
“O, katımızda bulunan Ana Kitap’ta (Levh-i Mahfuz) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.” (Zuhruf – 4)
Ayette geçen, “Ümmü’l-Kitab”, Vakıa Suresi’nde geçen “Kitab-ı Meknûn” ve Buruc Suresi’nde yer alan “Levh-i Mahfuz” ifadeleri, manevi âlemde korunan bilgiler ve ilahi kitapların asıl kayıtlarının olduğu sistemdir. Kuran üç sıfatı da zatında toplamaktadır.
Tefsircilerin ortak kabulüdür: İlahî kitapların aslı Levh-i Mahfuz’dadır ve tüm ilahî kitaplar aslında Kur’an demektir. Tabi tahrif edilmemiş halleriyle. Tahrif edildikleri için son ilahi mesaj, önceki mesajların özünü ve esaslarını koruyarak, Levh-i Mahfuz kayıtlarından, Kuran-i Kerim olarak inzal edilmiştir.
Semavî metinler, her peygambere Levh-i Mahfuz’dan o Peygamberin dili ile indirilmiştir. Levh-i Mahfuzdaki tüm varoluş bilgilerinin nasıl bir lisan ile kayıtlandığı ise insana lazım bir bilgi ve görev değildir.
Rabbimiz, dünya ile Cebrail aleyhiselam (Ruhu’l Emin) yahut melekler aracılığıyla, arıdan insana kadar, irtibat kurarken, dünya varlıklarının mertebelerine göre, -dil ve anlayış mertebelerine (fıtrat) uygun-, vahyi yahut ilhamı indirmektedir, denilebilir.
Bu ayetle ilgili şu türden bir yaklaşımda da bulunabiliriz: Tahrif edilmiş İnciller ve Tevratları hak kitap bilip amel edenler, yarın kıyamette hesap için ilahi huzura çağrıldıklarında, ‘biz bu kitaplarla amel ettik!’ diyebilirler. Mesela Hristiyanlar, ‘Hazreti İsa aleyhiselamın rab olduğunu İnciller yazıyordu’ diyerek şirklerini savunabilir. Fakat Rabbimiz, hangi peygamberine dini metin gönderdi ise onun aslını da katında koruduğundan, dünyevi sebeplerle ilahi kitapları bozanların kitaplarının asıllarıyla karşılaşınca söyleyecek sözleri kalmayacaktır. Öte yandan semavi kitapların özünün Kur’an’la korunmuş olması, kendisinden önceki kitapların tahrif edildiği bilgisinin Kur’an’da yer alması ve bu uyarılardan onların haberdar olmaları, haksızlıklarını kesinleştirmiş olmaktadır.
Rabbimiz Kuran’da semavi kitaplarla ilgili tüm hakikati açıkladı. Bu yüzden, İncil ve Tevrat ehli ‘bizi kimse uyarmadı’ diyemez. Kur’an’ın bazı uyarılarını okuyalım:
“Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için ‘bu Allah katındandır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara 79)
“Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. (Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.” (Bakara 113)
Rabbimiz hükmünü verecektir, çünkü ilahi kitapların aslı katındadır:
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara 174)
“Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın resulüdür, o Allah’ın, Meryem’e ulaştırdığı ‘kün: Ol’ kelimesinin eseridir, O’ndan bir ruhtur. Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Tanrı üçtür, demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa 171)
“Yahudiler, Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü ‘Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi’ dediler. De ki: Öyle ise Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp istediğinizi açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler Kur’an’da size öğretilmiştir. Resulüm, sen Allah de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!” (En’am 91)
“Şimdi ey müminler! onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir zümre, Allah’ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara 75)
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Maide 13)
Sonuç: Kur’an Rabbimizin şanı yüce son kitabıdır; kendisinden önceki kitapların özü Kur’an’da toplanmıştır. Kur’an Rabbimizin emir ve yasaklarını ve nice hikmetleri varlığında taşır. Kur’an manevi alemdeki ‘Levh-i Mahfuz’ kayıtlarıyla mutabıktır. Yegâne kurtuluş yoludur, kıyamete kadar korunacaktır.
