim kazanacaktı?
1934 yazının en büyük merak konusuydu bu.
***
Kartallar güçlüydü ama leylekler de sayıca üstündü.
Üstelik daha organize idiler: Genç leylekler kartalları yoruyor, tecrübeli yaşlılar ise yorulan kartala öldürücü gagayı vuruyordu…
Ayrıca insanların yardımı nedeniyle leylekler yerleşim birimlerine akın bölgelerde savaşıyordu.
Kartalların savaşı ormanlık, dağlık alanlara çekmesine izin vermiyorlardı.
Saatler ilerledikçe her yerden ölü ve yaralı haberleri geliyordu.
Hem de sayılar, yüzlerle ifade ediliyordu. Neyse ki günler sonra savaş bitti. Kazanan sayıca üstün olan leyleklerdi.
Kartallar, bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı.
***
1934 yılında yaşanan, yüzlerce insanın izlediği ve pek çok gazeteye konu olmuş tuhaf bir savaştı bu.
Ve %100 gerçekti !..
O günlerde Türkiye'de görev yapan The New York Times muhabirinin Amerika'ya bu haberi geçtiği söylenir.
Ve yine derler ki leyleklerin ve kartalların savaşı bir kaç yıl sonra Harp Okulu'ndaki havacılık derslerinde işlenmiş ve iki tarafın kullandığı savaş taktikleri, aerodinamik prensipler ışığında öğrencilere anlatılmıştır.”
***
Başta da dediğim gibi; hani belgesellerden falan hayvanların kavgalarına-çatışmalarına tanık olmuşluğumuz vardı da ‘meydan savaşına’, dahası ‘filolar halinde organize hava muharebesine’ hiç tanık olmadık.
1934’e kadar…
Ya da öyle biliyoruz…
Biz o tarihte yoktuk fakat tanık olanlar, biz de öğrenelim diye kaydetmişler işte.
Ama dahası var. Onu da sonra anlatacağım.
***
Bitirirken…
Okurlarıma, tüm Pusula okurlarına, Pusula’yı oluşturanlara ve size ulaştıranlara, yurdum insanına, bütün insanlığa başta sağlık, sonra hoşgörü, barış ve huzur getirecek bir bayram temenni ediyorum. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum. Yaşıtlarımı sevgiyle, dostluk duygularıyla kucaklıyorum…
Sevgili babam başta olmak üzere tüm geçmişlerimizi ve bize, üzerinde özgürce bayram kutlayabildiğimiz bu cennet vatanı hediye edenleri, tümünü istisnasız, rahmet dualarıyla yâd ediyorum…
Bu cümleyi ‘ne yazık ki’ diye tamamlıyorum.
Siz de belgesellerde, hatta kendi mahallenizde veya köyünüzde görmüşsünüzdür belki: Hayvanlar da tıpkı bizim gibi bazen bireysel, bazen gruplar halinde birbirileriyle kavgaya tutuşurlar, ölümüne çatışırlar. Çete savaşı gibi.
Ama ya ‘organize meydan savaşı’ desem…
Hayvan orduları arasında…
‘Hadi canım, yok artık!’ dersiniz değil mi?
Evet, çok şaşırtıcı, inanılır gibi değil fakat bunun da örneği yaşanmış ve kayıtlara geçmiş. Nejat Özaksoy, babasının henüz 9 yaşındayken bizzat tanık olduğu ve kendisine anlattığı inanılmaz olayı, nisan ayı sonlarında sosyal medya sayfasında yazmıştı:
“Haziran, 1934…
Uludağ zirvelerinden inen 6 kartal, Bursa Orhangazi'de bir leylek yuvasına saldırdı. Anne ve baba leylekleri öldürüp, 4 yavruyu kaçırdılar.
Aradan bir kaç gün geçti...
Yine bir grup kartal, yine Orhangazi'de başka bir leylek yuvasına saldırdı; ancak bu kez yuva boştu. Nasıl haberleştiler ise leylekler yavrularını güvenli bir yere gizlemişti.
Sonra her yerden haberler gelmeye başladı.
Kartallar gruplar halinde leylek yuvalarına saldırıyordu.
