Erdal Güzel/ Er-Vak Başkanı
Tarihimizin en hüzünlü sayfalarından biri şüphesiz ki on binlerce vatan evladımızı şehit verdiğimiz Sarıkamış Harekâtıdır. 1877-78 Osmanlı Rus Harbi’nde kaybedilen Kars, Ardahan, Sarıkamış gibi vatan topraklarını geri almak ve Kafkasya içlerine uzanmak düşüncesiyle hazırlanan bu harekât ne yazık ki, hüsranla neticelenmiştir.
22 Aralık 1914 tarihinde Erzurum’dan başlatılan bu harekât, teçhizat bakımından üstün ve donanımlı düşmanla birlikte, acımasız soğuk ve tifüs gibi öldürücü hastalığa karşı da yapılmıştır. Üçlü düşmana (Rus, Tifüs, Soğuk) karşı imkânsızlıklar içerisinde mücadele eden 3.Ordu’nun ağır kayıplar vererek 5 Ocak 1915 tarihinde geri çekilmesiyle birlikte Allahuekber ve Soğanlı Dağları’nda şehit olan on binlerce Mehmetçik, üzerlerine yağan karı kefen yaparak ebedî uykularına dalmışlardır.
O günün yönetim anlayışı bu yenilginin duyulmaması için sansür uygulamış, konuyla ilgili ilk bilgiler ise olaydan ancak sekiz yıl sonra Binbaşı Şerif Bey’in kaleme aldığı ‘Sarıkamış’ adlı kitapla duyurulmuştur. O tarihten bu yana uzun süre sessizliğini koruyan konu, Erzurum Kalkınma Vakfı’nın Sarıkamış Harekâtını gündeme getirmesine kadar kimsenin ilgi alanına girmemiştir.
Av. Necati Bölükbaşı’nın Er-Vak Başkanı olduğu 2002 yılında yapılan bir yönetim kurulu toplantısında Sarıkamış Harekâtı konusu masaya yatırılmış, Er-Vak Yönetim Kurulu üyelerinin ittifakla aldığı karar neticesinde ‘Allahuekber Şehitleri ve Sarıkamış Harekâtı’ Er-Vak’ın gündemine alınmıştır.
Bilindiği gibi Erzurum Kalkınma Vakfı kurulduğundan bu güne kadar geleneksel olarak ‘Sultan Sekisi’ isimli toplantılar yapmaktadır. Sultan Sekisi toplantılarında her yıl, şehri ilgilendiren önemli konulardan biri seçilir ve bu konu etrafında farkındalık oluşturulup, yol haritaları hazırlanmaktadır.
İşte 2003 yılındaki ‘Sultan Sekisi Toplantısı’nın konusu ‘Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri’ olmuştur. 5 Temmuz 2003 tarihinde Erzurum Lisesi Konferans Salonu’nda yapılan panelle birlikte Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili ilk meş’ale ateşlenmiştir.
Allahuekber Dağları’ndan getirilen çiçeklerle süslenen salondaki panele halkın ilgisi çok büyük olmuş, Er-Vak tarafından bastırılan Yavuz Özdemir’in ‘Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü’ isimli kitabı izleyicilere ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
Dönemin valisi Mustafa Malay’ın, Belediye Başkanı Mahmut Uykusuz’un, Kolordu Komutanı Korgeneral Şaban Recai Öztürk ve Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz’ın destekleriyle hayat bulan bu girişim, aynı gün torunları ile şehitlerin buluşturulmasıyla maksadına ulaşmıştır.
5000 civarında Erzurumlu, dedelerinin şehit olduğu Allahuekber Dağı’na götürülmüş, kurulan çadırlarda torunlar geceyi şehit dedeleri ile birlikte geçirmişlerdir. Bu manevi hava, ülkenin dört bir yanında karşılık bulmuş, böylece yıllar sonrası Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri ülke gündemine taşınmıştır.