Ayette geçen, “Ümmü’l-Kitab”, Vakıa Suresi’nde geçen “Kitab-ı Meknûn” ve Buruc Suresi’nde yer alan “Levh-i Mahfuz” ifadeleri, manevi âlemde korunan bilgiler ve ilahi kitapların asıl kayıtlarının olduğu sistemdir. Kuran üç sıfatı da zatında toplamaktadır.
Tefsircilerin ortak kabulüdür: İlahî kitapların aslı Levh-i Mahfuz’dadır ve tüm ilahî kitaplar aslında Kur’an demektir. Tabi tahrif edilmemiş halleriyle. Tahrif edildikleri için son ilahi mesaj, önceki mesajların özünü ve esaslarını koruyarak, Levh-i Mahfuz kayıtlarından, Kuran-i Kerim olarak inzal edilmiştir.
Semavî metinler, her peygambere Levh-i Mahfuz’dan o Peygamberin dili ile indirilmiştir. Levh-i Mahfuzdaki tüm varoluş bilgilerinin nasıl bir lisan ile kayıtlandığı ise insana lazım bir bilgi ve görev değildir.
Rabbimiz, dünya ile Cebrail aleyhiselam (Ruhu’l Emin) yahut melekler aracılığıyla, arıdan insana kadar, irtibat kurarken, dünya varlıklarının mertebelerine göre, -dil ve anlayış mertebelerine (fıtrat) uygun-, vahyi yahut ilhamı indirmektedir, denilebilir.
Bu ayetle ilgili şu türden bir yaklaşımda da bulunabiliriz: Tahrif edilmiş İnciller ve Tevratları hak kitap bilip amel edenler, yarın kıyamette hesap için ilahi huzura çağrıldıklarında, ‘biz bu kitaplarla amel ettik!’ diyebilirler. Mesela Hristiyanlar, ‘Hazreti İsa aleyhiselamın rab olduğunu İnciller yazıyordu’ diyerek şirklerini savunabilir. Fakat Rabbimiz, hangi peygamberine dini metin gönderdi ise onun aslını da katında koruduğundan, dünyevi sebeplerle ilahi kitapları bozanların kitaplarının asıllarıyla karşılaşınca söyleyecek sözleri kalmayacaktır. Öte yandan semavi kitapların özünün Kur’an’la korunmuş olması, kendisinden önceki kitapların tahrif edildiği bilgisinin Kur’an’da yer alması ve bu uyarılardan onların haberdar olmaları, haksızlıklarını kesinleştirmiş olmaktadır.
Rabbimiz Kuran’da semavi kitaplarla ilgili tüm hakikati açıkladı. Bu yüzden, İncil ve Tevrat ehli ‘bizi kimse uyarmadı’ diyemez. Kur’an’ın bazı uyarılarını okuyalım:
“Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için ‘bu Allah katındandır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara 79)
“Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. (Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.” (Bakara 113)
Rabbimiz hükmünü verecektir, çünkü ilahi kitapların aslı katındadır:
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara 174)
“Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın resulüdür, o Allah’ın, Meryem’e ulaştırdığı ‘kün: Ol’ kelimesinin eseridir, O’ndan bir ruhtur. Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Tanrı üçtür, demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa 171)
“Yahudiler, Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü ‘Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi’ dediler. De ki: Öyle ise Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp istediğinizi açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler Kur’an’da size öğretilmiştir. Resulüm, sen Allah de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!” (En’am 91)
“Şimdi ey müminler! onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir zümre, Allah’ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara 75)
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Maide 13)
Sonuç: Kur’an Rabbimizin şanı yüce son kitabıdır; kendisinden önceki kitapların özü Kur’an’da toplanmıştır. Kur’an Rabbimizin emir ve yasaklarını ve nice hikmetleri varlığında taşır. Kur’an manevi alemdeki ‘Levh-i Mahfuz’ kayıtlarıyla mutabıktır. Yegâne kurtuluş yoludur, kıyamete kadar korunacaktır.