Bir kaç gün sonra ülkenin dört yanından Bursa, Aydın ve Trakya'ya yüzlerce leylek akın etti. Aynı şekilde kartallar da toplanıyordu.
İnsanlar çevrelerinde leylek ve kartal sayısının olağanüstü arttığının farkındaydı. Gökyüzünde bir hareketlenme vardı. Bir şeyler oluyordu…
Bu kuşlar neden toplanıyordu?
Bu neyin habercisiydi?
Leyleklerin ve kartalların toplanması iki ay sürdü.
***
Ağustos, 1934 ...
Bursa’daki o ilk çatışmadan yaklaşık 2 ay sonra, Aydın'da Menderes deltasında inanılmaz bir savaş başladı. Havada amansız bir mücadele vardı. Bir tarafta leylekler, diğer tarafta kartallar…
Halk başı yukarıda bu savaşı izliyordu.
Kartallar güçlü pençeleriyle, leylekler de uzun gagalarıyla savaşıyordu. İnsanların gönlü leyleklerden yanaydı. Köylüler yaralanıp yere inen leylekleri tedavi etmeye çalışıyorlardı. Nineler yaralı leyleklerin başında dua ediyordu. Hatta Kızılay'ı göreve çağıranlar bile oluyordu. Kimileri ağaçlara tırmanıyor, yuvalardaki yavru leyleklere yiyecek ulaştırıyordu.
Ülkenin genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın bu savaşa müdahale etmesini isteyenler bile vardı.
Ama günler geçiyor, savaş sürüyordu.
İki taraf da kayıplar veriyordu.
Daha da ilginci hem leyleklere hem de kartallara ülkenin değişik yerlerinden sürüler halinde takviye geliyordu.
Savaşı kim kazanacaktı?
1934 yazının en büyük merak konusuydu bu.
***
Kartallar güçlüydü ama leylekler de sayıca üstündü.
Üstelik daha organize idiler: Genç leylekler kartalları yoruyor, tecrübeli yaşlılar ise yorulan kartala öldürücü gagayı vuruyordu…
Ayrıca insanların yardımı nedeniyle leylekler yerleşim birimlerine akın bölgelerde savaşıyordu.
Kartalların savaşı ormanlık, dağlık alanlara çekmesine izin vermiyorlardı.
Saatler ilerledikçe her yerden ölü ve yaralı haberleri geliyordu.
Hem de sayılar, yüzlerle ifade ediliyordu. Neyse ki günler sonra savaş bitti. Kazanan sayıca üstün olan leyleklerdi.
Kartallar, bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı.
***
1934 yılında yaşanan, yüzlerce insanın izlediği ve pek çok gazeteye konu olmuş tuhaf bir savaştı bu.
Ve %100 gerçekti !..
O günlerde Türkiye'de görev yapan The New York Times muhabirinin Amerika'ya bu haberi geçtiği söylenir.
Ve yine derler ki leyleklerin ve kartalların savaşı bir kaç yıl sonra Harp Okulu'ndaki havacılık derslerinde işlenmiş ve iki tarafın kullandığı savaş taktikleri, aerodinamik prensipler ışığında öğrencilere anlatılmıştır.”
***
Başta da dediğim gibi; hani belgesellerden falan hayvanların kavgalarına-çatışmalarına tanık olmuşluğumuz vardı da ‘meydan savaşına’, dahası ‘filolar halinde organize hava muharebesine’ hiç tanık olmadık.
1934’e kadar…
Ya da öyle biliyoruz…
Biz o tarihte yoktuk fakat tanık olanlar, biz de öğrenelim diye kaydetmişler işte.
Ama dahası var. Onu da sonra anlatacağım.
***
Bitirirken…
Okurlarıma, tüm Pusula okurlarına, Pusula’yı oluşturanlara ve size ulaştıranlara, yurdum insanına, bütün insanlığa başta sağlık, sonra hoşgörü, barış ve huzur getirecek bir bayram temenni ediyorum. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum. Yaşıtlarımı sevgiyle, dostluk duygularıyla kucaklıyorum…
Sevgili babam başta olmak üzere tüm geçmişlerimizi ve bize, üzerinde özgürce bayram kutlayabildiğimiz bu cennet vatanı hediye edenleri, tümünü istisnasız, rahmet dualarıyla yâd ediyorum…