Er-Vak bu heyecan fırtınasının devam etmesi için aynı yıl, 22 Aralık günü 9. Kolordu’nun takip ettiği yolda şehitler anısına bir yürüyüş düzenlemiştir. 2004 yılında da ‘90. yılında 90 000 şehidimizi anıyoruz’ sloganı ile yola çıkan Er-Vak, yine büyük bir katılımla Allahuekber Dağı’nda şehitleri anmış, Aralık ayında da aynı yürüyüşü devam ettirmiştir. Kış aylarında düzenlenen bu etkinliğe Atatürk Üniversitesi’nin yapmış olduğu kardan heykeller daha bir anlam katmış, gelişen bu süreçle birlikte Sarıkamış Harekâtı ile ilgili ardı ardına kitaplar, romanlar yazılmaya başlamıştır.
2005 yılında Er-Vak Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilmemle birlikte yakılan bu meşaleyi taşıma görevi bize emanet edilmişti. Bu yıl içerisinde Erzurum Lisesi Konferans Salonu’nda 9.Kolordu Komutanlığı ve Er-Vak tarafından halkın büyük ilgi gösterdiği bir panel düzenlemiş, Temmuz ayında binlerce vatandaşımızı Allahuekber Dağları’ndaki şehitliğe götürerek burada yatan şehitlerimizle buluşturmuştuk.
Er-Vak’ın katkılarıyla düzenlenen bu etkinlik esnasında Bardız’daki ‘Şehitlik Anıtı’ açılmış, katılanlara Er-Vak tarafından hazırlatılan Sarıkamış Harekâtı’nı anlatan birer CD ve broşür dağıtılmış; konunun gündemde tutulması için de yazılı ve görsel basında Sarıkamış Harekâtı’nın devamlı olarak yer alması sağlanmıştı.
2006 yılının Temmuz ayında da yine Er-Vak tarafından düzenlenen bir organizasyonla, binlerce vatandaşımızı Allahuekber Dağı’ndaki Şehitliğe götürmüştük. Buradaki etkinliğe 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun büyük destek sağladığını bir kez daha şükranla ifade etmek isterim.
Aynı yılın 22 Aralık günü yine Karskapı Şehitliği’nde devlet erkânı ve halkın katılımıyla Allahuekber Şehitleri’ni anmıştık.
Er-Vak tarafından Sarıkamış Harekâtı’nın ülke gündemine taşınması ulusal basın organları tarafından da ilgiyle takip edilmiş, yapılan etkinlikler ülkenin dört bir yanında karşılık bulmuş, dolayısıyla Allahuekber Şehitleri ülkenin her tarafından duyulur olmuştu.Binlerce insanımızla birlikte yaptığımız bu etkinlikler esnasında kelimelerle ifade edilmeyecek kadar duygusal ve ilginç olaylara da tanıklık etmiştik.
2006 yılında Kurban Bayramı’nın son günüydü. Erzurum’un süsü kar, bereketli bir şekilde yağıyordu. Yağan kar altında taziye evlerine yetişmeye çalışıyordum. Listem epey kalabalıktı. ‘İnşallah hepsine yetişirim’ diye dua ediyordum. Bu telaş içerisindeyken cep telefonum çaldı. Arayan kadim dostum Ahmet Kurt Hoca, eczanemin önünde yaşlı bir dedenin beni aradığını söyledi. Ahmet Hoca’ya, dedeyi eczanemin üst katında bulunan Abdurrahman Gazi Vakfı’na götürmesini rica ettim. Taziye evinden çıkıp Abdurrahman Gazi Vakfı’na geldiğimde vakıftaki arkadaşlar, karşımda oturan sarışın, mavi gözlü sakallı dedenin misafirim olduğunu söylediler.
Selam verdikten sonra kendimi tanıttım ve ömrümde ilk defa gördüğüm bu güzel dedenin elini öptüm. Kısa bir muhabbetten sonra dede elindeki bez torbadan bir gazete çıkarıp bana uzattı. Karadeniz’de çıkan bu yerel gazetenin manşetinde ‘Sarıkamış Şehitleri Erzurum’da anıldı!’ yazılıydı. Haberin altında ise Karskapı Şehitliği’nde yapmış olduğumuz etkinliğin fotoğrafı vardı. Görüntü içinde benim kürsüde konuşma yaptığım resmim bulunuyordu. Dede, parmağını bu fotoğrafa basarak ‘Bu resimdeki sen misin ?’ diye sordu.
