“Allah kuluna kâfi değil mi? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.” (Zümer 36)
Allah Teala, peygamberlerini, tebliğ görevi yaptıkları toplumların politik, ekonomik güçleriyle pagan kültürlerinin kurumsal yapılarına ve fanatik inanç gruplarına karşı daima korumuştur. Kuran’da öyküleri anımsatılan Nuh kavmi, Nemrud hükumeti, Ad kavmi, Semûd kavmi, Lut kavmi, Firavun hükumeti vb. batıl güçler, peygamberlerin tebliğ ettikleri ilahi emirleri ciddiye almamış ve peygamberleri de öldürmekle tehdit etmişlerdir. Fakat neticeyi biliyoruz: Allah teâla peygamberlerini koruyup ıslah olmayı reddeden toplumlarıysa helake sürüklemiştir.
Son Peygamber Hazreti Muhammed (sav) ve inanlar, Kuran’ı tebliğ ederken, Mekkeli yönetici sınıfı ve çıkar çevreleriyle putperest önderlerin tehdit ve silahlı mücadelelerine karşı Allah Teâla tarafından korundular. Bu koruma müşrik toplumla yapılan savaşlarda meleklerin verdiği destekle açıkça görülmüştür.
“Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah’ın yardımı savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” (Ahzâb 25)
“Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.” (Â’li İmran 125)
Peygamberler de birer insandı; insanın her türlü ihtiyacı ve aczi onlar için de geçerliydi. Fakat Hak teâla peygamberleriyle birlikte olunca mucizeler göstermek gibi beşer üstü harikaları insanlara tattırdılar. Birer beşer olmalarına karşın ilahi himayeyle örgütlü toplumlara ve onların yerleşik pagan kültürlerine karşı yürüttükleri mücadelede galip gelenler peygamberler oldu.
Müminler olarak biliyoruz ki, biz gerçekte hemcinslerimiz gibi fıtrî zayıflıklarla birlikte yaratılmış durumdayız; ancak zayıflıklarımızı Rabbimize olan inancımızla güçlendiriyoruz. Kendi başımıza zayıfız Rabbimizle birlikte güçlüyüz.
“Allah, kendisine (Hak dine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” (Hac 40)
Sonuç: Yeryüzündeki insanlık tarihi tam olarak bilinmiyor. Fakat şunu biliyoruz: insanlar dünya üzerinde nice nice görkemli şehirler kurdular. Ordular dizip fetihler yaptılar. Zulüm işlediler yahut adaleti gerçekleştirdiler. Tevhid inancına bağlı kaldılar ya da inkâr yolunu tutular. Hak teâla karşısında sonunda herkes çaresizliğiyle yüzleşti; onların dediği değil Rabbimizin iradesi tahakkuk etti. Hepsi öldüler, şehirleri enkaz oldu, adları sanları unutuldu. İnkâr edenler sandıklarının aksine ölünce sadece bedenleri toprağa kavuştu; ruhları ahirete ulaştı. Onları cehennem bekliyor. Kendi acizliklerini bilerek Yaratıcı’nın emirlerine göre bir hayat yaşayıp ölünce ahirete gideceklerini bilen müminler ise ebedi hayatın merkezi cennetlere ulaşacaklar. Bu vaatlerin ardında, hayatın sahibi Halik’ımızın eşsiz gücü var, elhamdülillah.
“Bunlar yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? Hâlbuki onlar, bunlardan daha güçlüydüler. Ne göklerde ne de yerde Allah’ı aciz bırakacak bir güç vardır. O, bilendir, güçlüdür.” (Fâtır 44)
Allah Teala, peygamberlerini, tebliğ görevi yaptıkları toplumların politik, ekonomik güçleriyle pagan kültürlerinin kurumsal yapılarına ve fanatik inanç gruplarına karşı daima korumuştur. Kuran’da öyküleri anımsatılan Nuh kavmi, Nemrud hükumeti, Ad kavmi, Semûd kavmi, Lut kavmi, Firavun hükumeti vb. batıl güçler, peygamberlerin tebliğ ettikleri ilahi emirleri ciddiye almamış ve peygamberleri de öldürmekle tehdit etmişlerdir. Fakat neticeyi biliyoruz: Allah teâla peygamberlerini koruyup ıslah olmayı reddeden toplumlarıysa helake sürüklemiştir.
Son Peygamber Hazreti Muhammed (sav) ve inanlar, Kuran’ı tebliğ ederken, Mekkeli yönetici sınıfı ve çıkar çevreleriyle putperest önderlerin tehdit ve silahlı mücadelelerine karşı Allah Teâla tarafından korundular. Bu koruma müşrik toplumla yapılan savaşlarda meleklerin verdiği destekle açıkça görülmüştür.
“Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah’ın yardımı savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” (Ahzâb 25)
“Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.” (Â’li İmran 125)
Peygamberler de birer insandı; insanın her türlü ihtiyacı ve aczi onlar için de geçerliydi. Fakat Hak teâla peygamberleriyle birlikte olunca mucizeler göstermek gibi beşer üstü harikaları insanlara tattırdılar. Birer beşer olmalarına karşın ilahi himayeyle örgütlü toplumlara ve onların yerleşik pagan kültürlerine karşı yürüttükleri mücadelede galip gelenler peygamberler oldu.
Müminler olarak biliyoruz ki, biz gerçekte hemcinslerimiz gibi fıtrî zayıflıklarla birlikte yaratılmış durumdayız; ancak zayıflıklarımızı Rabbimize olan inancımızla güçlendiriyoruz. Kendi başımıza zayıfız Rabbimizle birlikte güçlüyüz.
“Allah, kendisine (Hak dine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” (Hac 40)
Sonuç: Yeryüzündeki insanlık tarihi tam olarak bilinmiyor. Fakat şunu biliyoruz: insanlar dünya üzerinde nice nice görkemli şehirler kurdular. Ordular dizip fetihler yaptılar. Zulüm işlediler yahut adaleti gerçekleştirdiler. Tevhid inancına bağlı kaldılar ya da inkâr yolunu tutular. Hak teâla karşısında sonunda herkes çaresizliğiyle yüzleşti; onların dediği değil Rabbimizin iradesi tahakkuk etti. Hepsi öldüler, şehirleri enkaz oldu, adları sanları unutuldu. İnkâr edenler sandıklarının aksine ölünce sadece bedenleri toprağa kavuştu; ruhları ahirete ulaştı. Onları cehennem bekliyor. Kendi acizliklerini bilerek Yaratıcı’nın emirlerine göre bir hayat yaşayıp ölünce ahirete gideceklerini bilen müminler ise ebedi hayatın merkezi cennetlere ulaşacaklar. Bu vaatlerin ardında, hayatın sahibi Halik’ımızın eşsiz gücü var, elhamdülillah.
“Bunlar yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? Hâlbuki onlar, bunlardan daha güçlüydüler. Ne göklerde ne de yerde Allah’ı aciz bırakacak bir güç vardır. O, bilendir, güçlüdür.” (Fâtır 44)