Trabzon’un Maçka ilçesinden olan dede, öyle ciddi bir şekilde bu soruyu sormuştu ki, arkasından ne söyleyeceğinin merakına ve heyecanına kendimi kaptırdım. ‘Evet, benim’ deyince Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri için neler yaptığımızı anlatmamı istedi.
Beni iyice merak sarmıştı. Dede tarafından sanki sorgulanıyor ve test ediliyordum. Er-Vak olarak yaptıklarımızı anlattım ve gösterdiği haberin 22 Aralık günü Karskapı Şehitliği’nde yaptığımız anma toplantısı olduğunu ifade ettim.
Dede, ikram edilen çayı yudumlarken o mavi gözleri Karadeniz’in coşkun dalgaları gibi birden doldu. İsminin Salim olduğunu öğrendiğim dede, babası Ahmet Hocaoğlu’nun Sarıkamış Harekatı’na katıldığını ve bu savaşta yaralanıp, ayak parmaklarının donduğunu anlatmaya başlayınca şairin ‘Mevsimden mevsime girdim böylece…’ dediği gibi farklı duygular içerisinde kendimi buldum.
Salim Dede, babasının 1297 doğumlu, Hasan oğlu Ahmet Hocaoğlu olduğunu ve 31.01.1926 yılında Erzincan’daki birliğinden terhis olduğunu, yörede Berberoğulları ismiyle bilindiklerini ifade edip, ölene kadar Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili hatıralarını hep canlı tuttuğunu ve kendilerine anlattığını söyledi.
Konu, Sarıkamış Harekâtı olunca gazetedeki haber ilgisini çekmiş ve bir an evvel gidip bu etkinlikleri yapan adamları bulup, hem de samimiyetlerini ölçeyim demiş.Benim için oldukça anlamlı olan bu ziyaret, Mustafa Kemal’in ‘Bu milletle neler yapılmaz ki!’ sözünü hatırlattı, diyebilirim.
Üzerine paltosunu dahi almadan, kalın bir ceketle gelen Salim Dede, çam sakızı çoban armağanı misali bana bir simit ve bir elma getirmişti. Yürekten söylemem gerekirse bu hediyeler ömrümde aldığım en anlamlı ve kıymetli olanlardı. Vakit ikindiyi geçmişti, dışarda göz gözü görmüyordu. Salim Dede sohbet esnasında arabanız varsa beni Allahuekber Dağları’na götürün şehitleri ziyaret edip, oraları göreceğim dedi.O güzel yürekli dedeye Allahuekber Dağları’na bu mevsimde gitmemizin mümkün olmadığını münasip bir dille anlatıp, nasip olursa Temmuz ayında yapacağımız etkinlikte götüreceğimizin sözünü verdim.
Salim Dedeyi gece misafir etmek istedimse de kabul etmedi. Sanki ateş almaya gelmişti. Cumhuriyet Caddesi’ne gidip bir otobüs firmasından Maçka’ya bilet aldım. Aracın kalkmasına epeyce zaman vardı. Bu zaman içerisinde Salim Dede’yle birlikte ziyaret edemediğim taziye evlerine gittik. Bu arada din görevlisi olduğunu öğrendiğim dede, her gittiğimiz yerde Kur’an-ı Kerim’den aşr-ı şerifler okudu. Bu tablo karşısında taziyesi olan evlerin nasıl bir nasip içinde olduklarını düşündüm ve kendi kendime ‘Maçka’dan gel, taziye evlerine git ve Kur’an oku, ölmüşleri nasiplendir, akşam tekrar memleketine dön’ diye aklımdan geçirdim.
Ayrılık vakti gelmişti. Salim Dede’ye Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili kitaplar ve bir CD hediye edip, otobüse bindirirken babasından duyduklarını muhakkak yazmasını veya bir ses cihazına kaydetmesini rica edip elini öptüm.
Bu kısa tanışma benim için çok anlamlı ve mesaj doluydu. Millet olma bilincini ve Türk Milleti’nin kültürel kodlarını yansıtan bu ziyaret belki de ciltler dolusu kitapla anlatılanların canlı bir yansımasıydı.
Yaz geldi. Temmuz ayında Allahuekber Şehitleri için yapacağımız etkinlik için Salim Dede’yi telefonla defalarca aramama rağmen bir türlü ulaşamadım. Allahuekber Dağları’na gidip şehitlerimizle buluşunca Salim Dede’yi ve buralarda gazi olan babası Ahmet Hocaoğlu’nu hatırladım. Kırmızı gelinciklerin her birisinin şehit mezarlarını hatırlattığı ve her taşın altında bir sırrın yattığı bu kutsal mekânları gezerken, toprağı vatan yapmak için canlarını feda eden şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla bir kez daha andım.
Tarihsel seyri içerisinde Erzurum’da başlayan ve şehitlerin büyük bir kısmının Erzurum sınırları içerisinde kaldığı bu harekâtın Erzurumlular tarafından ülke gündemine taşınması elbette ki manevi bir sorumluluğu yerine getirmekti, Er-Vak bunu başarmıştır.
Bu olayın Erzurum’da şekillenmesi ve etkinliklerin Erzurum’dan başlatılması Erzurum ve Kars arasında bir takım fikri ayrılıklara yol açmış olsa da, Er-Vak , şehitler için yola çıkıldığının manevi bilinci ile 2007 yılında Erzurum ve Kars Valiliklerinin ortaklaşa yapılmasına karar verdiği Allahuekber Şehitleri’ni anma etkinliğine büyük katkı sağlamış, aynı yıl Köprüköy’de ki şehitler anıtının açılışında ciddi emekleri olmuştur.
Atatürk Üniversitesi tarafından yapılan Kahraman Çocuklar Rölyefi’nin hazırlanma aşamasında katkı sağlayan Er-Vak, Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri’ni anma programlarının devletin resmi politikası olmasından sonra bu etkinlikleri yetkililere bırakmıştır.
Yıllar önce “EY, FİKRİ MUKADDES RUHU YÜCE, EMANETİ HAK OLAN ŞEHİTLERİMİZ, TORUNLARINIZ SİZİ UNUTMADI “ diyerek yola çıkan ve “90 Yılında 90 000 Şehit ve Gaziyi Anma” etkinliği ile Allahuekber Şehitleri’ni ülke gündemine taşıyan Er-Vak, bu gün maksadına ulaşmış hayırlı bir hizmeti yerine getirmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşamaktadır.
Tarihimizin en hüzünlü sayfalarından biri şüphesiz ki on binlerce vatan evladımızı şehit verdiğimiz Sarıkamış Harekâtıdır. 1877-78 Osmanlı Rus Harbi’nde kaybedilen Kars, Ardahan, Sarıkamış gibi vatan topraklarını geri almak ve Kafkasya içlerine uzanmak düşüncesiyle hazırlanan bu harekât ne yazık ki, hüsranla neticelenmiştir.
22 Aralık 1914 tarihinde Erzurum’dan başlatılan bu harekât, teçhizat bakımından üstün ve donanımlı düşmanla birlikte, acımasız soğuk ve tifüs gibi öldürücü hastalığa karşı da yapılmıştır. Üçlü düşmana (Rus, Tifüs, Soğuk) karşı imkânsızlıklar içerisinde mücadele eden 3.Ordu’nun ağır kayıplar vererek 5 Ocak 1915 tarihinde geri çekilmesiyle birlikte Allahuekber ve Soğanlı Dağları’nda şehit olan on binlerce Mehmetçik, üzerlerine yağan karı kefen yaparak ebedî uykularına dalmışlardır.
O günün yönetim anlayışı bu yenilginin duyulmaması için sansür uygulamış, konuyla ilgili ilk bilgiler ise olaydan ancak sekiz yıl sonra Binbaşı Şerif Bey’in kaleme aldığı ‘Sarıkamış’ adlı kitapla duyurulmuştur. O tarihten bu yana uzun süre sessizliğini koruyan konu, Erzurum Kalkınma Vakfı’nın Sarıkamış Harekâtını gündeme getirmesine kadar kimsenin ilgi alanına girmemiştir.
Av. Necati Bölükbaşı’nın Er-Vak Başkanı olduğu 2002 yılında yapılan bir yönetim kurulu toplantısında Sarıkamış Harekâtı konusu masaya yatırılmış, Er-Vak Yönetim Kurulu üyelerinin ittifakla aldığı karar neticesinde ‘Allahuekber Şehitleri ve Sarıkamış Harekâtı’ Er-Vak’ın gündemine alınmıştır.
Bilindiği gibi Erzurum Kalkınma Vakfı kurulduğundan bu güne kadar geleneksel olarak ‘Sultan Sekisi’ isimli toplantılar yapmaktadır. Sultan Sekisi toplantılarında her yıl, şehri ilgilendiren önemli konulardan biri seçilir ve bu konu etrafında farkındalık oluşturulup, yol haritaları hazırlanmaktadır.
İşte 2003 yılındaki ‘Sultan Sekisi Toplantısı’nın konusu ‘Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri’ olmuştur. 5 Temmuz 2003 tarihinde Erzurum Lisesi Konferans Salonu’nda yapılan panelle birlikte Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili ilk meş’ale ateşlenmiştir.
Allahuekber Dağları’ndan getirilen çiçeklerle süslenen salondaki panele halkın ilgisi çok büyük olmuş, Er-Vak tarafından bastırılan Yavuz Özdemir’in ‘Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü’ isimli kitabı izleyicilere ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
Dönemin valisi Mustafa Malay’ın, Belediye Başkanı Mahmut Uykusuz’un, Kolordu Komutanı Korgeneral Şaban Recai Öztürk ve Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz’ın destekleriyle hayat bulan bu girişim, aynı gün torunları ile şehitlerin buluşturulmasıyla maksadına ulaşmıştır.
5000 civarında Erzurumlu, dedelerinin şehit olduğu Allahuekber Dağı’na götürülmüş, kurulan çadırlarda torunlar geceyi şehit dedeleri ile birlikte geçirmişlerdir. Bu manevi hava, ülkenin dört bir yanında karşılık bulmuş, böylece yıllar sonrası Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri ülke gündemine taşınmıştır.
Er-Vak bu heyecan fırtınasının devam etmesi için aynı yıl, 22 Aralık günü 9. Kolordu’nun takip ettiği yolda şehitler anısına bir yürüyüş düzenlemiştir. 2004 yılında da ‘90. yılında 90 000 şehidimizi anıyoruz’ sloganı ile yola çıkan Er-Vak, yine büyük bir katılımla Allahuekber Dağı’nda şehitleri anmış, Aralık ayında da aynı yürüyüşü devam ettirmiştir. Kış aylarında düzenlenen bu etkinliğe Atatürk Üniversitesi’nin yapmış olduğu kardan heykeller daha bir anlam katmış, gelişen bu süreçle birlikte Sarıkamış Harekâtı ile ilgili ardı ardına kitaplar, romanlar yazılmaya başlamıştır.
2005 yılında Er-Vak Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilmemle birlikte yakılan bu meşaleyi taşıma görevi bize emanet edilmişti. Bu yıl içerisinde Erzurum Lisesi Konferans Salonu’nda 9.Kolordu Komutanlığı ve Er-Vak tarafından halkın büyük ilgi gösterdiği bir panel düzenlemiş, Temmuz ayında binlerce vatandaşımızı Allahuekber Dağları’ndaki şehitliğe götürerek burada yatan şehitlerimizle buluşturmuştuk.
Er-Vak’ın katkılarıyla düzenlenen bu etkinlik esnasında Bardız’daki ‘Şehitlik Anıtı’ açılmış, katılanlara Er-Vak tarafından hazırlatılan Sarıkamış Harekâtı’nı anlatan birer CD ve broşür dağıtılmış; konunun gündemde tutulması için de yazılı ve görsel basında Sarıkamış Harekâtı’nın devamlı olarak yer alması sağlanmıştı.
2006 yılının Temmuz ayında da yine Er-Vak tarafından düzenlenen bir organizasyonla, binlerce vatandaşımızı Allahuekber Dağı’ndaki Şehitliğe götürmüştük. Buradaki etkinliğe 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun büyük destek sağladığını bir kez daha şükranla ifade etmek isterim.
Aynı yılın 22 Aralık günü yine Karskapı Şehitliği’nde devlet erkânı ve halkın katılımıyla Allahuekber Şehitleri’ni anmıştık.
Er-Vak tarafından Sarıkamış Harekâtı’nın ülke gündemine taşınması ulusal basın organları tarafından da ilgiyle takip edilmiş, yapılan etkinlikler ülkenin dört bir yanında karşılık bulmuş, dolayısıyla Allahuekber Şehitleri ülkenin her tarafından duyulur olmuştu.Binlerce insanımızla birlikte yaptığımız bu etkinlikler esnasında kelimelerle ifade edilmeyecek kadar duygusal ve ilginç olaylara da tanıklık etmiştik.
2006 yılında Kurban Bayramı’nın son günüydü. Erzurum’un süsü kar, bereketli bir şekilde yağıyordu. Yağan kar altında taziye evlerine yetişmeye çalışıyordum. Listem epey kalabalıktı. ‘İnşallah hepsine yetişirim’ diye dua ediyordum. Bu telaş içerisindeyken cep telefonum çaldı. Arayan kadim dostum Ahmet Kurt Hoca, eczanemin önünde yaşlı bir dedenin beni aradığını söyledi. Ahmet Hoca’ya, dedeyi eczanemin üst katında bulunan Abdurrahman Gazi Vakfı’na götürmesini rica ettim. Taziye evinden çıkıp Abdurrahman Gazi Vakfı’na geldiğimde vakıftaki arkadaşlar, karşımda oturan sarışın, mavi gözlü sakallı dedenin misafirim olduğunu söylediler.
Selam verdikten sonra kendimi tanıttım ve ömrümde ilk defa gördüğüm bu güzel dedenin elini öptüm. Kısa bir muhabbetten sonra dede elindeki bez torbadan bir gazete çıkarıp bana uzattı. Karadeniz’de çıkan bu yerel gazetenin manşetinde ‘Sarıkamış Şehitleri Erzurum’da anıldı!’ yazılıydı. Haberin altında ise Karskapı Şehitliği’nde yapmış olduğumuz etkinliğin fotoğrafı vardı. Görüntü içinde benim kürsüde konuşma yaptığım resmim bulunuyordu. Dede, parmağını bu fotoğrafa basarak ‘Bu resimdeki sen misin ?’ diye sordu.
Trabzon’un Maçka ilçesinden olan dede, öyle ciddi bir şekilde bu soruyu sormuştu ki, arkasından ne söyleyeceğinin merakına ve heyecanına kendimi kaptırdım. ‘Evet, benim’ deyince Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri için neler yaptığımızı anlatmamı istedi.
Beni iyice merak sarmıştı. Dede tarafından sanki sorgulanıyor ve test ediliyordum. Er-Vak olarak yaptıklarımızı anlattım ve gösterdiği haberin 22 Aralık günü Karskapı Şehitliği’nde yaptığımız anma toplantısı olduğunu ifade ettim.
Dede, ikram edilen çayı yudumlarken o mavi gözleri Karadeniz’in coşkun dalgaları gibi birden doldu. İsminin Salim olduğunu öğrendiğim dede, babası Ahmet Hocaoğlu’nun Sarıkamış Harekatı’na katıldığını ve bu savaşta yaralanıp, ayak parmaklarının donduğunu anlatmaya başlayınca şairin ‘Mevsimden mevsime girdim böylece…’ dediği gibi farklı duygular içerisinde kendimi buldum.
Salim Dede, babasının 1297 doğumlu, Hasan oğlu Ahmet Hocaoğlu olduğunu ve 31.01.1926 yılında Erzincan’daki birliğinden terhis olduğunu, yörede Berberoğulları ismiyle bilindiklerini ifade edip, ölene kadar Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili hatıralarını hep canlı tuttuğunu ve kendilerine anlattığını söyledi.
Konu, Sarıkamış Harekâtı olunca gazetedeki haber ilgisini çekmiş ve bir an evvel gidip bu etkinlikleri yapan adamları bulup, hem de samimiyetlerini ölçeyim demiş.Benim için oldukça anlamlı olan bu ziyaret, Mustafa Kemal’in ‘Bu milletle neler yapılmaz ki!’ sözünü hatırlattı, diyebilirim.
Üzerine paltosunu dahi almadan, kalın bir ceketle gelen Salim Dede, çam sakızı çoban armağanı misali bana bir simit ve bir elma getirmişti. Yürekten söylemem gerekirse bu hediyeler ömrümde aldığım en anlamlı ve kıymetli olanlardı. Vakit ikindiyi geçmişti, dışarda göz gözü görmüyordu. Salim Dede sohbet esnasında arabanız varsa beni Allahuekber Dağları’na götürün şehitleri ziyaret edip, oraları göreceğim dedi.O güzel yürekli dedeye Allahuekber Dağları’na bu mevsimde gitmemizin mümkün olmadığını münasip bir dille anlatıp, nasip olursa Temmuz ayında yapacağımız etkinlikte götüreceğimizin sözünü verdim.
Salim Dedeyi gece misafir etmek istedimse de kabul etmedi. Sanki ateş almaya gelmişti. Cumhuriyet Caddesi’ne gidip bir otobüs firmasından Maçka’ya bilet aldım. Aracın kalkmasına epeyce zaman vardı. Bu zaman içerisinde Salim Dede’yle birlikte ziyaret edemediğim taziye evlerine gittik. Bu arada din görevlisi olduğunu öğrendiğim dede, her gittiğimiz yerde Kur’an-ı Kerim’den aşr-ı şerifler okudu. Bu tablo karşısında taziyesi olan evlerin nasıl bir nasip içinde olduklarını düşündüm ve kendi kendime ‘Maçka’dan gel, taziye evlerine git ve Kur’an oku, ölmüşleri nasiplendir, akşam tekrar memleketine dön’ diye aklımdan geçirdim.
Ayrılık vakti gelmişti. Salim Dede’ye Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili kitaplar ve bir CD hediye edip, otobüse bindirirken babasından duyduklarını muhakkak yazmasını veya bir ses cihazına kaydetmesini rica edip elini öptüm.
Bu kısa tanışma benim için çok anlamlı ve mesaj doluydu. Millet olma bilincini ve Türk Milleti’nin kültürel kodlarını yansıtan bu ziyaret belki de ciltler dolusu kitapla anlatılanların canlı bir yansımasıydı.
Yaz geldi. Temmuz ayında Allahuekber Şehitleri için yapacağımız etkinlik için Salim Dede’yi telefonla defalarca aramama rağmen bir türlü ulaşamadım. Allahuekber Dağları’na gidip şehitlerimizle buluşunca Salim Dede’yi ve buralarda gazi olan babası Ahmet Hocaoğlu’nu hatırladım. Kırmızı gelinciklerin her birisinin şehit mezarlarını hatırlattığı ve her taşın altında bir sırrın yattığı bu kutsal mekânları gezerken, toprağı vatan yapmak için canlarını feda eden şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla bir kez daha andım.
Tarihsel seyri içerisinde Erzurum’da başlayan ve şehitlerin büyük bir kısmının Erzurum sınırları içerisinde kaldığı bu harekâtın Erzurumlular tarafından ülke gündemine taşınması elbette ki manevi bir sorumluluğu yerine getirmekti, Er-Vak bunu başarmıştır.
Bu olayın Erzurum’da şekillenmesi ve etkinliklerin Erzurum’dan başlatılması Erzurum ve Kars arasında bir takım fikri ayrılıklara yol açmış olsa da, Er-Vak , şehitler için yola çıkıldığının manevi bilinci ile 2007 yılında Erzurum ve Kars Valiliklerinin ortaklaşa yapılmasına karar verdiği Allahuekber Şehitleri’ni anma etkinliğine büyük katkı sağlamış, aynı yıl Köprüköy’de ki şehitler anıtının açılışında ciddi emekleri olmuştur.
Atatürk Üniversitesi tarafından yapılan Kahraman Çocuklar Rölyefi’nin hazırlanma aşamasında katkı sağlayan Er-Vak, Sarıkamış Harekâtı ve Allahuekber Şehitleri’ni anma programlarının devletin resmi politikası olmasından sonra bu etkinlikleri yetkililere bırakmıştır.
Yıllar önce “EY, FİKRİ MUKADDES RUHU YÜCE, EMANETİ HAK OLAN ŞEHİTLERİMİZ, TORUNLARINIZ SİZİ UNUTMADI “ diyerek yola çıkan ve “90 Yılında 90 000 Şehit ve Gaziyi Anma” etkinliği ile Allahuekber Şehitleri’ni ülke gündemine taşıyan Er-Vak, bu gün maksadına ulaşmış hayırlı bir hizmeti yerine getirmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşamaktadır.